• geçen pazar gelen temiz keriz silkeleme amaçlı mesaj.
    selam abi ben hasan izmirin yayla köyüne teyzemi ziyarete geldim bana agzından bi olay kacırdı hayvanlarını koydugu ahırın temelinden sarı sarı arapca yazılı osmanlı tugralı altın paralar bulmuşlar bunları degerlendirelim yardımcı olurmusun kimseye söyleme
    yiyen olmuş mudur bilemedim. en az 30 kişiye atılmış aralarından en cahil ve en hırslıları bulup çıkaracak.
    muhtemelen buluşalım ama para yok ayağına 100-200 tl ezecek adam. öyle büyük meblağlar değildir peşinde koştuğu.
  • savci ifadeleri okur ve takipsizlik verir.

    aq memlekette yan bakti diye sokak ortasinda adami öldürüyorlar 6 ay yatip cikiyor katiller. hakim buna mi ceza verecek. dava acilmaz, takipsizlikle sonuclanir.

    (bkz: ortadoguda siradan bir gun)
  • ekşi sözlük başlık taşıma timinin, her dolandırma rezaleti başlığını buraya taşıdığından olsa gerek, entrylerin çoğunluğunun bir bütünün parçası olmadığı başlık. başlığı açanın kaçtığının defalarca iddia edildiğini düşünürsek, güldürürken düşündüren başlık diyebiliriz. yine, bu başlığa ait olmadığını fakat taşındığından burada bulunduğunu düşündüğüm entrylerin büyük çoğunluğu, dolandırılanların ne kadar saf olduğu, hatta geri zekalı vs olduğu ve hakketmiş oldukları yönünde fikir beyan etmekteler.

    özellikle seneler ilerleyip günümüze yaklaştıkça daha kötü bir duruma gelmekte. nasrettin hoca fıkrası gibi. hani o “hırsızın hiç mi suçu yok?” dediği.

    yine okuduğum entrylerden yola çıkarak diyebilirim ki, ülkede dolandırıcılık artık suç olarak görünmemeye başlamış. veya, şu şekilde söyliyeyim, dolandırıcılık, dolandırılan miktar kadar suç öpmüş. yani küçük bir miktarsa sorun yok, yazara göre yüklü bir miktarsa belki sorun.

    türkiye’de son 10 senemi dolandırılmamaya çalışarak geçirdim. eve usta çağırdığımda ustanın işini doğru mu yaptığını yoksa beni dolandırıp mı bırakacağını anlamak için bin tane döküman okuyup usta işi yaparken başında bekledim. çamaşır makinasını tamir için servis çağırdığında web sitesine 100 kere bakıp gerçekten markanın yetkili servisi mi yoksa sitesine yetkili servis yazmış dolandırıcı mı diye anlamak için uğraştım. ambalajlı ürünlerin tartıldığında üzerinde yazan gramajla eşleşmediği ülkeden bahsediyoruz. ulan, aldığın şişelenmiş suyun içinden kolibasili çıkıyor! kolibasili olm, kanalizasyon suyu içiyorsun temiz su diye. bok suyunu yudumlarken, bir yandan burada dolandırıldığını yazan insanlara salakmış dikkat etseymiş diyorsun!

    ben hiç bir gün hatırlamıyorum bir esnafa para vereyim ve acaba kazıklıyor mu diye düşünmeyeyim. bir kere pazarlık diye bir şey var. sen çocuğunu okul servisine yazdırırsın, aynı yerde yaşayan başka aile senden az öder. niye? o aile pazarlık etmiştir. yani senin fazla ödemenin sebebi senin salaklığındır di mi? biri daha iyi pazarlık etmiştir o aile de ondan daha çok ödüyordur. bak bir salak daha di mi?

    olm bu ülkede burger king’de dolandırıldım. burger king! bir adet çocuk menüsü, ufaklık için. içecek su ve patates yerine domates istedi çocuk. parayı ödedik fişi aldık hazırlansın diye bekliyoruz, fişe bakmamla şok oldum. büyük seçim 2tl yazıyor. kasiyere geri dönüp hata olduğunu söylediğimde kasiyer hata olmadığını, büyük seçim olmazsa içeceğin çok küçük olacağını söylüyor! litrelik su mı vereceksin diye sorduğumda yok su aynı da patates küçük oluyor yoksa diyor. domates aldım ben, diyince, hmm o da değişmez diyor. sonra hemen sistem otomatik yapıyor onu diyor. neyse uzatmaya gerek yok. kasiyerinden üst düzey ceo’suna ülke sahtekar dolmuş! ortadoğu bataklığı denilen şey benim gözümde bu! ülkeye arap seviciler öncesi ve sonrası olarak dönemlere ayırıp bakarsanız, söylemeye çalıştığımı daha iyi anlarsınız.

    şimdi kazanda fareler ile birlikte kaynatılmış, muhtemelen 40’lı yaşlarınızda şeker hastası olmanıza neden olacak glikoz şurubundan yapılma içeceğinizi yudumlarken, dolandırılanların ne kadar salak olduğu ve bazı dolandırıcıların ne kadar da havalı olduğu ile ilgili ortadoğulu fikirlerinizi yazmaya devam edebilirsiniz. çok ilginç oluyor okuması
  • "aman karşı tarafı kırmayayım, aman yanlış anlamasın" diye düşündüğünüzde başınıza gelen hadise. biraz da normalden fazla şüpheci olursanız dolandırılmanız çok zor. mesela yakın zamanda bir daire satışı olayında bulundum. karşı taraf kredi çekeceği için banka eve ipotek koyuyor ve satış tamamlanıp, ipotek konduktan sonra para banka tarafımdan hesaba geçecek. malum, parayı almadan imza atılmaz. bankanın ipotek için göndereceği avukatı bile sordum bankaya onların avukatı mı diye. atalarımızın bir lafı vardır bu konuyla ilgili: ortam kötü, kolla popoyu.
  • her yerde gördüğüm üçkağıtçı tipi
  • sevgili dostlar,

    bundan önceki yazımda size kandırmak yani insanları manipüle etmek için kullanılan 5 psikolojik numaradan bahsetmiş ve sonraki yazımda 5 tane daha anlatacağımı söylemiştim.

    işte şimdi şimdi sözümü tutuyorum. sahtekarları ifşa etmeye devam edelim.

    1) kişiye özel kelimeleri taklit etme.

    şimdi her birimiz konuşurken veya yazarken kendimize has kelimeler kullanırız. kullandığımız bu kelimeler de bizim iç dünyamız ve inanç sistemimiz hakkında ip uçları verir. kullandığımız bu özel kelimeler karşımızdaki tarafından kullanıldığı zaman da durup dururken ona sempati beslemeye başlarız.

    örneğin siz "maşallah" kelimesini çok seviyorsunuz diyelim. bir araba almaya gittiniz ve size gösterilen arabayı beğendiğiniz zaman "maşallah çok güzel arabaymış" dediniz. işte burada boyanmış hurdayı size satmak isteyen satıcı "maşallah sizde arabadan gerçekten anlıyorsunuz" dediği anda sırf sizinle aynı kelimeyi kullandığı için hokkabaz satıcı size samimi ve inandırıcı gelmeye başlar.

    günlük yaşamda kendinize özgü olarak kullandığınız her kelime hele hele bu kelime belli bir yöreye aitse sizi etkiler.

    pazarda hormonlu ve çürük domatesin görüntüsü hoşuna giden karadenizli teyze "uşağum bu domatesler kaç para ?" diye sorduğu zaman karşıdan "teyzem çok güzel domates bizim uşaklar sana hemen üç kilo tartsın kaçırma" diye bir cevap aldığı anda o hiç tanımadığı pazarcı bir anda dikkatini çeker.

    kullandığınız kelimeleri size karşı kullananlara dikkat edin çünkü bilinçli yapıyor olabilirler.

    2) büyük isteyip küçük koparma.

    bu çok bilinen bir numaradır. amerikalılar buna "kapının arasına ayakkabı sokmak" falan da derler.

    buna göre birinden çok büyük bir şey isteyip hayır cevabı aldıktan sonra daha küçük bir şey isterseniz karşınızdaki psikolojik olarak ikinci hayır cevabını vermekte zorlanır çünkü size borçlu olduğunu düşünür. mantıksız ama gerçek bir psikolojik açıktır.

    örneğin sahte bir yardım derneği için yardım toplama görüntüsü altında dolandıran bir serseriyi düşünelim. sen yolda yürürken yanına yaklaşır ve "depremde yaralanan aileler için yardım topluyoruz, 100 tl'lik bağış çeki almak ister misiniz ?" der. tabi şimdi çoğu insan durup dururken 100 lirayı uçlanmaz hatta belki istese bile üstünde o kadar para olmayabilir. cevabın normal olarak hayır olur.

    zaten dolandırıcının istediği de o "hayır" cevabını vermendir. hemen ardından seni ayıplıyormuş gibi bir yüz ifadesi takınır ve "peki o zaman en azından 5 lira karşılığında şu yardım posta kartlarımızdan alsanız, en azından bunu yapabilseniz" der.

    işte bu aşamada biraz önce 100 lirayı veremediğin için yaşadığın pişmanlık karşısında o 5 lira sana bu vicdan azabından kurtulmak için çok ufak bir bedel gibi gelir. düşünmeden 5 lirayı hokkabaza verirsin. üstelik kendini "depremzedelere" yardımda bulunduğun için iyi de hissedersin. bu taktikle günde yüz kişiden 5 lira topladıklarını bir düşün. tabi ortada dernek falan yoktur tüm verilen paralar hokkabazların cebine girer.

    böyle bir durumda karşındaki iyice sorgula. kimlik ve dernekle alakalı ek bilgiler iste. kısacası pişmanlık duygusuyla iş yapma.

    3) hızlı konuşarak kafa karıştırma.

    karşındaki kişi çok hızlı konuştuğu zaman beynin söylediklerini işlemden geçirmekte zorlanır. çoğu insan da anlayamadığını itiraf etmek istemez ve "evet,evet" diyerek anlıyormuş rolü yapar.

    kandırıcı senin tam anlamanı istemediği durumlarda konuşma vitesini bilinçli olarak yükseltir. bunu en çok da çağrı merkezleri yapar. örneğin bir firmanın çağrı merkezi seni aradı ve dışarıdan çok güzel gözüken bir teklif getirdi. sana ek bilgi vermesi gerektiği zaman bilinçli olarak çok hızlı konuşmaya başlarlar. sen de sürekli anlamadım falan demekten çekindiğin için anlıyormuş numarası yaparsın. en sonunda karşıdan dinlediğin konuşma şöyle bir şey olur "kampanya kapsamında ******* size tanımlanacak ve ödemeniz gereken ********* bedelleri ******** yansıtılacaktır. onaylıyormusunuz ?" bir çok insan burada "anlamadım yavaşça tekrar eder misiniz ?" demek yerine "onaylıyorum" diyerek kurtulmak ister çünkü zihni aşırı yüklemeden rahatsız olmuştur.

    kısacası sevgili dostum birisi seni ışık hızında konuşarak laf kalabalığına getirmek isterse hemen onu durdur,yavaş ve tane tane konuşmasını iste. anlamadım demekten de çekinme.

    4) fiil yerine sıfat kullanarak soru sorma.

    şimdi bu biraz karışık gelebilir ama değil. insanlar kendilerine belli sıfatların verilmesinden hoşlanırlar. hele bu sıfat olumluysa duygusal duruma geçerler. peki nasıl kullanılır ?

    diyelim ki sana elektrikli bir süpürge satacaklar. aslında bırak halıdaki tozları çekmeyi doğru dürüst çalışması bile problemli kolpa bir süpürge markası. ama böyle süpürgeye uzay gemisi gibi dizayn yapmışlar ismi de "toz yok edici ultra temizlik robotu 2050" falan gibi kolpalık kokan bir isim.

    şimdi bunu sana satmak isteyen uyanık lafa şöyle başlarsa kaybeder. "evinizde kolayca temizlik yapmak sizin için önemli mi ? ". bu soruda dikkat ederseniz temizlik yapmak fiilini kullanmış ve bu sebeple çok etkili bir soru değil.

    ama bunun yerine soru şöyle gelirse "evi pırıl pırıl, temiz bir insan olmak sizin için önemli mi ?" bak şimdi işler değişti. sana "temiz bir insan olmak" şeklinde bir sıfat taktı. her insan temiz olarak bilinmek ister ve kendisine pis denmesinden hoşlanmaz. şimdi bu soruya vereceğin cevap artık bellidir. tabii ki ben pis bir insanım demeyeceğin için "evet temiz bir insan olmak benim için önemlidir" diyeceksin.

    hemen ardından ikinci bir soru gelir " o zaman evinizin daha temiz olması için en son teknolojiyi kullanmayı tercih edecek bir insansınız diyebilir miyiz ? " hadi bakalım şimdi buna hayır de. buna da evet cevabı verdikten sonra artık sana kolpa süpürgeyi satmak çok da zor olmayacaktır.

    bu sebeple birisi çok hoşuna gitse bile sana bir sıfat takarsa hemen dikkatini ver. organize bir üç kağıt hedefi olabilirsin.

    5) gülümseme

    gülümseme bulaşıcıdır. gülümseyen bir insan sende kısa zamanda samimiyet ve dostluk hisleri uyandırabilir. bu sebeple gülümseyerek yapılan tekliflere ve sorulara karşı kalkanların iner. örneğin bir kafeye gittin ve o kafede satılan aslında beş para etmemesine rağmen çok pahalı bir kahve cinsi var. ismi de diyelim ki "afrika kahvesi". fiyatı da 30 lira.

    sen normalde böyle bir kahve içme niyetinde değilsin. güzel bir türk kahvesi içmek istiyorsun. masana gelen bir garson sana "bugünkü özel kahvemiz "afrika kahvesi" ve bence siz yeni deneyimlere açık bir insana benziyorsunuz" dese.

    normalde "yok kalsın bana bir türk kahvesi" dersin. ama sana bu cümleyi söyleyen garson suratına koca ve içten bir gülümseme kondurur, gözlerinin içine bakarak bunu söylerse hele hele güzel bir kız veya yakışıklı bir erkek garsonsa hayır demen o kadar kolay olmaz.

    bazen sırf birisi kendine güzel güzel güldü diye denilen her şeyi kabul edecek kadar sevgi açı insanlar da vardır. tavsiyem birisi sana gülümserse sen de ters davranma ona gülümse ama gülerken mantığını da çöpe atma.

    evet. bugün paylaşacağım 5 psikolojik numara bunlar. umarım sizlere faydalı olur.

    aklınızı ve mantığınızı sürekli açık tuttuğunuz güzel bir gün dileklerimle.
  • bugün hayatımda ilk defa yaşadım, aslında dolandırılmak da değil kendi hatam satış ürününe bir tane 0 eksik yazdım hep dikkatliyimdir de nasıl böyle bir hata yaptım bilmiyorum. hayatımda hiç bu kadar gerizekalı hissetmedim.
  • bir vicdansız, karaktersiz şahıs ile hareket ettiğim sürecin tümünün karşılığı olan eylem.

    anadolu'da küçük bir ilde 2014 yılında üniversite öğrencisiyken küçük ölçekli bir restoranda komi olarak çalışmaya başladım. işveren ankara 'da ikamet eden toptan dondurulmuş gıda işi yapan bir şahıs idi. restoranı da işiyle bağlantılı olarak alacak verecek karşılığı satın almış ve işletmeye başlamış. ben şahıs burayı devir aldıktan takribi 7 gün sonra iş başvurusunda bulunmuş ve kabul edilmiştim. işveren haftanın sadece 1 günü işletmeye geliyor ve işletmeyi emanet edebileceği bir personeli de arıyordu. bir ay gibi kısa sürede çalışma azmim ve disiplinim ile işletmenin idari görevlisi olarak beni tayin etti.

    böylece ikili ilişkimiz bu aşamadan sonra daha da arttı. bulunduğumuz şehire hali hazırda ifa ediyor olduğu toptan gıda satış sektörüyle alakalı depo kurmak istediğini, hatta imalatta yapmak istediğini, oğlu henüz 18 yaşını doldurmadığı(17), kendisinin de hali hazırda ankara ikametli olarak bir şirketinin de bulunduğu söylemleriyle oğlu 18 yaşına geldiğinde devir alma sözü vererek benim tek ortak olacağım bir limited şirket kurmaya türlü türlü yalan ve iyi niyeti suistimal etme yöntemleriyle beni ikna etti ve beni de pazarlamacı olarak hem okumama hem de çalışmama imkan tanıyacak o zamanlar bana mantıklı gelen bir düzeni sağlayacağını vaad etti. maalesef iyi niyetimin kurbanı olarak nasılsa 6 ay sonra bu işi devredeceğimi düşünerek buna tamam dedim. tüm masrafları o yapıyor ve iş nakdi yönden sıkıntısız bir şekilde ilerliyordu. ben de ekmek paramı çıkarıyor hem çalışıp hem okuyup yaşamımı devam ettiriyordum. 6 ay kadar süre geçtikten sonra işlerin kötüye gittiği söylemleriyle devir işini sürekli erteliyor, konuyu değiştiriyor, işe daha sıkı sarılmamız lazım gibi alakasız gündemler yaratıyordu. eğer böyle olacaksa daha çok çalışırız düzeltiriz moduna girmemiz lazım psikolojisine beni sokuyor ve istediği gibi teknesini yürütmek için gerekli ortamı sağlıyordu. bu aşamada çek ve senet kullanımı ile mantıklı konuşmalar yapıp beni ağına gün be gün çekiyordu. sonuç olarak çek ve senedi ikimiz de imzalamaya başladık ve ticareti döndürmeye çalışmaya başladık tabi ben hala işçi o işverendi. 2. yılın sonunda psikolojim tam olarak şöyleydi. artık ya bu işi düzeltecektim ya da herşey çok kötü olacak, olay aileme aksedecek ve belirsiz, korkunç bir hayata yol alacaktım. tüm iyi niyetimle sadece ve sadece çalışmaya devam edip, yapılabilecek bedensel ve ruhsal tüm fedakarlıkları yapıp bu şirketi kurtarmaya çalıştıkça karanlık büyüyordu ve malumun ilamı olan çeklerin patladığı, yazıldığı gün geldi. kendimi iğrenç hissediyordum. bu kadar çalışmanın karşılığında neyle karşılaşacağımı bilmediğim bir hayata ailemin haberi olmadan sürükleniyordum.

    mal alabileceğimiz tüm kanalları birer birer düşman etmişken bir başka firma ile iletişime geçmeye başladık. psikolojimi aldığı yeni hal; borçları ödeyebilmek adına bu çarkı döndürmemiz için tedarikçi bulmamız şart!

    bulduğumuz tedarikçi firma bize 2017 yılında mal vermeye başladı ve bu süreçte gelen mal ve üstün satış çabalarımızla çarkı döndürmeyi başarabildik. eski patlayan çeklerin bir kısmına taahhüt verip şirketin kazandığıyla ödedik, tabi tüm mahkemelerde sanık olarak yargılandım. senet alacaklıları ise hiç bir alacağını alamadı. bu sırada şahıs bulunduğumuz şehre yerleşti ve oğlunun üzerine olmak üzere bir adet perakende satış noktası şarküteriyi de açtı.

    2020 başı itibariyle tüm çalışmalarım ve mücadeleme rağmen tekrar hiç bir mal alamayacak ve çarkı döndüremeyecek hale geldik. bizi tekrardan tetikleyen, mal veren firma 400 bin lira alacaklı hale geldi ve hayatımın en büyük hatasını yine bir hata ile devam ettirerek dolandırılmamın en üst seviyesini yaşadım.

    yıllardır o veya bu şekilde hayatımı zehir eden, bugünümü ve geleceğimi karartan bu şahısın oğlu ve ben bu 400 bin lira alacaklı olan firmaya ziyaret amaçlı gittiğimizde adam ortaya küt diye senet çıkardı ve bizimkini aradı. nasılsa ödeyeceksiniz söylemiyle senedi imzalamamızı söyledi ve bizimkinden imzalasınlar sıkıntı yok borç benim borcum yanıtını aldı. tarihi olmayan 400bin liralık senedi biz imzaladık ve çıktık.

    tedarikçi senetleri aldıktan sonra mal vermeyi kesti ve karanlık günler tekrar her tarafımızı sardı. artık geçimimi dahi sağlayacak parayı alamayan 2 milyona yakın borç sahibi şirket ortağı işçiydim. hiç bir şey düzelmemekle beraber ailemide kendimden uzaklaştırarak hayatımı mahvettim.

    1 mart 2020 itibariyle herşeyi bu şahıs a bırakarak, lanet olsun diyerek şehri terk edip ailemin yanına geldim. sim kartımı müşterileri anahtarları herşeyimi şahısa verdim ve detayları ilerleyen zamanda konuşuruz, şirketi ne yapacağımızı konuşuruz diyerek çıkmıştım.

    ben memleketime geldikten yaklaşık 15 gün sonra pandemi, yasaklar boyutuna ulaştı ve resmi dairelerin tümü tatile girdi. alacaklılar yönünden de global bir bahane oluştuğu için şahsın dükkanını düşük kapasiteyle de olsa çalışmaya devam ettirdiğini öğrendim. ben de memleketimde ilaç firmasında işe başladım. ekmek paramı bu kötü süreçte bir şekilde çıkardım. tabi şirketle ilgili başıma türlü şeyler gelecek biliyorum. ama bir şekilde düzene koyup hayatımı devam ettiririm inancı beni ve psikolojimi güçlendirdi.

    ta ki düne kadar. pandeminin yasak boyutu sona erdiği için ben adıma olan şirketi ve hayatımı karartan insanla konuşmaya yalvarmaya gittim, bu işleri başımdan alması ve beni temize çıkarması için. ancak bırak şirketi almayı, kansız herif alacaklıları aramış ve borçlar için gidecekleri adresin ben olduğumu ve kendisinin de haksızlığa uğradığını falan ima etmiş. oğlunun suçsuz bir öğrenci olduğunu falan anlatmış. ne gerekiyorsa yapacakmışım.

    kısacası hayatımda yaşayabileceğim en büyük kötülükleri yaşadığımı düşünüyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. mal varlığım yok. ailemin de mal varlığı yok. aslında herkesin bildiği şeyi sanki farklıymış gibi lanse ediliyor. alacaklıya gitsem kendimi anlatmaya çalışsam anlayacaklar mı, vuracaklar mı bilmiyorum. senetler mafyaya tahsilat verilecekmiş, gelseler canımdan başka bir şeyim yok. çalışıp ödeyeyim desem bekleyecekler mi bilmiyorum. gidip beni sömüren, arkadan bıçaklayan 50 yaşındaki insanı öldürsem mi bilmiyorum. intihar mı etsem bilmiyorum. aileme bu kadar acı yaşatmayı göze alamıyorum. kaçmanın çözüm olmayacağından eminim sadece. bir mucize bekliyorum ve dua ediyorum sadece...
  • az önce bir taksici tarafından dolandırılmanın kıyısından döndüm. kızılayda havabus leri beklerken kaçırmıştım ve uçağıma 40 dakika kalmıştı. şerefsiz bir taksici abimiz bana kızılaydan esenboğaya 120? tutacağını ama sen öğrencisin diyip 100 lira olur dedi. (!) taksiye o kadar para vereceğime bileti tekrar almak daha mantıklı diyip binmedim. ardından bi çocugun taksiye bindiğini görüp hemen durdurdum. fiyatı yarı yarı bölüşürüz dedik. bana 100 lira olur diye şerefsiz abimiz “abla 80? olur diyerek geri çevirmeye çalıştı ve beni alan taksiciyi azarladı“ sonuç olarak yetiştim uçağıma ve toplam 40 lira tuttu arkadaşlar. 40 lira. 20 lira vererek uçağıma yetiştim. eğer böyle dolandırıcılara rastlarsanız plakasını alın ve şikayet edin.
  • -bilinmeyen linklere tıklamayın
    -kredi kartı ve kredili mevduat limitleriniz düşük olsun. siber saldırıya uğrasanız dahi hesabınızdan fazla para çekemezler.
    -fiyatı piyasanın çok altında olan her ürüne şüpheyle yaklaşın.
    -kısa yoldan para kazanmanızı vadeden herkesten ve her sistemden uzak durun.
    -size çay yerine kola söyleyen 3.şahıstan uzak durun. size sağlam bir kazık atacak veya borç isteyecek. tecrübeyle sabittir.(çay söyleyen adam hiç kötü olur mu?)
    -kimseye kefil olmayın. kardeşinize bile.
    -instagram'dan ve ismi duyulmamış sitelerden alışveriş yapmayın. siteden şüphe duyuyorsanız "site adı+şikayet" şeklinde siteyi iyice araştırın.
    -arsa ve otomobil alacaksanız ekstra dikkatli olun. arsanın tapusunu, inşaat alanını, eğimini görmeden almaya kalkmayın.
    -araba alıyorsanız gaza gelip kimseye kapora göndermeyin. ekspertizi satıcının değil kendi istediğiniz yerde yaptırın.
hesabın var mı? giriş yap