• eskiden dunya aslinda bir suntanin ustune cakilmi$ vaziyetteydi. asla hareket etmezdi. gel zaman git zaman ustundekiler tepinip dururken bu civi yerinden oynar, dunya yuvarlanmaya donmeye ba$lar. tabii bu dinamik bir surec degildir. yani civi bir kere cikti mi bir daha girmez. bu sebepten "dunyanin civisi cikti anuna goyyim" sozunu ilk sarf eden ki$i zamaninda bu olay vuku bulmu$tur ve bir daha tekrarlanmami$tir. sonra neden 500 bin ki$i $u lafi tekrar etmi$tir bilinmez.
    (bkz: dunyanin civisi cikmis)
  • çok değil, birkaç saat önce kız öğrencimin babası tarafından sistematik bir şekilde tecavüze uğradığını öğrendim bugün. üstelik kız 8 yaşında bile değilken başlıyor pislik. annesi ise kızın defalarca anlatmasına rağmen kızına inanmak istemiyor. en sonunda babanın; “ kızı benden uzak tut, gönlüm kıza kayıyor!” demesiyle aydınlanıyor!

    midem bulanıyor sözlük. hayatımda hiç bu kadar rezil bir olaya şahit olmamıştım.
  • dün itibariyle inanmaya başladığım hadisedir.
  • yaşar çoruhlu nun türk mitolojisinin ana hatları kitabında kökenini açıkladığı deyim.

    "türklerin islamiyet'ten önceki dini olan ve hala sibirya'da birçok türk'ün mensup olduğu şamanizm inanışına göre yeryüzünden göğe kadar uzanan, bazen bir sırık şeklinde tasvir edilen bazen dünya ağacı da denilen bir demirkazık bulunurdu. bunun bir kayın ya da çam ağacı olduğu söylenir. bu temurkazık yani demirkazık, tanrıların şamanlar ile görüştüğü yerlerdir. şamanlar, yeryüzünden çıkıp, gökyüzüne gittiklerinde burada tanrılar ile görüşürlerdi.

    eğer demirkazık yerinden oynayacak olursa gökyüzünün sonu gelecek, kıyamet kopacaktı. tabii aynı şey yeryüzünün demirkazığı için de geçerli. yeryüzünün demirkazığı, yeryüzünü tutan çividir. bu yüzden yerinden oynarsa, yeryüzünün çivisi çıkarsa kıyamet kopacaktır."
  • çoğu kişinin farkında olmadığı durum. medya şu an sorun sadece covid gibi lanse ediyor. başta iklim değişikliği ve sanayileşmiş dünya düzeninin getirdiği ekonomik düzende bana göre tıkanma var. kısır bir döngüye giriyoruz ve bu döngüden çıkmaya niyetimiz yok gibi görünüyor.
  • bugün itibari ile kanaat getirdiğim ve geleceğe dair umudumu yavaş yavaş kestiren gerçeklik. ortalama ömrün 80 yıl olduğunu düşünürsek, doğabilecek en doğru zamanlardan birini doğduk sanırım ama bu da yetmedi, illa kendi salaklığımız ve hırsımızla bu dünyayı insanoğluna zehir etcez.

    polyanna olmaya gerek yok ama en azından güvenli, tok ve huzurlu yaşayacak kadar aklımız olduğunu düşünüyordum, demek ki yokmuş. bi kıyamet bu çiviyi yerine tekrar sokar zannımca.
  • dünyanın gittiği yer, y kuşağı ve öncesinin şaşkınlık ile izleyeceği kolektif kültür bozumuna, dijital bozguna (bknz sosyal medya platformları, örn. tiktok ve nicesi) işaret etmektedir. 1980'lerin başına damgasını vuran neoliberalizm günümüzde benlik karmaşasını dijital ortama yansıtma olanağı sunmuştur. google akademide türk bir akademisyenin makalesinde okuduğum kavram, durumun özetini yapmaya yeterdir: "kolektif ruhun psödokamusallık yaratması".

    meraklısına makaleyi okumasını öneririm: "herkes için kültürel üretim: türkiye'de tiktok uygulaması örneği". (bknz. google scholar)
  • şahsi ihtirasların insanlar çoğaldıkça dünyayı getirdiği nokta bu oldu. milyarlarca insan hızla değişen gündem ve daha hızlı gelişen teknoloji yüzünden kafayı yedi. özellikle sosyal medyanın da etkisiyle insanlar artık içinde bulundukları topluluklarda kendi kimlikleri dışında yeni kimlikler üretmeye başladılar. topluluklar insanların sahte kimlikleriyle birlikte sahte gösteriler sergilemekte, duyulara verilen gerçekdışı mesajlar gerçeğin çok ötesinde yoğunlukta bir sahtelikle çevrelenmiş durumda.

    daha açık konuşmak gerekirse: artık insanların kendi kimlikleri, sosyal medya kimlikleri, üye ya da ferdi oldukları gruplar, partiler, arkadaş çevreleri ve iş çevrelerine gösterdikleri; toplumsal sınıf ayrımı bu denli keskinleşmişken kendilerini yalnız hissetmemek adına, bunca kalabalık içinde yalnız kalmamak için alışılmışın dışında örgütlenmeler sağlamak amacıyla verdikleri baş ağrıtıcı ve mide bulandırıcı çabalar, insanı insanlıktan çıkarıp 0 ve 1 mantığında hareket eden robotlara evriltti. bu durumda insanlar sosyal birlikteliklerini yalnızca menfi çıkarlar doğrultusunda kurmaya programlı hale geldi. örneğin; doktor çift çocuklarını ayrıcalıklı eğitim almak için özel okullara gönderdiğinde, zengin müteahhit ve ev hanımı çiftin çocuklarıyla aynı sınıfta okuyan çocuklarını, kendi hayat düzenleri çerçevesinde erkenden sabit fikirli olmaya hazırlamaya karar verdi, çocuklara asla anlatılmaması gereken şeyler en eğitimli ebeveynler tarafından anlatılmaya başladı. oysa özel okula gerek yoktu, bu denli kafatasçı bir anlayışı pekala devlet okullarında büyütülen çocuklara da uygulayabilirlerdi. ayrımcılığın bu kadarı bile bencilliğin soğuk yüzünü göstermeye yetiyor. günümüz çocuklarının henüz 10 yaşında siyaset, ekonomi, din gibi uçsuz bucaksız konular hakkında sanki yılların tecrübesi gibi fikir beyan etmesinin sebebi sanırım bu. aileler çocuklarını korumak için görülmedik bir muhafazakarlıkla kuşattı, muhafazakar derken, herkes kendi çocuklarını hiç olmadığı kadar köklerine bağlı hale getirmeye uğraşıyor. çocuklar ufacık yaşlardan itibaren gruplaşma ve kolonileşme, bölünme ve ayrışma fikrini benimsemiş durumda. hem de en kompleks, belki de bizim çocukken hiç anlayamayacağımız kadar yoğun ve olgun fikirler doğrultusunda.

    modern dünyanın geldiği noktada bu denli saplantılı bir kuşatma başlı başına bir tezat aslında. bilgiye bu kadar kolay ulaşılabilirken, herkesin az bildiğine başkasını ikna etme çabası; aileden de öte, sahte liderlerin, sahte idealarını tamamıyla fevri çıkarları üzerine inşa etmesi, bunun da topluluk içindeki fikir destekçilerinin yalnızca ve yalnızca cebimiz para görsün mantığıyla körü körüne ancak pek içten bir partizanlıkla savunduğu dünya artık mantıklı bir yer değil. eskiden kral ve sultanlar ülkelerini savaşa sokarken ordular yalnızca bayrak ve toprak için savaşırlardı, ganimet savaşın sonunda elde edilebilir ancak ganimet için savaşa girmek nadiren belki de hiç yapılmamış bir şeydi. şimdilerde liderler ve avaneleri, toplumları daha verimli yaşar hale getirdiği rolünün ardında hakedilmemiş özgüveniyle, insanların alın teri ve çabasıyla elde ettiği birikimlerden hiç olmadığı kadar pay sahibi olma iddiasıyla, dünyada bir şeylerin olumlu olması çabasındaki insanları yalnızlaştırarak ve yabancılaştırarak sürdürülebilirlik bahanesiyle ipi koparılmış canavar gibi bireyselliğe saldırıyorlar. devletler ve özel şirketler hiç olmadığı kadar iç içe, insani ve ahlaki değerlere aykırı, hukuk kisvesi altında sömürünün bambaşka boyutunda hayatları istila etmiş durumdalar. karman çorman eğitim ve hukuk sistemi insanları filmdeki gibi kapsüller içinde kablolarla bağlı değil, çok daha ileri seviyede bir özgürlük, demokrasi aldatmacasıyla yürüyen, seyahat eden, deforme bilgi çöplüğü bataryalar haline getirmiş durumda. piramitin alt tarafında birbirini yemeye çalışan halklar, piramitin üstünde ne olup bittiğini uysal bir denek gibi kabullenmiş ve kavgalarını sürdürüyorlar. böylesi medeniyetin hiçbir safhasında görülmemiş olabilir.

    eskiden hayatın yaşamaya değer olduğunu düşünür, sürekli rahatsızlık ve olumsuz eleştiriyle batsın bu dünya yakarışlarındaki herkesi yadırgardım. şimdi biraz uzağından bakınca yarısı dolu sandığım bardaktaki suyun aslında bir yudum olduğunu farkediyorum. gelecek hakkında olumsuz düşüncesini paylaşan herkesi daha iyi anlıyorum.
hesabın var mı? giriş yap