• ''duygusal şiddet, insanın kendine güvenini, saygısını, değerini yavaş yavaş kemiren bir beyin yıkama süreci olarak tanımlanabilir.

    şiddeti uygulayan çoğu kez ne mağduru sever, ne de kendisini! sevme bilinci yeterince gelişmemiştir. çözülmemiş iç meseleleri vardır. her konuda çifte standardı vardır. kendisi kızabilir, üzülebilir, yorulabilir; karşısındaki bunları yaptığındaysa, yapılan ona göre, sorun çıkarma, huysuzluk ve kapristir.''

    dahası için (bkz: şafak nakajima)

    edit: en güzel örnekleri * filminde timothy hutton' un oynadığı karakterde görmej mümkündür.
  • karşılığında darp raporu alamayacağınız, şiddet uygulayan kişiden resmi olarak şikayetçi olamayacağınız (mobbing vs. iş hukukuna göre farklılık arz edebilir ama ülkemizde onun da pek hükmü yok), yaralarınızı kimseye gösteremeyeceğiniz ve bazen fiziksel şiddetten daha çok acı veren şiddet türüdür.
  • kadına yönelik şiddet türlerinden en az göze batanı olmasına rağmen en sık karşılaşılanıdır. ölçülebilir olmadığından toplumsal boyutları hakkında bir kanıya varmak zordur. mağdur tarafından kolaylıkla normalleştirilir. en önemli etkisi özgüven yitimidir. giyim kuşam konusunda dayatmacı olmak duygusal şiddet sınırları içerisindedir.
  • 2016'nın bu son gününde yeni bir yıla girerken, sizler adına, yeni başlangıçlar yapabilmeniz ve farkında olabilmeniz adına, yaparken ya da maruz kalırken önemsenmeyen ancak insanda izler bırakan bu şiddet türünden bahsedeceğim.

    daha önce tanımını, belirtileri ve çözüm önerileri ile ilgili bir yazı paylaşmıştım. (bkz: #37885050)

    en sık saldırganlık, yok saymak ve küçümsemek olarak karşılaşılan bu şiddet türlerini bilinçli ya da bilinçsiz uyguluyoruz. toplum olarak çok da sağlıklı olduğumuz söylenemez. ancak birey olarak kendimizi geliştirmek elimizde.

    duygusal şiddet hiç tanımadığınız birinden gelebileceği gibi bazı eşik değerleri aştığınız kişilerden de gelebilir. burada davranışın şiddet olarak adlandırılabilmesi için önemli kriterler mevcut.

    örneğin; susmak eylemi. susmanın hepimiz erdem olduğunda hem fikiriz. ancak susmak ve yok saymak arasında kişisel diyaloglara bağlı ince bir çizgi var. insan; iletişim kurarak, konuşarak, yazarak, şarkı söyleyerek ya da şarkı dinleyerek anlaşan bir varlık.

    susmak eylemi sadece türk filmlerinde erdem iken yabancı filmlere baktığınızda konuşmanın, çözüm üretmenin erdem olduğunu görürüz. filmler, bir toplumun kültürünü yansıtan öğeler olduğuna göre, ülkemizde susarak iyi bir şey yapıldığı kanaatinin yaygın olması pek de anormal değil. lakin psikolojik bağlamda normal de değil.

    yok saymak ; ''bu türde, şiddet uygulayan, karşısındaki insanı dinlemeyebilir, görmezden gelir, cevap vermez, küsebilir, konuşmayabilir ve kendisini duygusal olarak çekebilir.

    verdiği sözleri tutmayabilir. unutmuş gibi davranabilir.

    haber vermeden kolayca terk edip, aramayabilir!

    mağdur, olan bitene akıl erdiremez, kendisini suçlar ve aklından şüpheye düşer.'' şeklinde tanımlanıyor.

    susmak ve yok saymak arasındaki ince çizgi bu davranışın kime uygulandığı ile ilgili olarak değişmekte. susmak, iletişim kurmak istememek değildir. iletişimin karşılıklı bittiği, tamamen anlaşılmayan bir noktanın kalmadığı durumlarda yerinde bir harekettir. öteki türlü karşınızdakini yok saymış ve duygusal şiddet uygulamış oluyorsunuz.

    örneğin; duygusal bir ilişki yaşadığınız kişi ile yollarınızı ayırmak istediğinizde kafasındaki soru işaretlerini giderene kadar iletişim kurma zorunluluğu insani bir davranıştır. olması gerekendir. özel anlar paylaştığınız insanın nasıl ki bunları paylaşmak için rızasını aldıysanız, artık paylaşmak istemediğinizde de alelade davranmayıp yine rızasını almak için efor sarf etmelisiniz. çünkü burada iletişimi sürdürmekle ilgili karşılıklı fikir anlaşmazlığı vardır. birlikte fikir birliğiyle başlayan bir ilişki yine birlikte fikir birliği ile sonlandırılmalıdır. nasıl ki onu sizinle olmaya ikna etmek, elini tutabilmek, sarılabilmek, öpebilmek ya da o sizden uzak durmaya çalıştıkça ısrarla ona yakınlaşmak için çabaladıysanız, aksi durumda siz uzaklaşmak istediğinizde ve bu tek taraflıysa aynı çabayı hem yaşananların hatırına, hem o insana zamanında değer verip herkesle yaşanmayanları paylaştığınız hem de doğru davranmak adına göstermekle sorumlusunuz. bir ilişki tek bir hareketle başlamadığı gibi tek taraflı bir sözle de bitmez.

    bizse, ben ayrılıyorum deyip susmayı tercih ediyoruz. bilinçli ya da bilinçsiz olarak karşımızdaki insana duygusal şiddet uyguluyoruz. karşımızdaki olan bitene anlam veremediği için mücadele etmeye ve çaba sarf etmeye başlıyor. bu sefer, olması gereken bu çabayı ısrar olarak addedip üstüne daha çarpık hislere boğuyoruz kendimizi. bakınız, eğer genel alandan özel alanınıza intikal etmiş biri ise karşınızdaki, siz de onun özel alanında bulundunuz. dolayısıyla karşınızdaki bunu kaybetmek istemiyor, sizin söylemlerinizi ve davranışlarınızı baz alarak ortada ciddi bir problem olmadığını düşünüyorsa mücadele eder. bu ısrar değildir. siz hem şiddet uygulamış, hem de daha önceki gibi duruma özenli yaklaşmamışsınızdır.

    bunun düzeltmenin tek yolu ise, yapılan davranışın yani susarak yok saymanın insan doğasıyla bağdaşmadığı gerçeğini kabullenmek. ilişkiye başlarken ve sürdürülürken gösterilen aynı özenin, bitirilirken de gösterilmesi. aksi takdirde iyiyken iyi kötüyken kötü mantığı sizi sadece şiddet uygulayan sınıfına sokuyor. o yüzdendir ki biten çoğu ilişki sonrası 'keşke seni tanımasaydım, gerçek yüzünü gösterdin vb'' gibi sözlere maruz kalınıyor. sözlük bile aşk acısı çekenlerin entryleri ve başlıklarıyla dolu. bunun nedeni ilişkiyi bitirmenin, başlamaktan daha fazla özen istemesi. özensiz davranışlar hem karşınızdakinin ömür boyu taşıyacağı bir ize hem de duygusal şiddet uygulanmasına neden oluyor.

    küçümsemek; ''bu tepkide, şiddeti uygulayan, yaşanan olumsuz olayı kabul eder ama karşı tarafta yarattığı incitici sonuçları küçümser.

    ''çok hassassın! abartıyorsun! amma büyütüyorsun!'' diyebilir.'' olarak tanımlanmış.

    her insanın duygusal eşiği farklıdır. sizin nötr tepki verdiğiniz bir olaya kimisi hassas tepki verebilir. örneğin; takıntısı olan bir insanın bu konudaki hassasiyetini bilerek onunla birliktesinizdir, bunu bir kusur olarak görmeye başladığınızda duygusal şiddete başlamış olursunuz. bu insan zaten tanıştığınızda da böyleydi. bu şekilde hayatınıza girdi ve siz bu şekilde kabul ettiniz. bu şekilde hayatınızda yer verdiniz. sonrasında empati kurmadan yaptığınız her davranış, onun daha önceden kabul ettiğiniz bu halini küçümsemeye giriyor. karşınızdakinin kendinden şüphe etmesine neden oluyor.

    saldırganlık; ''şiddete başvuran kişi, karşısındakini kendisiyle eşit ve bağımsız bir birey olarak görmez.

    sorunları tek başına analiz edip kimin ve neyin iyi / kötü, haklı / haksız olduğuna ve çözümün ne olacağına kendi başına karar vermesi, her şeyin doğrusunu kendisinin bildiği algısını dayatması sıkça görülür.'' tanımıyla belki de en sık karşılaşılan duygusal şiddet türü.

    herkes kendi duygularından sorumludur, iki farklı bireyin diyaloğunda başkası adına karar vermek fiziksel olmasa da duygusal bir saldırıdır. karşınızdakinin ne düşündüğünü, ne istediğini bilemezsiniz. ancak tahmin edebilir, olasılıkları söze dökebilirsiniz. insan ilişkileri tek taraflı yaşanmıyor. en az iki kişinin iletişi ile gerçekleşiyor. bu yüzden birlikte karar vermekten kaçındığınız her durumda saldırgan bir tavır takınmış oluyorsunuz. karşınızdaki robot değil, sizden daha alt seviyede biri de değil. öyle olduğunu düşündüğünüz biriyle iletişim kurmuş olmanız sizin en başta sizin hatanızken, bir de ikinizin adına kararlar almanız mum dikmek oluyor. bunu da çoğunlukla gözlemliyorum. karşımdakinin iyiliği için böyle davranıyorum demeyin. bu bir savunma sistemidir vicdanı rahatlatmak için.

    duygusal şiddetin bir kötü yani da bulaşıcı hastalık gibi yayılması. geçmişinizde eğer duygusal şiddete maruz kaldıysanız, daha sonraki ilişkilerinizde mağdurdan şiddet uygulayıcısına dönüşmeniz olası. ve bunun farkında olmadan gerçekleşmesi asıl üzücü olan.

    her şeyi konuşarak çözmeye çalışan biriyim. duygusal şiddete maruz kalmış olmama rağmen, ne yok saymak, ne küçümsemek ne de saldırganlık durumları gelişmedi ben de. bunda hem aldığım psikoloji eğitimimin, hem de bir şeylerin yanlış olduğunun sürekli farkında olmam ve ne olduğunu araştırmaktan vazgeçmememle ilintili olduğunu düşünüyorum.

    eğer insanları yanınızda taşıdığınız birer çanta olarak görmüyorsanız, bireylerin tek başlarına bu dünyada kendilerine ait bir değere sahip olduğunun bilincindeyseniz, lütfen toplum tarafından öğretilen davranışlara başvurmak yerine, kendinize davranılmasını istediğiniz özenle iletişim kurun. kendinize yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi bir başkasına yapmayın ya da hak görmeyin. düşünün yaptıklarınızı, bana böyle davranılsa ne hissederim diye. empati kurun. kendini de düşünmek ile bencillik arasındaki farkı anlamaya çalışın. bu sizi belki duygusal şiddete meyilli hale getirebilir ancak asla bir uygulayıcısı pozisyonuna sokmaz.

    ilişkilerinizde şiddet uygulamamanız ve mağduru olmamanız dileğiyle. mutlu yıllar. :))
  • muhtemelen türkiye'deki en yaygın şiddet türüdür. şiddeti sadece fiziksel zanneden aptallar anlayamasa da insanın ruhuna çokça zarar verir.
  • sıkça kullanılan yöntemlerinden biri de gaslightingdir.
    duygusal şiddete uğramanın bir insan için aldatılmaktan daha ağır olduğunu düşünüyorum. birinde belki bir kadın veya erkek olarak gururunuz incinir ama duygusal şiddete maruz kaldığınızda kendinizi bir insan olarak değersiz hissedersiniz.
  • siddetin en kötüsü olmasina ragmen yasadigimiz cografyada 'hayatta' kalmaya çalisildigi için yani fiziksel siddet gormesek yeter durumuna gelindigi için göz ardi edilen siddet türüdür.
  • başarılı bir şekilde yürütüldüğünde, uygulayanların uyguladıkları kişiye, "sen hiç iyi değilsin, ne saçmalıyorsun, hastasın sen, psikolağa/psikiyatriste görün"lafıyla taçlandırdıkları şiddet.

    iddialı laf etmek istemem, elbette istisnası olan bir genellemedir; ama size değil başkasına bile dendiğini duysanız, bu lafı edenden hızla uzaklaşın, sıra size de gelebilir.
  • belki de en acısı bir babanın evladına uyguladığında ortaya çıkan şiddettir.

    hala görüştüğümüz bir çocukluk arkadaşım var. şiir yazar, önerdiği filmler her zaman çok iyi çıkar, mevlevilik tonunda bir islami yapısı vardır. esnek bir zihne sahiptir. soft, tatliş bir adam yani. 1999'da tanıştık kendisiyle. 11-12 yaşlarındaydık. fakat öyle bir babası var ki gölgesi sürekli onun üstündeydi. çizdiği kalıpların dışına çıkmayacaktı oğlu. o kadar baskıcı ve otoriterdi ki oğluna zarar verdiğini ve onun acı çektiğini bile görmüyordu.

    en son dün görüştüm kendisiyle. saçları dökülmüş, biraz morali bozuktu. saç ektirmeyi önerdim. biraz geveledi. oğlum sıçtığın boku biliyorum, babana nasıl açıklayacağını bilmiyorsun değil mi dedim. evet dedi. arkadaşım şimdi 33 yaşında, evli, çocuklu koca bir birey ama çocukluğundaki o duygusal şiddetin izleri hala üstünde, nasıl atabilsin ki? sıkıştırdım iyice. babasına açıklamak için şunu düşünmüş: evliliğimin sıhhati için, eşimin beni beğenmesi için yapacağım baba diyecekmiş. bu şekilde islami olarak uygun olduğuna ikna edecekmiş babasını.

    içim acıdı. bu kadar yetenekli bir oğlun var be amca. entelektüel mayası vardı oğlunun. geyik ve mizah yapar, evrim de konuşur islam da. şu çocuğun önünü açsan çok daha iyi olacağını nasıl göremedin?
  • en tehlikeli şiddet türüdür. çocukken fazlaca maruz kaldığım için, zaman zaman anlık canavarlaşabiliyorum. bu şiddete maruz kalan insanlar, dışarıya belli etmezler ama içten içe bir nefret taşırlar. bu nefretin patlayışı kolay kolay gerçekleşmese de, fazla üstlerine gitmemek gerekir. tespit etmek için bakın, çok gülüyorlarsa, çok sakinlerse ve şiddet yanlısı davranışlar sergilemiyorlarsa, muhtemelen karşısınızda ki insan çok tehlikelidir. aman dikkat.
hesabın var mı? giriş yap