• robinson club'da bir gecelik fiyatın 190 milyon olduğunu " bu kadar yeme içmeye bedava!.." olarak nitelendiren, hadi peki o zaman ahmet tulgar gibi açıkla bakalım maaşını hanımefendi dedirten gazeteci..
  • bugünki yazısında tek gecelik ilişkilerden,yakınlaşmalardan bahsederken "ne de olsa insanız,hayvansal dürtülerimiz" var diyerek beni yarmış insan. söyleyecek hiçbirşey,gösterecek hiçbir kütüphane,kurtarılacak hiçbir mal bulamıyorum.
  • yurdum insanina kendini marjinal diye yutturan pahali rock bar clubberi...
  • kötü sözler söylemekten kaçınarak söyleyebilirim ki; drew ve benzeri köşe yazarları aslında kimi gazetelerin arka kapak güzeli eksikliğini giderir. ha, kapakta da yaz-kış bikinili bir güzel var derseniz, yetmiyor demek ki derim.

    lakin, ilginç olan ve aklıma takılan şudur ki; bu kızımız neredeyse takvim yöntemi ile aile planlamasını yapabileceğimiz oranda özel hayatının ayrıntılarını verirken bir başka "erkek" köşe yazarının yazısında sevgilisiyle girdiği halvete dair en ufak bir emare görülürse neler olabileceği.

    nitekim, modenlik çatısı altında bir gazete köşesinde erkeği hatta erkeklerinden bahseden bir kadın olabiliyorsa bu toplumda, aynı şekilde modern yaşam biçimini çok daha önceden yaşama hakkını ataerkil düzenden dolayı alan erkeğin (örn: erkek "çapkın", kadın "yollu") kadın ya da kadınlarından bahsetmesi neden ayıp sayılsın? öyle değil mi efendim?
    şimdi ben gece & şehir başlıklı köşemde kadınımı kastederek "akşam ortaköy lucca'ya gitmek üzere sözleştik yeni kadınımla. yine en sevdiğim dekolte tiril tiril elbisesini giyinmiş gelmiş. pürüzsüz bakacakları kumaşın altından bile ben burdayım derken, nefes alıp verdikçe inip kalkan göğüsleriyle gözlerimi de yuvalarından fırlatıyor gibi ama söz verdiğim üzere yazımı yazmak için zoraki de olsa bu mekanda bir kaç saat bulunmamız lazım. malum, iş herşeyden önce gelir. lakin resmen elim işte, gözüm oynaşta. yeni kadınım önümde kıvrıla kıvrıla dansettikçe ter basıyor beni ve bir fırsatını bulup aşk yuvamıza dönüp onu sabaha kadar kucaklamak istiyorum fakat o da ne? yaz tatili sebebiyle ülkesine dönen;bu kısa sürede istanbulun altını üstüne getiren sosyetenin ünlü simalarından ve iş dünyasında hatrı sayılır kişilerden birinin kızı olan x de mekanı şerelendirmez mi? (bkz: x e değer vermek) ne yazık ki kadınımın dayanılmaz işvesi dahi bu anları kaçırmama engel değil çünkü x'in kolunda en az kendisi kadar ünlü ve üstüne üstlük evli olan bir adam var." diye giden ve her seferinde bir yolunu bulup konuyu kadınıma getiren magazin fısıltılı yazılar ile o köşede ne kadar barınabileceğim ve hatta "kimi" kadın köşe yazarlarının anlaşılmaz seksist tavırlarından farklı olmamasına rağmen bu tür yazılarla yine onlar tarafından "kadını bir cinsel meta olarak gösteriyor" olmaktan dolayı kaç gün içinde topa tutulacağım ise ortalama bir zekayla dahi anlaşılabilir.

    demem o ki; drew'in yazılarından (!) yola çıkarak öne sürdüğüm çifte standart hayatın her tarafında varken, bu çifte standardın odağının sadece kadınlar olduğunu düşünmeyin. iki tarafın da belli konularda daha imtiyazlı olduğu apaçık. lakin bu imtiyazlar da duruma göre değişitiğinden kafamız iyice bulanmış durumda. kimi zaman gelenek öne sürülüyor, kimi zaman modern toplum. sonuç her halükarda yanlı olduğundan bunu sorgulamak da benim gibilerin zamanını almaktan başka bir işe yaramıyor.

    sözün özü: anladık, hepiniz özgürce sevişiyorsunuz, ki zaten sevişin de, laf eden yok. sonuçta tüm dünya o şanslı spermlerin ürünü. lakin herkesi yaptığı bir şeyi mühim bir bilgiymişçesine önümüze sunmanızın anlamını kavrayabilmiş değilim. üstelik yaşadığınız aşkın büyüklüğünü sevişme sıklığını bir şekilde ortaya koyarak ispatlamak içinse bunlar, çok daha yazık.
  • yaşam tarzından yola çıkarak, bende bıraktığı intiba shallow olduğudur.
    (bkz: ingilizce türkçe karışımı konuşmak)
  • "reha muhtar kadınlar hakkında yazmasın" diyebilen, yazabilen yazar.. bu fikrine katılmamak elde değil..
  • radikal'den hakan gülseven'in bugünkü yazısında (http://www.radikal.com.tr/….php?ek=cts&haberno=4603) muhteşem bir ayar verdiği dişican. yazıda kendisiyle ilgili bölüm şöyle:

    erkeğim benim, benim erkeklerim, yeni erkeğim, öbür erkeğim, esas erkeğim, kırmızı gömleklim, sondan yedinci erkeğim... paso yazıyor ablam. o erkekler hiç bitmiyor. şimdi, 'n'oluyor?' diyeceksiniz haklı olarak, ben de her hafta olduğu gibi izah etmeye çalışacağım. efendim, ebru drew gibi bir hanım var medya aleminde. vatan gazetesinde köşe yazarı. sürekli 'erkekleri'nden söz ediyor. bu 'erkekler' dayıoğlu, emmoğlu falan değil haliyle. bizim anladığımız, bir tür hissi temas var arada. hayır, gizlisi saklısı da yok; okura 'sen' diye hitap edip, bayağı muhabbete giriyor, anlatıyor 'erkekleri'ni. buyrun:
    "yeri gelmişken bir de sır vereyim mi sana?.. bugünlerde en iyi bildiğim yer kozyatağı!.. 'yeni erkeğim' sayesinde gece yarılarında tepiyorum o yolları. bakarsın bir gün bir ümraniye delikanlısı alır aklımı, haykırtır o da... 'gözünü sevdiğimin ümraniyesi' diye yazarım ondan sonra..."
    ne bu şimdi? semt semt istanbul dizisi mi? e, bizim kıraathaneye de bekleriz o zaman. ama konu başka, köşe yazarımız kamu yararını gözetiyor, özel hayatı konusunda bizleri aydınlatıyor. haykırmak istiyor...
    vallahi ne yalan söyleyeyim, bazen çağdaş gazeteciler derneği çağırınca eyleme gidiyoruz, arkadaşlar orada 'özgür basın susturulamaz!' diye bağırıyor, halkın haber hakkından falan söz ediyorlar, ben hep arada kaynıyorum. yahu ne özgür basını, ne haber hakkı? basın olayı aşmış. misal, bakın ebru drew'e, halkın haber alma hakkını kozyatağı-ümraniye minibüs hattına çevirmiş. okurla samimi iletişim halinde. araya, parça da atıyor. oh! bağırsak teşhiri. bir de üstüne para veriyorlar, mis gibi geçinip gidiyor...
    bize böyle münevverler lazım işte. misal, yanlışlıkla doktor olsa, cenin teşhir edecek...
    (bkz: içimin yağları eridi)
  • basin camiasindan ekmek yemekle kalmayip bir de patron parasiyla tatiller yapmasini, sonra da oturup derinliksiz yazilar yazmasini hayretlerle takip ettigim sahis.
    isin daha da trajikomik yani o ve benzeri sahislarin bodrum tampa beachde* guneslenirken kiclarinin altina koyduklari basin kartlarini her sikistiklari zaman cikartip "gazeteciyim ben" diye cigrinmalaridir.

    beni kendisi hakkinda iki satir yazma zahmetine sokan ise izmir hakkinda kesitigi ahkamlardir ki, off neyse...
  • yazdigi yazilarinin bazı cümleleri eksi sözlüğe başlık bile olabilecek bir yazar, ekol olmaya calisan biri yani.
  • gezdiği yerleri yazan değil; yazdığı yerleri gezen gazeteciymiş kendisi. gazeteciliğe yeni açılımlar getirmiş, örnek olsun minik magazinci kardeşlerine. yesinler, içsinler..
hesabın var mı? giriş yap