• hakkında, kelime etimolojilerine ilgim arttıkça bilgi edindiğim ve saygı duyduğum bir şahsiyet. hâlâ da duyarım.

    bu aralar tartışma konusu olan tweet ile ilgili düşüncem, aslında çoğu kişinin düşündüğü vurguyu yapmadığı; sanki, karşımızdaki insanın kelimelerle oynayabileceğini unutuyor gibiyiz. elbette ki, anlaşılan anlamda da kullanmış olabilir; ancak benim dikkatimi çeken, kullandığı "istemek" eylemi: "olmak" dememiş, "imek" dememiş, ya da bunun bir zorunluluk, bir oluş olduğunu belirten bir ifade yerine, işin içine kısmen bir "yönelim"i katan "istemek" eylemini kullanmış.

    sonrasındaki üç ayrımla ilgili bahsi de, beni açıkçası demek istediği şeyin "kadının olduğu/erkeğin olduğu" değil de, "kadının istediği/erkeğin istediği" ayrımı olduğu zannına itti. ilk cümlesinde kullandığı "yasadır" ifadesi ile, ikinci yazdığında kullandığı doğal yasa / toplumsal yasa / ilahi-felsefik yasa ayrımını andıran bir üçlü ayrım (ya da belki, ben fazla mı uçuyorum?!), bana çoğu insanın dediği gibi "kadın ve erkek idealarının doğası" üzerine değil, "kadın ve erkek idealarının temayülü" üzerine bir tespit yapmaya çalıştığı izlenimi verdi. ki, bu tartışmayı apayrı bir yere çekiyor: daha gündelik bir cümle yapısı ile ("biz ölümlüler"in deyişi ile?!), "içinde bulunduğumuz süregelen şartlarda, kadının yönelimi-itkisi ait olmaya, erkeğin yönelimi de sahip olmayadır." ifadesine dönüşüyor söylediği - ki, bana kalırsa, bu cümle çok ciddi bir eleştiri potansiyeline de sahip; "sahiplik-aitlik ilişkisini kuran, sizin mülkiyet bağları üzerinden şekillenen modern kafalarınız!" gibi bir fikir de çıkarılabilir buradan, çok da zorlamadan.

    sözün özü: felsefe ile haşır neşir olup, kelimelerin doğası üzerine uğraşmış kişilerin kaderidir; kelimeleri kendilerince yeniden anlamlandırarak (ya da, "derinlerindeki anlamlarından yeniden inşâ ederek") kullandıklarından ötürü, söylediklerinin anlaşılmasının güçleşmesi. sanıyorum ki, burada da olan bu. ve kendisi, kelimelerine kattığı anlamlardan geri adım atmayacak kadar da kararlı gözüküyor - ki, doğaldır da. bu sebepten, sanıyorum ki bu son olaylardan sonra ortaya çıkan inatlaşma, iki taraflı, sürüp gidecek.
  • bilgi düzeyi normalin üstünde olan, kültür düzeyi yüksek olan her insan doğru düşünecek diye bir kanun yok. bu beyefendi de en büyük örneği. egosu bulutların üzerinde. ağdalı kelimelerle toplumun basitliklerini cesur gerçeklermiş gibi yine topluma satmaya çalışıyor twitter’da. sevemedim gitti, sevimsiz bir insan.
  • dücane cündioğlu ankara palas buluşmalarında olacaktır. bir sonraki gün yani 28 aralık 2017'de dinlemeye gideceğiz.

    (bkz: http://ankarapalasbulusmalari.org/)

    (bkz: ankara palas buluşmaları)
  • bilgi düzeyiyle ilgili laf eden net cahildir. cündioğlu bilge değilse bile bilgilidir, bilgindir.

    iyi de dücane cündioğlu bizi niye bu kadar ilgilendiriyor, ya da ilgilendirir mi? veya biz dücane cündioğlunu ne kadar ilgilendiriyoruz?

    şimdi efendim, dücane bey bugün geldiği noktada gıpta edilecek bir hal arzetmiyor. yani kanaatim, cündioğlu bizimle ilgilenmiyor, o şöhret değilse bile itibar avcılığıyla meşgul.

    bu da kaçınılmazdı, çünkü onun yolculuğa çıkış nedeni buydu, yani hep haklı olmak, hep üstte olmaktı. ki bunu bizzat kendisi söylüyor. hatta bir keresinde ona arif bildiği zat şöyle demiş: “bu yolda terk-i dava şart evladım”. arif kişi doğru demiş de, terk-i dava sözünü işitmekle iş bitmiyor.

    haklı olmayı nasıl bu şekilde ele alırsın diyen çıkarsa, hemen söyleyeyim, hak üzere olma isteğiyle, haklı olma isteği başka başka şeylerdir, ilkinde hakkı hak için istersiniz, ikincisinde hakkı üste çıkmak için istersiniz ki hakka ulaşmak ancak birinci tarikle mümkündür, yani hak ancak kendisi için talep edilirse ulaşılandır.

    mesela ikinci yolla ene'l-hak denemez, dense dense, türkçe ifade edeyim, “hak bende” denir.

    ve işte hakkı hak için talep etmediği için de gayede hiçbir zaman hak olmaz. o bunun farkına varsa da varmasa da bu böyledir. üstelik bu sana göresi bana göresi olan bir şey de değildir, bağlantı zorunludur, keyfi değildir. çünkü bilgi ilk tarikte amaçken, ikincisinde yalnızca araçtır.

    burda kullandığım hak yerine hakikati koyabilirsiniz, fark etmez.

    ihlas nedir biliyor musunuz, insanın sahip olduğu en yüksek yetidir. insanı insan yapan bence. şudur ihlas: bir şeyi halis kılmaktır. diğer bütün şeylerden soymaktır. ne kadar çerçöp varsa atmaktır. neyi halis kıldığınızın bir önemi yok, burda ihlasın kendisinden bahsediyoruz, dini allah’a ihlas etmekten değil. insan herhangi bir konuda muhlis olabilir. mesela para kazanmak konusunda. ki günümüz dünyasında insanların en samimi oldukları konu budur desek herhalde yanlış bir söz etmiş olmayız. günümüz sıradan sanayicisinin tüccarının ihlas ettiği şey kârdır. yani her eylemini kâr için yapar. görünürde başka kaygılar falan da taşıdığına bakmayın, ihlas sahibi sanayici ve tüccar son tahlilde kârını düşünür. başka şeylerin ancak kârlarına halel getirmeyecek kadarına müsaade ederler.

    ihlas nerden çıktı derseniz, işte ilimde ihlas ilmi ilim için kılmaktır.
  • "felsefe:din çatisir mi uzlasir mi?" başlıklı dersinde;

    "ateizm asla önemli olmamıştır. felsefe tarihinde de olmamıştır. halen de değildir. yani ateizme karşı savaş da zeka düşüklüğünü gösterir, tanrının varlığını veya yokluğunu iddia etme -olumlu veya olumsuz- zeka düşüklüğüne delalet eder. burada felsefe-derin dusunme beklenemez. burası duyusal düzeydir.

    nasıl bir allah? asıl sorun orada. esas sorun varlık sorunu değil kudret sorunudur"

    (tabii konuşmanın seyri içerisinde bu sözler türkiye'deki dindarların tanrı anlayışının ilkelligi ve kuran'daki 'ortak kosuculuk' kavramı üzerinedir)

    demiştir.
  • "adam olmanın sermayesi hüzündür" diyen ülkemizin en kalite, en dolu, entelektüellerindendir.
  • kendisini, dinci tarikatların tüccarların iktidar sahiplerinin temsilcisi olarak görenlerin bilmesi gereken aldığı eğitimi, bulunduğu konumu, itibarı devlet üniversitesinde veya başka birilerinin yardımıyla değil kendi gayretiyle elde etmiş olması bile mevcut sisteme, topluma tepkidir. ama hiçbir vakit toplumu aşağılamaz. zira bunun sonu en yakınlarınla hasım olmaya kadar giden bir iç savaşa neden olacağını bildiğinden olabildiğince uzlaşmacı bir aydın rolü üstlenmiş bir filozof, entelektüeldir, elittir. memlekette bu özellikte aydınlar az olduğu gibi bu vasıfları elde etme yolu dahi kendisini farklı ve mühim kılar.
  • söylediklerini beğenen insanlar genelde söylediklerini anlamıyor.
hesabın var mı? giriş yap