• malesef yetistirilme tarzimdan oturu sevgimi gostermek icin istemeyerek de olsa gosterdigim eylemdir.

    peder bey sagolsun asker olmasindan mutevellit cocuklugum boyunca bir fiske dahi olsun vurmasa da sevgisini gostermek icin bizi boyle severdi. biz de buna alistigimiz icin abimle baskalarina olan sevgimizi gostermek icin boyle programlanmis olduk. bu sebepten misal akli balig olduktan sonra bile eve aldigim kedime olan sevgimi uysal uysal oksayarak gostermeye calissam bile bi sure sonra kedimi kedi canini senin diyerek ufaktan ufaktan minciklamak veya sertce oksamak suretine eviriyorum. kedi de mnskiyim ne oluyor dovuyo mu seviyo mu herif beni diyerek mir mir topukluyor. ya da sevdicegimi koklayarak operken bi sure sonra gki* sen beni isiriyor musun? ne ayaksin sen tarzi tepkiyle karsilasiyorum. buyuk ihtimalle sevgimi yeterince gosteremiyorum galiba diyerek sevgi gostermede vites arttirmaya calisiyorum ama nihayetinde psikolojik bi travma bu.
  • dayağın hasret süsü verilerek tene dokundurulması
  • büyük oğlumun kahvaltı yapmak istememe beyanının tarafıma iletilmesinin ardından, yarım kapasite çalışmanın maliyetlerimi karşılamayacağına karar verip küçük oğluma kahvaltı hazırlamayı da ben reddettim.

    bugün devlet yok!
    ancak yine de sosyalizm ilkesi gereği dolaptan bi şeyler çıkarmayı da ihmal etmedim. küçük bir bardağa süt koydum; labne, bal ve ekmeği de verdim. hadi bakalım afiyet olsun, doyur karnını.

    öğleye doğru aklıma geldi. henüz mutfağa girmemiştim ve tüm yiyecekler üstü açık bir şekilde saatlerdir bekliyordu. koşarak gittim ama masanın üzeri tertemizdi. ilk iş olarak yere bakmak aklıma geldi. bu şapşik masadan inerken düşürdü sanırım diye düşündüm. dolapların altına labne arıyorum sinirle. dur yere iş çıktı, labne temizleyeceğiz yerden.

    yoktu.

    dolaba baktım. labne dolaptaydı. kapağını kontrol ettim. tam kapanmıştı. balı aradı gözlerim. her zamanki gibi masanın yanındaki raftaydı. ekmekler, sepete konmuş üstleri örtülmüş.

    mutfak halısının üzerine çömeldim. başımı ellerimin arasına aldım, düşünüyorum. kafayı yemek üzereyim. fil hafızalıyım diyerek ortalarda fink atarken, beynimin sinsice kulaklarımdan akıp gidiyor oluşuna mı üzüleyim; yoksa minicik evladımı okula açbilaç gönderdiğime mi yanayım?

    hafızam için üzülmeye karar verdim.

    bu ilk defa mı oluyordu, yoksa fark etmeden ufak ufak unutmaya mı başlamıştım? neden hiçbir anı yok bu sabahla ilgili aklımda? genlerimde bunama hastalığı vardı.
    sıra bana mı gelmişti? biz teyzem bunar diye düşünüp kendimizi hazırlamıştık ama demek ki ondan sekti, bana geldi hastalık. teyzem razıydı ya, neden ben allaam?

    işin içinden çıkamayacağımı fark edince biraz da oğlumun okulda beslenme saatine kadar aç kalacak olmasına üzülmeye karar verdim.
    içim buruldu. parası vardı, umarım bi şeyler almayı akıl eder.

    beynime ok gibi saplandı!
    bakamıyorum diye devlet alacak evladımı benden!
    bana her hafta görüş günü ayarlarlar mı acaba? umarım şehir dışına götürmezler. yok canım küçücük çocuk.. annesinden uzağa götürmezler. acaba okul çıkışına yetişip çirkeflik yapıp cinnet getirsem mi? bi şans verin diye ağlasam? bir daha olmayacak diye ayaklarına kapansam?

    nihayetinde ülkemin daha önemli sorunları olduğunu hatırlayarak derin bir nefes aldım.
    ayrıştırılacak halklar, kırılacak potlar, azarlanacak vatandaşlar varken ilkokul çocuğunun ufacık midesini düşünecek hali yok ya koskoca devletin?!

    devletimiz çok büyük hamdolsun.

    ben düşünürken dudaklarımı ısırır, tırnak etlerimi koparırım. baktım paramparça olmuşlar, düşünmeyi bırakmaya karar verdim. sonuçta dudaklarımla para kazanıyorum. onlara bi şey olsun istemeyiz.

    aniden kalktığım gibi lavabonun içine özenle konmuş süt bardağı, çatal ve bıçakla göz göze geldim.
    holivut filmlerindeki aydınlanma sahnelerindeki gibi kamera etrafımda 360 derece dönmeye başladı. ben de gözlerimi faltaşı gibi açmış olarak acayip dramatik tepkiler vererek, her flaşbekde yüz ifademi değiştirerek kamerayla eş zamanlı hareket ettim.

    ya sen daha yeterince büyük olamadığın için yaşını saklayan; şu hayatı bir nebze de olsa çekilebilir kılmak için son bir yıldır 7 yaşının geri sayımını yaparak hayata tutunan minicik, ufacık bir bebek değil misin acaba? ne zamandır mutfak toplamaya başladın?
    ay bi de cam sil istiyosan!

    öğleden sonra, iyi bakılamayan çocukları toplayıp barınaklara götüren transporter gelmeden okula gittim. oğlum geldi, sarıldık.

    tüm ciddi ifademle,
    -eve gidelim, çok fena dövücem seni.
    +olleeeyy be! o zaman parka gitmeyelim tamam mı? hemen gidelim hadi. abiiii annem beni dövücekmiş, belki seni de döver.

    eve gittiğimizde de "hadi anne, dövücektin unutma tamam mı?" diye olduğu yerde zıplayıp infazın gerçekleşmesini bekleyemeyecek kadar sabırsız hareketler sergiledi.

    ne mi düşünüyorum?

    küçük yaşta mutfak toplayacak kadar bilinç aşıladığım evladımın, dövülmeyi sevgi olarak kodlamasından dolayı kendime biraz kırgınım.

    beni çok pis dövesim var; hayır sevgiden değil, sinirden...

    şu çocuklarınızı bi düzgün sevin ya!
  • çocukken dayım beni tam döverek değilde yanaklarımı sıkarak severdi, arada vururdu filan galiba bu sevimli görünen şeylerde oluyor.
  • ben hatirliyom cocukken ellerimden, popomo her yerimi isirirdi annem babamdggdhd. buyudum bayragi ben devir aldim.
    icim costugunda, sevgiyi gosterme seklim yumruk atmak, saplak atmak, isirmak, siki siki kaburgalarini kiracak nefessiz birakacak kadar sarmak oldusgdhdh.
    olm erkek kardesimle bizim sevgimizi birbirimize gosterme seklimiz bogusmakti. selamlasmamiz salonun ortasinda dan dun pogo yapmaktisgdh. ona elimden geldigince abi eksikligini yasatmamaya calistim.

    isirmak derken.. en sevdigim yer o yanaklar. yumusak ama dolu dolu.
    muthissgdgdh
  • annelerin bebekleri sevme şekli. bebek de durur mu, basar yaygarayı tabi.
  • ancak sadist bir insanin yapilecegi hede.
hesabın var mı? giriş yap