• anneannenim o hic bilmedigi, dogduktan sadece bir kac yil sonra terk etmek zorunda kaldigi, hic gormedigi halde, hatirlamadigi halde hep hayatini orada gecirmiscesine bizlere bahcelerini, baglarini anlattigi, babasinin meydandaki evinden soz ettigi kucuk yunanistan kasabasi... 1924'te, nufus mubadelesi nedeniyle bir gunde terk etmek zorunda kalmislar drama'yi. daha 3 yasindaymis simdilerde 80'lerini coktan geride birakan anneannem.

    oralara has yesil gozlerini nemlendirerek anlattiginda gelislerini ilk kez, inanmistim ona, once at arabalarina,sonra bir gemiye binip izmir'e geldiklerini, oradan da kendilerine gosterilen yere, sokeye gittiklerini anlatmisti. cok kucuktum daha, ne mubadelenin ne demek oldugunu biliyordum ne de yerinden, yurdundan edilmenin... sadece macerali bir yolculuk yaptiklarini hayal etmis, hatta biraz da kiskanmistim onu... yillar gecti aradan, ben zorunlu gocun, mubadelenin ne demek oldugunu es zamanli ogrendim, anneannemin aslinda hatirlamadigi, sadece duydugu oykuleri yasamis gibi anlattigini... sonra dusundum, yalan soylemiyordu aslinda, drama'yi, dogdugu kenti bilmedigi icin bilir gibi yapiyordu, ait oldugu yeri unutmamak, unutturmamak adina -mis gibi yapiyordu, kotu bir niyeti yoktu yani...

    aradan daha da zaman gecti... bu kez bir atina gezisi cikti onume... hem mali sebeplerden, hem de cevreyi gormek icin trenle gitmeye karar verdim, malum sirkeciden kalkan, taa atinaya kadar giden trenle... anneannemi aradim, izmiri, "anneannem" dedim, "ben yunanistan'a gidiyorum". o yaslanmis sesi bir anda genclesti, "gidecek misin drama'ya" diye sordu, yutkundum, zamanim yoktu, duramazdim drama'da, "hayir" dedim, "ama istasyonundan gececegim..." gulumsedigini hissettim, "iyi bak oralara" dedi, "oralar ana topragin senin"...

    trene bindim, aidiyet duygusundan olesiye yoksun bir insan olarak, etrafimi seyretmeye basladim... trakyanin kirlarini gordukce anneannem geldi gozlerimin onune, "acaba" dedim, "o at arabasi buralardan mi gecti?" sonra siniri gectik malum, 1924'un at arabasina yakin hizla giden tren onlarca istasyondan sonra drama'ya geldi, yerimden kaktim, istasyondaki tabelaya baktim, malum yunan alfabesiyla yaziyor ama okuduguma inandim bir an o yaziyi, sonra dusundum o yazi acaba 1924'te de orada miydi diye...

    dramanin istasyonunu, bahcelerini, yesilligini gormus oldum, kirmizi kiremitli, minik evlerini sectim uzaklardan, onlardan birinde dogmus olabilecegimi hayal ettim... aidiyet duygumun neden olmadigini kesfettim, neredeye ait oldugunu bilmezsen, aidiyetin de olmazmis meger...

    anneanneme telefon ettim atinaya gelir gelmez. biraz da abartarak gorduklerimi saydim, siraladim, sesi titredi ama heyecandan... kendisi gormus kadar oldu drama'yi, hic goremeyecegini bile bile, yillarca anlattigi gormedigi ama kendini ait hissettigi bir topragi az da olsa goren torunundan dinledi, sevindi biliyorum...

    istanbula dondukten sonra dusundum, onlarin fikirlerini almadan goc ettirilen o milyonlarca turkiyeli rumu, yunanistanlı turku... canim yandi, hikayelerimizin ortakligi canimin acisini arttirdi, sonra bir gun istanbulda, dedelerinin evlerini bulmak icin turkiyeye gelen, egeye dogru yola cikacak yunanli bir cifte rastladim, baktim ki benle ayni histeler, acim azaldi...

    anneannem hala dramayi anlatiyor... ne kadar guzel, ne kadar yesil bir yer oldugunu, insanlarin ne kadar iyi oldugunu...
  • yıllardır görmek isterdim. bu yaz nasip oldu.

    anne tarafından dramalıyız. dedelerim dahil pek çok türk orta çağ'da konya taraflarından drama'ya götürülüp yerleştirilmiş. 500 yıl kadar orada yaşadıktan sonra kurtuluş savaşı sonrasında mübadele sırasında drama'yı terkedip türkiye'de göç etmek zorunda kalmışlar. örnek olarak manisa'nın akhisar ilçesinin kayalıoğlu köyü bu göçmenlerin torunlarıyla doludur.

    ortalık yaz sıcağında kavrulurken kavala'dan drama'ya doğru yola çıktık. dümdüz yol, dağ tepe pek yok. yol boyunca gariban gariban köyler, kasabalar geçip yaklaşık 30 dakikada drama'ya vardık. aradığım köyle ilgili elimde yarım yamalak bir türkçe isim var. tabelaları okuyamadığımız için farketmeden aradığımız köyün önünden geçerek drama şehrinin içine giriyoruz.

    izmir kemeraltı'nın 30 yıl öncesini andıran bir merkezi var. binaların, apartmanların tarihi pek değeri yok ve yenilenmemişler. yunanistan'ın ekonomik durumu malum. yine de sokaklar temiz, insanlar bakımlı. acıkmışız. çarşı'da gözümüzü kestirdiğimiz bir lokantanın sokağa atılmış tahta masalarına oturduk. masaya hemen büyük şişede su geldi. izmir'de eskiden her yerde bu böyleydi, akhisar'da hala böyle. rum geleneği demek ki. su'dan para almaya çalışan yok. oldukça uygun fiyata sofrayı donattılar. salatalar, yemekler on numara ve ödediğimiz para komik. garson muhabbet arasında türk olduğumu öğreniyor. daracık, üstü brandayla kaplı çarşı sokağında yemeğimizi yan taraftaki kalabalık grupla beraber yiyoruz. derken gruptan yaşlıca bir amca yanımıza yanaşıp direk türkçe konuşmaya başlıyor.

    bu amca ve dedeleri bursa'da yaşamış. yine savaş sonrası türkler türkiye'ye rum'lar da yunanistan'a yerleşince drama'ya getirilmişler. ailede yüzlerce yıl türkçe konuşulmuş. gözünde tütüyor memleket, çok özlemiş. sarılıyoruz, çok heyecanlı. gitmemiz gereken köyü soruyoruz. rumca adını söylüyor, o arada muhabbete yan taraftan biri daha dahil oluyor. koyu beşiktaş taraftarı rum bir arkadaş, sular seller gibi türkçe konuşuyor. öyle böyle değil, anlatmakla olmaz, görmeniz lazım. ailede türk yok ama türkçe konuşmak çok normal onun için. böyle bir şey beklemiyordum. köyü iyice tarif ediyor. oradan ayrılıp arabaya binerek köye doğru yola çıkıyoruz.

    şehrin çıkışındaki tarif edilen benzinciye vardığımızda kafamız karışıyor. pompacı olarak çalışan arkadaşa yön sorduğumda hemen yanında bulunan yaşlı teyze yanımıza geliyor. köyü biliyormuş. yine mükemmele yakın bir türkçeyle köyü tarif ediyor, sonra kıyamıyor, atlıyor arabasına bizi köye kadar götürüyor. bu teyzenin de ailesinde türk olmayan yunan olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

    aradığımız köye geldik. temmuz öğle sıcağı, sokaklar bomboş. köyün girişindeki okulda çok detaylı nüfus kayıtları tutuluyormuş. o topa girmeyi gözüm almıyor, sonradan annemle gelmeye karar veriyorum. köydeki hayatı hayal edip, bakkalındaki türk genç arkadaşla muhabbet edip bir şeyler aldıktan sonra içim ısınmış şekilde şehri terkediyorum.

    drama'nın herhangibir turistik değeri yok. drama köprüsü'nün aslında bir köprü değil iki köyü birbirine bağlayan doğal yol olduğunu öğreniyorum, o da gidip görülecek bir şey değil. bu mütevaziliğine rağmen drama avrupa'nın batısından türkiye'ye olan büyük yolculuğumun en güzel noktalarından biri oluyor. tarihi kökenleriniz varsa mutlaka gidip görmeniz gerekir diyorum.
  • hüzün anlamına gelen dram kelimesiyle söyleniş ve yazılış benzerliğiyle sıklıkla karıştırıan, yunanca 'dran' sözcüğünden çekilegelmiş bir söz... eski yunan'da insanların tanrılarına yönelik düzenledikleri oyunlardır... anlam olarak türkçede 'eylem' sözcüğüne denk gelmesine karşılık bu eylem dikkat çekici bir nitelik içermelidir. mesela yolda yürümek eylemi dramatik olmazken yolda yürüken bir muz kabuğuna basıp düşmek başlı başına bir dramadır... hem okul öncesi hem de ilköğretim çağı çocukların kişisel gelişimlerinde faydalı teknikler içermekle birlikte yetişkinler açısından da hem eğlenceli hem de kendini geliştirici niteliktedir.
  • 1924 mübadelesinde göç etmek zorunda kalan çok sayıda türkün eski vatanı. küçükken, dedemin annesinin anlattığı memleket. çocukluklarını, gençliklerini, arkadaşlarını, anılarını bıraktıkları ve bir daha hiç göremedikleri baba ocağı. dedem bebekmiş geldiklerinde, ama ninem genç kadınmış ve herşeyi hatırlıyordu ne yazık ki ben çok küçüktüm, anlattıkları bana birşey ifade etmiyordu. ben anlayacak yaşa gelince, o gitti ve drama anıları içimde hep öğrenmek istediğim ama bir daha dinleyemeyeceğim bilinmezler olarak kaldı.
    sadece abisini, ali'yi hatılıyorum ve ali'in mezarının orada kaldığını söylediğini hep ve bir de alişimin kaşları kara çaldığında hüngür hüngür ağladığını, 90 yaşında bile.
  • ben küçükken, anneannemin mezar taşındaki bir yazıydı drama benim için. "dramalı ayşe" yazıyordu o taşta. dedemle birlikte 17 yaşında bırakıp geldiği vatanıydı. 90 yaşına kadar anlata anlata bitiremediği. zorla göç ettirilen herkes gibi gözleri dola dola anlatırdı oradaki evlerini, bahçelerini. ölmeden önce tekrar gitmek istediği ama bir türlü gidemediği.

    her şey değişiyor tabii, hiçbir şey aynı kalmıyor ama bir gün mutlaka gidip göreceğim hayaller şehri.
  • yönetmenliğini matias lira'nın yaptığı 2010 çıkışlı bir şili filmi. üç tiyatro öğrencisinin ilginç macerası anlatılır.
  • eğitimde kullanılan bir teknik.

    sanatsal drama ile karıştırılmaması gerekir. çünkü sanatsal drama, sanat içindir. eğitimde, drama tekniği, eğitim içindir.
  • hem komedi hem trajedi öğeleri içeren,sıradan (uç olmayan) oyunlar/filmlerdir.
    (bkz: komedi) (bkz: trajedi)
  • yunanistan'da doğu makedonya bölgesinin en büyük şehri.

    1371'de osmanlı egemenliğine girmiş ve 551 yıl osmanlı egemenliğinde kalmıştır. komşu kasaba kavala'da çıkan tüberküloz salgını nedeniyle kavalalı mehmed ali paşa ve ailesi uzunca bir süre burada yaşamıştır. ilk nesil mısır prenslerinden ibrahim paşa, tosun paşa ve ıskender kamil paşa, prenses'lerden de tevhide hanım ve hatice nazlı hanım, drama'nın nusretli köyünde doğmuşlardır.
  • turkiye'de ve genel olarak dogu toplumlarinda yetisen bireylerin sik sik yarattigi durum.

    bati toplumlarindaki rasyonel dusunme gelenegi ve bunun modern hayata insan davranisi olarak yansimasi dogu toplumlarinda gelisemediginden, ikili iliskilere halen romantizm hakimdir. sonucta dogu kulturu ile yetisen bireyler olculu tepkiler vermek yerine en kucuk olaylarda bile drama yaratabilmektedir.

    ornek 1:
    a batili kisilik: dude we hung out with the gang yesterday (olum dun elemanlarla bulustuk)
    b batili kisilik: hope it was fun, let me know next time (hadi ya eglenmissinizdir umarim, gelecek sefer bana da haber verin)

    a turk kisisi: olum dun elemanlarla bulustuk
    b turk kisisi: vay adiler beni niye cagirmadiniz, saticisiniz olum siz, ben size naptim lan, kimse aramiyo artik beni, sirtimdan vuruyo herkes hic dostum yokmus megeeeer

    ornek 2:
    a batili kisilik: mom, i got a job offer at nyc, i will move soon (anne ben nyc'de is buldum yakinda tasinacam)
    annesi: great, i am so happy for you, i will miss having you around though (harika, senin icin cok sevindim, yakinimda olmani ozlecem tabii yinede)

    a turk kisisi: anne ben nyc'de is buldum yakinda tasinacam)
    annesi: hele bahey baheeeey, gidiyo canimin paresi, besleyip buyutup gune cikardigim gidiyo gurbet ellere de beni terkediyoooo, aman amaaaan dostlar hele gelin, bu zalim evlat anasini birakip gavur memleketlere gidiyooo

    bir de tabii dramanin esas sahiplenicileri turk kezbanlari var, drama onlar icin tam bir enerji icecegi. algilarini surekli acik tutan, partnerlerinin ilgisini surekli uzerlerinde tutmalarini saglayan, tirt iliskilerini destansi bir duzleme tasimalarini saglayan bir sosyal protez sanki.
hesabın var mı? giriş yap