• giriş notu: farklı milletlerin duty free'lerdeki alışveriş tarzlarıyla ilgil bir şeyler yazasım vardı, dedim en iyisi bu başlığa yazayım, hem duty free'de çalışmayı düşünen arkadaşlar için de bi fikir verir belki.

    önce bir açıklama yapayım. bu entryde yazılanlar 2011 yazındaki 3 aylık atatürk havaalanı free shop kasiyerliği tecrübelerim sonunda oluşmuş bilgilerdir. istanbul önemli bir aktarma noktası olduğu için bu 3 aylık sürede etkileşime girmediğim millet kalmamış olabilir. şimdi kötüden iyiye doğru giderek ele alalım insanları. neye göre kötü neye göre iyi dediğimi anlarsınız okudukça.

    orta asya türkleri: bir millet düşünün ki, bütün insanları (tabi mağazadan geçenleri diyorum) düşüncesiz, saygısız, çakallık peşinde ve utanmaz olsun. ne zaman aşgabat yolcusu gelse sorun çıkıyodu arkadaş. 9 karton sigara, 3 litre yüksek alkollü 6 litre de düşük alkollü içecek limiti vardı, ve istisnasız hepsi bu limiti dolduruyodu. yani beş kişilik bir grup geldiğinde, 45 karton sigara, 15 şişe yüksek alkollü 30 şişe de düşük alkollü içki alıp gidiyolardı. limiti zorunluluk sanıyolardı heralde. öyle değildi tabi ki götürüp orada satıyolardı. bir paket sigaranın türkmenistanda el altından 10 dolara satıldığını düşünün. neyse diyeceksiniz ki işin ne pezevenk limitleri dahilinde istediği kadar alır. tamam alsın sorun yok, sonuçta profesyoneliz. ama yine istisnasız hepsinin saygısız olması kusura bakmayın ama uğraşmak zorunda olduğum bi konu değil. düşünün 15 kişilik sıra var, en yoğun saatler, bunların hiç umurunda değil sıra varmış bekliyomuş insanlar falan takmıyolar bile. elinde 30 şişeyle gelir, uçağım kaçacak bilmemne diye yalvarır. istiyo ki onu önce alayım. ulan pezevenk madem bu kadar alışveriş yapacaktın erken gelseydin o zaman. bu kadar insan umursayacak mı sanıyosun senin uçağını. diyodum ki bana söylemeyin sıradaki insanlara açıklayın derdinizi. sonuçta benim böyle bi yetkim yok. sonra başlarlar sıradaki insanlarla kavga etmeye. sonuçta millet gerizekalı değil niye versinler sıralarını. sonra tekrar size dönerler ve başlarlar yarım yamalak türkçeleriyle (ki yarım yamalak türkçeleri varsa şükredin çoğu aynı dili konuştuğumuzu zannedip yarım saat kafa siktikten sonra anlıyor sizin o dili bilmediğinizi) işte yok efendim hepimiz türk değil miyiz neden ona kıyak geçmiyomuşum. böyle bir yüzsüzlük var mı ya. lan babam gelse ben ayrımcılık yapar mıyım orada. şirketin* genel müdürünün babası bile gelse orda gerekirse yarım saat sıra bekliyor -olması gerektiği gibi- sana mı ayrıcalık yapıcaz. bakın abartmıyorum bütün yaz her gece bunlarla uğraştım ve her gece en az bir iki tanesiyle ciddi ciddi tartıştım kavga ettim. aşgabat uçağı gittikten sonra her şey güzelleşmeye başlıyor.

    uzakdoğulular: aslında bunlar ikinci sırayı hak edecek insanlar değiller. inanılmaz saygılılardır. gıkları çıkmaz sırada bi saat bekleseler bile. ama boşu boşuna ikinci sırayı almadılar tabi ki. bunların da öyle bir sorunu var ki insanı kanser eder. iletişim yok adamlarda. dil bilmiyorlar. şimdi tabi ki ingilizce bilmek zorunda değiller. ama ısrarla da çince korece konuşmaları da afedersiniz mallık. illa ki küçük şeyleri kafalarına takıyolar ve bu küçük şey için gelip yarım saat dert anlatıyolar. ama kendi dillerinde. yani bala göte oradan hem onların dillerini bilen hem de türkçe/ingilizce bilen birisi çıkacak ki başınızdan savasınız. ya nolacak falan demeyin, onların da uçakları en yoğun saatlerde oluyo ve tam hızınızı almış otomatiğe bağlamış dakkada üç fiş kesiyoken bunlardan bi tanesi gelip sizi yarım saat kitleyince ne motivasyon kalıyo ne sinir ne de sabır. bir de sanırım bunların kredi kartı alışkanlıkları çok farklı. bizdeki gibi şifre falan kullanmıyolar. ama işin kötü yanı şifre almak zorundayız. yani evet isteyince imzayla da halledebiliyoruz ama tekrar ediyorum çipli kartlarda şifre almak "zorundayız". (duty free öyle bir yer ki kuralları kafanıza göre esnetemezsiniz. dışardan çok önemsiz görünen bir durum bile çok ciddi bir hal alabilir. boru değil bi bakkaldan çikolata almaya benzemiyor. serbest bölgenin, vergisiz alışverişin ve uçuş güvenliğinin çok fena detayları var yapılan küçük bir dikkatsizlik başta siz olmak üzere bütün şirketin ağzına sıçabilir aman diyim. neyse bunu da araya sıkıştırmış olduk.) ne diyoduk şifre muhabbeti. şimdi bunlar kullanmadıkları için bilmiyolar. gayet normal. ama girmen gerektiğini fark ettikten sonra daha neyi uzatıyosun arkadaşım. dil de bilmedikleri için gitti yarım saat daha. dediğim gibi aslında çok saygılı insanlar ama kültür farklılıkları ve dil sorunu yüzünden sadece sorun yaratıyolar malesef. bi de genelde kafile halinde gelip 30 kişi mağazaya dalıp bütün çalışanların ağzına sıçıp giderler. istatistiklere göre smoking terrace uzakdoğu uçuşlarından sonra en kalabalık anlarını yaşamaktadır*.

    almancı türkler: illa ki almanyada yaşıyo olmaları gerekmiyo avrupanın her yerinde olan göçmenleri kastediyorum burada. kafası en az çalışan insan grubu sanırım. hiçbir şeyi anlamazlar, abuk sabuk şakalar yaparlar, çalışan kızlara sarkarlar, para alışverişini bilmezler, sürekli bir hava atma peşindedirler, uçağa biniyor olmak onlar için müthiş bir üstünlük göstergesidir vs vs. kendileriyle çok uğraşmadan bi an önce işlemlerini halledip göndermek caizdir.

    türkler: listenin en başına koymayı düşündüm ilk başta da o kadar acımasız olmayayım dedim. aslında türkler genel olarak iyi ancak rahat iletişim kurabilmenin sonucu olarak tepenize çıkmaya çalışıyolar. ilginçtir ki hepsinin uçağı neredeyse kalkmak üzeredir ancak sıra onlara geldiğinde bi bakarsınız daha iki saatleri var. şunu diyeni bile duydum: "ya hadi uçağımız var biraz acele edin." uçağı varmış. valla mı lan. bak sinir oldum yine. ulan zaten uçağın olmasa burda işin ne? sanki bi tek kendisi uçuyor. herkesin var uçağı. böyle salak argümanlarla kafa ütülemeyi severler. tiki türk kızları da aslında ayrı bir kategori olmayı hak ediyor ama gerek yok. onlar da sürekli "eksik para üstü verdin ve sevgilim birazdan gelecek" tribinde.

    ortadoğu halkları: sahte dolar yutturmaya çalışmaları olsun, hırsızlık yapmaları olsun falan sürekli bir bela oluşturma kapasiteleri var kendilerinin. arapça biliyosanız baya iyiler aslında da ben bilmediğim için uzakdoğulu arkadaşlarla yaşadığım sorunları bunlarla da yaşadım.

    iranlılar: türkçe de bilirler, ingilizce de bilirler. hoşsohbettirler. ortadoğunun diğer insanlarına göre daha saygılıdırlar. bize komik gelen konuşma tarzlarıyla güzel vakit geçirmenizi sağlarlar.

    amerikalılar: valla amerikalılar evet biraz boşlar ama genelde fena değiller sadece bazılarının burnu çok havada onun dışında fena değiller. tabi iletişim kurabiliyo olmak yine çok önemli bu noktada.

    latinler: güney-orta amerika, ispanya ve portekiz insanları oluyor kendiler. valla çok sıcakkanlılar aynı bizim gibi. pek bi sorun çıkarmazlar hatta batı avrupayla kapışırlar en iyi olma konusunda ama bi tanesi beni kazıklamaya çalıştığı için kaybettiler. kusura bakmayın ekmek parası her şeyden önce gelir.

    batı avrupa: ideal müşteri. gayet saygılı kafaları çalışan sorun çıkarmayan insanlar oluyor genelde. fırsat buldukça muhabbet edin gayet güzel vakit geçiriliyo kendileriyle.

    bir de, gözlemlediğim kadarıyla, batı avrupalılar, latinler ve amerikalılar hariç diğer grupların şöyle bir özelliği var: çevrelerinde olan biteni değerlendirip ona göre davranmıyorlar. şöyle açıklayayım. gidiş katında alışveriş yapmak için uçuş kartı, geliş katında da pasaport ibraz ediliyor. şimdi insanlar bunu bilmek zorunda değil, buraya kadar tamam. ama düşünün sıra var beş kişilik. en öndekinden istiyorum uçuş kartını, uzatıyor. arkadakinin de durumu fark edip hazırlamasını bekliyosunuz ama ona da söylemeniz gerekiyor. hadi neyse diyelim. sonra bir arkadakine geliyor sıra, bildiğiniz bütün dillerde uçuş kartı istiyosunuz (ki abartmıyorum 10 farklı dilde uçuş kartı istemeyi öğreniyosunuz çalışırken), dakikalar geçiyor ve adam anca anlıyor. şimdi sonraki arkadaşın artık bunun gerekli olduğunu anlaması gerekir abi. yani o kadar çabalamışım adamla zar zor anlaşmışız ve gözünün önünde oluyor. ama sıra ona geldiğinde bakıyorum yok. neyse diyorum istiyorum yine. o da anlamıyor. lan öküz daha bir dakka olmamış gözünün önünde senden öncekiyle uğraşmışım neyini anlamıyosun. sonra sorgulamaya başlıyor niye bunu istiyosunuz çok mu lazım uçuş kartım olmasa buraya nasıl giriyim falan. bu tarz dertler de var.

    neyse çok kötümser bi yazı oldu diyebilirsiniz zorla mı çalıştırdılar diye de hayır tabi ki güzel yanları da vardı. bi kere uluslararası ortamda bulunmak insanın ufkunu genişleten bi deneyim. dünyanın her yerinden insanlarla alakalı böyle uzun bi yazı yazabiliyosunuz. ortam güzel, herkes geyik peşinde, eğlenceli bi çalışma ortamı yani. çalıştığınız süre boyunca korelilerle uğraşmıyosunuz sonuçta.

    bitirmeden şunu da belirteyim, bu yazıdaki değerlendirmeler kesinlikle milletleri yaftalamak amacıyla yazılmamıştır. yani mesela bütün ortadoğulular hırsız değil benim gözümde. sadece hırsızlık olayları ve sahte para muhabbetini en çok ortadoğulu yolcularda yaşadığımız için belirttim. bütün almancıların o kadar görgüsüz olmadığını ben de biliyorum. bu yazıda ele alınan gruplar yazın havaalanında benim çalıştığım mağazadan geçmiş olan insanlar. ve bu yazıdaki ortam oldukça uluslararası ve çok keskin kuralları olan bir ortam. yani bahsettiğim insanlar ülkelerinde veya başka ortamlarda nasıl davranıyor bilmiyorum. yazının bir havaalanı personelinin gözlemleri sonucunda oluşturulduğunu düşünün. biliyorum ağır ithamlarda bulundum, ama durumun şartlarını koşullarını göz önünde bulundurursanız demek istediğimi daha iyi anlarsınız. hadi öptüm kendinize iyi bakın.
  • bildiğin kazık atılan yerdir... en azından türkiye'de...

    örneğin almanya'da markette vergi dahil 12 euro olan rakı bizim duty-freede 19 euro olur nasıl olursa...

    hediyelik eşya konusuna girmiyorum, 6'lı çay bardağı takımını 80 küsur euro fiyatla görünce sinirlerim yerinden oynadı, aynı takımı 60 liraya satıyorlar türkiye'de, vergisi dahil tabii ki...

    son dakika alışveriş yapayım dedim, kısa süreli gidince ıvır zıvır almaya vaktim olmamıştı türkiye'de, 350 gr ezine peyniri 8,5 euro, bu inek olanı, koyun ve keçi ezine 10 euro... kilosu 25-30 euro, yani 75-90 liraya beyaz peynir satıyorlar ya... kilosu 40-50 euro olan baklava da var, güllüoğlu marka, istanbul'da vergi dahil 50 liraya aldığın baklava vergisiz olarak 150 liraya satılıyor...

    birisinin bu soyguna dur demesi gerek çünkü dünyanın her yerinde vergisiz olması sebebiyle daha ucuz olan duty-freeler ülkemizde milleti ayakta sikmekten başka birşey yapmıyorlar...
  • alamanyadan getirdim diyerek yalan
    atanların alışveriş yeridir hıııı ?
  • bir zamanlar (90ların başları) yolcuların inanılmaz numaralarla soyuldukları, havaalanlarının dış hatlar gidiş ve geliş bölümlerinde yer alan mağazalar. o yıllarda malların üzerine etiket vurmak gibi bir zorunluluk yoktu. aslında vardı da yoktu. *
    duty free personelince yolcudan yapılan vurguna cırmak denirdi. misal:
    -hacım yeşilköy'de cırıltı vaziyetleri nasıl?
    -abi süper. arkadaş emel sayın'ı bir cırdı görecektin. (bkz: ben bunu duydum)
    en sağlam cırıltı numarası gece yarısından sonra iniş yapan yolculara tatbik edilirdi. saat farkından, yolculuk stresinden zaten abandone olmuş gurbetçiler, uçaktan hayalet gibi inerlerdi. hediye anlamında yakınlarına en çok sigara ve içki götürürdü bu insanlar. o yüzden 1 litrelik viskiler gece yarısından sonra zula edilir, 75likler tezgaha çıkartılırdı. iki şişeyi yanyana koyarsanız aralarındaki görsel farkın az olduğunu görürsünüz. bu göz aldanmacasından hareketle tüm 75lik viskiler 1 litrelik fiyatına yolcuya kakışlanırdı. (1 lt = 20 mark, 75 cl = 16 mark idi o zamanlar) aradaki 4 marklık fark gecenin kazancı olarak mesaiye kalanlar arasında sabahları kasa devri sırasında bölüşülürdü. (yoğun günlerde, gecelik 500 marktan fazla cırıltı yapıldığı olurdu)
    bunun yanısıra satışlar alman markı üzerinden olduğu için, başka para birimi veren yolcular çapraz kur hesap oyunları yöntemi cırılırdı.
    bu cırıltı hasılatından, tüm olan bitenin farkında olan malum otoritelere de pay verilirdi. bu pay bir karton sigaradan, pioneer oto teybine kadar değişen oranlarda olurdu.
    yolcu dışında kimseye satış yapmaması gereken bu mağazalar, kamudan özele (basın kuruluşları dahil) hemen her kesime de mal verirdi. bu tip yerlerden özel şöförler gelir, kasa ile içki, karton ile sigara kaldırıp götürürlerdi.
  • uçak biletine verdiğiniz paranın içindeki vergileri görünce anlarsınız ki kol gibi vergi vardır aslında...
  • sigara ve türkiye'nin aşırı pahalılığı sayesinde alkolün hala ucuz kabul edilebilmesi dışında hiç bir cazibesi kalmamış olan dükkanlar.
    bildiğin büyük milkalar 15-20 lira olmuş, paket m&m's 9,5 euro falan. deli misiniz kardeşim? böyle free mi olur?
  • almanya'dan gelenler için pahalı olan yerdir. daha 4 gün önce gelirken almanya'dan 70 lik yeni rakı + 2 adet yeni rakı bardağı hediye şeklinde bir kutuyu 9.99 euro'ya almış biri olarak duty free pahalıdır. gerçi almanya'da 50'lik tuborgu 45 cent'e alıp daha sonra 25 cent'te depozito alıyorduk şişeden ah ulan ah gözünü seviyim
  • her zaman her yerde olduğu gibi türkiye söz konusu olduğunda yine en yüksek fiyatların geçerli olduğu özel alışveriş alanları.doha havaalanında 50 dolarlık 3 kartondan oluşan marlboro paketini ,aman yük etmeye gerek yok üç aşağı beş yukarı aynı fiyata atatürk havalimanından alırım diye pas geçtim.indiğimde aynı ürünün memleketimde 70 euro olduğunu gördüm ve sırf inadımdan almadım.türk milletinin kaderinde var kardeşim kazıklanmak , daha memlekete ayak basarken sokmaya çalışıyorlar kol böreği gibi.
  • istanbulda olani gereksiz pahali. abd'de begenip almadigim 30 dolarlik polo parfum burda 68 euro. bunun adi da duty free.
  • havaalanlarin pasaport kontrolu yapildiktan sonra girdiginiz vergiden muaf mallarin satildigi kismi.
hesabın var mı? giriş yap