• her sabah sitenin parkurunda birkaç kilometre yürürüm. bir ay kadar önce, parkurun kenarındaki banklardan birinin üstünde bir yavru kedi gördüm, ona doğru bakınca hemen bana doğru atıldı, aldım kucağıma biraz sevdim. pek çelimsiz ama cevval bir şeydi. parkurun 200-300 metre kadar ilerisinde bir kedi konseyi ortamı var. birinci katta oturan kedisever teyze iple tepsi sarkıtır, kedilere su, süt, mama verir. aldım benimkini oraya doğru yürümeye başladım. varınca da götürüp mamaların başına koydum, deli gibi yemeye başladı. sonra ben yoluma devam ettim. ertesi gün kedi konseyine baktım, benimki de onların arasında güneşe karşı oturmuş duruyor. her gün ona bakarak geçmeye başladım. benimki şimdi bildiğiniz topaç, mamaların başından hiçbir yere ayrılmıyor, o da konseye katıldı anlayacağınız.
    onu bu sabah gördüğümde 'ben onu konseye götürmesem belki orayı bulamayıp aç kalacaktı' diye düşündüm. sonra da her sabah yaptığım gibi yürüyüş tefekkürüme devam ettim.

    insanlar da birbirlerinin yakınından, hatta dibinden geçip bulamıyorlar belki birbirlerini. bazen karşılaşıp birbirlerini yeterince tanıyamıyor, bazen tanıştıkları halde hayatlarının birbirine senkronize olamayacakları bir zamanında karşılaşıyorlar. hayatınızın erkeği/kadını belki de restoranda yan masanızda yemek yiyor, belki sokakta karşı kaldırımdan geçiyor, belki müzede sizinle aynı heykeli bir saat öncesinde seyrediyor. hayattaki kesişim olasılıkları öylesine çok, ve doğru insanlar öylesine az ki doğru insanı bulamama ihtimaliniz, bulma ihtimalinizden kesinlikle yüksek. bu olasılıkların fazlalığı doğru insanı arayıp bulmayı da imkansız kılıyor aynı zamanda, koca şehirde daha önce hiç görmediğiniz ve neye benzediğini bile bilmediğiniz birini arayıp bulmaya çalışmak gibi. daha önce de yazmıştım buraya, ayakkabı bulmak gibi bu iş, bazen saatlerce arar beğeneceğiniz bir ayakkabı bulamazsınız, sonra bir gün amaçsızca gezinirken karşınıza çıkar.

    işte bu yüzden insanları anlamaya, tanımaya çalışmak; onların kalbine, zihnine kulak vermek; dünyaya, hayata karşı olumlu bakmak; küçük olasılıkların bile bir olasılık olduğunu ve gerçekleşebileceğini asla unutmamak gerek.
    ve o doğru insanı bulunca elinden sıkı sıkı tutmak...
  • soğuk bir kış günü, gökyüzünde süzülen birbirinden eşsiz, sayısız kar tanesini hayal edin. hayranlıkla izleyeceğiniz bu manzara karşısında ister istemez en güzel ve en eşsiz olanını yakalamaya çalışacaksınız. en mükemmel olanın parmağınıza konmasını dileyeceksinizdir ve konacaktır da. sonra o harika küçük kar tanesinin parmağınızda yavaş yavaş eriyip yok olduğunu göreceksiniz. hayal kırıklığına uğrayacak, o kar tanesi ile bir daha asla karşılaşamayacaksınızdır.

    insanlar da böyledir. yüreğinize konmasını isteyeceğiniz kişiyi arar durursunuz ve bir gün bulduğunuzu düşünürsünüz. sonra ne mi olur? günü geldiğinde doğru kişi olduğunu düşündüğünüz insan yüreğinizde eriyip kaybolacaktır... ve yine hayal kırıklığına uğrayacaksınızdır.

    eriyip, kaybolmak diye bir gerçeklik söz konusu iken aramak mı? bulmak mı? ne mümkün.
  • doğru insan tanımını bulamamak çok korkunç gelmiyor bana.
    esas korkunç olan senin elini tutup ben senle yaşlanırım diyen birinin olmaması. neden bilmiyorum sanki aynı şey değil gibi. o şekilde hiç sevilmemiş olmadığımı düşünmek aklımı oynattırıyor bana. teknik olarak kimse de sevmek zorunda değil, bu bilgiye hakimiz. ama işte yürek beni niye sevmedin diye ağlıyo. yazık tabi. olsun ya kariyer. önemli.
  • bazen sebebi "doğru insan olamamak" olan bulamama durumu.
  • üzülmeyin olim. hele ki bunu düşündüğünüzde 25 yaş civarındaysanız. günü gelir öyle biriyle karşılaşırsınız ki öncekiler için "iyi ki olmamışlar" diye düşünürsünüz. valla diyom.
  • cevabı hamiyet teyzede olan olgu.
    bir gün arkadasın evinde oturuyoruz 30 yaş üstü tutunamayanlar olarak.
    h:evladım neden evlenmiyorsunuz?artık yeter mürüvvetinizi görelim.
    biz:dogru insanı bulamadık hamiyet teyze(gülüşmeler,şebeklikler)
    h:siz doğrumusunuz evladım sakın siz yanlış insan olmayasınız.
    biz:lan!
  • bulan insanın dünyanın en şanslısı olduğunu düşünüyorum. çünkü onunla tek vücut, tek parça halde her şeyin üstesinden gelinebilir.
  • doğru insanı bulma macerası, ayakkabı alışverişi gibidir. ayakkabı almak için çıkar, saatlerce dolaşır ve beğeneceğiniz bir ayakkabıyı bir türlü bulamazsınız.
    sonra bir gün amaçsızca gezinirken karşınıza tam istediğiniz ayakkabı çıkar.
  • şu sözdeki kibre ne demeli?

    doğru insanı bulamamışmış.

    bilakis; bulduğun insan tam sana göredir, hem de tencere ve kapak gibi.

    sen nasıl bir insansan, karşına da tam sana münasip insan veya insanlar çıkar; aksi asla mümkün değildir.

    çünkü dış âlem, senin iç âleminin projeksiyonudur. bu sebeple etrafını iyi gözle! ne türden insanlar çevrende kümelenmişler iyi bak! çünkü her biri senin bir özelliğini yansıtıyor. böylece kendini de tanıyabilirsin.

    eğer kendini değiştirirsen, çevren de otomatikman değişecektir.

    zira spritüel bedenlerinin titreşimleri yakın olanlar, birbirlerini mıknatıs gibi çekerler; uyumsuz olanlar ise iterler.

    sonuç: doğru(!) insanı arıyorsan, önce kendin doğru insan olacaksın.
  • yanlış kadınlara doğru şarkılar bestelemektendir.
hesabın var mı? giriş yap