• 2017'nin özeti ve 2018 beklentilerimi kendi başlığıma yazıyorum. carrie'ciğimden çaldım bu fikri, affetsin artık.

    2017, taa yılbaşından itibaren kötü başladı. o zaman sevgilim olan kişiyle bozuşarak geçirdik yılbaşını, sebebini hatırlamıyorum ama. neyse. sonra ilişkimiz buhran dönemine girdi. onun işkolikliği, yorgunluğu, uykusuzluğu, vakit ayıramaması; benim işimde olan mutsuzluğum, sürekli depresif hallerim, ilişkiyi finish çizgisine götürdü.

    şimdi böyle bir paragrafta anlatılabiliyor ama o zamanlar yaşarken epey can acıtıcıydı. kavgalar, küslükler, anlaşmazlıklar her ilişkide olur, eğer seviyorsanız çoğunlukla devam eder, benim de emin olduğum tek şey sevgiydi, ta ki bir gün cevabının evet olacağından emin bir şekilde "beni seviyor musun" diye sorduğumda "bilmiyorum" cevabını alana dek. sonrası iyilik sağlık lafının tam tersi; ayrılık!

    tabi aynı evde yaşadığımız için evlerin ayrılması gerekti. o dönemde çok mutsuz olduğum ancak iyi olduğum işimden istifa ettim. bir anda aşksız, işsiz ve evsiz kalmıştım. istanbul'da durmamın hiç bir nedeni kalmamıştı, dolayısıyla türkiye'de kalmamın da. bu cümleden sonra, ben de yurtdışına yerleştim gibi bir cümle gelmesi gerekse de öyle olmadı.

    tam o dönemde kurumsal bir firmadan iş teklifi aldım. mülakatlar, görüşmeler derken haziran'da işe başladım. bu arada ekşisözlük'ten ev arkadaşı buldum, yerleştim. sonra işe başladım, sonra ekşi edebiyat kulübü'ne #68560184 entry'm sayesinde davet aldım. ekşisözlük'ün hayatıma bu anlamda çok büyük katkıları oldu. ocak ayından haziran ayına kadar sürekli düşüş gösteren hayatımın gidişatı, haziran ayından sonra yükselişe geçti.

    sonra iş nedeniyle geziler başladı ve hayatımın alt üst oluşundan sonra ilk kez kafam biraz dağıldı. sonra bu eski sevgilimin, iş yerinden biriyle çıktığını öğrendim. biz ilişkideyken ben bu çocuktan kıllanmıştım zamanında, hatta görüşmelerini istemediğimle ilgili çok ciddi kavgalar etmiştik. görüşmeyi kesmişti o zamanlar. sonra onunla ilişkiye başladığını öğrendiğimde kalbim, beynim, hislerim, duygularım çok hırpalandı. hayatımda hiç canımın bu kadar acıdığı bir olay yaşamamıştım. şimdi bu entry'yi okuyan kişiler eğer zamanında böyle bir acı yaşamamışlarsa beni anlayamayacaklardır.

    sonra toparlanma sürecine girdim. kendimi arkadaşlarıma, işime ve kendime verdim. kendime verdim derken, kendimi her anlamda geliştirmeye çalışmaya başlamamdan bahsediyorum. sonra edebiyat kulübündeki etkinliklere gitmeye devam ettim. oradan çok güzel arkadaşlıklar edindim. o arkadaşlarla edebiyat kulübü harici etkinlikler yapmaya başladık. o gruptan çok samimi dostlar edindim. bu entry'yi okurken burada benden bahsediyor diyip mutlu olacaklardır eminim. :)

    bu arada kazancım eski işimde kazandığımın tam iki katı oldu. belki bir kaç ay dişimi sıktım ama bütün borçlarımı sıfırladım, böyle bir rahatlık böyle bir keyif yok. hayatımda ilk kez maddi anlamda bu kadar iyi duruma geldim. burada dünyaları kazanıyorum anlamı çıkmasın. babam hayatı boyunca asgari ücretle çalıştı, üniversitede babamdan aldığım komik para ve kendi çabalarımla bulduğum/kazandığım burslar sayesinde geçindim. sonrasında bulduğum ilk işte asgari ücretin birazcık üzerine başladım, 6 ay sonra yüzde 20 zam aldım. sonra işte bu iş. matematiği iyi olanlar şu anda ne kadar kazandığımı üç aşağı beş yukarı tahmin etmişlerdir.

    kendime işime verdiğimden bahsetmiştim. hala o sevmediğim işi yapıyorum, ancak bir farkla. yöneticilerimle işe ilk girdiğimde bir konuşma yapmıştık. onlar, itü mezunu olduğum için bende potansiyel olduğunu, işimi yapmamı ancak departmanda yapılan işlerle ilgili de bana görev vereceklerini ve departmandaki işleri öğreteceklerini söylediler. seve seve kabul ettim ve verilen her işi layıkıyla yerine getirdim. sorun çözme becerilerim, insani ilişkilerim ve zekam sayesinde bu kısa sürede birçok aferin aldım ve geçenlerde de yöneticilerim tarafından gayriresmi de olsa management trainee ilan edildim.

    şu an hayatım yolunda gitse de içimin çöle dönmesi ile ilgili bir olay mevcut, (#73066423) şurada bahsettim. gelecekten umutluyum ama yine de.

    bu yıl ilk kez kendi başıma hiç gitmediğim yerlere gidip tatil yaptım. denizin ortasında yüzerek bira içtim. hayatımda ilk defa yurtdışına tatile çıktım, (#72947969) şurada anlattım.

    ve 2017'yi çok güzel bir biçimde kapatıyorum. bununla ilgili ayrıntılar önümüzdeki dönemlerde gelecek, en azından öyle tahmin ediyorum.

    2018'deki yapılacak listem ise;

    ana çerçevede kendime daha fazla yatırım yapmak. alt başlıklarda ise;

    - keman çalmayı öğrenmek
    - daha düzgün, daha maskülen bir fiziğe sahip olmak
    - daha çok kitap okumak, daha çok tiyatroya gitmek
    - 2017'de edindiğim güzel dostlukları devam ettirmek ve yenilerini eklemek
    - en önemlisi ise yeniden bir şeylere karşı heyecan duyabilmek
    - para biriktirip yurtdışında bir ülke bile olsa tatile gitmek
    - eğlenmek, hem de çılgınlar gibi eğlenmek
    - mizahi ve analitik zekam yeterince yüksek ama yaratıcı zekam için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, yaratıcı zekamı geliştirmek.

    2017'de çok şey öğrendim. kalbim çok kırıldı. çok dersler çıkardım. çok yıkıldım, çok kalktım. ama yılın sonunda baktığımda, hayatımın bundan öncesini tamamen yıkıp hayatımın bundan sonraki kısmının temelini atmış olduğum bir yıl olduğunu görüyorum. kendimi en çok tanıdığım, kendimin en çok farkında olduğum, kendimle en çok yüzleştiğim bir yıl oldu.

    bakalım 2018'de neler olacak?

    devamı seneye... *
  • (bkz: kıraaaaal)
  • sormuş, “nasılım?”

    sartre kendini yengece benzetirmiş, suda yaşayan ama asla diğerleri gibi olmayan bir canlıya. kendimi öyle hissediyorum, orada ama oraya ait değil gibi. sartre’ın bu sözünü okuyunca içimdeki şeyi kelimelere dökmeye çabalamadım, hazır söylemiş jean paul. tam da bu şekildeyim.

    ama iyiyim, nazım “güzel günler göreceğiz çocuklar” dediğinden beridir iyiyim, güzel günlere hazırlıyorum kendimi.
  • şampiyonluk birası bu sene ısmarlanacak gibi görünüyor ama mevcut ekonomik şartlardan dolayı yalnız bir tane.
  • bu senenin özetini elbette yazacaktım ama üstteki yazısıyla gönlü pek yazarımızın beni dipten dibe yazmaya teşvikiyle henüz yıl bitmeden bu yazıya şimdiden koyuluyorum.

    insan işten eve, evden okula, bir şehirden ötekine, bir ülkeden başka ülkeye, hatta ve hatta bir dünyadan diğer dünyalara yolculuk yapıyor da yaptığı yolculukların en müstesnasını yine kendine yapıyor. insan, 22-24 aylıkken kendi varlığının ve ben, sen, o gibi üç zamirin ayırdına varıyormuş. o tarihten sonra da insan, sosyal ilişkilerle diğer insanları tanıyor ve hatta çok ilerde de kendisini yakın çevresindeki insanlar üzerinden tanıyabileceğinin ve tanımlayabileceğinin de farkına varıyormuş, en azından ben vardım. 2019 senesinde de en içli dışlı olduğum, her anımda, deneyimimde hep popüler olan konu yine kendime yaptığım yolculuktu. bu yolculuk esnasında bir sürü insan durakları geçtim, bir sürü insan istasyonları geçtim hatta bazen yeri geldi insan limanları geçtim, geçerken biraz konakladım, otelinde kaldım, restoranında yemek yedim, bazen tok kalktım bazen zaten acıkmamıştım, güldüm eğlendim, biletler aldım çünkü başka limanları da merak ettim, bazen başka limana indim, bazen otobana inmek zorunda kaldım. ama hepsinden önemlisi yaşadım, yetmedi yaş aldım sonuçta yaş almakla yaşlanmak neredeyse aynı şeyler. ama bu sefer sadece fiziksel değil zihinsel olarak da yaş aldım zaten alıyordum da bu sefer daha bir iyi aldım. algılamak, ayırdına varmak, fark etmek, fark edilmek, terk etmek, sarılmak, sarınmak, sarınma ihtiyacı hissetmek, sarınamamak en sık yaptığım eylemlerdendi 2019 yılında. ha bir de oyun oynamak, sonuçta dünya benim oyun bahçem... bu güzel sözü nereden hatırlıyorum diye arattım, 2014 yılında fatma turgut'un seslendirdiği gençturkcell reklamındanmış, halbuki bana bir şairin dizesi gibi gelmişti. gerçi, yine 2019 senesi içinde değerli faikhuseyni ile tartışmasını yaptığım rap müzik'in edebi olarak bir yeri/değeri var mıdır konusunda bence kesinlikle var diye cevap vermesinden güç alarak, tüm şarkılara şiir olma hakkı tanıyorum, dolayısıyla o söz de bir şiirin dizesi olmuş oluyor ve gücü kötüye kullanarak kendi hafızamı haklı çıkarmış oluyorum.swh ne kadar ciddi olmaya çalışırsam çalışayım geldiğim yerde noktayı gülücük koyuyor hem suratımda hem yazımda. bu da beni ister istemez "hayatı ne kadar ciddiye alabilirim" sorusunun canlı cevabına götürüyor, "işte aha bu kadar"(editör notu: yazarı, işaret parmakları kendisini işaret eder şekilde, hayal ederek seslendiriniz!).

    2019 senesi içinde bazı çok önemli kayıplar yaşadım. bu kayıplar birilerinin fiziki olarak ölmesi anlamında kayıplar değil, daha soyut kayıplardı. bu kayıplardan bazıları insandı, bazılarıysa istek, heyecan, heves gibi duygulardı. bu insan kayıplarından bazıları duygularımın, bazıları düşüncelerimin değişimlerinden kaynaklandı. bazı kayıplarımı sonradan çok aradım, bazı kayıplarımı kaybederken korkmadım, bazı kayıplarımı kendi elimle koymuş gibi kaybettim.

    2019 senesinde de kendimi geliştirmeye devam ettim. kendimi daha çok zihinsel ve bireysel anlamda geliştirmeye çalıştım ama spordan da geri durmadım. bu sene ilk defa kürek sporu yaptım, ara ara yüzmeyi spor olarak yaptım, yılın üçüncü çeyreğinden itibaren tekrar futbol oynamaya başladım. sporun benim hayatımda her zaman yeri olmuyor, sözü-kişiliğinden-dolayı-değerli bir insanımın(kategori olarak nereye koyacağımı bilemediğimden dolayı insanım dedim, arkadaşım der gibi ama arkadaşım gibi değil) da dediği gibi spor hayatımda bir şekilde var oldu.

    2019 senesinde bazı değişimler yaşadım. evimi değiştirdim, yani bakışımı değiştirmiş oldum, artık baktığımda kapana kısılmışlık hissi veren ve perdeden kalelerden oluşan bir sokağa değil, istanbul'un boğazını görüyorum, ancak benim başıma sürekli gelen çok-iyi-şeyler-içindeki-ironik-kusurlardan biri daha burada da var, denizi göremiyorum sadece köprünün yollarını görüyorum.*

    yılın başından itibaren bazı hatalar yaptım, ama bunlardan bir çoğunu bile bile yaptım. daha önce yaptığım hatalardan bazılarını uzun süre sonra bir de şimdi yaparsam belki farklı sonuç alırım dedim, alamadım. özellikle ilişkiler konusunda bu hataları tekrarladım. daha önce en doğru, en mutluluk verici, en sağlıklı, en uzun süre dayanıklılığı olan ilişkilerin, kendiliğinden doğal olarak, organik bir şekilde gelişen ilişkiler olduğuna karar vermiştim. bu yıl daha önce de yaptığım "çabala ve olmasını sağla"-ingilizcede daha iyi anlatılıyor; make it happen hatasına tekrar düştüm. o ilişkilerden de bir sonuç çıkmadı tabi haliyle. her ne kadar arada, ergenlikteki sesin kalınlaşırken arada çatallanması gibi, kendi yaşımla eşdeğer olgunlukta davranışlar sergilesem de, yaşıma göre 3-4 yaş daha olgun olduğumun farkındayım. bu yüzden olacak; bu sene içinde yaşadığım gönülvari ilişkilerdeki kadınların yaşı benimkinden hatırı sayılır bir miktarda büyüktü. akıl yaşta değil baştadır'a alternatif olarak sunduğum "olgunluk yaşta değil baştadır" sözünün kabul edilmesi için atasözleri kurumuna başvuru yaptım, hala cevap bekliyorum. yılın ikinci yarısında çok hata yapmadım ama çok büyük hatalar yaptım. üstelik bu çok büyük hatalardan ikisini aynı insana karşı yaptım. ilkinde hislerimi açarak onu kaybetme riskine girdim, kaybetmedim ama çok ağır yaralandı normal ilişkimiz. son dönemlerde biraz toparlanmaya girmişti ki, dün topluluk içinde, halbuki en başta sormak istediğim bir soru bile olmayan öyle bir soru sordum ki çok üzdüm onu ve sanırım kaybettim. sormak istediğim soru şuydu; dört, beş aydır senin yokluğunu çok hissediyorum, sen de eskiden olduğumuzdaki gibi olabilmeyi istedin mi? konuşmayı çok sevmeme rağmen bunu hep dizginlemeye çalışırım, çünkü çok konuştuğum zamanlarda veya istediğim gibi konuşabileceğim bir ortam yakaladığımda mutlaka olması gerekenden gereksiz fazla şeyler söylerim ve bunun insanlar üstündeki etkisi en hafifiyle sıkılmak oluyor, varın daha ağırlarını siz düşünün.

    bu sene insanların neden evlendiklerini daha iyi anladım, hatta emin gibiyim artık, insan yalnız olmaktan felaket derecede korkuyor ve o korkunun verdiği telaşla ilk fırsatta evlenmeye koşuyor, yani yalnızlıktan uçar adım uzaklaşmak istiyor. hatta bazı insanlarda şunu görüyorum ki bunun ağırlıklı kısmı kadınlardan oluşuyor, aralarından birinin evleneceği zamana kadar birbirlerine refakat ediyorlarmış gibi bir halleri var. yine de hak vermeden edemiyorum, zaman geçtikçe fark ediyorum ki insanlar gerçekten de büyüdükçe ne kadar istemese de yalnızlaşıyorlar. aynı tarlanın çeşitli yerlerinde öbeklenen saman balyaları gibi, zaman geçtikçe hayatınızın geniş sahralarına seyrek aralıklarda öbeklenen insan balyaları var oluyorlar. hayatınızın çoğu yalnızlaşırken, arada sırada topluca görüşüyorsunuz ve o anlar evli insanlara nazaran düşük miktarda da olsa yalnızlıktan en uzak olduğunuz anlar oluyor.

    son konuyu da pek tabi ki sevgili sevgiye ayıracağım. 2019 senesinde de sevemedim, romantik anlamdaki bu gerçek sevgiyi bu yıl da tadamadım maalesef. kayıplarla ilgili üst tarafta bir paragrafım vardı, şu anda fark ediyorum ki hayatımdaki en büyük kayıplardan biri gerçek sevginin olmayışı ve onun kayıplara karışışıymış. uzun zaman geçmesine rağmen gerçek sevgiyi bulamayışım, onun eli kulağında olduğunu hissettirse de, bir yandan da onu bir daha bulamayacağımın daha bir farkına endişeyle varıyorum. yahu bu sevmek eylemi kolay yapılan bir iş değil miydi, öyle yazmamış mıydı 17. yüzyılda bir şair, öyle söylememiş miydi antik yunanda bir filozof, öyle yakmamış mıydı o türküyü o aşık. ben daha zor bir iş görmedim sanırım. hadi romantik anlamdaki sevgiyi geçtim, o çok zor da, insanları sevmek, arkadaşları sevmek, dostları sevmek bile daha bir zorlaşmış geliyor artık. çok enerji istiyor, çok emek istiyor, çok hoşgörü gerektiriyor, çok tahammül gerektiriyor ve daha birçok; çok, istiyor.

    ayrıca bu sene de keman çalmaya başlayamadım. kendime verdiğim bir sözü tutamadığım, en uzun süreli sözümdür keman çalmaya başlamak. kısmetse 2020'ye artık.

    bu yıl henüz bitmedi ama bu yazı onu kafamda şimdiden bitirdi, tabi şu 5 günde olağandışı şeyler olmazsa. olursa da onu seneye 2020 yazısına dahil ederiz, nasıl olsa olağandışı olaylar olağandışı zamanlar etkisini sürdürür. çavvv.
  • ronaldo'nun juventus'a transferini nasıl yorumladığını merak ettiğim suser.

    dostum, sahi ne olacak bu popüler edebiyat dergilerinin hali?
  • geldik bir senenin daha özetini yapmaya... geçen yılki yazımı devamı seneye diye bitirmişim, hakikaten de devam etmeye geldim. bu kadar uzun süren bir şeyi daha önce hiç bu kadar istek hatta hevesle devam ettirmemiştim.

    geçen yıl, 2018 için ne hedefler koymuşum, neleri başarmışım neleri ertelemişim, bende iptal pek olmuyor, genelde aklıma koyduğumu yapıyorum o yüzden ertelemişim dedim, onlara bakalım:

    ana çerçevede kendime daha fazla yatırım yapmak.(bunu kariyer anlamında yaptım) alt başlıklarda ise;

    - keman çalmayı öğrenmek(ertelendi)
    - daha düzgün, daha maskülen bir fiziğe sahip olmak(nisana kadar evet sonra ara verildi)
    - daha çok kitap okumak, daha çok tiyatroya gitmek(bunda bir başarısızlık söz konusu)
    - 2017'de edindiğim güzel dostlukları devam ettirmek ve yenilerini eklemek(check)
    - en önemlisi ise yeniden bir şeylere karşı heyecan duyabilmek(yaaani ehh)
    - para biriktirip yurtdışında bir ülke bile olsa tatile gitmek( norveç- isveç- aurora ışıkları, triple check)
    - eğlenmek, hem de çılgınlar gibi eğlenmek(yarım check)
    - mizahi ve analitik zekam yeterince yüksek ama yaratıcı zekam için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, yaratıcı zekamı geliştirmek.( ertelendi)

    2018’i şöyle sadece önemli pozisyonları gösterilen bir futbol maçı özeti gibi gözümün önüne getirdiğimde, gençlikten olgunluğa atılan ilk adım olarak pek de basite indirgenemeyecek bir cümleyle anlatabilirim. bu yıl hiç olmadığı kadar saçımda beyazların nüfusu arttı, hiç yaşamadığım kadar stres yaşadım, bunu özellikle kariyer anlamında bahsediyorum, yeni hayatımın bir mücadelesi olarak ele aldığımdan, 7 ay gibi bir sürede işin uzmanı olacak kadar mesafe kat ettim. bunu yaparken de önemli olanın, o şeyi başarmak değil, mücadelede olmak olduğunu bir kez daha tecrübe ettim. benim de hoşlandığım durum bu, mücadelede olmak! bu zamana kadar mücadele edip başaramadığım bir durumla pek karşılaşmadım, demek oluyor ki çok klişe olan “çalış senin de olur” düsturu gayet yerinde bir çıkarım.

    bulunduğum ortamlarda genelde muhalif olmaya çalışırım, irrite edici her şeye karşı çıkanlardan değil ama başka açılardan olayları görebilmeyi kolaylaştıracak kadar bir muhaliflik... bu da insanların genelde bir durum ya da eylem karşısında önerdiğim bir düşünceye bir kaç saniyelik kafa sallamadan sonra 3 hece bir nefeste mantıklı demelerine epey bir katkısı oluyor. kendimi fazla kaptırdığım bazı zamanlarda tamamen tersini düşündüğüm halde, sırf başka açıdan düşünmek için giriştiğim konuda sonradan haklı duruma düştüğüm(haklı olmak değil haklı duruma düşmek) bayağı bir şaşırtıcı örneğim oldu. bu yıl farkettiğim ve keyif almayı zamanla geliştirdiğim durumlardan biri şuydu, insanların eylemlerinde; fikirlerimin yansımasını görmek, bende mutluluk, övünç ve kıvanç karışımı hoş bir duygu uyandırıyormuş, farkedilmenin, önemsenmenin ve fikirlerine dolayısıyla kişiliğine saygı duyulmasının göstergelerinden biri, mersi canım!

    2018’in öne çıkan durumlarından biri, yalnızlığın keyfini yeterince çıkaramadığım, keyfimce yalnız kalamadığım bir yıl olmasıydı. işin komik yanı, hem en çok yalnızlıktan kaçtığım hem de en çok yalnız kalmaya çalıştığım, bunlar için azımsanmayacak kadar efor harcadığım bir yıl oldu. kitaplardaki eski kurallarıma dönüp karşısına çoktan yanlış yazdığım şeyleri tekrar uygulamaya koyup yanlışlıklarını, insan zamanla ayrıntıları unutuyor, tekrar hatırlamam gerekiyordu ve gerçekten zamanında üzerinde mesai harcadığım düşüncelerimde haklı olduğum gerçeğiyle yüzleştim, belki farkedilmiştir ama olumlu şeyleri olumsuz bir durummuş gibi yazıyorum. bunun en büyük gerekçelerinden biri “farkına varmak”; bu mutsuzluğa ön sıradan 2 bilet anlamına geliyor, bir kere ön sıradan ikili koltuğun tadına vardıktan sonra da arkada kalan tekli koltuk pek cazip gel(e)miyor. durumun lanetli tarafı da sanırım bu. bir iyi niyet olarak düşüncelerimin arkasında daha sağlam durduğum bir yıl olsun 2019!

    farketmek demişken amerika’yı yeniden keşfetmekten bahsetmiyorum, hayatın anlamını şimdi daha iyi anladım her şeyi daha açık görüyorum dediğim bir durum da söz konusu değil. muhtemelen herkesin belli bir evrede farkına vardığı sıradan gerçeklerdir muhtemelen. gerçekleri can sıkıcı yapan taraf da bu, farkına varmanıza rağmen değiştirememeniz. bunlardan bir tanesi de, hala aklımdan çıkaramadığım bir uykusuz karikatürüdür, dünya resmedilmiş ve üzerinde bir çift yanyana durmaktadır, çiftlerin kendine ait dünyası vardır daha iyi nasıl anlatılabilir bilmiyorum. içinde bulunduğum yaş grubundan da olsa gerek, bu gerçekliğin gözüme gözüme sokulduğu bir yıl oldu. bunu bir adım ileriye götürürsek çiftlerin de çiftlerle kendilerine ait bir dünyası var. çift olmanın, evlenmenin yüceltildiği, bir başarı kıstası olarak kabul edildiği bir yaştayım. yalnızlığınız, karşı tarafta, içinde acıma duygusunun kırıntılarını barındıran iyi temenni cümleleri olarak karşınıza çıkıyor. sizin için iyiyi istediklerine inansanız da o ufak kırıntılar olayın tadını bir nebze kaçırıyor.

    elinizdeki iyi arkadaşlarınızın kıymetinin her geçen gün arttığı bir yaştayım. yeni arkadaşlık edinmek, yeni bir ilişkiye başlamak eskisinden kat be kat zor hale geliyor. hayat her ne kadar hızlı aksa da kıyıda köşede bulunduğu yerin tadını çıkarmaya çalışan ender insanlarla birlikte soluklanma fırsatı yakalayabiliyorsunuz. soluğun ne kadar uzun olacağı iki tarafın da nefesinin kuvvetine bakıyor. bu yıl bu sayı 2’ydi, yıl biterken 1’e düştü.

    his dünyasını biraz geride bırakıp, fiziksel dünyaya adım attığımdaysa, bol bol yeni yerler gördüğüm, yeni denizlerde kulaç attığım, yeni lezzetler denediğim, bol bol yeni insan hikayeleri dinlediğim ki bazılarında çok güldüm bazılarında fena dumur oldum, kiminde kendime pay çıkardım, kiminde dünyanın ne kadar küçük olduğunu anladım. geçen yıl 2018 için koyduğum hedeflerden biri olan daha fazla kitap okumayı gerçekleştirememiş olsam da bu açığı daha fazla insan okuyarak telafi ettiğimi düşünüyorum.

    bu yıl farkına vardığım en büyük gerçeklerden biri yazımın başında da belirttiğim gibi olgunluğun gençliği geçtiği bir yıl olmasıydı. kendimi en fazla konumlandırdığım espritüel kişiliğime hayat tarafından gerçeklik pansumanı yapıldı ve istesem de istemesem de pansuman işe yaradı. eskisi kadar neşeli değilim, esprilerim de eskisi kadar komik değil artık, bu kişilik iyi aferin hayata, iyi oluyor hoşlanıyorum...

    bu yıl en büyük hayallerimden birini gerçekleştirdim ve aurora’yı norveç’te izledim. ayrıca bu yıl, yapmayı hiç istemediğim ve sevmediğim işimi daha doğrusu kariyerimi değiştirdim. yeni kariyerimde çok daha mutlu oldum, çok daha fazla para kazandım, çok daha özgüvenli oldum ve en önemlisi de çok daha fazla kendim oldum. günün sonunda ne yaparsanız yapın en son kendinizle kalıyorsunuz, en değerli ve fazla vakti kendinizle geçiriyorsunuz, dolayısıyla ne kadar kendinizi bulursanız ne kadar kendiniz olursanız o kadar iyi. bir de kendinizi karşı tarafta bulma durumu var ki biz buna tıp dilinde aşk veya ilişki diyoruz. onun da olması gerekiyorsa da zamanla daha bir ihtiyaç haline geliyor. bir şeyin istek olmasıyla, ihtiyaç olması durumu çok farklı. ihtiyacın içinde zorunluluk gizlidir ve bu zorunluluk hali hangi durum olursa olsun çorbadaki sinek etkisine sahip...

    gelelim 2019 hedeflerine:

    - pilotluğu kazanmak
    - yüksek lisansı bitirmek
    - tüm borçları bitirmek
    - asya tarafındaki ülkelere tatile gitmek, gezmek, görmek, deneyimlemek
    - sağlıklı beslenmek ve fit olmak
    - keman çalmayı öğrenmek
    - kendin olmak
    - biraz da şanslı olmak.

    seneye görüşürüz.
  • kendisi astrolojiye inanmadığını belirtip “yay burcu olmaktan gurur duyuyorum” diyen bir bireydir. (genellikle erkeklerin astrolojiye bakış açısı) *

    hoşsohbeti, ufku iki katına çıkaran düşünceleri ve onları ifade ediş şeklinin yanısıra tam bir kedisavar olduğu için de müteşekkirim kendisine * kedileri çok sevmesine rağmen benim fobim olduğu için kediyi yanıma yaklaştırmaması ve yeniden gelebilir diye tetikte olması, “insan kediden korkar mı” diye fobimi yargılamaması, ancak bir yay burcunun yapabileceği incelikler bence. :))
  • benim nickim. kapı gıcırdar anlamında. dizilerde işitme engelliler için parantez içinde geçer genelde. söylenişi güzel diye aldım.
  • doğum günü kutlu olmakta olan.
    muhabbet ehlidir, eğlencelidir, düşüncelidir ve süper bir ev sahibidir.
    şaşırtıcı şekilde pek çok konuda (astroloji bunların kesinlikle dışında) mutabakat halindeyiz.
    bildiklerimizi idrak edebileceğimiz, yenilerini öğreneceğimiz bir yaş olsun.
hesabın var mı? giriş yap