• bugün üniversiteden yakın bir arkadaşıma türkiye'ye dönme kararımın altında yatan *asıl* nedeni anlatırken kendime bile itiraf etmekte zorlandığım bir şeyi söyledim. ben yıllar içinde buradan küskünlük duygusuyla duygusal anlamda çok uzaklaşmıştım ve gündelik hayatta iyi hissediyordum aslında, kendim için doğru ve sağlıklı olanın bu olduğunu düşünüyordum. öyle de olabilirdi belki, bu durum bende garip bir melankoli, bir türlü tam anlamıyla yüzleşemediğim derin bir kayıp duygusu yaratmasaydı. böyle hissetmeseydim orada yaşlanmaktan, burayla kalan son gerçek bağlarımı da kaybedip artık varolmayan bir dünyanın dertlerini içselleştirmiş demode bir göçmen olarak ölmekten belki bu kadar korkmazdım.

    buraya döndüğümden beridir dönmek, kalmak, gitmek, 'bu ülke', orası, burası meseleleri bir şekilde sürekli açılıyor, hem insanlar böyle bir kararı anlamlandıramayıp merak ettiği için, hem de kendim anlamak istediğim için sanırım. londra'da doğup büyümüş hint kökenli bir arkadaşım vardı. ben ne zaman türkiye'yle ilgili bir şeyler söylesem, ona annesini hatırlattığımı söyler dururdu. doktor olan bu anne, otuz senedir ingiltere'de yaşamasına ve kendine kariyer, aile falan kurmasına rağmen emekli olduğunda hindistan'da kendine bir ev alma hayalleri kurarken kızı sanırım ona acımayla karışık bir sevgi duyuyordu. arkadaşım annesini mutlu edebilmek ve belki de ona yakın hissedebilmek adına doktorasını hindistan üzerine yapıyordu ama annesinin orayla kurduğu derin sevgi-nefret bağını hiçbir zaman tam olarak anlayamıyordu, hindistan'da olan bitene dair bir mesafesi vardı ve emekli olduğunda oraya yerleşme hayalleri falan kurmuyordu tabii ki. türkiye'den bir an önce siktir olup gitmek isteyen arkadaşlar alay edebilirler, ama ben sanırım türkiye'yle arama hiçbir zaman gerçek bir duygusal mesafe koyamayacak birinci nesil bir göçmen olarak bu anneye dönüşmekten ve etrafımdakilerin anlamlandıramadığı garip öfkeler ve özlemler duymaktan, bilmem neden, çok korktum. başta değil, gerçekten oraya yerleştiğimi hissettikten sonra. herkesin göçmen olduğu bir dünyada artık bu duygular ve onları taşıyan insanlar demode bulunduğu için korkmuşumdur belki, ben daha bazı hislerimi kendime bile itiraf edemeden onların çoktan tedavülden kalktığını fark ettim.

    buraya ayılıp bayılmıyorum, romantize ettiğim bir tarafı yok. rakı içmem. ama buralıyım, bu ikisini sanırım sonunda sadece lafta değil, gerçek anlamda birbirinden ayırmayı başarıyorum. bunun için dönmek şart değil tabii, ama benim yolum böyle oldu. son zamanlarda tam anlamıyla bir gündem yorgunluğu içindeyim, uzak durmaya çalıştığım her şey bir anda üstüme gelince boğuldum ve geride bıraktığımı zannettiğim bazı eski kapana kısılmışlık hallerini hatırladım. dönmek beni çok zorladı, üstüne bu kadar zorlandığım için utandım. ama ne yapalım diyorum, demek bununla yüzleşmem gerekiyormuş, insan ne kadar kaçmak isterse o kadar yaklaşıyor kaçmak istediği şeye. belki de yaklaşmak istediği için. dönmek bazen kaybettiğinize inanmadığınız bazı şeylerin kaybıyla yüzleşmek demek.
  • rakili aksamlara eslik eden yeni turku sarkisi..
  • "neresi sıla bize, neresi gurbet
    yollar bize memleket"

    dizeleriyle, kalbi dünya üzerinde iki noktaya bölünmüş hem bahtsız hem bedevilerin, göçebe atalarının izinden gidip bir yerlere bağlanmaktan da vazgeçemeyenlerin kalbini bir de kendisi parçalayan şarkı.
  • bazen en anlamsız şey dönmek. neye döner, kime döner insan. sen gittin de hayat durdu mu sanki, durmadı. herşey değişti ev değişti, sokak değişti, o değişti, bu değişti. en değişmeyecek bildiklerin en azından yatak örtülerin, camındaki leke, halıdaki yanık, annen, baban, kardeşin bile değişti. onlar yaşadılar yaşlandılar, ama sen eskidin. belki büyüdün hiç istemesen de. heyecanla beklediğin dönmek bu mu? alıştığın özlediğin kokuları bulacak mısın? hayır. mekan değişti, zaman değişti sen durdu sanıyorsun ya zaman durmadı senin yaşadığın gibi onlar da yaşadı. döndüğünde masanın üzerinde bıraktığını sandığın kültablası artık orda değil, kırıldı o. dönerim diye dönünce okurum diye açık bıraktığın kitap kapandı, rafa kalktı. dönmek en özlenenden bir anda yüzleşmekten, bulamamaktan, yeniden, alışmaktan en korkulan şeye dönüştü işte. şimdi düşün dur, dönmek ve gerçeği kabullenip öylece kalakalmak mı yoksa hiç dönmeyip sahte dönüş hayalleriyle kendini avutmak mı? dönmek korkuya dönüştü mü anlaki sıçtın. budur...
  • yeni türkünün muhteşem şarkısı.
    ayrıca, bu şarkının gerçekten anlaşıldığı, "mümkün mü artık dönmek" sorusundaki imkansızlığın gerçekten idrak edildiği an için:
    (bkz: kişinin büyüdüğünü anladığı an)
  • yeni türkü 'nün en begendigim parçasidir. best of niteligi tasiyan ve 1996 yilinda çikardiklari her dem yeni türkü albümlerinde bu parça yer almaz.
  • hümeyra'nın ''dönmek...'' diye başlayan o umutsuz, tükenmiş ve boşvermiş sesini ne zaman ve nerde duyarsam duyayım, cümleleri kendi hayatımda bir yerlere oturtamasam da, belki de gösterebileceğim en şahane empatiyi gösterip içine dalarak kahrolduğum şarkıdır.

    ''olmamış yaşamlar, eksik yarınlar.''
    başka hangi tamlama, bu kadar iç acıtır ki?
  • kadın için kolay, erkek için zor olan eylemdir.

    eski sevgilinizin (erkek), sizi araması, mesaj atması ya da bir şekilde ulaşmaya çalışması için birşey gerekir, onun planlamadığı, kendiliğinden gelişen..
    yani bir şey olmalıdır ve adam sizi özlediğini, hala unutamadığını hatırlamalıdır. mesela yolda karşılaşırsınız.. ertesi gün bi bahaneyle sizi arar. ya da bir barda denk gelir, iki lafın belini kırarsınız, ortam da müsaittir. kulağınıza sizi ne kadar özlediğini farkettiğini falan fısıldar. ya da evinde unuttuğunuz bir eşarp, bir tişört aylar sonra ortaya çıkar, böyle bir durumda da size mesaj atabilir. ya da sizden hemen sonra yaşadığı ilişki kötü gitmiştir, mutsuzdur. arar.
    böyledir olay. adama özlediğini, sevdiğini hatırlatacak birşey lazımdır yani, kendisi maalesef bunu farkedemez. star wars'a gelince yaratıcılıkta sınırları yoktur bazı adamların ama duygusal manada ufukları hiç geniş değildir. elde edemedikleri ya da mutsuz eden şeyi bilinçlerinde uzağa itmeye çalışır, başarırlar da. hayata devam ederler, kolayca. taa ki dediğim gibi onlara birşeyler, aslında gerçekten neler hissettiklerini hatırlatana kadar.

    kadın ise... hala seven kadın arar, direkt alır telefonu eline ve arar. çok fazla tereddüt de etmez. çünkü kadın istediği şeyi itmez, reddetmez. görür, kabullenir ve yapılması gerekeni yapar.
    kurmaz, düşünmez, dönmek istiyorsa, risk alır, korkmaz. arar ve ben seni hala seviyorum der.
    kadınların tesadüflere ya da mucizelere ihtiyacı yoktur dönmek için.
  • "neresi sıla bize,
    neresi gurbet?
    yollar bize memleket."

    satırlarıyla beni can evimden vurmuştur. sılası gurbeti belli olmayanların, hiçbir yere ait olamayanların, ömrü yollarda heba olanların şarkısı. bu kadar acıtmasına rağmen, huzur veren bir havası var. tartışmasızyeni türkü'nün yaptığı en güzel şey.
  • bozkırdan güneye doğru, eve uzanan yolculuklarımın ritüeli olmuştur yıllarca. hiç sektirmeden otobüs ümitköy kavşağından eskişehir yoluna kıvrıldığı an kafayı cama yasladığımda çalan ilk şarkı...

    ailenin gurbetteki tek parçası olarak döndüğümde, kalabalık, gürültülü evime kavuştuğumda tam olabildiğimiz yıllarda; yani canlarımdan parçalar dönülmez gurbetlere gitmemişken daha; dönmek fiilinin içi çok daha doluyken ve neresi sıla neresi gurbet henüz karıştırmaya başlamamışken; çocukluğuma, evime sekiz saat güneye inip varabildiğim vakitlerde, yıllar sonra zaman zaman yolları memleket edineceğim bir işim olacağından bihaber; dönülmez hatalardan/seçimlerden payımı almamışken henüz; dünyanın kapıları ardına kadar açıkken ve büyük umutlar vadederken o kapılar ardında -anla yani daha gençken- içimden "dönmek mümkün" diyerek ve gülümseyerek eşlik etmenin daha kolay olduğu şarkıydı.

    şimdi sadece "olmamış yaşamlar, eksik yarınlar" diyerek hatırlatır eski aşkları. mümkün mü artık dönmek?
hesabın var mı? giriş yap