• şair ilhan berk günlüğünün 5 aralık 1977 tarihli nüshasında, dülger balığına neden peygamberbalığı dendiğini yazmış:

    --- balık ---

    “üç peygamberbalığı aldım, yarım kilo geldi. dülgerbalığına halikarnassos’ta peygamberbalığı diyorlar. sözlüklerde bu adla bir balık yok. peygamberbalığı adına bu denli yakışan başka bir balık gösterilemez gibi geliyor bana. halikarnassoslular, ona bu adı gövdesindeki 25 kuruş büyüklüğündeki kara lekeden ötürü verdiklerini söylüyorlar. peygamberimizin başparmağının lekesiymiş o.

    edibe,* bu balığı hem ilk gördüğü, hem de bu adla çağrılmasına şaştığı için: ‘hangi peygamber acaba?’ dedi. ‘muhammed, elbet’ dedim. ‘denizi bilmez ki o, görmedi.’ dedi. öyle ya bir çöl çocuğu olarak doğup büyümedi mi! balığı nasıl tanıyacaktı? ama biri alıp getirip gösteremez miydi? o da parmağıyla dokunamaz mıydı? o kara leke de böyle kalmış olamaz mıydı? sonra muhammet’in denizi görmediği doğru olabilir miydi, kim bilebilirdi bunu?

    balık, balıkçılık üstüne kitaplarımı karıştırdım, latin dünyasının ona saint-pierre balığı dediğini öğrendim. saint-pierre, hiç balık tutamadığı bir gün dülgerbalığı onun bu haline acımış, kendi gelip ‘beni elinle yakala!’ demiş. balığı eline alıp sevmiş saint-pierre, sonra da ‘değil mi ki kendin geldin, öyleyse yaşamaya devam et!’ deyip denize bırakmış. gövdesindeki lekeler de o lekelermiş.”
    --- el yazılarına vuruyor güneş, s. 168 ---

    not: ve elbette o nefis sait faik abasıyanık öyküsü (bkz: dülger balığının ölümü)
  • vakti zamanında, deryaların iflah olmayan en azılı haydutu iken, sonradan tövbe edip en uysalı olan balık.

    hikayeye göre, balıkçı ağlarını parçalayan, teknelerin yolunu kesip bıçak çeken, herkesi haraca bağlayan, milletin karısına kızına yan bakıp denizde yüzemez hale getiren, sarmaş dolaş yakamoz izleyen romantiklerin manzarasına dalıp nanik yapan dülger balığının bu eşkıyalıklarından bıkıp usanan balıkçılar isa'ya dülgeri şikayet etmişler. isa da peygamber tabii. işi güzellikle halletmek ve balıkçılarla dülger arasındaki husumete son vermek için havarileriyle dülgere haber yollamış: “bir akşam misafirimiz olsun, bir çilingir sofrası kuralım ona, oturup tatlıya bağlayalım şu işi.” demiş. ama kolay mı dülgeri ayağına çağırmak? bizim isyankâr dülger hemen raconu kesmiş: “benimle uğraşacağına iyilik yapıp denize atsın. deniz bilmezse balıklar nasiplenir, aykünmü?” demiş. zaman içinde bu söz “iyilik yap denize at, balık bilmezse hâlik bilir!” olarak günümüze kadar gelmiş.

    aradan günler geçmiş. havarilerin biri gidiyor, diğeri geliyormuş ama kimse dülgeri ikna edemiyormuş. daveti götüren her havariye “çekerim emaneti, sikerim adaleti.” yanıtını veren asi dülger nuh diyor, peygamber demiyormuş. 12 gün süren müzakerelerden sonra havarilere bile illallah ettiren dülger inatla görüşmeye gelmeyince isa'nın da canına tak etmiş. 13. günün şafağında tüm alçakgönüllülüğü ile dülgerin ayağına kadar gitmiş.

    isa'nın kendisine doğru geldiğini görür görmez yine tepesinin tası atan dülger iyice zıvanadan çıkmış. açık denize doğru yüzmeye başlamış. kıyıdan epey uzaklaştıktan sonra isa'ya seslenmiş: götün yiyorsa gel de burada konuş gardaş.

    isa “elçiye zeval olmaz, balıkçıların ricası üzerine buradayım.” dese de denizin açıklarından ona uygunsuz el kol hareketleri yapmaya devam etmiş. tabii adamda peygamber sabrı var. bir süre “ya sabır!” çektikten sonra suya adımını atmış ve dülgere doğru yürümeye başlamış.

    dülger şok!

    isa, suyun üstünde yürüyerek dülgerin yanına varmış ve kulağına eğilip bir şeyler söylemiş, ancak bu kısım kvkk kapsamında yer aldığı için kayıtlara geçmemiş. ne yazık ki bilemiyoruz ama artık isa ne söylediyse o günden sonra dülger imana gelmiş, denizin en uysal, en kendi halinde balığı olmuş. bundan böyle ismi peygamber balığı olarak anılmaya başlamış.

    şimdi gelelim bu denli etkileyici bir hikayesi olan dülgeri nasıl yiyeceğimize…

    (insanoğlu işte. hepimiz birer ibneyiz.)

    ~ kemik üstü dülger: kuşbaşı doğranarak çeşitli sebzeler ve baharatlarla fırında. (favorim budur.)

    ~ ızgara: dikenleri temizlenip fileto çıkararak veya kuşbaşı doğrayıp şiş yapılarak.

    ~ kızartma: kuşbaşı veya fileto şeklinde una bulanarak yağda.

    ~ çorba: çeşitli sebzelerle kuşbaşı doğranarak klasik balık çorbası tarifiyle.

    maalesef çok etli bir balık değildir, fakat bir peygamber kulağına fısıldadığı için midir bilinmez, ne kadar tipsiz olursa olsun, denizin en lezzetli balıklarından biridir.

    not: yukarıdaki hikayenin büyük bir bölümünün kaynağı tatlı popişimdir. ona göre eğlenerek okuyun canikom. ciddiye alanın evine gelir, zorla yerleşirim.

    hikayenin orijinalini okumak isterseniz de sizi şöyle alayım: sait faik abasıyanık - bütün eserleri / dülger balığının ölümü (s. 76) pdf

    alternatif link: turuz
  • lezzeti kalkana benzeyen , kolay bulunmayan dikenli bir balik turu.
  • tipsiz bir baliktir. latincesi "zeus faber" olan bu baliga halk arasinda"günes" ya da "peygamber baligi" denir.
  • bilimsel adı zeus faberdir. faber latince nalbant demektir. bu balık ismini kafatası içindeki kemik parçalarının çekiç , örs, üzengiye benzemesinden solayı almıştır. halk dilinde ise bu isim nalbanttan dülger'e dönüşmüştür.

    bir rivayete göre hazreti isa' nın azizlerinden ve bir balıkçı olan peter aç olan halkını doyurmak için balık tutmaya çalişir. ancak hiç balık tutamaz. birgün sahilde yanına bir dülger balığı yaklaşıp kendisini avlayıp aç halkını doyurmasını söyler. aziz peter bu balığı eline alır ve okşar. " madem ki hiç balık tutamadım bari sende yaşamaya devam et!" dedikten sonra baş ve işaret parmaklarıyla başının hemen arkasından tuttuğu balığı yavaşça suya koyuverir. işte rivayete göre balığın her iki yanındaki siyah beneklerin aziz peter' in parmak izleri olduğu söylenir.
  • marmaris civarlarında "peygamber balığı" adıyla bilindiğinden, günah olduğu gerekçesi ile yenilmezdi. hatta küçükken tutmuş olduğum oldukça iri bir tanesini dedemin ısrarları ile suya bırakmak zorunda kalmıştım.

    tabi, nasıl bir lezzete sahip olduğunu sonradan farkettik. şu sıralar balık lokantalarının en makbul balığı. e, iyi para etmeye başlayınca "günah" hadisesi de unutuldu haliyle. zaten adı da dülgermiş. boşver, ye gitsin. lokum gibidir laf aramızda.
  • bildiğin yağda kızarmış hafif solgun patates görünümünde olan balık, tabi ki tava hali.
  • dün akşam ilk defa domates, biber, soğanlı halini urla'da bir balık restoranında yedim.
    yok böyle bir tad.

    arada lüfer, levrek, çupranın dışında lezzetler denemenin de güzel yanları varmış.
    ızgara nasıl olur bilmem ama bu karışık yemek hali muhteşem.
  • tavuk göğsü gibi bir eti vardır. lezzet olarak değil elbet, deriyi alırsınız üstünden, içinden olduğu gibi et çıkar kılçık bulunmaz pek.
  • marmara bölgesi'nde değil de siz bu balığı doğu akdeniz sularında yiyin. iskenderun civarında bulabilirseniz tadından yinmez. size tek bir tüyo vereyim, rengi ne kadar koyu ise o kadar güzeldir bu balık. şeffaf olurlar çoğu. onlar daha toydur ve genç balıklardır zira.
hesabın var mı? giriş yap