• dar-ün nedve'nin fikir önderlerindendir. mekkeliler arasında çok büyük bir itibara sahiptir.

    gerçek adı amr bin hişam, künyesi de ebu'l-hakem'dir. yani: "itibarlı insanların husumetlerinde hakem tayin ettiği dürüst ve bilgili biri."

    bilgeliğin babasıdır. inançlı, zeki ve donanımlıdır. ve inanmayacaksınız ama allah'a inanmaktadır.

    lakin müslümanların tanrısı allah'a değil.

    bu bilge insan, pagan arap tanrısı allah'a tapmakta, pagan arap inancı gereği abdestini alıp namazını kılmakta, orucunu tutmakta, zekatını vermekte, kurbanını kesip yoksullara dağıtmakta, umre yapmakta, hac yaparken telbiye duası da okumakta ve hatta şeytan taşlamakta olan zaten imanlı biridir.

    mekkeli müşrik diye nitelenen putperest arapların allah putuna tapıp ibadet ettikleri gizli saklı değildir ki bu bilgi kuran'da birçok ayette de geçmektedir.

    o dönem için kadar önemli bir kişidir, ki hz. ömer'in islamiyeti kabulünün, hz. muhammed'in, "allahım, islamı ömer bin hattab (hz. ömer) veya amr bin hişam (ebu cehil) ile yücelt" duası üzerine gerçekleştiği söylenir.

    yine islami kaynaklara göre hz. muhammed, böylesine nüfuzlu birinin müslüman olup hidayete ermesi için allah'a dua etmiş ancak duası kabul görmemiş ve amr bin hişam müslüman olmamıştır.

    mekke'nin en kudretli adamlarından biridir. makam ve mevkisine güvenerek gücünü yeterli görmüş, islami oluşuma tüm heybetiyle karşı çıkmış, islam peygamberinin ve o'na inananların kabe önünde namaz kılmalarına inatla mani olmaya çalışmış, bu yüzden de allah'ın son defa olmak üzere gönderdiği kutsal bir kitabın 1 ve 2. surelerinde yoğun bir kin, insani bir nefret ve öfkeyle anılmış, tehdit edilmiştir.

    ilk sure olan alak suresinin 9 -16. ayetleri ile ikinci sure olan kalem suresinin tamamı bu zata ayrılmıştır, ki akıl alır gibi değildir.

    daha ortada kuran-ı kerim yok, inmeye henüz başlamış, tamamlanmasına yıllar var, sonradan da daha 112 sure gelecek.

    yeri, göğü, her şeyi yoktan var eden bir yüce yaratıcı, insanlarının kurtuluşu için son olarak bir kitap göndermeye başlamış ama nedense, daha bismillah, ilk iki surede -tüm evren göz önüne alındığında hiçbir önemi olmayan ölümlü ebu'l hakem diye tanınan amr bin hişam adlı mekke'li aristokrat bir insandan büyük bir öfke ve bir tanrıya yakıştıramadığım insani bir nefret ve kin ile bahsetmiş.

    hey maşallah!

    yani şöyle düşünün, son peygamber gelmiş, ki cahiliye devri bitmiş, asr-ı saadet dönemi başlamış ama cahiliye devrinden kalan kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek caniliği halen devam ediyor.

    çünkü "inanmış kadınlardan çocuklarını öldürmemesini" isteyen mümtehine suresi, islam kaynaklarında belirtildiğine göre hicretin 8. yılında, yani hz. muhammed'in peygamberliğinin 18. yılında inecek.

    bu durumda ya ortada diri diri gömülen kız çocuklarına göz yuman ve evlatlarını öldüren ebeveynlere 18 yıl ses çıkarmayan bir allah ve peygamberi var ya da kız çocuklarının diri diri gömülmeleri o dönem için söz konusu değil!

    demem o ki ortada diri diri gömülen kız çocukları ve evlatlarını öldüren anne-babalar var ama insanlığı huzura kavuşturmak isteyen çok merhametli yüce allah bu katliama hiç oralı olmuyor. kız çocuklarına dönük bu vahşet, merhamet abidesi iki cihan serveri islam peygamberinin de pek umrunda değil.

    allah ve elçisi bu zalimane cinayetlere ancak islam dininin 18. yılında karşı çıkacak ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek vahşetini yasaklayacaklar.

    allah ve peygamberi her şeyi bir yana bırakmışlar, mekke'nin en bilgili, en görgülü, en güçlü ve en zengin kullarından biriyle uğraşıyorlar, o'na lanetler yağdırıyorlar, tehditte bulunuyorlar, kin kusuyorlar.

    devam ediyorum ilk olarak kısa bir sure olan alak suresi inmiş. islam peygamberine tebliğ edilen ilk sure bu. kalem suresi de hemen peşinden.

    kalem/15'e gelindiğinde "ona ayetlerimiz okunduğu zaman o, 'öncekilerin masalları!' der" diye bir cümle var.

    iyi de hafız daha ortada masal denilebilecek bir ilahi metin yok ki?

    burada eskilerin masalları [link vpn ile çalışıyor] tanımından kasıt da neredeyse kuran'ın yarısına yakınını oluşturan tevrat'taki hikayeler ile yahudi efsane ve masalları.

    yani inen sure ve ayetler itibariyle ortada bu sözleri edecek bir konu yok, ki bu hikaye-efsane-masal mevzularından bahseden sureler daha sonraki yıllarda tebliğ edilecek.

    ne demek istediğimi anlamanız için kısacık olan ilk sureyi, yani alak suresini ve peşinden kalem suresini okumanız lazım.

    burada bir öngörü var, ki tüm insanlığa gönderildiği iddia edilen bir kutsal kitabın surelerinin o mekan ve dönemin sorunlarının, o devrin meşhur adamlarının çevresinde dönüp durması, o dar çevrede biçimlenmesi bence ilahilikten ve evrensellikten çok uzak bir hal. (aslen bu mevzuda sözü edilmesi gereken elleri nemli esas oğlan ebu leheb ama o konuya hiç bulaşmıyorum artık).

    koskoca bir allah, yarattığı ebu cehil adlı bir kulun karşısında esip gürlüyor, kendini bir insanla kıyaslıyor, boy ölçüşüyor ki bunu da insani aklım almıyor:

    "(bu adam) allah'ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi! / hayır, hayır! eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), yakalarız (cehenneme atarız) / o, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın. / biz de zebanileri çağıracağız." (alak/14-18).

    resmen düelloya davet ediyor. ki bunu akıl kabul etmiyor.

    nihayetinde kadın, köle, binek, mal ve mülkten oluşan ganimet paylaşımı için sisteme başkaldıran araplar, amr bin hişam'ı kendi ülkülerine inandıramadı. çünkü o yeni diye anlatılan eskinin masalları'nı zaten biliyordu, mantıklı düşündü, yapılan sunumu akıl süzgecinden geçiremeyince müslüman olmayı reddetti.

    kervanlarını korumak uğruna vardığı bedir savaşı'nda kaybedince ayet gereği boynu vuruldu, kafası kesilip gövdesinden ayrıldı.

    böylelikle mekke ve çevresindekiler için indirilen kitabın (en'am/92) takipçileri tarafından cehaletin babası olarak tarihe kaydedildi.

    ~

    velhasıl can alıcı konu şu ki biz mekke ve çevresinden değiliz.
  • mekkedeki evi şimdi tuvalet olarak kullanılmaktadır. adeta islamdaki hoşgörünün belgesidir.
  • peygamber ayetlerini açıklarken "yaw he heee" demiş adam.

    kalbinin üzerinde perde olmayaydı iyiydi. yalnız o perdeyi kim koydu la kalbinin üstüne adamın?
  • (bkz: kesin ip var amına koyim)

    adamın özeti bu.
  • zamaninda bu adama ebu cehil (cehaletin babasi) lakabini takan islamiyetin gunumuzde cehalet ile anilir olmasi tarihin bir oyunu olmali. tanrinin da olabilir.
  • yaşasa, bu lakapla* cumhurbaşkanı olabilirdi.
  • hz. muhammed'in öldürülmesi için suikast timi oluşturmuştur. toplantıda çevresindekiler suikasti kimin yapacağı konusunda tereddüt edince, tepkilerin bir kişi üzerinde olması yerine suikastın bir gurup tarafından gerçekleştirilmesi fikrini ortaya atmıştır. hatta toplantıya insan suretinde katılan şeytanın, lan bak bu benim bile aklıma gelmedi amk. dediği rivayet olunur.
  • zamanındaki kafirlerin tabiri caizse, en kalitelisiydi. dostlarına dost, düşmanlarına sonuna kadar düşmandı.
  • (bkz: amr bin hişam)'dır. sözlük daha önce amr bin hişam başlığına yazılanları ebu cehil başlığına yönlendirmişti. bu, sözgelimi recep tayyip erdoğan başlığına yazılanları uzun adam başlığına yönlendirmek gibi bir şey. adamın adı amr bin hişam, fakat ısrarla müslümanların ona taktığı lakap kullanılıyor.

    bu arada kendisini kimsenin ulu bilge falan diye konumlandırdığı yoktur. ancak amr bin hişam'ın son sözleri önemli: "pek sarp yere çıkmışsın ey koyun çobanı! hılfü'l-fudül veya mutayyibin'den bir adam tarafından öldürülmeyi ne kadar arzu ederdim."

    hılfulfudül dediği nedir? (bkz: hılfu'l-fudul) mekke'nin ileri gelenlerinin, devlet yok, hukuk yok, bari bizler mazlumu koruyalım diye kordukları bir birlik. "fadıl (fazıl) olanların yemini" gibi bir anlamı var, yani erdemlilerin yemini. muhammed'in kendisi de bu yemini eden gruba üye, şöyle demiş: "ben abdullah ibnu ced'an'ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum. böyle bir toplantıda hazır bulunmam benim için kırmızı develere sahip olmamdan daha sevimlidir. islam'da da böyle bir antlaşmaya davet edilsem yine icabet ederim."

    amr bin hişam'ın diğer bir özelliği de asıl lakabının ebul hakem olması, yani hikmetin, bilgeliğin babası.

    özetle, amr bin hişam döneminin şartlarına ve kavime göre eli yüzü düzgün, beyefendi, bilge bir adamdı. ebu cehil, yani cehaletin babası olarak anılmasının tek sebebi muhammed'in getirdiği dine uymaması. müslümanların böyle demesi normal, zira onların gözünde, kitapları uyarınca, iman etmeyenler "akılsız"dır, kafasızdır, "kör"dür falan.

    ama objektif bir nazardan bakınca amr bin hişam'ın cehaletin babası olmayı hak edecek tek bir tavrı yoktur. ebu afak (bkz: ebu afak) ne demişti? size şu yasaktır, bu değildir diye gelen adama boyun mu eğeceksiniz? boyun eğecek idiyseniz, yemen krallarına boyun eğerdiniz ey kavmim. amr bin hişam da bunu demiş basitçe. suçu bunu demek mi? kendince mekke'nin düzeninin devam etmesini, zayıfın korunmasını, güçlünün tahdit edilmesini istemek mi?

    amr bin hişam'ın mekkesinde, mesela, hatice çıkabiliyordu. peygambere dahi kol kanat gerebilecek güçte, ticaretle uğraşan bir dul kadın. muhammed'in mekkesinde çıkan son özgür kadın ayşe'dir, bir iç savaşın cephelerinden birini oluşturmuştur, ondan sonra da güçlü ve aktif bir kadın figür göremiyoruz.

    buradan ne sonuç çıkar, varın siz tefekkür edin.
  • ebu cehil babandır ey cahil, bu adamın adı "amr bin hişam."

    kendisi yüzyıllardır milyonlarca kişi tarafından aralıksızca bok atılan bir pagan lider. artık nasıl bir gol atmışsa kılıçla haklılık kanıtlamaya çalışan ekibe, kendisine duyulan nefret nedeniyle adama saçma sapan ad/künye verip adını bile unutturmak istemişler.

    hakkında anlatılanlardan anlaşılan o ki, tek suçu "söylenen şeyi mantıklı ve doğru bulmadığını" ısrarla, verilen rüşvete kendini satmadan, yapılan tehditten korkmadan cesurca ve samimiyetle söylemekmiş:

    ***

    müddessir suresi (16-26 numaralı ayetler, elmalılı tefsiri)

    16 - hayır, çünkü o bizim âyetlerimize karşı bir inatçı kesildi.

    17 - ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.

    18 - çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti.

    19 - kahrolası nasıl da ölçtü, biçti.

    20 - yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti.

    21 - sonra baktı.

    22 - sonra kaşını çattı, surat astı.

    23 - sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı.

    24 - "bu," dedi, "başka değil, öğretilegelen bir sihirdir."

    25 - "bu, sadece bir insan sözüdür."

    26 - ben onu sekar'a (cehenneme) sokacağım.

    ***

    amr, muhammed'in mesajını kendi bilgisi doğrultusunda incelemiş, analiz etmiş, ölçüp biçmiş, lanet olsun dostum nasıl da ölçüp biçmiş ve sonunda görüşünü ortaya koymuş. özetle doğruluğuna ikna olmadığını söylemiş. tanrı sözü değil, insan sözü olduğunu söylemiş. tanrı'dan ayet geldi iddiasına karşı hoş bir yanıt değil tabi bu ama şimdi ne diyebilirsin ki böyle bir çıkarım yapan adama? "hayır lan tanrı söyledi. valla bak. aha kanıtı da diğer ayette" mi diyeceksin? adam zaten ayetlere inanmamış, senin elinde de ayetten başka birşey yok. o dakikadan sonra ne desen boş. eminim amr'ın bu yanıtı üzerine bir nevi south park sessizliği yaşanmıştır aralarında. ama olabilir yani böyle şeyler. adam böyle düşünmüş, yapacak birşey yok deyip geçmek lazım.

    burada beni asıl şaşırtan ve söylemeden geçemeyeceğim şey, amr'ın ayetlerin eskiden beri öğretilen bir öğretiden geldiği bile tespit edebilmiş olması ki, bu gerçekten ciddi şekilde tutarlı bir analiz. günümüzde mezopotamya uygarlıklarının antik öğretilerinin günümüz dinlerine bir şekilde transfer edilmiş olduğu bilinen bir durum artık. amr bin hişam bilgili bir adam olsa gerek ki, bunu bile kendince tespit edebilmiş. tebrikler. sana puanım dokuz kanka.

    ayrıca kendisinin islami düşünceye göre -zengin de olsa, güçlü de olsa- tanrı karşısında herhangi bir kul konumunda olduğunu da hatırlatmamız gerekiyor. muhammed'in kendisine: "ben sana bedavadan, ücret istemeden evrenin hakikatini gösteriyorum. elinde bu hakikate ulaşma fırsatı var. ama aklına hiç yatmadıysa ve fırsatı ısrarla kullanmayacaksan, sen bilirsin" demesi ve adam yine de ilgilenmezse artık çok da ciddiye almaması gerekirdi normalde.

    ***

    ey okuyucu; bir düşün, varsay ki evrensel hakikati bulmuş, aydınlığa kavuşmuş, o bilince erişmiş ve o bilinç düzeyinden seslenmeye başlamış bir insansın. tanrısal irade içinde erimişsin. direk evren adına veya tanrı adına konuşabilme yeterliliğin ve yetkin var. sonra diğer insanlarla da bunu paylaşmak için onları eğitmeye karar vermişsin. yapmaya başladığın şey de gelen her insana nerede yanlış yaptığını ve neyi bilmediğini vs. açıklamak, öğretmek ve sonra yoluna devam etmek. doğru mu muhammed? bu ayarda bir insan isen, karşıdakinin herhangi bir konuda ne düşündüğünü kafaya takar mısın? onun düşünceleri seni üzer mi, öfkelendirir mi? bu yüzden ona trip atar mısın? gerçekten umrunda olur mu herhangi bir kişinin hakikat ile ilgili ne düşündüğü ya da söylediği? bunun yanıtı belli, asla olmaz. çünkü olamaz. doğru mu muhammed?

    zira olay çok basit. "kim ne düşünürse düşünsün, ne söylerse söylesin hakikat yine hakikat olarak kalacaktır." doğru mu muhammed? ve ayrıca karşındaki adam zaten senin eriştiğin hakikate erişmemiş olduğu için, istese de istemese de yanlış düşünecektir, düşünceleri hatalı olacaktır. başka türlü olamaz ki zaten. başka bir olasılık yok. eğer tamamen hakikat içinde yaşayan bir adam olsaydı zaten onunla konuşmak ve onu eğitmek de gerekmezdi. doğru mu muhammed? ama bir adamı eğitmeye gittiysen onda mutlaka ve mutlaka yanlış ve hatalı birşey bulacaksın. mutlaka saçma birşeyler söyleyecek. söylediği saçma sözden alınmak kadar anlamsız birşey olabilir mi bu durumda? doğru mu muhammed?

    hatta daha da ötesi olabilir. cahil bir adam laf oyunlarıyla, demagojiyle sana görünürde üstün çıkmayı başarabilir. ama bu durumda bile senin eriştiğin evrensel hakikat yine aynı kalır. hayatta, müzakere edip karşındakini ikna etmeyi başaramadığın durumlar pekala olabilir. doğru mu muhammed? baktın ki karşındaki anlamamakta ısrarcı, "aferin kardeşim, beni yendin. bildin soruyu, aldın boruyu" gibi bir moda bağlarsın, karşılıklı güler, abiyi kendi haline bırakıp devam edersin. başka bahara dersin. çünkü sen karşındakinin dengi veya rakibi değilsin. sen yolun sonundasın, o belki ortasında bile değil. doğru mu muhammed? senin karşında inanılmaz şekilde dezavantajlı ve cahil. senin ise kaybedecek hiçbir şeyin yok. sadece bu durumun bilincinde olmak bile insana yeterli sükuneti ve rahatlığı vermeye yeter. doğru mu muhammed?

    bu söylediğim evrensel bilinç adına konuşabilecek düzeyde bir insan için geçerli tabi. ama eğer ulaştığın hakikatin doğruluğundan herhangi bir şekilde şüphelenme durumun ortaya çıktıysa, o zaman dışarıdan onaylanma aramaktan kurtulamazsın ve bulamayınca üzülmeye, gerilmeye ve öfkelenmeye başlarsın. doğru mu muhammed? doğrusunu söylemek gerekirse, muhammed'in kuran'daki bu tip vukuatlarına baktığımda bu tarzda bir kendinden şüphelenme ve düşüncelere kapılıp gitme durumu seziyorum. ama bu olay sözgelimi isa'da ya da buddha'da falan yok. ama belki de ben yanlış değerlendirmişimdir, yanlış ölçüp biçmişimdir. vay mk nasıl da ölçüp biçmişimdir.

    öte yandan muhammed kendi yolu üzerinde gerçekten aydın bir insan olabilir. buna eyvallah. bununla birlikte no offence intended ama tarzı bana gerçekten pek uymuyor aga. ben götün götün buddha'ya doğru kayanzi.

    ***

    bu bağlamda; amr ile ilgili olarak şöyle bir durum ortaya çıkıyor. müslümanlar tezlerinin haklılığını kanıtlayamamışlar, zaten serde yukarıda bahsettiğim spiritüel anlamda bir özgüvensizlikleri de var. bunun üzerine bir de kendilerini reddeden adamın toplum içindeki karizması eklenince iyice işler sarpa sarmış. özetle onay beklentisi içine girmişler ve onayı bulamamışlar. bunun için yaşadığı dönemde bu adamın karşısında gayet ezik kalmışlar ve adama tehdit savurmuş, ardından öldürmüş ve öldükten sonra da şeytanlaştırma ve iftira yolunu seçmişler.

    yani "ağaç peygambere gelmezse, peygamber ağaca gider, hatta sonra da ağacı keser" olayı olmuş bir nevi. halbuki bıraksaydı ağacı, olur da bir gün "dur ben bir muhammed'e gideyim" diyene kadar bir yere gelmeseydi gitmeseydi, olmaz mıydı?

    bıraksaydık dallarının arasından rüzgar esseydi..
    yaprakları, çiçekleri, meyveleri olsaydı...
    mevsimleri yaşasaydı...
    kökleriyle toprağın derinliklerine sarılsaydı...
    kuşlar konsaydı dallarına, yuva bile yapsalardı...
    böcekler, karıncalar yollansalardı içine...
    çürütselerdi oralarını.
    balları, sakızları olsaydı...
    gövdesine bir insan yaslanıp uyusaydı...
    o hakikati hiç bilmeseydi, sadece ağaç olsaydı...

    olmaz mıydı? bence olurdu.

    ama şu anda amr bin hişam'a ve onun şahsında yaşadığı topluma atılan iftiralar yüzyıllar içinde o kadar birikmiş halde ki, adil bir ortam mümkün olsaydı da hakkını talep etseydi islam alemi ciddi sıkıntı yaşardı. petrol gelirleri falan komple amr'a giderdi.

    bu iftira atma kampanyası da zaten feci bir olay. hemen bir iki basit örnek verilebilir. örneğin pagan arapların, kız çocuklarının hemen hepsini öldürdüğünü düşünen çok sayıda insan bulursunuz günümüzde. bu adamlar sanar ki toplumda kadına islam ile birlikte değer verilmeye başlanmıştır. halbuki bunların hiçbiri düşünmez kız çocuklarının bu kadar yüksek oranda yok edildiği bir toplumun nasıl nesillerce soyunu devam ettirebildiğini. erkeklerin birbirinden çocuk yaptığını falan mı düşünürler, bilmem.

    aynı şekilde islam sonrası saygın konuma geldiği iddia edilen kadınların islam tarihi boyunca toplumdan tamamen dışlandığı ve adlarının hiç geçmediği de açık. ama buna rağmen kadınların değer görmediği ve çoğunun öldürüldüğü söylenen bir toplumda hatice gibi zengin ve güçlü bir tüccar kadının nasıl var olabildiğini ve muhammed gibi genç yaşta bir adam ile nasıl evlenebildiğini de sorgulamaz bu arkadaşlar. "yoksa gerçek bize anlatılan gibi değil mi?" sorusu onların meclisinde sorulmaz. günah... ne yapılır ve söylenir peki onun yerine? özetle, "ebucehil çoh zulmetmiş müminlere. peygamber efendimiz geldi, arabistan çoheyi oldu."

    ah nasıl da ölçüp biçtiler. kendi söküğünü dikemeyen terziler gibi... işini bilmeyen çavuşlar gibi... nalıncı keseri gibi.

    ***

    burada şunu da söylemem gerekiyor: muhammed'in ne söylediği ve düşündüğü ile pek ilgilenmiyorum. düşünceleri, sözleri kendisine aittir. öte yandan yaptıkları içinde çok ciddi şekilde karşı çıktığım şeyler de var. doğruya doğru. ama kendisini sonuçta gayet orijinal, aydın ve kendi yoluna sahip bir kişi olarak görüyorum. ve kendisine karşı herhangi bir gareze veya nefrete falan sahip olmadığımı da özellikle söylemek istiyorum. hatta buradan kendisine; yani medine'deki muhammed amcama salat, selam ve sevgilerimi gönderiyorum. hatta varoluşun son tahlilde bir bütün olduğunu ve basit mantık gereği bu varoluş bütünlüğü dışında bir varoluş bulunmadığını kabul ettiğimi, bu varoluş bütünlüğüne illa allah adını vermek istiyorsa bununla ilgili bir sıkıntım olmadığını ve kendisinin de bu varoluşsal bütünlük adına -onun bir parçası ve temsilcisi olarak- konuşabileceğini, atıp tutabileceğini kabul ettiğimi söylemek isterim. (türkçe kelime-i şahadet)

    as a matter of fact, yarattığı toplum sisteminin ciddi şekilde problemli olmasında ise muhammed'in elbette payı olduğu kanaatindeyim ama asıl büyük payın da muhammed'den çok, 1400 yıldır o sistemin içine giren ve her geçen gün daha yozlaşan milyonlarca diğer insana ait olduğunu düşünüyorum. sonuçta muhammed de bu sistemi yüzyıllardır yeniden yaratan milyonlar içinden sadece biri. ama adam diğerlerinin aksine hiç değilse orijinal. ve en azından yeni birşeyler denemiş. unutmamak da lazım ki yaşadığı zamanda arabistan toplumunun deneyimi ve birikimi orta halli bir ilkçağ toplumundan fazla değildi. çok da üstüne gitmemek lazım yani adamın bir yerde.

    bu entry'de amr'ı biraz daha korur gibi konuşmamın nedeni ise tarihin kazananların eliyle yazılmasının ortaya çıkardığı dezenformasyona karşı dengeli bir tavır takınma niyetim. yoksa 1400 yıl önce birbirlerine kıl olmuş iki adam arasında taraf tutmak gibi bir derdim yok. öte yandan samimi düşüncem de şu ki; arabistan halkı, varlığını devam ettirirken ebu cehil diye ad takılıp küçümsediği insanların da erdeminden yararlanmaya devam edebilmiş olsaydı, şu anda ülkeleri bir terör ve pislik yuvası değil, uygar dünyanın kendine özgü üyelerinden birisi olabilirdi.

    ***

    amr ile ilgili en kafa karıştırıcı iddia ise ihsan eliaçık'tan geliyor. ihsan abiye göre olay inanç savaşı değil para savaşıydı. amr gayet zengindi ve zenginliğini de arttıran bir adamdı. muhammed'in hareketi ise yastık altında biriktirilen mekke merkez bangası bangınotların halka dağıtılmasından, bireysel ihtiyaçtan fazlasının kamusal harcamalarına ayrılmasından ve gelir uçurumu kapatılması amacıyla diğer bireylerle paylaşılmasından yanaydı. menşevik sahabelerle keynesyen mekke elitistlerinin asıl çelişkisi buydu. amr da aksi gibi tam da o sırada paraları mısır'daki piramit borsasına yatırmış ve orta vadede büyük bir efektif kâr beklemekteydi.

    bunun dışında ebu cehil; ey rabbim/kabenin rabbi diye dua eden, namaz kılan, ramazan orucu tutan, mekke'deki evinin arka sokağına gitme suretiyle hac ibadeti yapan, 1/40 zekat veren, uzun sakallı, cüppe giyen, sarık saran, sarımsak seven tam bir uzun adam sevdalısı profiliydi. muhammed ile aralarında inançsal bir çelişki de yoktu. hatta ebu cehil bedir savaşından önce "rabbim bu mal-mülk düşmanlarına karşı bize zafer ver" diye dua etmişti. lan adam hacı dedemden daha müslüman, o zaman niye muhammed ile savaştı? nedeni para deniyor. iyi de niye bu kadar feci girdiler birbirlerine? biraz restleşir sonra orta yolu bulurlardı diğer birçok sahabe ile olduğu gibi.

    gerçi muhammed'den sonra da araplar yine birbirlerine girdiler. öncesinde de giriyorlardı. muhammed de diğer araplarla birbirine girdi. aslında değişen birşey hiç olmadı. sadece muhammed birine kızınca hakkında ayet iniyor olması gibi bir durum oldu bir ara. onun dışında mevzu hep aynıydı: kabilelerin güç ve para savaşı. savaş hep aynı savaş. sadece bir gün puta çorba döküldü bahanesiyle aynı savaşı yaptılar, başka bir gün borç ödemesi gecikti bahanesiyle aynı savaşı yaptılar, başka bir gün cüppeme bastın bahanesiyle aynı savaşı yaptılar, başka bir gün allah peygamberine müşriklerle savaşmayı emretti diye aynı savaşı yaptılar, başka bir gün de kim halife olacak diye aynı savaşı yaptılar... bu böyle gitti. arap savaş şarkısı hep aynen devam etti.

    doğrusu yanlışıyla bu tez de böyle. bana inandırıcı geldi mi? bilmiyorum. arada inanç farkı bile yokken amr'ın böyle ayetlerle çılgınca dışlanması mantıksız geldi biraz sanki. ama maddiyatın savaşlardaki rolünün de yadsınmaması gerek tabi. her neyse.

    ***

    orijinalinde bir pagan bayramı olan noel'i idrak ediyorken, amr reyizi ve amr reyiz vesilesiyle birkaç farklı konuyu da böylece ölçüp biçmiş olduk :)

    buraya kadar okumayı başaranlar için ödül olarak şöyle bir güzellik koyalım son olarak da.

    edit: link.
hesabın var mı? giriş yap