• süresi dışında bir sorunu yok. açıkçası kendine has temposuna veya özgün senaryosuna zarar vermeden hiç yoksa 40 dakika kısaltılabilecek bir film. sorun gibi görülen diğer şeyler ise daha ziyade bilerek verilen kararların sonucu.

    filmin harika bir tarzı var bence.

    olayın gerçekliğini ve vuruculuğunu anlamamızı istedikleri noktalarda hep ya çok açık bir dil, bir mesaj ya da aşırı bir şiddet var. zira bu yüzyılın dünyasında belli uyaranlara karşı o kadar tepkisizleştik ki, her birimiz artık belli bir seviyede sosyopatız. çok acı ama bazı şeylerin gözümüze sokulması lazım bağ kurabilmemiz için.

    --- spoiler ---

    örnekler:

    özellikle bebeğinden bir türlü ayrılamayan annenin aşırı dramatize edilmiş vahşi ölümü, bunun öncesinde iş hayatı üzerine ayaküstü yaptığı eleştiri ve çoğu kişinin hayallerini süsleyecek iş yerinin yapaylığı.

    doğrulukla bağını kaybeden ve az sonra başına bir şeyler gelecek beyaz adam imgesi. özellikle de siyahi karakterlerin cümlelerindeki dil bilgisi hatalarını düzelten -grammar nazi- herkesin sonrasında ölmesi. önce hırsızların, sonra da mel gibson'ın.

    mel gibson'ın partnerinin para için insan öldürmek üzerine yaptığı konuşmadaki "emin misiniz, son kararınız mı" havası. hani birazdan olacakları bir aksiyon sahnesi olarak kodlayıp geçmeyin; insanlar ö-l-e-c-e-k gibisinden...

    mel gibson, büyük bir uyuşturucu baskını sırasında aşırı şiddet kullanırken biri onun videosunu çekti diye (yani aslında şiddet kullandığı için değil, kullanırken yakalandığı için) görevden uzaklaştırılıyor. işini sert ama namuslu yapan bir adamdan, ailesini refaha çıkartabilmek için soygun yapabilecek bir adama dönüşüyor hemen sonrasında da.

    sonunda hayatta kalan ve tüm altınları alan tek kişinin aşırı yapay bir amerikan rüyasını yansıtan, tek boyutlu yeni hayatı. bu hayatta en mutlu olanın, o hayatı en az hak eden ve olanlardan en az bilgi sahibi olan annesi olması.

    --- spoiler ---
  • bone tomahawk ile hayranı olduğum ve takibe aldığım s. craig zahler'ın üçüncü filmi.

    bir sıralama yapmam gerekirse ilk sırayı bone tomahawk, ikinci sırayı dragged across concrete, üçüncü sırayı da brawl in cell block 99 alır.

    filmin süresi eleştirilmiş ve çok rahat bir şekilde 30-40 dakika kısaltılabilirmiş ancak film bittiğinde ilk tepkim "bir 30 dakika daha sürse izlerdim!" oldu çünkü atmosferine kapıldım. yavaş yavaş yükselen gerilimi, zamanla birleşen puzzle parçaları, brett ve anthony'nin diyalogları, başta kafa karışıklığı yaratan ancak zamanla oturan kurgusu, gereksiz kamera hareketlerinden ziyade durağan ve tek planda çekilen açılarıyla çok beğendiğim bir film oldu. evet ilk sıraya bone tomahawk'u koydum ancak burun farkıyla birinciliğe yerleştiğini itiraf etmeliyim.

    dikkatimi çeken başka bir konu şiddet sahnelerinin yönetmenin ilk iki filmindeki kadar sert olmamasıydı. evet yine midenizi ağzınıza getiren sahneler yok değil ancak diğer filmlerine göre bir tık daha geride kalmış. şiddet sahnelerinin daha katlanılabilir olmasıyla, yönetmeni keşfetmek isteyenler için ilk önerim bu film olur.

    --- spoiler ---

    bone tomahawk incelememde değindiğim ses miksajı bu filmin de öne çıkan etmenlerinden biriydi. denise'in yüzük kutusunu açarken çıkan gıcırtı, brett'in içtiği sigaranın dumanının burundan çıkarkenki sesi, anthony'nin arabada kahvaltı ettiği sırada çıkardığı sesler (hatta brett bu sesten rahatsızlığını dile getiriyor) ve aklıma gelmeyenleri. ses dışında etkileyici yakın planlar da yok değildi. evet film daha çok genel ve durağan planlarla çekilmiş ancak öyle yakın planlar var ki yönetmenin zekasına hayran kalıyorsunuz. rehinenin göz bandında bıçakla açılan minicik delikten dökülen gözyaşını örnek olarak gösterebilirim.

    vince vaughn ile ilgili küçük bir eleştiride bulunacağım. brawl in cell block 99'da kendisinin ölümüne tanık oluyorduk ancak yönetmenimiz bu filmde de rahat durmamış ve yine kendisine kıymış. şu adam ne zaman mutlu sona kavuşacak sorarım sana s. craig zahler? hadi onun canına kıydın da 60'ına merdiven dayamış mel gibson dedemizden ne istedin? ikisinin de ölmesine gerek yoktu bence. en azından mel gibson yaşamalıydı diye düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    toparlamak gerekirse 10. filmiyle sahalara veda edecek olan (olur da kararını değiştirmezse) quentin tarantino'nun eksikliğini hissettirmeyecek bir yönetmen gümbür gümbür geliyor. yolu açık olsun.

    son olarak brawl in cell block 99 incelememde en güzel sürprizin udo kier'i görmem olduğunu söylemiştim ve aynı sürprizle burada da karşılaştım. kötü adam kontenjanını layıkıyla doldurmuş yine.
  • diyalogları filmi mümkün olduğunca gerçekçi kılmayı başarmış bir yapım. spoiler gibi olmayacaktır, o yüzden şunu örnek verebilirim. filmin başındaki sevişme sahnesinde, film boyunca bir daha işimize yaramayacak bilgilere ulaşıyoruz. evet, o yatakta 2 kişi pekala o konuşmayı yapabilir diyor insan. bununla birlikte, yine diyaloglarda abartılı ifadelerden kaçınılmış.

    film durgun bir akışa sahip. ancak bir başka arkadaşın daha yazdığı gibi, tam sıkılmaya başladığınız anda bir başka merak unsuru devreye giriyor. filmin son sahneleri hariç, adrenalin seviyesi alçaklarda geziniyor. kimi sahneler iç bulandırıcı kısımlar içerse de, filmin büyük bölümünde gözünüzü ekrandan kaçırmanıza gerek kalmıyor.

    tarantino filmlerine benziyor mu? evet, özellikle yönetmenin ilk filmlerini andırıyor ama son dönem filmlerindeki hareketlilikten uzak olduğunu da belirtmeliyim. benim de puanım 6.5/10.
  • filmin sonuna kadar hiçbir şey olmayıp yine de akıp giden ender filmlerden biri. şahsen sırf o kızcağız düzgün bir mahalleye taşınacak mı diye merak edip izledim. bu arada imdb'de action tag'inde olduğuna bakmayın aksiyon falan yok filmde.

    7,5/10
  • karakterler müthiş işlenmiş, hele kötü adamların zekasına çok iyi değinmişler.

    1 kere izlenecek bir film ama dolu dolu bir film.

    bu yönetmen arkadaş böyle çok çok film çekmeli.
  • eğer hollywood sokaklarında veya bir starbucks'ta yönetmen craig zahler'i görürsem, sırtını sıvazlayıp "ha gayret abi, olacak, yüzdün yüzdün kuyruğuna geldin" diyeceğim.
  • craig zahler’in son filmi. önceki iki filminin gerisinde olduğu açık ancak yine de ortalamanın üstünde sayılabilir. süresinin uzun olması göz korkutmasın, sıkılmadan izlenebilecek bir film yapmış zahler.

    --- spoiler ---

    filmin iyi taraflarından başlayayım. vince vaughn ve mel gibson’ın uyum içinde başarıyla sergiledikleri roller filmin en güçlü yanı. arabadaki muhabbetleri çoğu zaman guy ritchie’nin ilk dönem suç filmlerindeki mizahı hatırlatıyor, bir de tabi tarantino’yu. her bir mevzuyu yüzde hesabına bağlamaları ve birbirlerine laf sokmalarını keyifle izliyorsunuz.
    polisin ırkçılığını, kenar mahallelerin tekinsizliğini, meslekte yükselmenin yalakalığa bağlı hale gelişini hiç lafını sakınmadan sergilemesi de cesur bir yaklaşım.

    ama zahler’in bu film özelinde gereksiz şiddet takıntısı ve ajitasyon çabası filmin değerini düşürdü gözümde. sırf izleyici öfkelensin veya şok yaşasın diye filmin ortasına 10 dakikalık bir yeni anne bölümü koyup sonra bu yeni annenin vahşi ve gereksiz biçimde öldürülmesi, kadın rehinenin tuvalet mevzusundaki gereksiz hareketler filmi bir tarantino filminden the purge ve türevlerinin açtığı yola soktu. yönetmenin önceki iki filmi de bundan çok daha vahşi sahnelere sahipti ama o filmlerde şiddet hikayenin gerçekçiliğini artıran, izleyiciyi şoka sokarken bunu gereksiz biçimde yapmayan bir biçime sahipti. burada şiddet olsun diye şiddet gösteriliyor izlenimi edindim ben.
    öte yandan film boyunca yüzünde maskeyle dolaşıp önüne geleni aşırı rahat biçimde öldüren adamın motivasyonu, mesela marketi soymasının sebebi neydi anlamadım, belki de ben kaçırmışımdır.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    olayın gerçekliğini ve vuruculuğunu anlamamızı istedikleri noktalarda hep ya çok açık bir dil, bir mesaj ya da aşırı bir şiddet var. zira bu yüzyılın dünyasında belli uyaranlara karşı o kadar tepkisizleştik ki, her birimiz artık belli bir seviyede sosyopatız. çok acı ama bazı şeylerin gözümüze sokulması lazım bağ kurabilmemiz için.
    --- spoiler ---

    yorum yapacaktım ama vazgeçtim. üstteki yazarın yorumunun son pasajı benim yazacaklarımla neredeyse aynı. benim için yeterli. sadece orada eksik kalan, yeni dünya düzeninin insanı ittiği çukur için birkaç cümle ekleyeceğim:

    amerikan sinemasının en çok sevdiği temalardan biri olan banka soygunu ve (pek de karşımıza çıkmayan) soygunun sonunda ganimeti /60-40 paylaşan soyguncu ve açığa alınmış öfkeli bir federal. soyguncunun annesi fahişelik yapmakta, kardeşi tekerlekli sandalyede hayatını idame etmektedir; açığa alınan federal'in karısının bir ayağı sakat, yaşadıkları muhitten dolayı kızının psikolojisi bozuktur. bu paraya benzer sorunlara sahip iki adamın da çok ama çok ihtiyacı vardı. fakat amaç bu ortaklık değildi hiçbir zaman. özetle ''söz konusu aile ve sağlığına kavuşmak isteyen insanların mutluluğu olunca senin girdiğin bok çukurunun çok fazla bir anlamı yok.'' mesajını brett ridgeman( mel gibson) abimizin yüzünde çok net gördüm. federal öldü. diğerleri mutluydu.
  • bana nedense jackie brown u hatırlatan film.

    jackie brown ile pek ilgisi olmadığı gibi, başrolde bir kadın da yok ama nedense film boyunca jackie brown u hatırladım. neden jb u hatırladığımı anlamak için tekrar jb u seyretmem lazım anlaşılan.
    belki de bu zahler denen adamın tarzının tarantino ya benzemesiyle ilgilidir...

    2,5 saatlik bu filmi seyrederken tam sıkılacağımı düşündüğüm anlarda ilginç şeyler oluyor sonra yine durgunlaşıyor. o açıdan enteresan bir film.

    anlaşılan yönetmen zahler, vince vaughn ve dexter ın debra sı ile (jennifer carpernter) iyi anlaşıyor, brawl in cell block 99 dan sonra yine onları görmek hoş oldu.

    şiddet sahnelerini gerçekçi bulsam da, filmin genelinde bazı mantık hataları mevcut.

    geniş, çok geniş bir zamanınızda ya da parça parça seyretmenizi tavsiye ederim.

    6,5 /10
  • s. craig zahler efendinin " en son" filmi...

    dragged across concrete

    mel gibson ve vince vaughn isimlerinin yer aldığı proje...

    bone tomahawk ve brawl in cell block 99 kalitesinde olur umarım !
hesabın var mı? giriş yap