9337 entry daha
  • kalıp kelimeler…daha önce de yazmıştım bunları.(bkz: #68886938) ama bir kaçını bilerek ayırmıştım. sırası gelmişken devam edeyim.

    “yapan nasıl yapıyor?” kalıbı. vicdan, empati, anlayış kesinlikle yok bu cümlede. bence bunu kuranlarda da yok ama neyse. genelde “o sınavı geçen nasıl geçiyor?” versiyonu yaygın bunun. bir örnekle açıklamam lazım. mesela iki tane kadına, iki tane sapık saldırıyor. kadınların ikisi de direniyor, mücadele ediyorlar ama biri kurtulurken diğeri kurtulamıyor. kurtulamayıp tecavüze uğrayan kadının karşısına geçip “kurtulan nasıl kurtuluyor?” diye sorabilir misiniz? kadın için üzülme yok, öznel durumları irdeleme yok, tecavüzcüye eleştiri yok. neredeyse kadına bilerek karşı koymadın demek bu. kadının yanında olmamak, tecavüzcüden yana olmaktır. bu söz böylesine vicdansız, böylesine güçlüden yana. yapan ile yapamayanın aynı şartlarda olup olmadığına bakmak gerekmez mi önce? bu sözü söyleyen, “sen zayıfsın ve ben güçlüden yanayım” diyor yani sana.

    “biz de geçtik bu yollardan” kalıbı. iyi halt ettin. seni geçirdiler ya ille bizi de geçirsinler tabi.(ben küfürlü yazmadım bu kısmı, siz içinizden dublajınızı yaparsınız dostlar.) bu sözün sahibi o yollardan geçmenin zorluğunu, belki de mantıksızlığını kendisi de biliyor. ama senin geçmemen için çalışmak yerine, bana olan sana da olsun mantığıyla hızla insanlıktan çıkmayı tercih ediyor. acıyorum. binlerce yıllık insanlık tarihinin, yüzlerce medeniyetin, onlarca dini felsefi öğretinin sonunda hala bu kalıpları insafsızca kuran insanlar var aramızda. bir de teselli ediyormuş tavırlarına girenleri vardır bunların. aman dikkat. “seni destekleyen kimseyi bulamazsın, sen devam et bakayım.” diye fısıldıyor yani sana.

    “bir kere geliyoruz şu hayata” kalıbı. ne paralar harcattı bu, banka kredisi reklamı kılıklı kalıp, bizlere. bu cümlenin en beter halini düğün öncesi duyarsınız. “bir kere evleniyoruz sonuçta!!!.” bu cümle söylendiği anda gelin hanımımız ile cümle esnaf aynı noktaya gelmiş olurlar. kuyumcunun çıkarı, gelinin çıkarı olmuştur artık. zavallı damatlarımız…evet bir kere geliyoruz dünyaya haklısın kardeşim ama sen bu cümleyi ulvi amaçlarla değil para harcamak için kuruyorsun. yoksa savaşlarda, açlıklarda ve felaketlerde ölenler de bir kere geldi dünyaya değil mi? sen herkes bir kere geliyor dünyaya, herkes güzel yaşamalı demiyorsun ki. direk ihtiyacı aşan marka giysi, lüks yiyecek, afilli teknolojik alet alıyorsun. bu söz açıkça, “milyarlarca insandan bir farkın yok ama varmış gibi yap” diyor yani sana.

    “zaman her şeyin ilacıdır” kalıbı. bu kadar kolay mı acaba ilaca ulaşmak. sonuçta zamanın akması bizim eforumuzu gerektirmiyor. susuzluktan ölmek üzere olan bir tohuma düşen yağmur damlası, o tohum için mi yeryüzüne düşüyor. hayır, tohum umurunda bile değil damlanın. yağmur sadece yağıyor. eğer tohumlar umurunda olsaydı, denizlere hiç dökmezdi içlerini bulutlar. peki zaman bizim sorunlarımız düzelsin diye mi akıyor? hayır, biz umurunda bile değiliz zamanın. zaman sadece akıyor. eğer biz umurunda olsaydık; zaman, biz doğmamışken veya öldükten sonra akmaya devam etmezdi. tohum umursamazca yağan yağmuru değerlendirmeyi bildiği için fidana dönüşebiliyor. biz de akan zamanı değerlendirmeyi bilmezsek hiçbir şeyin ilacını bulamayız. bu kalıp bu yüzden çok saçma. hiç mücadeleden bahsetmiyor. “sen sadece bekle, kendiliğinden düzelir” diye tavsiye veriyor yani sana.

    kaç kez duyuyoruz gün içinde bu kalıpları. bu kadar yaygın olduklarına göre, insanlar bu kalıpları seviyor. herkesin aklına yatıyor yani bu saçma cümleler.

    sevgili midir, dost mudur, akraba mıdır, empati yapamayan, uzatabileceği yardım elini uzatmayan, zayıf veya doğrudan değil güçlü veya yanlıştan yana olan ?

    ya derde beraber çare aramaktır ya da derdi yüreğinde hissetmektir insana yakışan.
  • "göreceksen şimdi gör beni, çünkü tabutlar ışık geçirmez!"
  • once cok konustum.
    insan bir seylerin degisebilecegine inandiginda, umit ettiginde - edebildiginde hala soyleyecek sozleri vardir cunku.
    bir suredir kendimle bile konusmuyorum. artik arzu ve hayallerim yok galiba.
    artik bu bir zamanlar uyandigim kabusa karsi duyarsizlastim.
    sana da oluyor mu?
    hep o oteledigin, herkesten sakladigin karanlik tarafin bir kosede bekledigi tedirginlinle yasadigin hissi...
    simdi cok baska telaslarim var, dunyevi telaslar: beni yetiskin olmaya zorlayan..
    ama dusunmeden edemiyorum bir zamanlar beni cok mutlu ettigin o halimi.
    simdi de mutluyum, hatta kendimi de buldum aci cektigim zamanlarin yardimiyla.
    ne eksik bilmiyorum..
    dusunmeden edemiyorum dedim ya.
  • sevgili laughs,olur mu öyle şey haddime değil lütfen,sadece gördüm düşüncemi yazdım.şarkı ve güzel düşüncelerin için çok teşekkür ederim.

    o zaman benden de sana;

    (bkz: sibel alas-adam)

    yeni günün güzel geçmesi dileğiyle.

    mit freundlichen grüßen
  • öptüm kocamam...
  • o vazgeçmediğin inatların bitirecek ikimizi de, düşünerek gök kubbeyi seyre daldığım aydan beyaz kız. keşke kıskandığın kadar sevseydin de bu ihtimaller aklıma dahi gelmeseydi.
  • once upon a time'ın karakterlerini ben seçseydim kesinlikle rumpelstiltskin rolünü sen kapardın.
    onun kadar çirkin, onun kadar bencil, onun kadar güç düşkünü ve sahici kötülerdensin. ne bir evladın sevgisinin ne bir kadının sana olan aşkının değerini anlayabilirsin. senin lanetin bu!
    sonsuza dek beynini altına dönüştürdüğün çıkrığının başında yenilmez olduğuna inanarak kendini kandıracaksın. hiçbir şey yetmeyecek hep daha fazlasını isterken bulacaksın kendini.
    neyse ki tam olarak aynı değilsiniz o hançerini saymazsak ölümsüz sense yaşlanıyorsun...
  • selam josephine. kırılan yanlarımın beni kestiği tek kişilik bir filminden yazıyorum sana. ve kahramanının sonunda intihar ettiği bir film. gene siyah elbiseli noel baba var. büyü yapamayan bir cadının çaresizliğinde öldürüyor bizi. kötü adam bu. benden bile kötü. kırılan yanlarımı batırıyor bana gecenin bir vakti. geceyi bir kına gibi yakıyor göğsüme. elini tutsam gidecek, filmleri bilirsin, şeytanın oyunu çarmıha gerilmiş isa haç'ını görene kadardır. işte bu da öyle. elimi tuttuğun an yok olacak, kurtulacağız.
  • karıncaların
    ekmek kırıntılarını toplamak için
    koloni halinde
    işgal ettikleri
    birbirini
    kah kare kah dikdörtgen
    şekillerde kestikleri
    pamuklu piknik örtüsünün
    üzerinde birlikte otururken
    sırtımın orta yerine batan
    çam ağacının
    sürgün veren dal çıkıntısının
    rahatsız edici duygusuna
    baskın gelen
    saçlarının kokusuyla
    teninin sıcaklığının
    duygu ummanında
    uyansam usul usul
    sarı sıcağın altındaki
    çam ağacağının gölgesinde
    yanı başımda olduğunu
    bilmenin hazzı ve mutluluğu içinde.

    ve uyanırken
    huzur ve dinginliğin
    engin niteliğindeki
    rehavetinin miskinliğinde
    çiçeklere boynunu büktüren
    güneşin renginden izleri olan
    saçlı başını
    dizlerimde olduğunu gördüğümde
    izafiyet teorisinin pratikte
    ne anlam ifade ettiğini
    sayfalar dolusu bir kitapta
    rahatlıkla anlatabilecek bir ehliyete
    sahip olduğumu idrak etmenin
    aynı anda
    mutluluğunu ve hüznünü
    yaşayacağımı bilsem de
    uzun uzun bakarım
    saçının
    her bir telinin
    rengine ve kıvrımına,
    saçlarınla
    saklı kalan ensenin teninin rengi
    ve apak oluşuna
    saç tellerinin
    nereden geldiklerine
    ve koktuklarına
    uzun mu
    uzun bakarım
    aklımın zihin sarayının
    en özel
    en saklı
    ve en tehlikeli yerine
    yerleştiririm
    ilkokula başlayan
    bir erkek çocuğunun
    okulun ilk gününde
    annesiyle olan
    zoraki ayrılığında
    annesinin yüzüne
    uzunca bir süre bakması gibi
    kendisini bırakıp gittiğinde
    sırtı dönük ardına
    uzun uzun
    bakıp ezberlemesi gibi
    seni ve seni sen yapan
    her duyguyla
    her fiziksel özelliğinle
    sindiririm
    hücremin
    aklımın
    ve benliğimin
    her bir zerresiyle
  • merhaba serra.
    şimdi hangi yollar sana çıkıyor bilmiyorum.
    hangi sapaktan dönüşte sana ulaşacağım?
    içinde bulunduğum çıkmaz sokak duygusu, beni çocukluğumun karanlık denizlerine sürüklüyor.
    sahi nasıl becerdin böylesine sevilmeyi ben de serra?
    hangi gün batılımının ardından gireceksin hayatıma?
    güneş siyaha çalmadan tut ellerimden ne olur.
    karanlık kaybettirir yolumu..
    ben gözlerini özlerim, kapkaranlık gecede ruhuma ışıldayan gözlerini.
    sahi hangi nakkaş dizdi inci dişlerini?
    dünya'da hangi maden var ki saçların gibi gülümsesin hayatıma.
    ben bütün bunları bilmiyorum serra..
    ve sen belki de bütün bu soruların cevabını, benim kalemimle bir başka deftere yazıyorsun.
47253 entry daha
hesabın var mı? giriş yap