• beni bile içine alabilmiş bir program. bir şey itiraf etmek istiyorum... geçen final haftası, sabah ders çalışırken programı açtım. bir tane yaşam koçu kadın, belli ki girdiği sertifika programında öğretildiği şekilde kameraya dik dik bakarak ve sırıtarak ahkam kesiyor. ama ne ahkamlar... zaten bu yaşam koçlarını okullara sokan, bunu da savunan (savunanlara bişey diyemem gerçi kolay para yapma yolu...) insanların aklına fikrine hafzalasına şaşıyorum. neyse efendim baktım kadın sazı almış eline gidiyor, program sunucuları cenk eren ile magazin güneşimiz şenay düdek de "ulen şimdi bu karının anlattığı doğrudur... hele pek ses etmeyelim" tadında kadını idare ediyorlar; dayanamadım mail atmaya karar verdim. arada da programa bakıyorum. o şimdi asker canı neler ister şarkısını söyleyen kadın arada çıkış yapıyor, buzda dans jürisindeki botokslu kadın soru soruyor ve cenk abimiz sağolsun bu histerik yaşam koçu kadını (breh breh) hafiften sıkıştırıyor.

    neyse ben cenk'ten aldığım gazla maili yazmaya başladım. önce mailde görünen ismimi değiştirdim tabi. sonuçta magazin programı yani. goygoy olsun diye beni "prof. dr. pepe bey" diye bağlıyabilirlerdi. ben meslek icabı (oley) bildiklerimi yazdım ve yaşam koçluğu denen dünyanın en sikimsonik mesleğini de yerden yere vurdum... fakat üslubumu değiştirdim. sinirli bir genç asabiyeci gibi değil de her şeyi görmüş geçirmiş bir emekli öğretmen tadında yazdım. arada yazarken programın ve cenk abimizin gazına geldiğimden yalan yanlış bilgileri de koyuverdim (mesela yaşam koçluğu hiçbir üniversitede yoktur gibi görünce kimsenin inanmıyacağı cümleler).

    sonra sakin sakin beklerken cenk bey laptop ekranına bakarken esip gürlemeye başladı. cenk feci hararetlenmişti. cenk esip gürlüyordu. kadın öyle bir ağlamaklı oldu. baktım cenk eren beyefendi o kadar cümle içinden benim atıp tuttuğum cümleler üzerinden kadına çemkiriyor, yumruk gibi kelimelerimi kadına çarpıyordu. ben ise "aman cenkim yapma", "dur cenk" diye evde dönüyorum. bir müddet böyle gitti tabi bu... ben kadının haline biraz üzüldüm derken kadının ağzından "psikologları da biz eğitiyoruz" şeklinde onlar da kim oluyormuş tadında cümle çıkınca cenk'e ve kendime hak verdim. hemen gittim cenk eren'in albümlerini internetten indirdim. "hımm aslında aşık olunca iyi gider lan" diye düşündüm ve türk televizyonlarına bir heyecan kattığım için kendimi kutlayıp sınava koştum. sınavım pek iyi geçmedi...
  • program sunucularından müge anlının reina nın yanındaki duvarın bir evin üstüne yıkılması ve biri çocuk üç kişinin hayatını kaybetmesi üzerine konuşmaya başlayıp, ölümleri kaale almayarak 'ay, inanamıyorum, boğaz'ın en seçkin yerinde bir baraka(!) nasıl olabiliyor aklım almıyor' (bu cümleyi ayrı şekillerde yaklaşık 3 kez tekrarlamıştır) diyerek dumur eden program. ayrıca belediye bu duruma el atmalıymış, böyle kaçak yapılaşmalar oluyormuş vs.

    müge anlının acilen estetik bir operasyonla kendisine vicdan taktırmasını öneriyoruz, o kalp kabul etmez ama olsun, bir denesin
  • şu anda "köy pornosu suçlamaları haklı mı?" şeklinde altyazısı olan program.* konuklar: arto , ankaralı turgut , ankaralı namık ve sincanlı filiz. anlamaya çalışıyorum mevzuyu..
  • pakize suda ve müge anlının sınıf ayrımcılığında sınır tanımadıklarını gösteren program.

    bu sabahki programlarında paraya ihtiyacı olduğu için böbreğini satmak isteyen bir çocuk babası bir memura "madem durumun yok senin neyine evlenmek, senin neyine çocuk yapmak" temelli cümleler sarfederek, evlenmenin ve çocuk sahibi olmanın zenginlerin tekelinde olduğu düşüncesini ortaya sermişlerdir.
    30 küsür yaşında bir adam, fakir diye evlenmeyecek mi?
    adam da bunu vurgularcasına "bizim evlenmeye hakkımız yok mu?" demiştir.
    buna rağmen bu saçma görüşlerini savunmaya devam etmişlerdir.

    eyvallah kimse bakamayacağı 9 çocuk yapan birine "aferin" demez. ama bir çocuğu olan bir memurun bu durumu buna benzer bir şey değil.
    siz önce asgari ücretle geçinemeyip böbreğini satan bir adamın arkasında durmayı öğrenin.
    önce sisteme karşı duruş gösterin.
    adamın üstüne yürümekle, adamın yaşamaması gerektiğini söylemekle olmaz bu işler.
    siz evlenin, siz doğurun, siz yaşayın, oh ne güzel hayat be.
    sistemde hiç sorun yok tabi, bütün sorun geçinemediği halde yaşamaya çalışan adamda.
  • al birini vur ötekine ne demek ögrenmek isteyenler acsin...arto vs. ajdar, deli ayla destekli

    edit: allahini seven capture alsin...ajdar ve arto birbirine girdi....
  • gönül yazar assolistlik anılarını anlattı burada. ben de annemle beraber izledim. (anı dinlemeyi pek severim). orada laf döndü dolaştı erkeklerin dayak atma huylarına geldi. evet bu bir huymuş, erkeklerin doğasında varmış hatta. sunuculardan (hangileri sunucuydu pek anlamadım gerçi ama 5 tane falan var galiba) birkaçı itiraz ettiyse de konu "erkek dayak atar, genlerinde var" görüşüne bağlandı sanırım.
    sonraki hafta ahu tuğba çıktı. ben annemle izledim yine, ahu tuğba pek anı falan anlatmadı gerçi bağırıp çağırdı. ve sonra konu (nasıl oldu hatırlamıyorum) "her erkek aldatır, aldatmak erkeklerin genlerinde var" a geldi. tıp amma da ilerlemiş vay be demeye kalmadan erkeklerin her kadını aldatabileceği üzerinden (çoğunlukla) bir fikir birliğine varıldı. (belki de varılmadı bilmiyorum ben devamını izleyemedim biraz utandım çünkü) birileri "ben o geni yerim" falan dedi ama, kimse sallamadı.
    garip bir durum var ortada. benim gördüğüm kadarıyla magazin basınında kadınlar dayak yemek konusunda fikir birliğine varabiliyor, aldatmak konusunda zaten geni bile bulmuşlar, rahatlar "her kadın aldatılır" diyip rahatlıyorlar. söz konusu selülit olduğu zaman asla böyle muhteşem bir uzlamaşaya varamıyorlar. selülitli olmak vatan haini olmak gibi bir şey. durum gerçekten garip (vahim?) bu kadınlar eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyorlar, aldatılıyorlar, her türlü aşağılanmayı yaşıyorlar ama en büyük dertleri selülit. her şey kabul edilebiliyor da selülit kabul edilemiyor.
    vahim olan şu: ben bu programı annemle seyrediyorum, annem türkiye'de yaşayan milyonlarca kadın gibi aile içi şiddetten muzdarip. bu "hem fikir olunan" aşağılanmalardan kaçmak için kendi hayatını kurmuş, ekonomik bağımsızlığı eline almak için vargücüyle çalışmış bir insan. televizyondaki güçlü kadınlar ise güçlerini baldırlarının diriliğinden alıyor sanki. hani annem (ve annem gibiler) enayi, bir onlar akıllı.
  • az önce levent kırca'nın "ben nasıl düştüm buraya, burası düşülecek bir yer" diyerek terk ettiği program...
  • ortasına çukur açılmış bir stüdyoda gerçekleştirilen laf kalabalığıdır.
    sunanların yıllardır beslendiği kaynak, her zaman o çukur olmuştur. şimdi kendileri de o çukura dahil olmuşlardır böylelikle...
    çukurdan meteor çukurunu kastediyorum, foseptik çukurunu değil. meteorlar, kayan yıldızlardan kopan parçalar değil midir hem?
  • dünkü rating listelerine göre atv'de öğlen kuşağında yayınlanan çizgi film "sylvester ve tweety" bu programı geçmiş. sadece bunu değil elbet, star tv'de yayınlanan "orada neler oluyor" adındaki mümtaz eseri de geçmiş. gerçi vardır bu durumun ince hesap yorum tüyoları ve "ama biz o saatte 15.40 share alıyoruz" benzeri geçerli bir açıklaması elbette. ben düz bir izleyiciyim anlamam bunlardan, listeye bakıyorum, yorumluyorum. ona bakarsan seda ablamın da aldığı 23.40 share bugüne bugün "bıçak sırtı"na tur bindirmekte. ee?

    ab ilk yüz listesi
    54. sylvester ve tweety (atv) 1.10 (r) 7.30 (sh)
    58. dobra dobra [net] (kanal d) 1.00- 15.40
    73. dobra dobra [net] ( fox) 0.80 - 12.70
    74. orada neler oluyor ( star) 0.80 - 10.00
  • insan bünyesinde hasarlara vesile olabilirliği yüksek bir programdır. gerçi sabahları televizyon izlemenin ne büyük bir gaflet ve dalalet olduğunu anlayamamış benim gibi insanlara müstahaktır belki de.
    kanımca insanların hayatlarını irdelemekte haddini aşan sunucuları vardır. insanlara yaklaşımları da "biz ahlaki açıdan çok gelişmiş insanlarız, siz türk örf ve adetlerine ters düşen bir kişisiniz, o zaman rezilsiniz konuşmayın; hatta bir de öyle haklıyız ki biz ** konuşmaya hakkınız bile yok; konuşuyor musun? aloo aloo* beni dinle!" şeklindedir.
    bir insan kendi hayatında ne kadar saçmalasada da, başka bir insanın onun hayatına bu kadar burnunu sokup, onu yargılayıp hatta ona kızmaya, bir de haklı olduğunu iddia etmeye hakkı var mıdır, diye düşündürmüştür bu program beni. oldu olacak adliye koridorları yapsalarmış programın ismini daha uygun olacakmış. bu magazin gazeteciliği denilen şey nasıl bir meslektir, bu işi yapmak için ne gibi vasıflara sahip olmak gereklidir** benim aklım almamakta şu vakit.
    (bkz: alçaklara kar yağıyor üşümedin mi)
hesabın var mı? giriş yap