• king vidor yönetmenliğinde 1946 yılı çıkışlı western filmi. martin scorsese'e göre ingiltere ve amerika çıkışlı en iyi 2. film.
    http://www.imdb.com/title/tt0038499/
  • bir king vidor filmi. senaryoyu zamanın en önemli yapımcılarından david o. selznick kaleme almış. '46 senesinde gösterime giren film western türünde sayılır ama klasik western türünde değil. hatta öyle ki western demek de zordur. noir/melodrama tarafı daha baskın kanımca. hâlâ western filmlerine fon olan teksas'dayız. bir adam, kendisini aldatan karısını ve adamı öldürür, sonrasında bu yüzden ölüme mahkum edilir. bu adamın kızı pearl ailesiz kalınca adamın akrabalarına gitmek durumunda kalır. ayakları tutmayan senatörle, onun eşiyle, biri şımarık diğeri efendi erkek kardeşlerle aynı evde kalır. film, pearl'ün bu aileyle, daha çok da şımarık lewt'le ilişkisini anlatır. pearl, lewt'la evlenmek ister. ama senatör, oğluna bu yarı kızılderili kızla evlenmesini yasaklar. lewt de kızı sahiplense de onunla evlenmez nedense.

    bazı dergilerde ve çeşitli yerlerde film için iyi şeyler okumuştum. filme başlarken sağlam bir film bekliyordum ama umduğumu bulduğumu söyleyemem. martin scorsese bu filmi beğenmişse nedenini öğrenmek isterdim. neden enfes, klasik, en iyi filmlerden? ben senaryoyu dönemine göre düşündüğümde gene de çarpıcı taraflarını göremiyorum senaryonun. filmi düşündüğümde en iyilerden olmasının nedenlerini göremedim. evet, king vidor'ın yönetmenliği-rejisi pek aksamıyor. oyunculuklar eh işte (jennifer jones güzel kadın ama itici bir oyunculuğu varmış, sevemedim kendisini; joseph cotten her zamanki joseph cotten; gregory peck de eh işte). görüntü yönetmenliği kaliteli (gerçi gene renklerin/technicolor'un bokunu çıkarmışlar, gene gün batımı diyerek ekranı kırmızıya boyamışlar). müziklerde de sorun yok. öyküyse fazla klişe geldi bana. sonuçta bu parçalardan ortaya ortalama bir film çıkıyor. "mükemmel", çarpıcı bir film çıkmıyor. çıkmışsa nedenini bilmek isterim. öyküye bakıyorsun. evlenmek isteyen pearl'ün erkeklerle ilişkisini anlatıyor. başka da bir şey yok filmde. pearl'ün kaba, kötü lewt yüzünden bir türlü mutlu olamaması anlatılıyor. tabii senatörün çocuklarıyla ilişkisi de yan öyküyü oluşturuyor. filmin çarpıcı olamamasının, eksik kalmasının nedenlerinden bir tanesi sadece bu aşk üçgenine (bir ara dörtgene de çıkıyor) odaklanması.
    sonuçta abartılmış filmlerden. akademi de öyle düşünmüş olacak ki iki aktris dışında adaylık gelmemiş filme. bir de izlerken eğlendiğimi söyleyemem; keza bittiğinde de hiçbir iz bırakmıyor izleyende.
  • ilk 15 yıl falan önce cnbc-e de izlemiş ama gerek o zamanlar sinema hakkında pek bi şey bilmediğim ve gerekse de değişik dingin havasından filmi pek benimsiyememiştim

    ilerki yıllarda bu filmin çok övüldüğünü görünce fazla anlam veremiyordum.atilla dorsay bu filmi en iyi 100 film listesine bile almıştı.tekrar izleyip yeniden değerlendirmek gerek falan diyordum ama bir türlü izlemek gelmiyordu içimden

    ta ki yakın bir zamana kadar.
    tekrar izledim ve film övüdüğü kadar varmış.tam bir klasik.kendisinden sonra gelen bir çok işe örnek olmuş.özellikle brad pitt'in oynadığı legends of the fall bu filmden çok çok büyük izler taşıyor.neredeyse ramake denilecek kadar hatta...

    roman gibi bir film.klasik bir westren değil..daha çok ''rüzgar gibi geçti'' bir havası var..baktım zaten tıpkı rüzgar gibi geçti filmdinde olduğu gibi bunda da david o. selznick parmağı var.(filmdeki yırtıcı bir çekiciliğe sahip hatun ile david o. selznick daha sonraları evlenmiş)

    oyunculuklar kurtarmış.tek kadın sırıtıyor biraz ama o da güzelliği ile kurtarmayı başarıyor.yönetmenlik senaryo zaten aşmış.çok sağlam bir film..gone with the wind'i seven bunuda sever.
  • gregory peck'in kötü adamı oynadığı nadir filmlerden biri ki bu filmde adamın rolü gereği yaptığı şeylerden değil, büründüğü fiziki özelliklerden gelen ayrı bir çekiciliği var. jennifer jones ise bu film çekilirken halihazırda oscar kazanmış bir aktrismiş ama bana da mimikleri pek fotojenikmiş gibi gelmedi... önemli bir-iki detay öğrendim; bu filmin çekimleri sırasında prodüktör selznick ile jones ilişki yaşıyormuş ve selznick onun olduğu sahnelerin oldukça erotik olması için zorlayıp durmuş kadını. peck'in karakterinin jones'un karakterine tecavüz etmeye kalktığı sahne çekilirken tüm ekip başlarına toplanmış, hiçbir sahnede bulunmayan bir kalabalığın önünde bu sahneyi yaklaşık bir saat boyunca çekmek durumunda kalmış ikili ve selznick filmin müziklerini besteleyen sanatçının üzerine bu sahnenin bir "aşk sahnesi" olduğunu iddia edip önerdiği müziğin "yeterince sert" olmadığı söylerek yürüyünce "benim sevişme anlayışım bu değil." cevabını almış. "güç neden hep hastalıklı kafaların elinde..." diyor, peck'in sabahları the yearling'deki rolünü ifa edip öğleden sonraları da bu filmdeki rolüne bürünmesiyle bipolar bozukluk yaşamamış olmasını takdir ediyor ve çekiliyorum...
  • "toprağın ve gökyüzünün
    birleştiği yerde yaratılan
    her şey
    her zaman
    kavuşmayı özler.
    ya çift olmalı
    ya da
    ölmelidir..."

    yön: king vidor, "duel in the sun/kanlı âşıklar" – (1946)
    oyn: jennifer jones (otantik güzellik) & gregory peck (asi göçebe)

    sado-mazoşist bir aşkın kanlı öyküsü. gerçek aşkın her şeyi; töreleri, gelenekleri, kuralları, yasaları geri plana atabileceğinin trajik kanıtı: ölürken bile...
hesabın var mı? giriş yap