• "bundan sekiz on yıl önce tünel'de bir meyhanemiz vardı bizim.oraya gider,yuvarlak masanın etrafında toplanırdık.edip cansever,cemal süreya baska bir arkadaslar,kim kalkarsa onun aleyhinde konusulurdu , 'su giden var ya' diye.bu yüzden hep beraber kalkılırdı."

    ece ayhan
  • ... bir gun muhabbet esnasinda, bir gence, "sen hangi elinle otuzbir cekiyorsun?" diye sormus ve gencin fena afallamis bir sekilde "eee.. sag elimle.." demesi uzerine, "bir de sol elinle dene, kacamak yapmis gibi oluyor insan." diyerek afallatmanin karesini almis olan karasin sair.
    ***
    "mechul ogrenci aniti"ni nilgun marmara icin diktirdigi soylenir.
  • ikinci yeni ile ilgili şöyle bir sözü de vardır:

    "ikinci yeni bir kadın, kapıdan baktı gitti bir kıpı (an), otuz yıldır bir türlü karar veremediler;
    güzel miydi, çok mu güzeldi, dünya güzeli miydi?"
  • şiirimiz ece ayhan'a yanıktır ağbiler!
    ececiğim ayhan diyorum, rahmetli oğuz atay'ca, hitap ediyorum size. sizden sana da geçerim birazdan, onca aşinalığa sırtımı rahat verince. kafadan datça'da doğmuşun bir kere, ben de bir nevi datça doğumluyum bre ağbim ece. sonra galata'da kuniklerle, tophane'de kopillerle, topağacı'nda dümencilerle, üsküdar'da bahriyelilerle, abanoz'da sanki güneş ablanın sinesinde, zulme karşı hadisler derleyen babaların dibinde, üç yıldızın gölgesinde, kadim grek ve katalan hislerimde... yaşamışın ilanihaye...
    ne bileyim ben, çanakkaleli melahat öpülmeksizin geçilmezken ve aşk örgütlenmeksizin yaşanmazken, sen ne güzel bir ağbisin vre ece.
    ecegiller diyorsun senin gibilere. ah, akdeniz pencerelerinden bakarken ışığa düşenlere...
    karaşın görüp de fotoğrafın arabı derken bana belki elest bezminde;
    kattın yanına beni de çömez, upuzun yürüdük sarı yazın ve orkinos dalyanlarının, harbi balıkçıların ve rebet mangasların yaşadığı o hayalim yere...
    ve orada sen kara duygulu babatolya, ben kızıl hisli melankolya... yaşamışız ilanihaye...

    daha okumadan anladığım bir şair varsa, bil ki o sensin yaman ağbim ece.
    gayrı yortlar devrile! bir gün, umudun dibinde, deniz ve ışık içinde...

    benden ece'ye hürmeten güzelleme... silsivil, sipsivri, sımsıkı şairdir, tanım gereğince.
  • ankara üniversitesi edebiyat bölümünü ikincilikle bitirmis olmakla övünen lise son sinif edebiyat ögretmenim ikinci yeni'den bahsederken "evet bir de bayan sair yazalim" deyip tahtaya ece ayhan yazmisti. bozmamistim kizcagizi.

    erkektir. ismi yanıltmasın..
  • bugün ölüm yıl dönümü olan; şairliği zengin, kendisi sefalet yaşayan büyük şair. disipline bir yaşam tarzı ve memurluk hayatı, edebiyat çevrelerinde bugün de “hırçın şair”, “huysuz şair” olarak anılan ece ayhan’ın yaradılış özelliğiyle bağdaşmayacak
    olgulardır. ece ayhan, 1966’da devlet memurluğu görevinden ayrılarak “soluk alıp verdiğini gerçekten duyduğum tek kent” dediği istanbul’a yerleşir. kısa aralıklarla birçok işe giren ece ayhan’ın istanbul’da yaptığı başlıca işler arasında; meydan larousse ansiklopedisinde yazarlık, sinematek’te ve yeni sinema 3 dergisi’nde müdürlük, genç sinema grubu’nda yöneticilik, ağaoğlu yayınevi’nde çok kısa bir süre redaktörlük sayılabilir. kansere yakalanan eşi deniz hafize hanım’ı 1968’de kaybeden ece ayhan, çocuğunun yaşının küçük olması ve ekonomik durumunun hiçbir zaman düzelmemesi gibi nedenlerle oğlunun bakımını eşinin ebeveynine bırakır. ece ayhan, 1974’ten ölümüne kadar, beynindeki tümörün yol açtığı birtakım hastalıkların sıkıntılarıyla yaşamıştır. sağ kulağının ileri derecede işitme engeline ve sağ gözünde de hasara sebebiyet veren tümör, dünyaca ünlü beyin cerrahı prof. dr. gazi yaşargil’in ameliyatlarıyla ölümcül olmaktan çıkarılmıştır. ancak, tümörün diğer organlarda meydana getirdiği hasarlar, sanatçıya yaşamı boyunca sıkıntı vermiştir. büyük bir ekonomik sıkıntı içinde yaşayan ece ayhan, çanakkale belediye başkanlığının yardımlarını görmüştür. çanakkale belediyesi’nin geçici işçi kadrosuna alınan ece ayhan, böylece sosyal güvenliğe kavuşmuş ve ssk hastanesinden ücretsiz olarak yararlanabilmiştir. ancak, sağlığı günden güne bozulan ve bacakları felç olan ayhan, yakın dostu şair metin üstündağ’ın yardımıyla ağustos 1999’da çapa tıp fakültesi’ne yatırılmıştır. buradaki tedavi masrafları ssk tarafından karşılanan ayhan, sigorta kapsamı dışında kalan kurumlarda da tedavi görmek zorunda kaldığından, arkadaşlarının ve eserlerinin yayın hakkını alan yapı kredi yayıncılık’ın bu dönemde yakın ilgilerini ve yardımlarını görmüştür. istanbul’da önce maltepe huzurevi’ne yerleştirilen ece ayhan, daha sonra dönemin başbakanı bülent ecevit’in isteğiyle bakım şartları ve fizikî kapasitesi daha iyi olan özel acıbadem huzurevi’ne yerleştirilmiştir. bu süre içinde, cerrahpaşa tıp fakültesi, haseki hastanesi, haydarpaşa hastanesi, şişli osman ağa kliniği (2 defa), central hospital ve en son da marmara üniversitesi tıp fakültesi’nde yatılı tedavi görmüştür. bütün bu tedavilerin sonucunda felçten kurtulup ayağa kalkabilen sanatçı, nisan 2001’de tekrar çanakkale’ye yerleşir ve geçimini, telif hakkını yapı kredi yayınları’na verdiği eserlerinin gelirinden sağlar. yaradılışı gereği düzenli ve yerleşik bir yaşam tarzını bir türlü sevemeyen ece ayhan, adeta tüm sevenlerini ve dostlarını terk ederek tedavi görmekte olduğu çanakkale’den temmuz 2002’de ayrılır ve izmir büyükşehir belediyesi gürçeşme huzurevi'ne yerleşir. 13 temmuz 2002’de kalmakta olduğu huzurevinde hayata veda eder. 16 temmuz 2002’de, çanakkale’nin eceabat ilçesi yalova köyüne defnedilmiştir.

    *
  • dipyazilar'inda sivri dilini sakinmadigini, kimseye eyvallahi olmadigini gosteren adam. kitabin bir bolumunde, turk romancilarini sarkicilarla eslestirirken furuzan 'i turk romaninin kibariyesi olarak tanimlayan, can yucel hakkinda ise, "iyi bir sairdir, severim ama babasini bu kadar ovmesini anlamiyorum", "cancigim, senin baban, mustafa kemal'in "sifir nedir?" sorusuna "sizin yaninizda benim pasam" demis, don yagi olarak anilan bir adamdi" yorumuyla beni kutuphanenin ortasinda yarmis insan.
    (bkz: hasan ali yucel)
    (bkz: hayatta ben en cok babami sevdim)
  • şair ve şiire ilişkin nitelemeleri hayli ilginç, komik ve de yaratıcı. erdoğan kul, "ece ayhan’ın şiirleri üzerine bir araştırma" adlı doktora tezinde bunların bir listesini çıkarmış.

    ---şaire ilişkin nitelemeleri---
    `alman harbi'nin (karneyle) 100 gramlık şairi`: iyice kıt yetenekli şair. "içlerinde alman harbi'nin (karneyle) 100 gramlık şairleri de vardı." (son şiirler,s.7.)

    arabesk şarkı şairi: şairin özelde attilâ ilhan için, genelde de romantikliği salt duygusallık olarak anlayan şairler için kullandığı bir niteleme. "[attilâ ilhan] yine, tabii bence, giderek şiirden çok uzaklaştı gibi geliyor. sanki temelde 'arabesk bir şarkı şairi' oldu." (aynalı denemeler, s. 48.)

    badem bıyıklı şair/robdöşamrlı ve belden kuşaklı şair: ayrıcalıklı sınıflara mensup, batılılaşmayı yalnızca modayı izleme boyutunda algılayan, halkın sıkıntı ve sorunlarına uzak, sanatsal kavrayışı yetersiz ve çoğu kere özenti düzeyinde kalan şair (özellikle ikinci dünya savaşı yıllarında). "karşımda duvarda akdeniz gölgeli ve tek renk tonlu bir resim. soldu duvarda çiçekler. en soluk renklileri seçilmiş sanki! bilerek isteyerek seçilmiş sanki! badem bıyıklı şairlere göre ise bir resim. bir görüntü yok vesselam! robdöşambrlı ve belden kuşaklı şairler. tek parti dönemindeki gibi çift enseli." (başıbozuk günceler, s.16.)

    belediye şairi: şairin hilmi yavuz ve özdemir ince için kullandığı ama aynı zamanda genelleştirmek de istediği bir niteleme. resmi kurumlarda, özellikle belediyelerin sanatla ilgili birimlerinde danışmanlık yapan ve bunu da şiir adına bir yetki gibi kullanmaya çalışan şair. "mustafa ırgat çok kızmış! ne kızıyorsun ya? 'belediye şairleri, bunlar yaparlar' dedim. belediyeli şairler." (şiirin bir altın çağı, s.142.)

    buçuk şair: tüm çabalarına karşın ancak orta düzeyde olabilen şair. "onlar başıbozukturlar; ama dilerseniz kendilerine 'buçuk şair' de diyebilirsiniz." (son şiirler, s.7.)

    cins şair: yazdıklarındaki kendine özgülük nedeniyle çoğunluk tarafından tuhaf bulunan, ama düşünce, duyarlılık ve şiir tekniği bakımlarından kendine özgülükten hiçbir nedenle ödün vermeyen şair. "elli dokuz yaşında ölen cemal süreya'nın ise 'cins', 'sıkı' ve 'özgün' bir şair olduğunu; (...) algılayamamışlardır bile." (şiirin bir altın çağı, s.41.)

    çakır şair: şairin sait faik için kullandığı bir nitelemedir. orhan veli'yle sait faik'in birlikte dolaştıkları bir gün yanlarına yaklaşan bir çingene kadının sait faik’e "çakır, falına bakayım" demesinden yola çıkarak sait faik'i böyle anar ece ayhan. "ama gelgelelim, hemen bütün sivil şairler'in gönüllerinde vazgeçilmez bir konumu olan 'çakır şair'in [sait faik], olağanüstü ve yetkin bir hikâyesindeki deyişiyle (...)" (şiirin bir altın çağı, s.125.)

    çeyrek şair: şairin özelde can yücel için, genel olarak da sanatını orta düzeyin de altında bulduğu şairler için kullandığı bir niteleme. "sonunda, 'nankörce'de dumura uğramış 'çeyrek şair' ya da daha doğrusu 'şiirin şevki şakrak'ı ise, yanlamasına denize fırlatılmış bir porselen tabak gibi kayıp gitmiştir, gitti!" (son şiirler, s.12.)

    devlet şairi: düşünce ve duyarlılık bakımından resmi ideolojiyle aynı çizgide olan ve devlet tarafından sahiplenilen şair. "[yahya kemal] bir 'devlet şairi'. 1912 paris'ten geldiğinden beri önce yavaş yavaş, sonra da hızla 'devlet şairi' oldu." (aynalı denemeler, s.51.)

    hagaragort şair: hem toplumsal yaşamdaki hem de edebiyat dünyasındaki mevcut sistem ve işleyişe meydan okuyan şair. "küçük iskender bence hagaragort şairlerden biri. elele dergisinde geçmişti, bu haziran sayısında gösteri dergisinde de korkusuz yazılarını ve açıklamalarını okudum." (aynalı denemeler, s.55.) ("hagaragort", ermenice bir sözcüktür. "karşı çıkan, karşı duran" anlamına gelmektedir. bkz. büyük larousse sözlük ve ansiklopedisi, milliyet yayınları, istanbul 1986, c. x, s. 4934.)

    kara şair: genel toplumsal yapının ve toplumsal çizginin dışında duran, gerçekliğe gözü kara bir biçimde yaklaşan ve karamsar bir bakış açısına sahip olan şair. "şimdi 'kara şairler' var. nilgün marmara, küçük iskender, celal gözütok, turgay özen, sami baydar, mustafa ırgat, asi balkar, mehmet müfit, mustafa ziyalan, (sokak şairi) hüseyin avni dede, murathan mungan." (şiirin bir altın çağı, s.136.)

    kitle partisi şairi: dünya görüşü ve olguları yorumlayışı egemen sınıfların ideolojik tercihleriyle örtüşen şair. "[füruzan'a] 'kitle partisi şairler'den olmayışın önemlidir." (dipyazılar, s.125.)

    küçük semt şairi: çağdaş edebiyattaki yönelimlerden habersiz, şiirdeki yeni açılımları izleyebilecek birikim ve nitelikten yoksun, belli bir çevrenin sınırları içinde sıkışıp kalmış şair. "küçük semt şairleri giderek 'nankörce'de (bir dergi) bir acele nasıl da böyle dumura uğrayabiliyorlar?" (son şiirler, s.9.)

    lebiderya şairi: çıkış noktasını ve hedefini iyi bilen, poetik anlayışı bakımından doğru yerde duran şair. "cemal süreya ile turgut uyar'ı öbürlerinden ayırmak gerekir. 'lebiderya' şairleridir onlar: yalnız, bir deniz görmezler, bir denize dökülmesini de bilirler." (dipyazılar, s.70.)

    mor şair: hem toplumsal hem de bireysel yaşantıda trajik olanı bulgulayan ve sorgulayan şair. "artık iyice morarmışsın [ilhan berk'e]. zaten türkçe'de topu topu dört-beş mor şair vardır; bence." (dipyazılar, s.37.)

    oğuz şair: çağdaş düşünce ve sanata yabancı, dünyayı ve olayları uygarlaşmamış bir zihinsel perspektiften algılayan, göçebe kültürünün dışına çıkamamış şair. "bugün 1989'da dahi, yaşı 50'nin altında bulunan genç şairlerin yani 'sanat şahsi ve muhteremdir' diye düşünen oğuz şairlerin büyük çoğunluğu, çalgıları tanıma düzeyinde bile müzik bilgisi edinmeye yüz vermezler." (aynalı denemeler, s.67.)

    orta boylu şair: düşünce, birikim, yetenek ve yazdıklarının düzeyi yönünden orta düzeyde bulunan şair. "bir şey benim dikkatimi çekiyor bu dönemde; orta boylu şairler tanzimat'ı yapıyor, tanzimat da orta boylu şairleri." (hoşça kal, ilhan berk'e mektuplar, s.64.)

    orta karar şairler: edebiyat dünyasınca tanınan ama özgün ya da dikkate değer bir özelliği bulunmayan, sıradan şair. "gerisi hep askeri şairdir. orta karar şairler. zavallılar bile var." (şiirin bir altın çağı, s.148)

    paramparça şair: gerçeği bulmak uğruna kendini parçalamış olan şair. "bir gün mustafa ırgat adlı çok ilginç ve 'paramparça bir şair'e 'denizaltı'nın ya da denizaltılar'ın su yüzüne nereden ve nasıl çıkacağını bilemeyiz' demiştim." (aynalı denemeler, s.11.)

    pazar şairi: şiirle uğraşmayı bir tür hobi sayan ya da yazdıklarının niteliğiyle öyle bir izlenim bırakan, dikkatini tümüyle şiire yöneltmeyen, tüm vaktini yalnızca şiire ayırmış olmayan şair. "sonra şiiri boş vakitlerin bir değerlendirilmesi olarak değil de (bunu yapanlara ben 'pazar şairleri' diyorum) bir 'meslek' olarak benimseyenlerin de bir bakıma ilkidir de [yahya kemal]." (şiirin bir altın çağı, s.53.)

    sade şair: şiirlerinde hiçbir derinlik bulunmayan, şiirin başka sanatsal türlerle ve farklı alanlarla ilişkilerini anlayamamış olan sıradan şair. "sonradan öğreniyoruz ki 'sade şair' salâh kirli gömlek giyiyor ve masasında yalnız şişe suyu bulunuyordu, camın kıyısında oturuyor ve onu sık sık esnerken görürdük." (morötesi requem, s.65.) "bir şiir, şairse yani, öyle sade bir şair falan değilse, temelde de, ayrıntıda da etikçi olmalıdır." (morötesi requem, s.72.)

    sıkı şair: sıkı şiirler yazan şair. "cemal süreya ancak nâzım hikmet'le birlikte düşünülebilen 'sıkı şair'den ('sivil şiir') biridir, öbürü turgut uyar." (şiirin bir altın çağı, s.252.)

    sivil şair: sivil şiirler yazan şair. "turgut uyar bir gün bana 'artık şiir yazamıyorum' bile diyebilmişti. çünkü hiçbir eski ve eskimiş şair kolay kolay bunu söylemez! ama sivil şiir'e gelince iş değişir, sivil şair bunu açık açık söyleyebilir." (aynalı denemeler, s.24.)

    sünni şair: islamcı dünya görüşüne sahip olan ve müslüman çoğunluğun genel eğilimlerini benimseyen şair. "müslüman şairlere, sünni şairler dersek böyle bir kullanım daha yerinde olur. onların yalnızlıklarından yakınmadıkları doğrudur... sünniliği ben çoğunluk anlamına alırım, buna karşın ve yine de yalnız ve ıssız oluşları benim hep dikkatimi çekmişti." (dipyazılar, s.114.)

    tehlikeli şair: mevcut şiir anlayışlarının ve çoğunlukça kabul gören düşüncelerin tamamen dışında duran, bunun yanı sıra hem yazdıklarıyla hem de yazma tekniğiyle düşünce ve edebiyat ortamlarını rahatsız eden şair. "tehlikeli şairler ile uslu şairler arasında bir yerde duruyor uyar (şimdilik ne idüğü belirsiz denebilir)" (dipyazılar, s.118.)

    turuncu şair: bir bakıma "saf şiir"in peşinde olan ve yazdıkları bu yönüyle divan şiirini çağrıştıran çağdaş şair. "sen [ilhan berk] uzun yıllar, belki de bir otuz yıl, turuncu renkli bir divan şairiydin, meramın cumhuriyet idi ama osmanlı kaftanları giyiniyordun (.)" (dipyazılar, s.36.)

    uslu şair: "uslu şiir" yazan, "tehlikeli" olmayan şair.

    yarı-askeri şair: "sivil şiir"le "askeri şiir" arasında bocalayan şair. ece ayhan'ın özelde attilâ ilhan için kullandığı bir niteleme. "ve kesinlikle 'sivil şair' falan değil [attilâ ilhan]. belki de kendisine yarı-askeri şair denilebilir." (aynalı denemeler, s.48.)

    yerel şair: belirli bir coğrafi bölgede daha çok sevilen, daha çok okunan şair. "attilâ ilhan, bilinir ki, izmir'in 'medarı iftiharıdır.' bu yüzden bütün türkiye'nin değil ama daha yerel bir şair sayılabilir." (aynalı denemeler, s.53.)

    zararsız şair, zararsız belediye şairi: yazdıklarında herhangi bir sorgulama ya da eleştirel bakış belirtisi bulunmayan, iktidarı ve egemen sınıfları rahatsız etmeden kendi köşesinde şiirle uğraşan şair. ece ayhan'ın özelde hilmi yavuz için kullandığı bir niteleme. hilmi yavuz istanbul belediyesi kültür dairesi başkanı iken 7-9 mayıs 2001'de özdemir ince ile birlikte düzenlediği "ı. uluslararası istanbul şiir forumu (poesium)"na kendisini çağırmadığı için, ece ayhan da tepkisel olarak ona bu nitelemeyi yakıştırıyor. "[hilmi yavuz] zararsız belediye şairi. (...) bana hilmi yavuz'u nasıl bulursun diye sordular. (...) 'zararsız şair' dedim." (aynalı denemeler, s.47.)

    yukarıdakilere ilaveten yalnızca belirli şairlere atfettiği sıfatlar da şunlardır:
    hükümet şairi - fazıl hüsnü dağlarca
    dış politika şairi - melih cevdet anday
    kemalist şair - attilâ ilhan
    vesikalık şair - can yücel
    fenomen şair - enis batur
    devlet şairi - yahya kemal
    kubbenin şairi - yahya kemal

    ---şiire ilişkin nitelemeleri---

    arabesk şiir: bireysel duyguları ve acıları derinliğine inmeden, alışılmış şiir kalıpları içinde ve genel söylemler çerçevesinde dile getiren popüler lirik şiir. “derken konu arabesk şiire, attilâ ilhan'a geldi; geldi ve renkler değişti. 'bana pes ettiremez' diyordum 'ne var bir şairin şarkı sözü yazarı olmasında ya da arabesk şiir yazmasında?” dipyazılar, s.118.

    askeri şiir: iktidar ve devlet kavramlarını sorgulamayan, bu kavramları herhangi bir biçimde irdelemekten özellikle kaçınan, resmi söylemin güdümünde ya da paralelinde var olan şiir. “yıllardır şairlerle devletin arası açıktır. atatürk şairleri hariç... iktidarla şiir bağdaşmaz. zira iktidar nötralize eder. sivil şiir resmi kültürde yer almaz. zaten askeri şiire alışılmış bu ülkede. (sivil şiirler, s.68.)

    aykırı şiir: şairin ikinci yeni şiiri için kullandığı nitelemelerden biri. biçim ve içerik yönünden geleneksel şiir anlayışının ve mevcut şiir örneklerinin dışında yer alan şiir. “yahya kemal bizim kafamızda, haritada yerli yerine ve belirli bir tarih içine ve özellikle bizim gözümüzle şiir tarihine oturtulması 1958'den, aykırı şiir akımının çıkışından sonradır.” (şiirin bir altın çağı, s.51.)

    belediyelik şiir/beledi şiir: içinde haksız eleştiriler de bulunan, karşıt ya da yenilikçi şairleri yargılama amacı taşıyan, yerleşik kural ve eğilimlerin şiiri. “hiçbir ülkenin ceza yasası'nda 'şairler' diye bir sözcük ya da bölüm yoktur. şairlik için özel bir yasa da. herhalde o yüzdendir, şairlerin çok büyük çoğunluğu, kendilerine bırakılan alan olan belediyelik, 'beledi' şiirler yazıyorlar ağır eleştirili...” (dipyazılar,s.53. )

    istanbul'daki şiir: istanbul'da yaşayan, genellikle yayın dünyasının içinde aktif olarak yer alan ve edebiyatın gündemini belirlemeye çalışan şairlerin şiirleri. "şimdi, biz ikimiz, 'istanbul'daki şiir'i dolaşan iki atlı gibi olmadık mı yani? 'geceleyin gördüm' diyedir başlar ya!" (şiirin bir altın çağı, s. 160)

    kara şiir: şairin özellikle kendi şiirleri için kullandığı bir niteleme. etik sorgulamalarla "kötülük"ün üzerine giden, her şeyi olduğu gibi görmeye çalışan şiir. "kara şiirler denebilir bu yazdıklarıma. çünkü kara alayın da ötesinde bunlar. gaddarca bakışları saptıyorum ben." (dipyazılar, s.76)

    kartpostal şiiri: nitelik bakımından edebi zevk düzeyi düşük okur kitlelerinin beğeni ve beklentilerine hitap eden, akılda kolay kalan ama aynı zamanda kolay tüketilmeye de uygun olan şiir. "fakat gittikten sonra [nâzım hikmet] kartpostal şiirleri yazmaya başladı." (şiirin bir altın çağı, s.143.)

    logaritmalı şiir: şairin ikinci yeni şiiri için kullandığı nitelemelerden biri. şiir tekniği konusundaki alışılmış bilgilerle anlaşılması olanaksız olan, analiz edilebilmesi için daha karmaşık ve çok yönlü kuramsal yaklaşımlar gerektiren, bütüncül bir felsefi kavrayışı iyi yakalanmış ayrıntılar yoluyla veren, kısa ama geniş açılımlı şiir. "tam da, 39-38 insan yılı önce, ankara'daki devletin dışında ve anadolu'nun avrupa yakasında, kakışmalı seslerle örülmüş logaritmalı bir şiir üzerinde kendimce duruyordum." (aynalı denemeler, s.12.) "özellikle de logaritmalı şiir'de, düşünce çarpanlarla birlikte de oluşur; kurulur ve ilerler. ayrıca, tabii etki-tepki sonucu da var." ( sivil denemeler kara, s.25.)

    mekanik şiir: şiir tekniği açısından yeni biçimsel arayışların fazlaca göze battığı, deneysellik aşamasını henüz geride bırakamadığı için biçim-içerik uyumu yönünden olgunlaşamamış, salt biçimselliğiyle ön planda olan şiir. "necatigil şimdi karkas'ları yayımlıyor. kestirmeden gidilirse mekanik bir şiir de denebilir buna." (dipyazılar, s.74.)

    nezih şiir: şiirin özgül sorunları dışında her şeyden soyutlanmış bir bilinç durumuyla yazılan, özellikle şairdeki depolitizasyonu yansıtmasıyla dikkati çeken şiir. "şairi her şeyden 'tenzih' etmiyorum (ama 'nezih' şiir de yazmayacaktır.)" (dipyazılar, s.77.)

    parasız yatılı şiir: şairin "parasız yatılılar" diye nitelediği ve ikinci yeni'nin öncüsü saydığı şairler (cemal süreya, sezai karakoç ve kendisi) tarafından yazılan şiir. "okur kentli okur olduğu için müthiş tembel, şöyle bir göz ucuyla 'parasız yatılı' herhangi bir şiire girilebilir mi?" (dipyazılar, s.77)

    rahat şiir: toplumsal, bireysel, siyasal, tarihsel vb. gerçeklikleri rahatsız edici boyutlarıyla irdelemeyen, genel kabullerin ya da resmi ideolojinin isterleriyle örtüşen algının sınırları içinde kalan şiir. "türkiye'de rahat şiir, çıksa çıksa, ancak, ıslah olmuş varlıklardan ya da reklamcılardan çıkar deniyor!" (şiirin bir altın çağı,s.89)

    sayısal şiir: gerek malzeme seçimi gerekse bu malzemenin işleniş biçimi tamamen şairin öznel dikkatine ve teknik sırlarını yalnızca kendisinin bilebileceği bir işçiliğe dayanan şiir. "dikkat ettinizse sayısaldır benim şiirlerim, hem de ağırdır." (şiirin bir altın çağı, s.142.)

    sıkı şiir: bütün öğeleriyle sıkı dokunmuş şiir. "bir şiirin, hele sıkı şiir'in (...) tarihten çıkmasını önermiyorum, hayır." (dipyazılar, s.139.)

    sınır şiiri: dilin ve düşüncenin sınırlarını zorlayan, kabul görmeme pahasına uç noktalara kadar gitmekten çekinmeyen, mevcut estetik algılarına karşı verilen savaşımdaki yeni arayışların şiiri. "bence 'sınır şiiri'nin en güzel günleri yaşanıyor türkiye'de." (dipyazılar, s.58.)

    sivil şiir: şairin ikinci yeni şiiri için kullandığı nitelemelerden biri. iktidarın, devletin ve resmi söylemin yanı sıra kuralcı edebiyat dizgesinin de dışında ve karşısında olan şiir. "sözgelimi, cumhuriyet'in kısa ama yoğun, derişik şiir serüveninde 'ilk sivil şiirler' 1955-56'larda ankara çıkışlı olarak yayımlanmaya başlamıştır." (çanakkaleli melahat'a iki el mektup… s.46)

    uçan şiir: bir şairin geniş okur kitlelerince tanınmasını sağlayan en popüler ilk şiiri. "biz kadıköy'de cemal süreya ile zaman zaman 'uçan şiirler'den de açarız." (şiirin bir altın çağı, s.216)

    uslu şiir: muhalif ya da aykırı hiçbir yanı bulunmayan, düşünce öğeleri de barındırmayan şiir. "'bu uslu coğrafyada işte böyle kasaba bandoları olmazsa bugünkü gibi uslu şiirler yazılır.. .'diyordum." (şiirin bir altın çağı, s.77)

    yeşil camlı şiir: kendini hemen ele vermeyen, anlam yapısı alışılmışın dışında olan şiir. "şiirin siyanür serüvenine balkondaki şezlonglarından şöyle bir göz atanlar bu 'yeşil camlı şiir'e bir acele 'kapalı şiir' demiş olabilirler. uzak çağrışımlar yakınlara getirilmeye çalışılıyordu (.)" (dipyazılar, s.48)
    kaynak: erdoğan kul, "ece ayhan’ın şiirleri üzerine bir araştırma" , ankara üniversitesi, sosyal bilimler enstitüsü, yeni türk edebiyatı anabilim dalı, yayınlanmamış doktora tezi, tez danışmanı: ramazan kaplan, 2007. ankara.
  • "aldırma 128!
    intiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
    her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
    bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.”

    nilgün marmara'nın ölümünün ardından en iyi dostlarından biri olan ece ayhan "meçhul öğrenci anıtı" adlı şiirinde böyle anmıştı, nilgün'ü.
    128, nilgün marmara'nın hem okul hem mezar numarası..
    (bkz: 128 nilgün marmara)

    cezmi ersöz bir yazısında şöyle bir anı aktarıyordu;
    .."ne acıydı ki birileri bu intihardan ece ayhan’ı sorumlu tuttular… hatta bu suçlamayı yazıya dökenler bile oldu. bir şiirinde, ‘hepimiz başkalarının ölümünün uzak yakın hissedarıyız,’ dediği içindi belki de… bu dedikodular ve suçlamalar etkisini göstermiş olacak ki bir akşam ece ayhan arkadaşlarıyla bir meyhanede otururken, bir genç kız yanına bir şey söylemek maksadıyla yaklaşmış ve arkasına sakladığı bir şişe kırmızı şarabı başından aşağı dökmüş…

    ece ayhan hiçbir şey yapmamış ama sadece şunu söylemiş: ‘babalarına yapamıyorlar, bana yapıyorlar; çünkü güçleri bana yetiyor…’ bunu duyduğumda çok üzülmüştüm. çünkü üzerindeki o ceketten başka ceketi yoktu ece ayhan’ın… eminim, kırmızı şarapla lekelenen o ceketini temizleyiciye verecek parası bile yoktu…"

    hayatı boyunca maddi sıkıntı çekmiş, söylendiğine göre eşinin vefatının ardından henüz küçük olan çocuğunu biraz da bu nedenle eşinin ailesine bırakmıştı.
    sonrasında vefatına kadar sürecek çok ciddi sağlık sorunları yaşayan ece ayhan'a ecevit sahip çıkmıştı.

    şiirlerini okuyan on insandan sekizinin anlamadığı bir şairdi, ece ayhan.. ikinci yeni içinde ama farklı bir tür yaratmış bir şairdi; imgeler ve göndermelerle dolu, marjinal, aykırı, zor şiirlerin şairi..
  • "aşk örgütlenmektir, bir düşünün abiler." diyerek yıllar önce ölümsüzlüğü hak eden güzel abimiz...
    ayrıca (bkz: abiler ve kötülük ilişkisi)...
hesabın var mı? giriş yap