• bu okulun avrupa'daki en önemli temsilcilerinden biri de şahin k'dır. yalansa yalan deyin...
  • pek sevgili yönetmenim lars von trier`in başı çektiği ve yanına mahalleden arkadaşları; vinterberg, levring ve jacobsen`ini alarak oluşturturdukları manifestolarında: la mikerim böyle klasik kamera açısını, komposizyonu, kurgusunu, senaryoya sadık kalacağım diye the idiosts hallerini diyerekten, beyni flulaştıran zoomlar, kamera çerçeve hatalarıyla dolu kadrajlar ve oyuncuların sankine anti sinemanın kameraya bakmayan çeşidinden oynamaları..vsvs anlayışı getiren -cümlenin uzunluğuna bakarsanız görsel dogma 95`in yazısal halini yapmış gibiyim- modern dönem sinema akımıdır.
    bu saz ekibinin-ekip işi değil- en önemli filmi: the idiots`dur ki genel ahlak anlayışının temellerine dinamit koyup asl olan kişisel ahlak anlayışıdır demiştir. demiş midir? bence demiştir.
    lars amcam bazı filmlerinde yer yer dogma 95 nostaljisi yapsa da.. akım, hızlı giden atın kaderiyle aynıdır. sıkıldım, bu iyelik ekinden de sıkıldım... özet olarak:
    arkadaşlar iyidir.
  • daha başlangıcında samimiyetini kaybeden pseudo-sinema akımı. öyle ki; radikal olmak dışında neyi hedeflediğini kurucularının da bilmediğini iddia ediyorum. amcalar yapay ışıklandırma, kurguda eklenen müzik gibi elementleri devre dışı bırakarak gerçekçilik etkisini arttırmak istiyor olsa gerek ama daha senaryo yazım aşamasında bu çok kişisel mastürbasyonu kaybediyorlar. adı üstünde " yazıyorlar ". belgesel falan çekmiyorsanız, ki o türün bile ne kadar gerçekçi olduğu hala tartışılan bir konudur, yapaylıktan tam anlamıyla kurtulmanız imkansızdır. böyle saçma sapan kural yığınlarına bağlı kalmadan, tüm yapay ve zor koşullara rağmen sizi hayatın göbeğine atan filmler dogma 95'in işlevsizliğini kanıtlar. bir yandan izleyici üzerinde dominant bir gerçeklik duygusu bırakmak isterken, diğer yandan farklı falan değil kötü kadrajlar kullanarak onu filme yabancılaştıran bir akım yaratırsanız, yarattıktan sonra kaçıp gidersiniz tabi. sinemayı çöp kutularında doğmamış çocuklar taşıyan pis tuvalet kağıtlarına benzettiniz yemin ediyorum.
  • fakir genç sinemacıları film çekmeye teşvik etmek için tasarlanmış olsa gerek.
  • yeni nesil telefonlar ile çok kolayca uygulanabilecek bir kurallar bütünü. böylece tüketim toplumuna tüketecek bir çok ürün sağlanabilir. ironik olarak yine aynı amaca hizmet edecektir böylece.
  • trier'in ilk dogma denemesi the idiots'un çekimleri sırasında stoffer karakterini oynayan jens albinus'un duş sahnesinde ereksiyon olması gerekir ancak albinus kamera önünde bunu başaramaz.bunun üzerine trier dublör kullanmayı düşünür.ama dublörün ten rengi albinusla tutmayabilir.bu durum kurgu aşamasında düzeltilebilir fakat dogmanın beşinci kuralı optik çalışmalar ve filtreleri yasaklamaktadır.trier kara kara düşünmeye başlar!dogma95 trier'in kendisinin bile uygulamadığı kurallar bütünüdür.
  • günümüz teknolojisinin kameralarının dahi gerçek göz görüntüsüne ulaşamadığı* düşünülecek olursa, "daha gerçek" olana giden yolu ve yöntemleri düstur edinme iddiasıyla yola çıkan öncülerinin sağlam bir çelişkiye toslamasına sebep olmuş sinema akımıdır. örnek vermek gerekirse, akşam saatlerinde* odasına girip bir eşyasını arayan karakterin eylemini izlememiz mümkün olmaz. dogmaya göre, gerçek bir iç mekanda gerçek zaman ve ışıkla çekilmesi gereken bu görüntüler gerçekte olduğundan çok daha karanlık olarak bize ulaşır.

    yine de getirdiği sıkı kalıp ve yaklaşımlarla sinemacıları yaratıcı yöntemler geliştirmeye zorlaması bakımından kıymetlidir. sinemada gerçekçi bir dil yaratabilmenin önemi üzerinde duranlar ve perdenin hayata açılan bir pencere olması fikrinden haz duyanlar minimalist sinemanın sunduğu değerlere eğilebilirler. böylece evet belki film biter ama perdenin ardında hayat akmaya devam eder. sinemada minimalizmin öncüsü kabul edilen robert bressonun pickpocket filmi* meraklılarına epey fikir verecektir.

    türkiye sineması için konuşacak olursak, tam anlamıyla minimalist diyemezsek de yeşim ustaoğlu, sinemada gerçekçiliğin nasıl inşa edilebileceğine dair iyi örnekler sunmaktadır.

    yani neymiş? gerçeğe giden yolda, gerçeğin dahi kendisine alan bulmakta zorlanacağı dogmalar yerine "disiplinli özgürlük" mottosuyla**hareket etmekte her daim fayda vardır.
  • stüdyoların esiri olmuş, gelişen teknolojinin baskıcı araçlarını kullanmaya zorlanan yönetmenlerin özgürlüklerine kavuşmalarını sağlamak amacıyla 1995'te öncü dört danimarkalı yönetmen (lars von trier, thomas vinterberg, kristian levring ve soren kragh jacobsen) tarafından ortaya atılmış avangart sinema akımıdır.

    dogme 95 collective veya the dogme brethren olarak da bilinen kuralları sert bu akımın, ülkemizde türev, dört sıvı kan ve femme olmak üzere üç örneği mevcuttur.

    iyi bir örneği için 1988 yapımı festen filmi tavsiyemizdir.
hesabın var mı? giriş yap