• 1960'larin onemli sosyalizm teorisyenlerinden biri dogan avcioglu. yazdigi milli kurtulus tarihi adli kurtulus savasina sol bakis acisiyla baktigi kitap dizisi ile bilinir. ayrica turkiyenin duzeni adli yine sol bir bakis acisiyla turkiye'nin duzenini tahlil ettigi ve kendince cozumler urettigi bir serisi de mevcuttur.
    ilginc bir kemalizm ve sosyalizm sentezi yaratmis ve 60 sonlarindaki ogrenci hareketlerine esin kaynagi olmustur. devrimin ancak ordu gibi bir unsur tarafindan gerceklestirilebilecegi seklinde bir tezi vardir ki, mdd veya milli demokratik devrim diye de gecer. neresi demokratikse artik..tezlerini sahibi oldugu devrim adli gazetede yayinlamistir.
    nitekim amacina ulasmak icin calismalar da yapmis, ordu icindeki bir grupla 9 mart 1971 de darbe planlamistir, ancak gruptan asaf ercikan adli subayin ihbariyla darbe girisimi onlenmis ve 3 gun sonra da muhtira verilmistir.
    bu darbeyi destekleyenler arasinda ilhan selcuk,hasan cemal,mumtaz soysal gibi gazeteciler var.
    sanirim bu basarisizliktan sonra kendi kosesine cekilde ve 80 baslarinda vefat etti dogan avcioglu.
    ayrintilar icin hasan cemal'in kimse kizmasin kendimi yazdim adli kitabina bakilabilir.
  • zaman geçtikçe büyüyecek isimlerden.. (bu içinde bulunduğumuz yıllardaki dangalaklığı saymayalım.)

    kimse türkiye'nin tarihini ondan daha iyi yazmadı. kimse kurtuluş savaşını ondan daha kapsamlı anlatmadı.

    fakat en ve daha önemlisi, kimse türkiye'nin toplumsal/siyasal/ekonomik yaşamını ondan daha iyi tahlil etmedi.
    özellikle ekonomik düzeni öyle iyi tahlil etti ki, saldırdığı değirmenler onunla başedebilmek için darbe yaptırtma, şerefsiz iş adamları derneği'ni kurma noktasına geldi.

    o gün bugündür, bu şerefsizler halkı kontrol altında tutmak için reklamlarıyla varedip besledikleri türk ana akım medyasında her fırsatta doğan avcıoğlu'na vurmaya çalışır ya da daha iyisi gözden kaçırır. türk ana akım medyasınca ya da direkt yandaş medyayla beslenen küçük dangalaklar da işbu sözlük gibi ortamlarda güya vurur ama onun soktuğu şu iki kelimelik terimsel kazığı bir türlü çıkaramazlar: "komprador burjuvazi."

    (ne midir komprador burjuvazi? hani o belçikalı tüccarların, amerikalı, japon fabrikatörlerin ruanda'daki, botswana'daki işlerini gören, patronları adına, patronların verdiği destek/taktik/tüyolarla oraları, oralardaki halkları çekip çeviren yerel kâhyalar var ya, işte onlar.)
  • kadro dergisi ve kadrocular markscılıgı kemalizme yedirip marksizm soslu kemalizm icat etmeye kalktılar. o kadar ileri gittiler ki mustafa kemal bile kadrocuların kemalizminden ürküp kadroyu dağıttırdı. seneler sonra bir adam cıkıp tek basına, kadrocuların yapmaya calıstıgını ters yuz yapmaya calıstı (bakınız:hegel-marks meselesi).kemalizmi markscılıga yedirip kemalist-kuvvacı soslu marksizm icat etti. bu adam baslıktaki adamdır. kendisini kuvvacı zihniyeti ile askerden devrimci zümre yaratmaya calısmak ve darbe ile sosyalist devrim yapmak gibi ideolojik/politik kertede ne kadar eleştirsek de doğan avcıoğlu'nun türkiye'nin toplumsal yapısına ve tarihi gelişimine türk tarihi araştırmaları ile birlikte ortaya koyduğu diyaletik/ karşılaştırmalı (comparative) analizlerin sağlamlığı ,özgünlüğü, ve bilimsel dürstlüğü ve tutarlılığı için çok büyük minnet ve şükran borçluyuz. o kadar ki büyük hocalarımız fuat köprülü ve halil inalcık tan esirge(ye)mediğimiz sonsuz hürmeti ondan da esirgeyemeyiz. ne de olsa lenin de ilk sovyetlere işçi köylüden çok asker sokmuştu .hatırlatırım.
  • 9 mart 1971 günü gerçekleşen başarısız darbe girişimi sonrası kırmızı anadol bir arabanın içinde erol bilbilik'e şu cümleyi kurmuştur: faruk bizi sattı.

    bahsi geçen faruk, zamanın kara kuvvetleri komutanı faruk gürler'dir. faruk, o gün onu ve grubunu satmasa darbe başarılı olacak, kendisi de büyük ihtimal başbakan olacaktı. ya da planlanan rejimin lideri...

    bu başarısız darbe girişimi aynı talat aydemir gibi ona da acı bir şekilde şu gerçeği göstermiştir: türkiye'de batı'nın desteğini almayan hiçbir darbe başarılı olamaz, olan darbeler de ancak batı'ya hizmet eder.
  • faşizmin anlamını bilmeyen ve faşizmi bağlamından kopararak kendiyle aynı görüşü paylaşmayan kişileri yaftalamak için kullanan ideolojik saplantılı cahillerce faşist ilan edilmiş, cumhuriyet tarihinin en etkili düşünürü.
  • uğur mumcu ile beraber erken kaybettiğimiz atatürkçülerden. kendisinin yazdıkları, çizdikleri, kitapları ve söyledikleri gerçekten bana atatürk'ü sevdiren insanlardandır. şimdi bakıyorsun sadece özenti tiplerin onun dahi adını kullanıp uğur mumcuyla beraber eserlerine ihanet etmekten başka birşey yapmıyorlar. iyi ki erken gitmiş, şu an uğur mumcu ile beraber yaşasalardı gerçekten daha çok üzülürlerdi bu döneme. gazeteciliği görselerdi boşuna yaşamışım, yazmışım derdi.
  • mustafa kemal'in "idare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamaz" sözünü kendisine şiar edinen, türkiye tarihinin en önemli aydınlarındandır. 1968 yılının aralık ayında ilk baskısı yapılan "türkiye'nin düzeni" kitabının "işbirlikçi kapitalizm ve irtica" başlıklı bölümünde bugün içinde yaşadığımız nesnelliğin aynen tarifini yapmış ve nedenlerini de ortaya koymuştur. arayan için sorunların çözümleri de kitapta ayrıca mevcuttur.

    gelip geçen yüzlerce aydının, düşünürün sesleri, fikirleri, hayatlarının zengin anıları giderek soluklaşıyor, unutuluyor. dünya oldu iskenderiye kütüphanesi ve barbarlar gene kapıda....
  • yalçın küçük'ün 6 aralık 2011 tarihli günlük aydınlık gazetesinde yayınlanan yazısı:

    "devrimci doğan

    hapiste en zor olan, zamanın akmasıdır, diyorlar; ama biz burada da ters akıyoruz. zaman hiç yetmiyor, yetişemiyoruz. doğu’nun, tabii perinçek, işareti olmasa ne zaman yakalardım, kendime soruyorum. aralık ayına döndük, hapisteydim, daha sonra bayrampaşa’da ölüm orucunda kaybettiğimiz apo, haydar, hasan ve fatih’le, ne güzel çocuklardılar, tabii bütün hapishane halkı dahil, açlık grevi yapıyorduk; ilhan selçuk ile bana haber etmişti, “ben yaşamak için mücadele ediyorum, sen ölmek için savaşıyorsun”, pek kızıyordu. doğan avcıoğlu, 4 kasım 1983 tarihinde kanserojen hücrelere yenik düşmüştü. önce, uzun süre mide ülseri sandı, sandık; midesi yanıyor ve çok zor yazıyordu, bir kucak rahlesi yaptırmıştı. doktor nefise barlas’a birlikte gittik, kol kola idik, “kanserse, şansıma, yatarım bıçağın altına” dedi, çok çok kibardı ve bir küfür saldı. ülser ile kanser arasındaki mesafenin çok kısa olduğunu işte o zaman öğrendik. ve ülser ile zaman harcama, meydanı acımasız ve terörist hücrelere bırakmak demektir; yazı için bir ay gecikmeyle buraya gelmiş durumdayım.

    hazırlık dönemi

    paris’te science politique okumuş ve devrim yapmak için türkiye’ye dönmüştü, bunu hiç saklamıyordu. bir kez denedi; on yıl, benim de bir çırak olarak hazırlığına katkıda bulunduğum “yön bildirisi” ile 1961 yılında hazırlanmaya başladı; 9 mart 1971 tarihinde kaybetti. bundan sonraki hemen her ikinci on yılı, ikinci bir deneme için çalışarak ve yazarak kullandı; çok parlak bir aklı ve çok soğuk bir mantığı vardı. 12 eylül 1980 darbesi’nin bir baraj olduğunu hemen anlamıştı, ikinci deneme şansını çaldılar. vücudu, adına kanser denen “acımasız” ve sinsi hastalığa açık oldu, buna inanıyorum. bu “ülser versus kanser” tartışmasıyla geçen gecikmiş haftada, belki iki aydan kısa zaman öncesinde, tayyip erdoğan için, “foslama ve toslama” haberini verdiğim için de çok üzülüyorum. erdoğan da birden bire etrafına kurulan barajları görmüş ve hissetmiş olabilir; ayrıca ihaneti zengin bir döneme girilmektedir. erdoğan’ın yahuda’ları erken harekete geçtiler.

    çıraklık ettiğim hocalar

    üniversite’ye girdiğim yıl gittim, tanıştım. şimdi geçmişe bakıyorum, kim meyveli ise gitmiş “çırak” olmuşum; nerede ise bütün yıldızlara, doğan’a, muammer aksoy’a, turhan feyzioğlu’na, aydın yalçın’a. kimse ummaz, o zamanlar öbür tarafta olan hüsamettin cindoruk’a çırak yazıldım. cindoruk’u çok parlak bulurdum, politikada hocam saydım. süleyman bey, demirel, bunu biraz kıskanıyordu, “yalçın, hüsam değil, asıl hocan benim” diye haber gönderiyordu, seviniyordum ve hepsine yetişiyordum. avcıoğlu ile ilişkim hiç kesilmemiştir. behice boran’a çok bağlıydım, doğan bunu ve behice hanım, her şeyi doğan’la konuştuğumu bilirdi; ikisi de birbirinden uzak iki büyük devrimciydiler, pek doğal saydılar. birbirileri hakkında kişisel planda bir tek kötü söz söylediklerini duymadım. doğan da, behice hanım da ayrı ayrı benimle konuşmaktan ve tartışmaktan çok hoşlanırlardı. doğan’ın yetiştirmesi hasan cemal, son yılları için, “sadece yalçın küçük ile beraber olmaktan hoşlanıyordu” demiş ki, doğrudur. bugün ve hâlâ yazdıklarımda, o zamanların düşünce yıldırımları var; ne müthiş ve sert düşünce fırtınalarıydı. arada sadece doğan’ın “günseli, içkilerimiz” sesi çıkardı; günseli, doğan’ın sevil’den sonraki eşi oluyor. sevil benim sınıf arkadaşımdı ve oda’da cürümdaşım doğan yurdakul’un ablasıdır; ahmet ve murat’ın annesi bizim sevil’dir.

    gösterişsiz doğan

    nasıl oldu bilmiyorum, bir gün teşvikiye camii önündeki kafelerden birinde aydın cumali ile karşılaştım, necati cumali’nin kardeşi, doğan’ın en yakın arkadaşlarından birisidir. nasıl oldu bilmiyorum, cenaze namazlarını konuştuk; nasıl oldu hatırlamıyorum, hapiste hayati tehlikeler yaşadığımı ve cenaze töreni istemediğimi söyledim. “biz doğan’a cenaze namazı kılmadık” dedi, öyle istemiş; caminin bir kapısından sokmuşlar, diğerinden çıkarmışlar. böyle idi, gösterişi yoktu, bir tek gün “marksistim” demedi, ama bundan hiç kuşkum olmadı. partinin gereğine kesin inanıyordu ve iktidarı aldıktan sonra kurmayı planlıyordu. kürt sorununu çözmeden hiçbir yere gidilemeyeceğini biliyordu; 1970 haziran ayı’nda bana, “yalçın burada sıkıntıdayız” demişti, ordu’yu ikna etmeden adım atmayı düşünmüyordu. biz düşünüyorduk, burada ayrıldık.

    komünizan yazıcılık

    paris’te siyaset teorisi okumuştu, her kapı açıktı, gazeteci oldu, etkilemek istiyordu. metin toker’in akis dergisi’nde çalışıyordu, “çalışmak” sözü yerinde değil, çıkarıyordu. ulus’ta, rüzgarlı’da, ove han’da, akis ellili yıllarda bir mucize idi; metin, kurtul, arcayürek, ülkü arman sırayla hepsi hapse girdiler, doğan tek başına kaldı. uğrardım, sıkışırdı, öğrenci hareketlerinde çok etkin, söz uygunsa, liderdim, yazmamı isterdi; akis’te çıkan ve çoğu benimle ilgili gençlik haber ve yazılarını ben yazardım. bu bizim hayatımızdı; daha sonra, mehmet ali kışlalı’nın yankı dergisi’nde ise, okuyucu mektuplarını hıncal’ın, uluç, yazdığını “ifşa etmiştim”, tekrarlıyorum; biz, böyle yetiştik. eski yazıcılıkta komünizan idik.

    ‘yön’ çağı

    akis’ten sonra yön’ü çıkardı, 27 mayıs’ta kurucu meclis’te görev aldı, 27 mayıs anayasası’nın, mümtaz soysal, ilhami soysal, coşkun kırca, altan öymen ile beraber beyni ve motoru oldular. aynı zamanda cumhuriyet halk partisi araştırma bürosunu yönetiyordu; ismet paşa dördüncü kata çıkar, doğan ile iktisat çalışırdı, ben çırak, salonda beklerdim, hoşuma giderdi. yön bildirisi’nin hazırlanmasında en çok turan hoca’nın, güneş, yüksek sesle ve pek güzel tartışmalarını hatırlıyorum; ben çırak, bir dirhemini bile kaçırmamaya dikkat ederdim. fransız aydınları misali, yön’ü bir bildiri ile çıkardılar; ben çırak oradaydım, devlet memuru olmama rağmen imza attım, galiba temren’in de imzası var. bildiri de, “yön” de bir çağdır.

    doğan’ın romanı

    dergiye aslında “devrim” adını vermek istiyordu, isim hakkı başkasındaymış; bizim oğlumuz oldu, “devrim” adını doğan koydu. çok kibardı, kadınlar üzerinde pek büyük etkisi vardı, aşkları çoktur ve belki hiç bilinmeyeni, beyhan köprülü ile olanıdır. fuat köprülü’nün kızıdır, pek güzeldi; coşkun kırca ile evliydi, yakın arkadaşlar. beyhan’ın doğan’a aşkından dengelerini yitirdiğini başkalarından işittim. doğan bana anlattı; coşkun bu yüzden doğan’a ve sola düşman oldu; ben coşkun’u hep beğendim ve öyle yazdım. demonyak bir adamdı; beyhan’a aşkı, tabii, coşkun’un talihsizliğidir. şimdi üçü de yoklar, geriye kalan ise romanlarıdır, ipuçlarını duyurmuş oluyorum.

    suriye baas partisi’ni tutardı, sovyetler ile dostluk yanlısıydı; moskova, avcıoğlu-madanoğlu devrimi’ne çok önem verirdi; cemal madanoğlu ise en çok mahir kaynak’a güveniyordu. mahir, şimdi ali koç’un suçladığı futbol federasyonu yöneticisi lütfi arıboğan’ın kayınpederidir; mit’te çalıştığını bilmiyorlar, bahçelievler’de, albay hıfzı koçar’ın evinde komite toplantısı yapıyorlar; cemal paşa, mahir’i hep yanında getiriyor. mahir tuvalete gidip, dolma kalem şeklindeki aleti ile görüşmeleri mit’e haber ediyordu. çok güzel, sovyet istihbaratı da elektronik sistemle tespit ediyordu; bir gün doğan’a gelmişler, bir kağıda yazıp masasına bırakmışlar; mahir’in deşifrasyonu bu yolladır. ama sonuç, 9 mart 1971 tarihinde yenilmeleri oldu. yıldırım bölge hapisinde ziyaretindeydim, tabii güven içindedir.

    kanser yasası

    büyük napolyon büyüktü, hırslı, önü kapandı, kanser oldu; orhan apaydın, baro başkanı, cumhurbaşkanlığını bekliyordu, tutuklandı, kansere yakalandı; ismail cem, birden bütün bir politik geleceğini yitirdi, kanser hemen aldı götürdü; doğan avcıoğlu’nun romanını şimdi tamamladım. bu da benim çıkardığım bir kuraldır; tayyip erdoğan’a, bana her gün dava açıyor, ben sükûnet ve nekahat diliyorum. tavsiyem de bu yöndedir. kanserojen hücreler, savcılar ve polisler kadar acımasızdır.

    güzeli yetiştirmek

    bitirmiş oldum, doğan, yön’den sonra devrim’i çıkardı ve yanına mülkiye’den iki genç çocuk aldı, uluç gürkan ve hasan cemal, onları yetiştirdi; çekilince yetişmelerini ben üstlenmiştim. bu nedenle hasan, doğan’ın ve daha çok, benim günahımdır. ama bir gece tatlı-sert bir tartışmanın ortasında, “doğan, seni kutluyorum, iki insan yetiştirdin” demiştim, o zaman öyle görüyordum. güldü, ağzının içinden gülerdi, “ben asıl seni yetiştirdiğimi düşünüyorum” deyiverdi. hiç aklıma gelmemişti, fakat pek çok sevindiğimi hatırlıyorum. yetiştirilmek güzeldir.

    devrimci doğan, benim en yakın arkadaşım ve en büyük hocam oldu. bir gün mutlaka, devrimci doğan, bir öğretmenin oğlu; buna mutlak inanıyorum."
  • ikinci eşi sevil yurdakul'la 13 nisan itibariyle hürriyet'te yapilmiş bir röportaj. ayşe arman yapmiş, muhtemelen yaşasaydi bu röportaja o da çok gülerdi ama olsun, en azindan hasan cemal'e 'haddini bil hasanciğim' diyebilecek birileri yaşiyor hala..

    http://www.hurriyet.com.tr/…/8686798.asp?yazarid=12
  • "atatürk'ün bazı sözlerini alıp onu sosyalist ilan
    edebilirsiniz. başka sözlerine bakıp, onun liberal
    olduğunu söyleyebilirsiniz. büyük kurtarıcı, çeşitli
    şartlarda çeşitli sözler etmiştir. bu sebeple onu
    anlamak için kelama dayanan bir cins medrese
    edebiyatını bırakıp, atatürkçülüğü tarihi gelişmesi
    içinde yakalamak gerekir."

    doğan avcıoğlu, yön dergisi, 13 kasım 1964
hesabın var mı? giriş yap