• berber azim in göstermelik bir berber olduğunu anlamak bu kadar kolay olmamalıydı. dükkanda * ne bir dua asılı, ne tuttuğu takımın ilk 11 iyle basılmış poster takvimi , ne sıcak havlu , ne gurbette vatan özlemini gideren bir türkiye haritası , ne de tavandan asılı fön makinası ... girmezdim ben o berbere. korkardım.
  • viggo mortensen'in rus olduğuna dair şüpheler duymama neden olan film. bununla birlikte naomi watts'ın annesi rolünde polat alemdar'ın üvey annesinin oynadığı film. insan insana benziyor işte.
  • cronenberg in itinayla kurdugu, imzasini attigi fantazma sinemasindan, gordugumuz icinde oldugumuz dunyaya ait hikayeleri anlatmaya soyundugu donemin simdilik son halkasi, bir gun arayla iki defa ustuste izledigim nadir filmlerden biri. buna mukabil bati sinemaciliginda her daim bonus kotu adam kategarizasyonunda gume gitmis, karikaturlestirilmis rus mafyasi uzerine ciddi ve detayli bir guzelleme. farkedildigi uzere tabanca bile gosterilmeden siddeti yansitabilmis bir suc filmi. bu ovgu dolu girizgahtan sonrasini oyunculari yaglamakla harcamaya karar verdim zira hepsi hakediyor.

    rus aksanli ingilizce hoslugunu gectim, viggo mortensen filmde ruscayi en basarili konusan kisi. film boyunca ingilizceden fazla rusca cumleler kuruyor ve filmi izlerken bunu bir rehber esliginde veya prompter okuyarak basaramayacagini dusunmustum zira rusca sarki ezberler gibi seslendirilecek bir dil degil, vurgular ancak aliskanlikla kazaniliyor. nitekim rusyada uzun sure bulunarak bunu bizzat kendi deneyimleriyle basardigini okumamla hersey yerli yerine oturdu. gercekten muazzam bir is basarmis. rusca hadisesinde falsosu yok.

    vincent cassel ise filmdeki en rus kisi. viggo yu yukarda ovunce bu cumle size biraz garip gelebilir lakin soyle izah edersem niyetim daha net anlasilir ; benimle 1 saatligine moskovada yuruyuse cikacak birine vincent cassell in oynadigi tipin aynisi en az 20 tane adam gosterebilirim. o derece detayli, ince bir gozlem yapmis ve bunu mutesem giymis. viggo rusca da cosarken, cassell tam anlamiyla simarik, vurdumduymaz bir rus erkegi nasil olunurun dersini vermis. izlerken cogu defa rus oyuncu bulsalarmis bundan iyi olamazdi diye dusundum zira viggo mortensen bi rusu italyana ceviren klas, agir ve cool hareketlerle yansitirken, fransiz cassel tastamam bir rus olabilmis. bu baglamda 10 puan kirile, en birinci cassel!

    turkce telafuzlarin basarisizliginin ve cronenberg in neden turk oyuncu secmediginin cevabini da bi nebze verebildim saniyorum ; ingilizce bilen rus oyuncu bulmak dunyanin en zor isi degil bi ton var, lakin cronenberg inandigi oyunculara rol vermekten imtina etmeyen biri. bir iskandinavi, bir fransizi rus yapmaktan cekinmeyen bir yonetmen kafasindaki tipe uygun birini buldugunda turk olup olmadigini da onemsemeyecektir. bu baglamda berber azim i haluk bilginer in oynamasini istemezdim, bulunan keltos tip senaryonun istediklerine son derece uygun ; guvenilmez, kaypak bir ortadogulu karikaturu.

    velhasil izledigim en iyi suc filmi degil, en heyecanli film degil, lakin rus oligarklarin hegemonyasi ve chelseanin ( ki filmde klubun isminin gecmesi guzel ve ince bir ayar olarak tarihteki yerini almistir ) son 3-4 yilda guncel sohbetlerimizin bas kosesine oturmasi hususuna crononberg stilinde bir bakis, izlenmeyi hakediyor. turunun kanimca ilk ornegi. seyredin seyrettirin.
  • izlenmesi gereken bir film, ama abicim; bari bir türk e sorsaydınız, ne o öyle langenscheidt sözlük açıp bakmış gibi, durgun nedir ?
  • david cronenberg’in, bilumum milletten mafyayi arastirdigi gorulen film. tuyler urpertici bir siddet var ama bu siddet gereksiz durmuyor ve hikayeyi iyi besliyor. yine de bazi sahnelerde gozleri kapamakta fayda var. iyi kurgulanmis, iyi anlatilmis, yavas acilan ve vuran bir hikaye. ama asil onem arz eden ozelligi, super oyunculuklari olan bir film. viggo mortensen ve vincent cassel ne yapmis, nasil yapmislar da boylesine asmislar bilmiyorum.

    ayrica turkiye’ de mafyaydi, devletti, bilmemneydi dizisi, filmi ceken (yahut cektigini zanneden) kisilerin, «nasil yapmali?» minvalinde defalarca izlemesi gereken film.
  • insanin gozunu rahatsiz eden siddeti, ruhunu rahatsiz ettirmeden islemeyi basarabilmis muhtesem bir film.

    --- spoiler ---

    ''i am driver, i go left. i go right. i go straight ahead. that's it.''

    --- spoiler ---
  • viggo mortensen'a saygımı kat kat arttıran film. filmdeki muhteşem performansı bir yana çekimlerden önce 6 ay boyunca moskova sokaklarında cirit atması, 'araba kullanması' ve bu kısa sürede rusçayı yutması inanılmaz... aktörler(yardımcılar dahil) açısından üretken, bu kadar çok ve başarılı performansın bir arada olduğu yıllardan biri olan 2008de oscarı daniel day lewis'e kaptırması pek abes kaçmasa da kendisi açısından şanssızlık. hoş oscar'ı kim sallar; hem film hem oyunculuk gönüllerin oscarını kazanmıştır.
  • cronenberg'e tapanlar klubünün üyesi olarak zaten beğenmemem düşünülemezdi. açıkçası şiddetin tarihçesini sevdim ama sanki çok tek adam filmi gibiydi. burada mortensen'in yanına çok sevdiğim iki oyuncu cassel ve watts ta eklenmiş.
    öncelikle film son 5 yıl içinde yapılmış en iyi suç filmlerinden birisi bence. şöyle adam akıllı bu tarz bir film izlemeyeli uzun yıllar geçmiş. film daha 30. sn de seyirciyi koltuğa çiviliyor. crononberg'in mükemmeliyetçiliğini bilirdim ama türk berberi ve oğlunun kullandığı türkçe kelimeler, ve ilk defa bir türkün gerçekten türke benzediği bir film izliyorum sanırım.
    hele chealse maçı dağılırken çocuğun arsenal atkısıyla millete türkçe küfürler etmesi tamda bizi yansıtan bir enstantaneydi. rus aksanları, kaotik bir ingiltere, sürekli yağan bir yağmur. ve tam bir suç filmi. mortensen çok iyiydi, cassel zaten müthiş bir adam. yaw bu kadar mı rol keser bir insan. senaryo direk bu adam üstüne yazılmış gibi duruyordu. naomi wattsa gelince bence o günü kurtaranlardan bu filmde. yalın ve sade bir oyunculuk sergilemiş. sanırım ondan istenilen de buymuş. vigo mortensen ise bu filmde gözümde 2 kat büyüdü. allahım o nası bi aksandır. hele hamamdaki dövüş sahnesi, şu ana kadar çekilmiş en gerçekçi dövüş sahnelerinden birisi diyebilirim. yüzümü kapadığımı hatırlıyorum ben. inanılmaz bir öykü akışı ve çok sağlam bir senaryosu var. biraz tahmin edilebilir ama.

    ----------------spoiler------------------------
    ama final kesinlikle ters köşe.
    o son sahnede naomi watts ve bebeği görünce öyle bir çekim yapmış ki sanıyorsunuz mortensen çıkıp gelecek. evlenmişler filan. ama baba kralın yerine geçmek için kralı yok etmiş bile.

    ----------------spoiler------------------------
  • --- spoiler ---

    david cronenberg’in 2007'de kamera karşısına geçtiği filmi. siddeti gostermek degil yonetmektir tehlikeli olan dusturundan hareketle film içinde geçen şiddet sahnelerine dair tek bir negatif kelam etmek doğru olmaz. yeni nesil tiki tiplerin “ayol gene mi şiddet” şeklindeki yakınmaları kendi kofluğunda boğulmak dışında bir halta yaramaz netekim. hamam sahnesi sinema tarihinde bir klasik olacağa benzer ve a history of violencedaki merdiven sahnesi ne ise burdaki hamam sahnesi de odur vesselam.

    filmin ilginç ve bir o kadar da önemsenmesi gereken bir mafya okuması vardır ki üzerine kafa patlatmaya değer; mafya bizde kurtlar vadisi eşliğinde sunulduğu gibi adalet arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkmaz, bizzat şiddeti kendisine bir yol olarak benimseyen zevatların, şiddet için şiddet dusturundan hareket eden bünyelerin ortaya çıkardığı bir oluşumdur. “iyilik” denen şey, “sessiz” kalma denen o aptlaca eylem nihai şiddetin dibine vurmak için yapılır aslında. nikolainin yaptığı da tam olarak budur ve tüm o göstermelik iyiliklerinin karşılığını final sahnesinde oturuşu sırasında yüzüne yansıyan “şimdi ortalığın koydum .mına” ifadesi özetler. en nihayetinde mafya asla verilmeyen adaleti sağlayan iyiliksever bir oluşum değildir.

    film şiddet için şiddet temelli okunabildiği gibi iktidar için şiddet temelli de okunabilir. lakin ben yine birincisinde ısrar ediyorum o ayrı. ikincisini de ıskartaya çıkarmamak lazım diyor ve sözün bitmediği dünyayı kendi haline bırakıyoruz.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    undercover şoför abinin polat alemdar vari önlenemez yükselişi ile türk izleyicisini gülümseten film. bu yufka yürekli katil ruhlu, cinai kabiliyeti yüksek abinin ebe anna'yı eve bıraktığı sahnede kızın söylediği "sometimes death and birth go together" cümlesi, tam bu esnada karanlıkta yüzü pek seçilemeyen şoförün yüzüne ışık vurunca daha çok etkileyicilik kazanmış.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap