• kızılderili inanışlarına göre rüyalar küredir ve büyük küre olan rüyalar kabus, küçük küre olan rüyalar güzel olan rüyalardır. yatağın üzerine takılan dreamcatcher ağı ile uyurken gelen rüyaların kötü olanları büyük küre olanlar ağa takılır, güzel rüyalar yani küçük küreler ise ağların arasından geçerek görülür. dreamcatcher ağı bir süre sonra kabuslarla dolu olacağından dolayı temizlemek için ökse otu ile tütsülenir veya tüm gün gün ışığı alan bir yere konulur.
  • el emeği olması gerekir, kabuslardan koruması için.

    ayrıca ucuna takılacak tüylerin, canını yaktığımız ya da öldürdüğümüz bir kuştan alınması lanet getirir, düşmüş tüy kullanılmalıdır.
  • bilet sırasında önümdeki adam çılgıncasına osurup duruyordu. yazık kalp hastası falan herhalde, gaz sıkıştırmasın diye salıveriyor, yine de helal olsun, kutluyorum medeni cesaretini dedim içimden. meğer spoiler veriyormuş eşşoğlueşşek! çıkışta bulsam kesin döverdim.
  • kızılderili inanısına gore kabusları ve kötü ruhları kovduğuna inanılan elyapımı mistik bir objedir. bizzat bir kızılderili anlatmıstı; basuclarina astıkları duskapanının ağ seklindeki orta kısmına, kabuslar aynen bir sineğin örümcek ağına yakalanışı gibi gelip yakalanırmıs. ve sabah gunesin ilk ısıklarıyla ağa takılı bu kabuslar yanıp yokolurlarmıs...
    yunanistanda, özellikle girit adasında da buna benzer bir inanıs yaygın. rüyacı diye tabir ettikleri bez bebekleri var yunanlıların...basuclarında duran ve korku dolu rüyaları kovan bezden bebekler...
  • hala stephen king'in en iyi eseri olduğunu düşünüyorum. fakat filmini yeni izledim. sözlükte hakkında söylenen vasat, çok kötü, berbat, boktan sıfatlarını hak ediyor, evet. darmadağın bir havası var. kitabı okumayıp da filmi hakikaten anlayan insanlar alınlarından öpülmeli. kitapları filme uyarlarken elbette detayları atlamak, bazı konulardan taviz vermek gerekiyor; ama bu film kabul edilebilir sınırın dışına çıkmış. hani insanın neredeyse benim imkanım olsa daha iyi yansıtırdım diyesi geliyor. mesela şöyle bir olay:

    kahramanlarımızdan bir tanesi (jonesy?) olaylar henüz başlamadan bir trafik kazası geçirir. kazadan önce karşıya geçmek için kaldırımda beklerken, yanında kendisi gibi bekleyen başka bir adama döner: "ne dedin?" diye sorar. adam şaşırır: "hiçbir şey söylemedim!" der gibi bir hareket yapar. ardından jonesy trafiğin içine dalar. olan olur. buraya kadar olan kısım hem filmde hem kitapta kullanılmış. kitabın sonlarına doğru bu olayın açıklaması yapılıyor: jonesy, vücudu ele geçirilmiş ve beyninin küçük bir kısmında hapsolmuş bir vaziyetteyken, bir tür rüya görür ve kazadan sonra unuttuğu kaza öncesi birkaç saatlik süreyi hatırlar. televizyon ekranından izler gibi, o olayları izlemeye başlar. geçmişteki jonesy okuldan çıktı, kaldırımın kenarına gelmek üzere. kaçınılmaz sona, yani trafik kazasına doğru yaklaşıyor. kaldırımda bekleyen başka birisi daha var. bu sırada bu olayı izleyen (hatırlayan) gelecekteki jonesy kendini yırtmakta, "dur, yapma, bir kaza olacak, altı ay hastanede yatacaksın, dur!" şeklinde çaresizce bağırmaktayken, birden geçmiş ve gelecek arasında anlık bir köprü kuruluverir, geçmişteki jonesy birisinin kendisine bir şeyler söylediğini zanneder, yanındaki adama döner: "ne dedin?" diye sorar. adam şaşırır: "hiçbir şey söylemedim!" der gibi bir hareket yapar vs. işte bu geçmişe dönme seansından filmde hiç bahsedilmediği için, başta trafik kazası geçirecek olan jonesy'nin, yanındaki adama "ne dedin?" diye sorduğu kısım tamamen gereksizleşmiş. sanat eserinin birinci kuralı olan "eserin başında duvarda görülen bir silah, eserin sonunda mutlaka patlamalıdır" düsturuna ters düştün. madem açıklamasını yapmayacaksın, niye o soruyu sorduyorsun adama, değil mi?

    her neyse, kitaba gelince, bence sert eleştirileri hak etmeyecek derecede kaliteli bir eser. yani ergenlik dönemi şundan daha iyi tanımlanabilir mi, sorarım size:

    "başka gün, aynı terane. görünürde oğlanlar bu sözün yalnızca birinci kısmına inanmaktadırlar, çünkü yüreklerinin derinliklerinde günden güne, hep aynı gün olduğunu düşünürler. yer derry, yıl 1978'dir ve hep 1978 kalacaktır. bir gelecek olduğunu söylerler, yaşayıp yirmi birinci yüzyılı göreceklerdir -henry avukat, jonesy yazar, beaver kamyon sürücüsü, pete de omzunda nasa rozetiyle astronot olacaktır- ama bu yalnızca kilisede dua okurken, ağızlarından ne çıktığını bilmeden söyledikleridir; gerçekten ilgi duydukları şeyse maureen chessman'ın eteğidir. kızın eteği zaten çok kısadir ve oturduğu yerde kıpırdanırken daha da yukarı sıyrılmıştır. kalplerinde bir gün maureen'in eteğinin iyice sıyrılıp külotunun rengini göreceklerine ve derry'nin de kendileri gibi sonsuza dek süreceğine inanmaktadirlar. her zaman ortaokul ve saat üçe çeyrek kala olacaktır, her zaman jonesy'lerin bahçesinde basketbol oynamak için kansas sokağı'ndan birlikte yürüyeceklerdir; pete'lerin bahçesinde de pota vardır ama jonesy'ninkini daha çok sevmektedirler (çünkü onun babası potayı alçağa astığından smaç yapabilmektedirler), hep aynı şeylerden söz edeceklerdir: dersler, öğretmenler ve kimin kiminle ne yaptigi, kimin kiminle ne yapacağı, filancanin falancayla bir şey yapıp yapmayacağı (aslında asla yapmazlar, çünkü filancayla falanca çok ciddidir), son zamanlarda kimin iğrenç bir şey yaptığı (bu yılın en beğenilen girişimi yedinci sınıftan norm parmelau isimli birinin yaptığıdır. kendisi artık macaroni parmelau olarak tanınmaktadır ve bu lakap yıllarca, hatta yeni yüzyılda bile peşini bırakmayacaktır. oğlanlar olayı anlatmakta, ama aslında inanmamaktadırlar. norm parmelau bir gün elli sentlik bir iddiayı kazanmak için yemekhanede her iki burun deliğine de makarna ve peynir tıkıştırmış, sonra fırt diye içine çekip yutmuştur. aslında macaroni parmelau da pek çok ortaokul öğrencisi gibi kötü tanınmakla ünlü olmayı birbirine karıştırmıştır), kimin kiminle çıktığı (eğer bir kızla bir oğlan okuldan sonra beraber eve giderken görülseler herhalde çıkıyor oldukları varsayılırdı; eğer el ele tutuşurken ya da öpüşürken görülseler, kesin olurdu), kupayi kimin alacağı (kahrolası patriots, kahrolası boston patriots, onlar hiç alamaz, onları tutmak felakettir). bütün bu konular hep aynıdır ama yine de aynı sonsuz, beyaz ekim göğünün altında (sonu olmayan dünyada), aynı (yeryüzü ve cenneti yaratan) okuldan aynı sokakta aynı arkadaşlarla yürürken (yüce tanrim, sana inanıyorum), ilginçliğini hiç yitirmezler (amin). başka gün aynı terane, kalplerindeki gerçek budur ve bu konuda k.c. ve sunshine band'la aynı düşüncededirler. gerçi sorduğunuzda hepsi birden rir-ds (rock yuvarlanır, disko berbattır) diyeceklerdir, ama onlar böyle hoşlanırlar. bu yaşta çocuklara hep olduğu gibi, değişime birdenbire ve hazırlıksız yakalanacaklardır; eğer değişimin ortaokul öğrencilerinden izin alması gerekseydi, hiç varolmazdı."
  • stephen king, toplamda 24 saatte olan olayları 540 sayfa boyunca anlatır. tüm karakterler, mekanlar ince ince işlenmiştir. king' in tarzına alışık olmayanlar başta biraz sıkıntı yaşayabilirler ama neticede hoş bir "uzaylılar dünyayı istila edecekler" romanıdır. gerilimin tavan yaptığı noktalardan birinde öyle bir sahne var ki abartısız yarım saat güldüm sanırım.

    --- spoiler ---

    ....farların geldiği yönde karlı geceye bir ışık konisi yansıtıyordu.
    durup dururken. zırrr! zırrr! zırrr!
    owen kafamın içinde, diye düşündü. dışarı yansıtıyorum ama aslında kafamın içinde şu lanet tele...
    aralarındaki koltukta bir tabanca vardı. henry onu aldı ve o sırada telefon zili sustu. elini tabancanın kabzasında yumruk yapıp namluyu kulağına dayadı.
    tabii, diye düşündü owen. çok mantıklı. tabancadan arıyorlar, hepsi bu. her zaman olur.
    henry, "alo," dedi. owen cevabı duyamıyordu, ama arkadaşının yüzü aydınlandı. "jonesy! sen olduğunu biliyordum!"
    owen başka kim olacaktı ki? diye düşündü. oprah winfrey mi?

    --- spoiler ---
  • (bkz: rüya kapanı) (bkz: düş kapanı)

    dreamcatcher'lar kuzey amerika yerlileri yani kızılderili'ler tarafından kullanılan kötü rüyaları yakalayıp yok ettiğine inanılan bir tuzak veya daha doğru tabirle kapandır. kızılderili'lere göre gece gökyüzü iyi ve kötü rüyalarla doludur ve özellikle savunmasız olan bebek ve çocukların kötü olan rüyalardan korunmasının en etkili yolu bu kapanları çocukların yataklarının başucuna asmaktır.

    asıl görev kötü rüyaları yakalamak olsa da aslında dreamcatcher'lar , kızılderili'ler için bundan fazla bir önem ve anlam ifade etmektedir. rüya kapanları sadece kötü rüyaları yok etmek amacıyla değil , olumsuz enerjileri yok etmek ve kabileyi korumak için de kullanılmıştır.

    şamanist inancın da etkilerinin net olarak görüldüğü bu dreamcatcherlar kutsal bir objedir. yapılışında tamamen doğal malzemeler kullanılır. bu kapanın çemberi geleneklere göre söğüt ağacından yapılmakta ve bu çemberin etrafı derilerle sarmalanmaktadır. ağ olarak örülen orta kısmında her ne kadar doğal yollarla yapılan iplikler kullanılsa da bu kapanların ilk çıkışında at yelesi ve kuyruğu kullanıldığı bilinmektedir.

    ayrıca bu kapanlarda dikkat çeken şeylerden bir şey de kapanların dizaynında kullanılan doğal taşlardan yapılmış boncuklardır. taşların kendilerine ait enerjisi olduğuna ,pozitif enerji yaydığı kadar bazı negatif enerjileride uzaklaştırıldığına olan inanış burada da karşımıza çıkmaktadır.

    günümüzde popüler kültürün kurbanları arasına giren dreamcatcher'lar , nazar boncukları gibi aslına ve ruhuna sadık kalınmadan imal edilen ve sadece dekorasyon malzemesi olarak kullanılan objeler olmuşlardır...
  • bombok bir film ve senaryo.harcanan paraya yazik
  • istanbul film festivali'nde bir kac sene once yer almis olan, ed radtke'nin, cnbc e'de de gosterilmis olan dusuk butceli muhtesem filmi. filmin adi the dream catcher olarak belirtiliyor http://www.allmovie.com/ 'da. yonetmenin kendisi de festivaldeki gosterimi seyircilerle birlikte izlemisti. ikinci filmiydi ve gosterimden sonra kalan 3-5 kisiyle cafe keyif'te keyifli bir sohbet olmustu. biri, cocukken kendisini terkeden babasini arayan, digeri de cocuk yuvasindan kacan ve annesini bulmayi hayal eden iki gencin yollara dusup geleceklerini ve duslerini ararken hayati sorgulayislarini anlatan kirilgan bir ergen duyarligi tasiyan muthis bir filmdi. filmdeki "ruya yakalayan" imgesi de, yol uzerinde ac ve yorgun bir halde sigindiklari ve kendilerine ailelerinin veremedigi sicakligi ve sevgiyi sunan kizilderili ailesinin bebeginin yataginin basucunda duran "dreamcatcher"i genclerden birinin calmasi uzerine aralarinda gecen uzunca bir tartismayla baglantilandirilmisti, vefa, durustluk, sevgi ve dusler uzerine...
  • kabus goruldugu takdirde bir daha kullanmamak, o kadar emek vererek yaptiginiz zavalli dreamcatcher'i sabah yakmak ve kabussuz geceler icin yerine yenisini yapmak gerekir.

    bu isimde bir de film vardi ayrica, konusunu hayal meyal hatirliyorum ama galiba bir kleptoman vardi filmde, filmin sonlarina dogru birilerinden caldigi ve arabasinin aynasina astigi bir de dreamcatcher.
hesabın var mı? giriş yap