• dizinin cekildigi kasaba (gercek adi ile port isaac) gercekten de harika bir yer.
    ama yerli halk dizidekinin aksine huysuz, sinirli ve asik suratli insanlar. dizi cok populer oldugun icin cok turist aldiklarin olsa gerek bir de yabancilardan (turistler dahil) nefret ediyorlar. kapisinin onune burda bagirarak konusmayin yazan mi ararsin, etraftaki cocuklari bastonu ile tehtid eden mi ararsin her turlu yasli huysuz insan var. bir de kasabada (aslinda koy demek daha dogru sanirim) dizide gorundugunden (7. sezonu daha izlemedim - ama eski sezonlara kiyasla) daha cok ev var.
    bir de eger ilgilenen varsa doktorun evi dizi cekimi olmadigi zamanlarda pansiyon olarak kullaniliyor, parayi basip o manzara ile uyanmak mumkun.
  • bir çok british dizisinde gördüğümüz; ister londra, ister bı dizideki gibi küçük bir kasaba olsun, birey olmaya çalışan toplumların her anlamda hayata bakışları farklı oluyor. işler ters gittiğinde, sızlanmak yerine, çözüm üretmeye çalışan insanlar.
    ahbap-çavuş olayına girme ki, sonra başın ağrımasın.
    kimseye gebe kalma ki, başın ağrımasın, vb.
    benim gibi fantastik, kahramanlık öykülerinden sıkılanlar için izlenecek bir dizi..
  • itv'nin sitesi netflix gibi "vpn var" mizmizlanması yapmıyor. ingiltere'ye bağlanan herhangi bir vpn kullanabilirsiniz.

    ingilizce altyazı ile son sezonu izlenebilir.
  • hani bir tabloda yahut fotoğrafta, sevimli mi sevimli, bulunduğu "karenin" dışına kadar yayılan bir huzuru temsil ediyormuş gibi duran çok hoş bir ev ve onu çevreleyen bir kasaba/köy görürüz ve "ah, ne güzel, tam kaçıp gitmelik, inzivaya çekilmelik ve mutlu mesut yaşamalık yer!" diye düşünürüz ya... ama o karede tasvir edilmeyen, ancak yüz yüze gelindiğinde anlaşılabilen huzur kaçırıcı etkenler ve gerçekler vardır da onlarla muhatap olanlar için tüm o hayal, masalsı köşe ve atmosfer bir anda sıkıcı bir çembere dönüşür ya... işte bu dizi, tam olarak o tür bir mekânda, öyle bir tezatlığı (ironi mi demeli yoksa) işliyor.

    zira dr. martin ellingham kasabaya ilk geldiğinde karşımıza öyle bir ev çıkıyor ki taş bir yapı olması zaten aklımızı cezbediyor, sımsıcak ve ne huzurlu bir yuva olur buradan diyoruz. kasabayı da safça bir polyanna hevesiyle selamlıyoruz. ama küçük yerin insanlarının ne kadar sinir bozucu ve alan (huzur) kısıtlayıcı olduklarını çok geçmeden ve dizi boyunca defaatle anlıyoruz. belki o yöre britişlerini gocundurup kızdıracak kadar aptallık ve cahillik var dizide, dr. martin'in yaşadıklarını izlerken çoğu yerde sabrım yoruldu, nefesim tıkandı diyebilirim.

    ama tüm sinir bozucu yönlerine rağmen insanı keyifle güldüren ince mizah örneği detayları da yok değildi: wallace ve paddy'nin köpeği "kapıp" doktorun kapısına getirmeleri onlardandı mesela.

    dizide oyuncu sirkülasyonu da hoştu; örneğin morwenna'yı oynayan jessica ransom, 1x2'de figüran olarak yer alıyordu; keza bir ara martin'in yerine gelen hanım doktoru oynayan oyuncu da 1x2'de hasta çöpçatan olarak karşımıza çıkmıştı.

    --- spoiler ---

    fakat bilhassa evliliklerde insanların birbirlerini kalıplara sokup değiştirmeye çalışmasını, eşini olduğu gibi kabul edememesini çok garip bulduğum için, louisa'nın martin'i "dönüştürme" çabasına da gıcık oldum. evet, martin cidden zor ve geçimsiz bir insan, hayatı onun gibi, her şeyi düz mantıkla yorumlayan biriyle paylaşmak çok yıpratıcıdır eminim, fakat louisa'da "seven katlanır" fedakârlığından pek olmayışı ve kendi yargılarından, yaşam şeklinden ve "çevresinden" vazgeçmeye hiç de gönüllü olmayışı ama değişimi hep martin'den beklemesi çok can sıkıcıydı. kendisini izlerken, hayat paylaşmaktır, kendinden bir kopya oluşturmak için muhatabını kalıplarda boğmak değil demek zorunda kaldığım çok yer oldu. "buranın öğretmeni olarak doktorla sevgili olup evlenmek bana düşer ancak" deyip fitili kendi ateşlemişti sonuçta, fakat iş "uyumlu" olmaya gelince nazla niyazla ve türlü kaprisle kumaşını nasıl da ortaya serdi.*

    --- spoiler ---
  • hani deniyor ya iyi programlanmış bir robot çok iyi doktorluk yapabilir diye. bu adam o robotun vücut bulmuş hali. semptomları ver istemesi gereken tetkiklerle teşhisi koysun. buddyi uyutmaya çalışana kadar kadar severek izledim sevgili docı sonraki bölümleri bitirmiş olmak için bitirdim. ayrıca morwenna şu hayattaki en güzel 10 kadından birisin benim için. lousia sen tam bir kezbansın. bertin genleri araştırılsa kayserili çıkar.
  • bir bölümde doktor martin'in halası ölür ve doktor martin'in kilisede halasının anısına konuşma yapması istenir. doktorumuz kürsüye çıkar ve "halam sağlığına hiç dikkat etmiyordu, son zamanlarda çok kilo almıştı, öleceği belliydi, şimdi size bakınca epeyce kilolu ve sağlıksız insan görüyorum. bazılarınız aynı halam gibi ölecek" diye devam eden yaran bir konuşma yaparak milleti şaşırtıyordu.

    dizinin belki de en yaran sahnesidir.
  • orijinal dilinde izlenmesi gereken dizidir.

    izlediğim hiç bir dizide bu kadar güzel ingiliz aksanı görmedim. insanı konuştuğu ingilizceden utandırıyorlar.
  • netflix'te denk geldiğim en güzel dizilerden biri. bizdeki mahallenin muhtarları, ikinci bahar gibi dizilerin ingilizlerdeki karşılığı bu olsa gerek. 2004 yılında başlamış ve hala devam ediyor. the it crowd dizisinden jen'i de ikinci sezonda görmek mümkün. içimizi ısıtan sıcacık bir mahalle komedisi*.
  • ilk sezonları 2000'lerin ortasında çekilmiş olmasına rağmen görüntü ve ses kalitesi olarak 1980'leri andıran dizi.

    sanırım diziyi çekenler bbc'nin deposundaki eski ekipmanlarla çekmişler.
  • dizinin baş karakteri dr. martin ellingham’ı, insanlara hayır diyebilme noktasında kendime örnek aldığım komikli dizi.
    kan fobisi başladıktan sonra cerrahlığı bırakıp bir küçük kasabaya aile hekimi olmaya gelmiş bir doktoru anlatan eski ve hoş bir dizidir. çekildiği yere de hayran bırakmıştır.
hesabın var mı? giriş yap