• -pardon bi kitap soracaktım "androidler elektrikli koyun düşler mi"
    şeklinde sorulduğunda muazzam bakışlarla karşılaştıran kitap
  • "ler" çoğul eki ayrı yazıldığından beni çıldırtan başlık
  • 68'de basılmış olmasına şaşırdığım kitaptır. adını duyunca güncel bir kitap sanmıştım, meğer bilim-kurguymuş. okudum ve ortalamanın üstü buldum. nedeni ise 68'de yayımlanmış olması. o döneme göre değerlendirildiğinde müthiş bir ileri görüşlülüğe sahip ve hikâyesi de oldukça sürükleyici. tavsiye ederim. ha, blade runner'ı izlemedim daha. izleyeyim de "kitap başka be, film istediğim gibi olmamış" geyiğine başlayayım.

    (bkz: philip k dick)

    edit: filmi sik gibi.
  • 6 45 yayıncılık adlı müessesenin çevirmen ve editörlerinin ya dahi anlamındaki 'de'nin, bağlaç olan 'ki'nin ve hatta soru eki olarak kullanılan malum familyanın üyelerinin ayrı olarak yazılması gerektiğinden habersiz olduklarını, ya da en basit ifadeyle ziyadesiyle özensiz iş yaptıklarını anlamamıza vesile olan über eser. tırnak işaretleri ve parantezlerin kafaya göre serpiştirilmesi ve böylece diyalogların anlaşılmaz hale getirilmesi de cabası (valla huysuzluk, ukalalık yapmıyorum. "bu kadar da olmaz!" mertebesine yaklaşık yirminci hatada ulaştım). adı geçen yayıncı kuruluşu kitap künyesine iliştirdikleri şakalı bedduaya harcadıkları mesaiden azıcık kısıp doğru düzgün hizmet vermeye davet ediyorum. gül gibi kitabın içine etmişsiniz lan. :'(
  • çok akıcı bir dille olmasa da sürükleyici bir hikayesi vardı. duygu değiştirici, ruh hali düzenleyici cihazların gelecekte ne kadar gerekli olduğunu gösteren kitaptır.
    bladerunner filminin açıklamasını okurken ki filmi izlemeye yeltenmiştim, lan ben bu hikayeyi bir yerden hatırlıyorum derken kitaptan uyarlama olduğunu gördüm.
  • [ilk fularsız tavsiyem bu şahane bilimkurgu]

    insanın ömrünü uzatan şeylerden ilki zeytinyağı, ikincisi de blade runnerı sevmeyenlerle film tartışmamak. diktatör olsam, vize başvurularında bu filmden sahneler sorardım, o kadar seviyorum. dolayısıyla esinlendiği kitabı okumam farzdı.

    do androids dream of electric sheep, filmden epey farklı olduğu için, kıyas yapmak yerine kitaptaki ilginç fikirlere odaklanayım:

    1) insanların çoğunun mars'a göçtüğü, hayvanların çoğunun da soylarının tükendiği radyoaktif bir dünyadayız. kültür, geride kalan az miktardaki "hayatı" koruma üzerine gelişmiş. bunu empatiyi yücelterek yapıyor. mesela en yaygın dini ibadet, sanal gerçeklik yoluyla isa benzeri bir figürle birleşmek ve acısına ortak olmak.

    hayvan beslemek bu yüzden teşvik edilen bir şey. empatinizi göstermenin bir yolu. fakat gerçek canlı hayvanlar çok pahalı olduklarından, çoğunluk sentetik-robotik hayvan besliyor. esas oğlan deckard'ın da böyle bir koyunu var (electric sheep).

    --- spoiler ---

    2) burada ilginç bir ikiyüzlülük gözüküyor: empati ambalajının içinde, gerçek hayvan sahibi olmanın kazandırdığı sosyal statü saklı. deckard bu yüzden koyununun gerçek olmadığını herkesten saklıyor. ona "bakıyor" ama ondan nefret ediyor; tek derdi gerçek bir hayvan alabilmek. bizim gibi belli bir köpeğe veya bal porsuğuna empati duymuyor, onun yerine genel olarak "hayvan sahibi olma" fikrine hayran.

    3) deckard'ın koyunuyla olan ilişkisi, bir kelle avcısı olarak avladığı ("emekli ettiği") kaçak androidlerle olan ilişkisine paralel: androidler empati duymayı beceremedikleri için, o da onlara karşı empati duymuyor ve onları kolayca öldürebiliyor. kullandığı turing testi benzeri test, aradaki bu empati uçurumunu ölçüyor.

    fakat uçurum sandığı kadar geniş değil, kendi de sandığı kadar insan değil. yeni nesil androidlerle karşılaştığında bunu anlıyor. onlar da hayatta benzer bir anlam arayışı içindeler, aynı soruları soruyorlar. belki onlar da bir hayvan sahibi olup ona bakmayı düşlüyorlar (do androids dream of electric sheep?)

    ***

    4) kitabın ortalarında, filmde olmayan mükemmel bir sahne var. deckard'ın ikinci polis istasyonuna gittiği sahne bu. birkaç satırda tüm gerçeklik alt üst oluyor. buradaki bir karakter üzerinden, sadece androidlerin insanlara giderek benzemediği, empati yoksunu olan insanların da androidlere benzedikleri işleniyor. blade runner'daki android şirketinin sloganını hatırlayın: more human than human

    5) deckard'ın bu noktada düştüğü kimlik bunalımının, toplumsal bir paraleli de var. ikinci ana karakter olan isidore, radyoaktivite yüzünden aptala dönmüş (chickenhead). bunun gibi tipler toplumda bir alt kast oluşturuyorlar. mars'a göç edip oranın gen havuzunu kirletmeleri yasak. sadece dünya'daki ayak işlerini yapmalarına izin var. sözde empatiyi yücelten kültür, bu insanlara köpek muamelesi yapıyor.

    6) burada çift katlı bir ironi var: isidore'un arkadaşlık kurabildiği tek kişi kaçak bir android. zor bir arkadaşlık bu ama isidore yalnız olmamaktan o kadar memnun ki, hikayedeki en empatik ve yardımsever karakter o. bu "eksik" insan, deckard'dan daha insan.

    7) giderek belirsizleşen insan-android ayrımına paralel olarak, organik-inorganik ayrımı da anlamsızlaşıyor. hikaye bunu "kipple" dediği, giderek artan çöp yığını kavramı üstünden işlemiş. bu çöp, önceleri, dünyanın terkedilmişliğini ve ölümünü sembolize ediyor gibi gelmişti bana. ama sanki canlı birşeymiş gibi, bir ekosistemmiş gibi sunuluyor giderek. çöpün arasında "evrim" devam ediyor, canlılık yeni formlar alıyor. en sonda, "doğada" bulunan kurbağanın mekanik çıkması, bu değişimin sembolü. işin ilginç tarafı, deckard hayvanın organik olmamasını umursamıyor. eskiden robot koyunundan nefret eden bu adam, artık bu kurbağaya samimi olarak bakmak istiyor.

    9) bu değişimin anlamını görmek için, yaygın din olan mercerism'in geçirdiği değişimi de düşünmek lazım:

    bu dinin uydurma olduğu, mercer'in bir sahte peygamber olduğu, bir noktada tartışmasız biçimde kanıtlanıyor. fakat insanlar yine de dinden soğumuyorlar. aksine, deckard hem hala mercer'le ruhsal birleşme gerçekleştirebiliyor, hem de bunu eskisinden çok daha derin biçimde yapabiliyor (sanal gerçeklikle gerçek arasındaki duvarı yıkacak kadar derin bir bağ). bu, insanın ruhsal ihtiyacının ve empati yeteneğinin derinliğini gösteren bir alt-hikaye.

    gri tonlarıyla dolu bu yolculuğu, deckard daha önce hiç olmadığı kadar insan olarak bitiriyor.
    --- spoiler ---

    ***

    not: alacak parası veya indirecek bilgisi olmayanlar sözlükten erişsinler. çaylaklarsa da emailden (immanuel.tolstoyevski at gmail) veya twitterdan veya blogdan mesaj atsınlar, epub formatında yollayabilirim ingilizcesini.

    not 2: ingilizcesi burada. dili zor değil, az biraz biliyorsanız pratik olmuş olur. cikletsakiz isimli yazar sağolsun, türkçesi de burada
  • --- spoiler ---

    jr ani bir hareketle pris'i itip örümceği aldı ve mutfak lavabosuna attı.boğulan sadece örümcek değil , düşünceleri ve umutlarıydı-mercerizmin bir yalan olduğunu ögrendikten sonra jr-
    --- spoiler ---
    androidler ve insanlar arasındaki kalın çizgiyi gözümüze gözümüze sokuyor , ne kadar gelişseler de olamayacaklar insan ama şöyle bir hususta söz konusu bizi bizi yapan insana insan dememizi sağlayan değer nedir ki şuan hangi insan da bu değerleri görebiliyoruz . voigt-kampff testini geçebileceğinden kim emin ki
    okurken aklımda hep bu soru vardı , kitabın sonlarına doğru cevabımı buldum . ben o androidler gibi son sorularda değil de ilk sorularda elenirdim. üzücü ama emin ol sen de geçemezsin , biz geçemeyiz şuan öyle bir evrim dalgasını yaşıyoruz ki . geç kaldık insan olmaya da
    bilim kurgu sevenlerin değil de sevmeyenlerin okumaları gereken kitap .
  • yine bulunamayan kitap. bulabileceğim bir yer bilen varsa, lütfen yardım.
  • sınav için oturup son gece bitirdiğim kitaptır kendisi. kitabın sonuna geldiğimde ''keşke daha erken okusaydım'' dedirtti. post apokaliptizm ve bilim kurguyla harmanlanmış bir eseri bu kadar geç okuduğum için kızdım kendime. sınavdan yüz aldım orası ayrı*
hesabın var mı? giriş yap