• pan* küçük bir vadiden geçerken bir nenfin* şarkı söylediğini işitir. yalnızlığı seven, muse*'lerden flüt ve şarkı öğrenen bu genç kız echo, insan topluluğundan ve tanrılardan kaçar, evlenmek istemezdi. onun ahenkli ve berrak sesini duyan pan, ona karşı vahşi bir sevgi duydu. onun yeteneğini kıskanan ve onun güzelliğinden istifade edemeyen bu keçi sakallı mabut, etraftaki bütün çobanların yollarını şaşırttı. bu şaşkınlıkla bir gün nenfe hücum ettiler, onu öldürdüler ve vücudunun parçalarını dağıttılar. o günden beri, her tarafa dağılmış olan echo'nun kendine özel bir yeri yoktur. gürültüyü duyduğu her yerdedir. ölümden sonra da müzik hafızasını kaybetmemiştir. kulağına çarpan sesleri tekrarlar.
    diğer bir masala göre de echo'nun felaketine sebep olan pan değildir. zeus arza inerek bazı nenfleri ziyaret etmişti. kıskanç karısı hera onu yakalamak istediği zaman echo onun dikkatini başka tarafa çeker ve uzun tutarak nenflerin saklanmaları için vakit kazandırdı. fakat hera bu hileyi anlamıştı. sözleriyle kendisini aldatmış olduğundan, ona ceza olarak söz söylemesini kısıtlayacağını bildirdi. hera'nın emri yerine geldi. o zamandan beri echo, hiçbir zaman ilk defa söze başlayamaz. ve ona söz söylendiği zaman susamaz. ancak durmadan işittiği seslerin son kısmını tekrar eder.
    diğer bir masala göre de (ki bu bence en güzelidir), echo, geyikleri kovalıyan bir avcı gördü. adı narcisse** olan bu genç avcıdan daha yakışıklı bir delikanlı az bulunurdu. onu görür görmez echo şiddetli bir aşka tutuldu. gizlice onu takip ediyor, günden güne aşkı alevleniyordu. derdini açığa vuramıyordu. delikanlı da ormanlara kaçarak gizleniyordu.
    ümitsizliğe kapılan echo başarısızlığını saklamak için derin bir mağaraya kapandı. artık dağlarda görünmez olmuştu. beslediği aşk onu günden güne eritti. bütün vücudu tükendi, kanı çekildi. onun yalnız kemikleriyle sesi kaldı. kemikleri kaya şeklini aldılar, sesi de her tarafta dolaşarak seslenenlere cevap verir.
    diğer taraftan narcisse'nin gururu tanrıları kızdırmıştı. onun bu anlamsız gururunu ve katı kalbini cezalandırmak için, ona garip bir heves verdiler. bir gün av ve yaz sıcağının yorgunluğu ile sakin ve şeffaf bir pınarın başına geldi. su ayna gibi parlaktı. narcisse su içmek için eğildi ve berrak suya yansıyan yüzünü gördü. bu aksi görüp büyülenen narcisse hareketsiz kalmıştı. adeta aşkla aksine bakıyordu, hiçbir kuvvet onu ordan ayıramıyordu. yavaş yavaş, güneşin altındaki buz gibi, renginin solduğunu ve eridiğini gördü. güneş onu yakarak bitirdiği zaman kızkardeşleri olan naide' ler onun için ağladılar ve mezarının üstüne koymak için saçlarını kestiler. cesedi götürmek için hazırlandıkları vakit, onun yerinde sarı ve beyaz bir çiçek buldular ki hala onun adını taşımaktadır*.
  • bir de efsanesi vardir, narcissos'a asik bir su perisidir echo. neyse ya siktiret.
  • echo, yunan mitolojisindeki nymph'lerden biridir, yani bir peridir. çok güzel bir peri olan echo'nun bir kusuru vardır, çok gevezedir. o kadar çok konuşur ve dedikodu yapardı ki güzelliğine çekilenler bile bir süre sonra sıkılırdı.
    gevezeliği başına büyük bir bela da getirmişti, tanrıların kraliçesi ve zeus'un eşi hera bir gün yine tabii ki perilerle gününü gün eden kocasını ararken onu perilerle basarsa kabağın perilere patlayacağını bilen echo gevezeliğiyle hera'yı meşgul eder. hera tabii ki bunu öğrenir öğrenmez sinirden deliye döndü ve echo'ya ceza olarak konuşmayı yasakladı. zavallı echo artık sadece diğerlerinin söylediklerini tekrar edebilecekti. bildiğimiz yankı yani echo da ismini buradan alır.
    echo'nun en meşhur hikayesi narcissus'la ilgilidir. çok güzel bir delikanlı olan narcissus'a aşık olan echo gece gündüz onun peşinden dolaşır, ama sadece insanların söylediklerini tekrar edebildiğinden narcissus'un ilgisini çekemez. ilk konuşmaları tabii ki narcissus tarafından başlatılır, narcissus "kim var orada?" diye bağırır, echo ise "orada" diye cevap verir (tabii ingilizce versiyonunda bu biraz daha mantıklı "who's here?" "here") narcissus bu sefer gelmesini söyler, ama cevap yine bir yankıdır. narcissus ona neden sakındığını sorar, ortaya çıkmasını ister. echo sevinçle dışarı fırlayıp kendini narcissus'un üstüne atar (perilerde kişisel alan kavramı pek yoktur da) ama panikleyen narcissus kızı reddeder, kimseyi kendisi için yeterince iyi görmez. echo acıyla aşkı için ağlar ve tanrılara narcissus'un da onun gibi aşkı tatması için yalvarır, kemikleri erir ve kayalara dönüşür, ve bir echo olarak kalır. ki o tek reddedilen nymph değildir, yakışıklı narcissus'a aşık olan bütün nymphler aynı kibirle reddedilmişlerdir.
    tanrılar ise narcissus'un bu kibrine çok sinirlenmişlerdir, ceza olarak onu kendisine aşık ederler (böylece echo'nun son dileği de yerine gelmiş olur), su içmek için eğildiği nehirde kendisini gören narcissus yansımasına aşık olur ve onu bir an bile gözden kaybetmemek uğruna yemeden içmeden kesilerek o nehrin başında kendisine bakıp durur. sonunda da doğal olarak ölür ve bir çiçek gibi solup gittiğinden bir yunan mitolojisi klasiği olarak nergis çiçeçiğine dönüşür (nergis çiçeği (narcissus) ismini de bu hikayeden alır, tıpkı narsisizm gibi).
    kısaca olan aslında zavallı echo'ya olmuştur.
  • inanilmaz kotu, inanilmaz sjw ve wokeluk kokan dizi. marvel'in artik bu girl power, disabled power, yarrak power pr'larini salmasi lazim.

    daredevil'i acip izliyorsun, onun da hayati bok gibi gecmis ama herkese karsi kesintisiz "badass" tavirlariyla gezmiyor ortalarda. ama marvel'in yaratmaya calistigi kadin kahramanlara bak, hepsinin gotu arsta. surekli bir sassy haller, artist artist takilmalar.

    marvel ya azalarak geber git ya da ne ureteceksen bu wokeluktan vazgec. ulan herkes yapayliginin farkinda artik ve bu yapayligi entegre etmeye calisirken tum hikayeler sikip atiliyor.

    sagir ve tek bacagi olmayan kizilderili kadin da kahraman olmayiversin amk yerinde. ananin ami ali sami yani, yeter lan.
  • tarsus american college de, her donem tarafindan ayri ayri olusturulan muzik grubu. sonuna doneminin suffix ini alir. misal; '99 da mezun olacak 120 kusur enerjik genc arasindan bir grup olusuyor, ismi echo'99 oluyor. sonra bunlar en son sinifta, kucuk donemlerden bir grup olusturulmasina vesile oluyorlar. boylece gelenek devam ediyor. echo'95 en basarililarindandir, elveda adli sarki radyolarda calinir, napsterda gorulur. sonucta bir lise grubuna gore inanilmaz basarili...
  • bad meets evil'in hell the sequel albümündeki en güzel şarkılardan biri. liz rodrigues özellikle on numara bir performans sergilemiştir.
  • üst üste gelen çok kötü süper kahraman yapımları yüzünden iki üç ay bu tür film ve dizilerden bilinçli şekilde kendimi uzak tuttum. ürünleri daha az izledim. haberleri daha az takip ettim. ama tabi birikmeye başlayınca yine izlemeye geri döndüm. echo dizisi üzerinden bir yazı hazırlıyorum lakin burada echo'yu bir araç olarak kullanıp başka konulardan da bahsetmek istiyorum.

    değişen medya sektöründe dizilerinde elbette yayın mantığı değişti. eskiden abc, nbc, fox, cbs gibi karasal kanallar ve hbo, amc, starz, showtime gibi de kablolu kanallar vardı. geleneksel açıdan baktığımız zaman karasal yayın dizileri 22-24 bölüm civarı, biraz daha episodik yapılı, 40-43 dakika süreleri olan dizilerdi. komedi dizileri de 22-23 dakika civarı olurdu. biz bunlara reklamları da katarak 1 saatlik drama ya da 30 dakikalık komedi derdik. (house, how ı meet your mother vb.) kablolu kanallarda ise 12-13 bölüm civarı, episodik yapıdan ziyade daha serial mantığında süreleri 50 dakikayı aşan genelde de 1 saate yaklaşan dramalar ve 30 dakikayı rahatlıkla bulan komediler izlerdik. (the sopranos, sex and the city vb.) hem karasal hem de kablolu yayınlar prime-time'da yayınlanırdı. (televizyonun en çok seyredildiği 20:00 ve 23:00 arası) ama belki de en öneli özellikleri pilot bölümlerinin olmasıydı.

    şimdi pilot bölüm konusu benim bir dizide en önem verdiğim şeydir. pilot bölümler komple bir dizinin tonunu belirleyen, karakterleri tanıtan, bu karakterlerin birbiri ile ilişkisini ve ana hikaye ile olan bağlantılarının bize sunan aynı zamanda ufak nüanslarla küçük hikayelerinde kapılarını aralayan bölümlerdir. bu bölümler çekilir ve kanala sunulur. kanal bu bölüm üzerinden dizinin devamında beklentilerini yapımcılara sunar ve yapımcılar bu bölümleri gerekiyorsa yeniden çeker, (buffy the vampire slayer) ya da pilot bölümde açılan o minik hikaye kapılarının içinde ne olduğunu tekrar düzenler. (fringe)

    karasal yayın diziler kendi içerisinde sezonu tamamlarken çeşitli aşamaları olur. pilot bölüm ilk aşama, 12-13 bölümlük yarım sezon onayı ikinci aşama, tam sezon onayı üçüncü aşama. pilot bölümde her şey yolunda ise dizi yayına başlar. 3-4 bölüm yine her şey yolunda ise (reyting) dizi tam sezon onayı alır. değilse yarım sezon ile iptal edilir. hatta dizilerin hikayeleri bile buna göre tasarlanır. hemen akla prison break dördüncü sezon gelsin. dizinin sezon ortası finalinde çok ciddi iki kapı açılır. kanal diziyi iptal eder ve iptale uygun olan hikayeye geçilir. eğer iptal edilmese farklı bir dördüncü sezon ikinci yarı hikayesi anlatılacaktı.

    benim uzun uzadıya bunları anlatmamın sebebi görüldüğü üzere eski dizi mantığının önemli ölçüde geri bildirime açık bir mecra olması. diziler ilk bölümünden itibaren aşamalı şekilde hem kanaldan, hem de seyirciden bir kalite kontrole maruz kalıyor. bu dizilerin ilerleyen sezonlarda daha da güçlenmesinin sebebi de bu zaten. kanal seyirci profiline göre diziyi şekillendiriyor. seyirci kendi beğenisine göre diziyi şekillendiriyor. yapımcı kendi vizyonunun beklentilere göre şekillendiriyor. ortaya üç bileşenin kademe kademe daha iyi hale getirmeye çalıştığı bir iş çıkıyor.

    bütün bu dizi mantığı netflix'in kendi dizilerini üretmeye başlaması ile açılan streaming dönemi ile değişti. böylece karasal ve kablolu yayına streming dizileri ile yeni bir kol eklendi. netflix original dizi işine house of cards ve orange ıs the new black gibi son derece nitelikli dizilerle başlamıştı. ama diğer stüdyolarında streaming kuracağını ve sektördeki tekelinin yıkılacağını öngörünce original içeriklere nitelik nicelik dengesini tamamen niceliğe doğru kıracak şekilde abandı. zira elindeki bütün ürünler diğer stüdoların olduğu için onları kaybedecekti. prime, apple, disney, paramount, warner bros, universal hepsi streaming kurdu ve şu anda tam manasıyla streaming döneminin ortasındayız.

    peki streaming dizileri iyi mi ? yoksa kötü mü ? normal dizi mantığını tamamen bozdu mu ? ben böyle şeylerin tamamen kötü ya da tamamen iyi olduğuna inanmıyorum. hepsinin artı ve eksileri var. ama objektif olarak bakarsak streaming dizileri pilot bölümü kaldırdı. yarım sezon ya da tam sezon onayı mantığını kaldırdı. bu da yukarıda anlattığım bütün geri besleme sistemini çökertti. çünkü diziler ya aynı anda yayınlanıyor ya da çok maliyetli olduğu için tüm sezon bir arada çekilmesi gerekiyor. mesela the witcher'ın ilk bölümünü izlerken çok şaşırmıştım. ilk bölüm pilot bölüm mantığı ile çekilmediği için ilk bölüm ne evreni tanıtıyor, ne karakterleri tanıtıyor, ne de hikayeyi belirliyor. tek derdi merak ettirip bir sonraki bölüme tıklatmak. bu benim açımdan bir dizi mantığı değil.

    bu diziler reyting sisteminin dışında ve sadece üye çekmek zorunda olduğu için kaliteli yazılmış bir dizinin ötesinde üye çekecek güçlü ıp'ler mantığını getirdi. apple ve amazon neden deli gibi önüne gelen bütün büyük ıp'lere saldırdı ? çünkü gerçek manada henüz oturmuş bir dizi yapma kültürleri yok. yapabilecekleri tek şey lord of the rings, foundation, wheel of time gibi markalarla üye kazanmaya çalışmak. burada ise çok çok büyük iki temel sorun devreye giriyor. birincisi bu kadar çok premium markayı aynı anda hakkıyla yapacak insan var mı ? ikincisi sadece üyelik ile dönen bu sistemin bu kadar büyük dizi bütçelerini karşılayabilecek mantıklı bir geri dönüş alanı var mı ?

    lord of the rings ve wheel of time gibi diziler öncelikle arkalarında tecrübeli ve vizyoner yaratıcı ekip isterler. yapımcısı, showrunner'ı, yazarları, yönetmenleri vb. dizi sektörü atıyorum streaming dizileri başlayana kadar 100 dizi çıkarıyorsa bunların devreye girmesi ile 200 dizi çıkarmaya başladı. bu da asıl yetenekli insanların bu kadar diziye bölünemeyecek olmasından kaynaklı yeterliliği tartışılacak bir çok kişinin sektöre girmesine sebebiyet verdi. üstelik kendi vizyonu olan dizi sektörü ile haşır neşir bir yapımcı kendi yaratacağı bir hikayeyi elbette zaten var olan ve herkesin bir bildiği bir ıp yerine tercih eder. bir yapımcı için succession'ı yapmak foundation'dan daha çekici. yellowstone'u yapmak lord of the rings'ten daha çekici. açık bir şekilde söyleyebilirim ki lord of the rings, foundation, wheel of time, the witcher, halo, the sandman çok büyük ıp'ler olmasına rağmen son derece yetersiz insanlar tarafından yapılan diziler.

    işin maddi tarafından bakarsak bu dizilerin bütçeleri çok yüksek. reyting sistemi yok. para sadece üye ile kazanılıyor. peki üye olabilecek en yüksek noktaya vardığında ve yeni üyeler gelmemeye başladığında ne olacak ? normal şartlar altında bu derece popüler yapımların sadece ana ürünlerinin yanında yan ürünleri de çıkar. lord of the rings filmleri geldiğinde sadece film olarak çıkmadı olabilecek her türlü merchandise ürünleri çıktı. dizi ile alakalı böyle şeyler çıkmadı. yani harcanılan paranın geri dönüşü neredeyse olanaksız hale geldi. böylesine ürün çıkan bir ortamda kanallar ürünlere kıymetli bir ıp olarak yaklaşıp üzerinde marketing ve merchandise olarak çalışamıyor. çünkü hemen tüketip yenisine geçmemiz lazım.

    peki bütün bunların ışığında marvel, mcu ve elbette ana konumuz olması gereken echo nerede duruyor ? maalesef ki olabilecek en kötü yerde duruyor. disney+ tamamen ıp ile çalışan bir streaming service halini aldı. elinde iki tane olağanüstü marka var; marvel ve star wars. normal şartlar altında tamamen sinemaya ait olması gereken bu iki markayı sinemadaki geleceklerine darbe vurmak pahasına dizi içeriklerine çevirdiler. ilk başlayan bir iki tane proje dışında sayılarını arttırmak için inanılmaz derecede yetersiz insanlara teslim ettiler.

    her şeyden öte mcu dizilerini nasıl isimlendireceğimi bile bilmiyorum. episodik dizi olmadıkları zaten aşikar. serial olmak için çok kısa ve o kadar hikaye katmanına ve karaktere sahip değiller. mini dizi desen mcu ile olan bağlantılardan dolayı gerçek manada ne başı var, ne de sonu. bir sinema filminin tekil bölüm gözetmeksizin herhangi bir konu bütünlüğüne bakılmamış şekilde bölünmüş hali bunlar. zaten pazarlarken "6-part event" şeklinde falan pazarlıyorlar. sözde dizi ama showrunner'ı yok. yetkileri arttırılmış bir başyazar var. marvel studios filmlerinde her zaman ek çekim yapar. bu mantığı dizilerde de kullanıyorlar. ama film ve dizi farklı mecralar. dizide ek çekim yapmak filmdeki kadar kolay değil. sen 18 bölüm daredevil yapacağım diyip ek çekimle düzeltemezsin. 18 bölümünde sağlam senaryosunun hazırlanmış olması lazım. her sene her kanalın pilot bölüm listelerini çıkartıp hepsini izleyen bir insan olarak (son 6-7 senede streaming'ler yüzünden artık yapamıyorum.) ben hayatımda bu kadar kötü bir dizi yapma mentalitesi görmedim. she-hulk, secret ınvasion, echo gibi dizilerin bu kadar kötü olması tesadüf değil.

    echo'yu izlerken kendi kendime hep şunu sordum; ben ne izliyorum ? bir diziyi kaliteli yapacak olan derin yazılmış karakterler, kompleks bir hikaye örgüsü, güçlü yazılmış diyaloglar yok. hadi bunu geçelim live-action olarak izlemek için heyecanlanacağım karakterler, güçlü bir görsellik, mcu yapımında görmeyi merak edeceğim oyuncular yine hiçbiri yok. artık beklentiyi en alta çekelim bari evren için önemli bir olay olsun o da yok. bunların yerine korkunç şekilde yazılmış bir senaryo var. senaryo 101. bir bilgi seyirciye bir kere verildiyse artık tekrar tekrar aynı bilgi verilmez. dizide maya kasabasına dönüyor. bonnie diye bir kuzeni var. çocukken çok yakınlarmış. dizi ilk bölümünden itibaren her karakter aynı şeyi söylüyor. "bonnie, maya'nın kasabaya geldiğini öğrenmesin." bu diyalog üç bölüm boyunca on kere geçiyor. seyirciyi ahmak yerine koymaktır bu. ben ilk seferde anladım zaten bonnie'nin maya'nın kasabaya geldiğini bilmemesi gerektiğini. artık sıradaki şey neden bilmemesi gerektiği, bilirse ne olabileceği gibi şeyler. senaryo yazmaya dair ufacık bir fikri olan insanlar bile bu kadarını bilir. dünyanın en büyük stüdyolarının bu derece kötü yazarlar ve yönetmenlerle çalışması akıl alır gibi değil.

    serial mantığında bir dizi izliyorsak en önemli şey senaryo ve karakterlerdir. bir sinema filmi sanatsal görsel estetiği, sinematografisi, müzikleri ile aşırı derecede etkili olabilir. ama bir dizinin en güçlü olması gereken nokta karakterlerini a noktasından b noktasına taşıması ve daha da önemli olan bunu nasıl yaptığıdır. güzel olan bir kimya öğretmeninin uyuşturucu baronu olmasına giden yolu takip etmektir. cenaze levazımatçısı bir ailenin ölüm ve yaşam kavramları arasında normal bir hayat yaşayıp yaşayamayacaklarını takip etmektir. adada mahsur kalan insanların kurtulma mücadelesini izlemektir. echo, secret ınvasion, obi-wan kenobi falan bunlar dizi falan değil. bunlar sadece disney+ biraz daha üye kazansın ya da var olan üyesini kaybetmesin diye çıkan content'ler. sadece içerik bunlar.

    marka olarak baktığımızda rüya gibi bir dönemdeyiz. 20 yıl önce biri aynı anda marvel, star wars, yüzüklerin efendisi dizileri izleyeceksin harry potter falanda yolda olacak dese hadi oradan derdik. inanmazdık. evet şimdi izliyoruz. rüya'dayız ama kabus bu. kalite olarak kabus bu. 100'lerce milyon doların harcandığı, 200 milyon doların üzerinde bütçeleri she-hulk ve secret ınvasion'a harcadıkları bir karabasan. şu anki konjonktürde bir çıkış yolu da yok. büyük stüdyoların var olan dizi stratejisi kendi kendini yok edene kadar ya da bambaşka bir dizi yapım mentalitesi gelene kadar maalesef durum bu.
  • senaryo hataları dolu olan marvel dizisi. ucuz yollu süperhero yaratalım demişler ama senarist kaliteli olsaymış iyiymiş.

    --- spoiler ---
    kilitli kaldığı odada ellerini çözdükten sonra yanına gelenlerin yanında anlamsızca beklemesi, yakalandıktan sonra bırakılmaları , saçma tren sahneleri, başlangıç bölümündeki baskına gittikleri anlamsız dövüş sahneleri.

    kızların arasında boy farkı bile gayet kötü duruyor. birkaç oyuncu dışında tüm oyunculuklar leş.

    ayrıca başrol alaqua cox tüm makyaja rağmen çirkin.

    --- spoiler ---
  • tarsus american lisesinin nesilden nesile devrettiği rock grubudur.en iyileri echo83'tür.oda mavi sakaldır.
  • herhangi bir ses envelopunun kısa zaman aralıkları ile , volumunu ivmeli olarak azalan tekrarlanması ile oluşur ... ses dinamiğine yansıma yüzeyine ve hacme göre değişen etkiler oluşur
hesabın var mı? giriş yap