• ne olduğu konusunda bir türlü ortak bir karara varılamayan, kimisine göre erilin dışındaki tüm yazın türlerini içine alan, kimine göreyse bedeni yazarsak ulaşırız denilen, bazısına göre de mitleri baştan okuyalım ve dişil gücü ortaya çıkaralım denilen, oku oku bitmez bir konudur. bir yerden başlanmak isteniyorsa deborah cameron adındaki yüce kadının feminism and lingustic theory kitabı okunmalıdır.
  • ne olduğu ve tam açıklaması konusunda bilerek ve isteyerek kesin kanılara ve fikirlere varılmayan çünkü varıldığı zaman erkek egemen, phallogocentric dil ve yazımın kurallarına yenik düşüp sınırları belli olacağına inanılan isminin ilk olarak helene cixous' nun the laugh of medusa adlı makalesinden geçen yapısökümcü feminizim teorisidir.
  • fransız feminist eleştiri okulunun kadına ait ayrı bir dil kullanımının var olduğuna dair görüşü.
  • (bkz: gynocriticism)
  • kristeva, irigaray, lacan ve cixous 'un ortak çalışmalarının bir ürünü olarak kültür teorilerinde adı geçen kavram. maskülin ve feminen ayrımının edebiyat ve yazın dünyasında da var olduğunu, kadının kendi dilini yarattığını ve ifade yöntemi olarak bu dili kullandığını savunan görüş.
  • hep 'ne' olduğu konusunda ortak bir fikir yürütülemediği öne sürülmüş. bu, kavramın temellerinin ve çerçevesinin genişliğinden kaynaklanan bir uzlaşamama bana kalırsa. elbette kavramın doğası gereği söylemde bir çeşit karanlık, doldurulması gereken bir boşluk varmış hissi oldukça anlaşılabilir ve yine, bu boşluğu dolduracak olan da ecriture feminine'dir. kavramın ne'liğine dair çok kabaca şöyle diyebiliriz sanırım:

    medusa'nın gülüşü*'nde hélène cixous tarafından ilk kez kullanılan, "dişil yazın" anlamına gelen edebi bir terimdir. temel olarak, lacancı teoriye dayanır, insanları cinsiyetten bağımsız “özneler” olarak görür. özne, bilinçdışı tarafından şekillenir ve düşündüğümüz, yaptığımız pek çok şey biz farkında dahi olmadan gerçekleşir. lacan'ın dilin yapısının fallus tarafından merkezlendiği ve sembolik düzen içinde o dilin temsili olduğu fikrini kullanarak, tek bir göstergenin tek bir işarete bağlı olduğu durumlarda, cixous, “kadının” veya “kadınsı”nın özne konumunun sembolik'in sınırlarında olduğunu ve bu nedenle fallus tarafından daha az sabitlenir ve kontrol edilebilir olduğunu söyler. freud’un bakış açısına göre, dişi penis eksikliğinin sonuçlarından biri, kadın bilinçdışının, daha az baskı altında kalması, bilinçten köklü bir şekilde ayrılmasıdır (baskıyı yaratan kısırlaştırma tehdidi zaten gerçekleştirilmiştir). bu nedenle cixous, “kadın”ın batı fallosentrik kültüründe her zaman bir başkalık ve değişim konumunda olduğunu savunur. yani kadınlık, erkeklik tarafından ya da erkekliğin yokluğu şeklinde tanımlandığı için kastrasyon korkusu olmayan dişinin bilinçdışı daha az baskılanmıştır. cixous, bu freudyen bakış açısını kullanarak fallosentrik gelenekte kadının 'ötekiliğini' alır ve derrida'nın oyun fikri ile ilişkilendirir. freud'un "kara kıta" dediği kadın, şayet anlaşılmaz, daha az ahlaklı, daha az rasyonel olan ise o halde "kadın" düşmüştür ve bu nedenle kontrolden yoksundur ve yaratmada ve anlamın ötesine geçmede daha özgürdür.

    dişil yazını feministlerin icadı/ feminist ifadesi olarak addetmek pek çok açıdan yanlıştır zira ataerkil düşüncede kadın, dişi ve dişil arasında bir fark bulunmaz; kadına atfedilen bu kelimelerin ardındaki anlamlar fallosentrik geleneğin ürünüdür. feminizm siyasi bir duruşa, dişilik biyolojik bir konuma ve dişillik ise kültürel bağlamda tanımlanmış birtakım özelliklere işaret eder. yazının bu hali sadece kadına ait değildir; bir bedenden bağımsız olabildiğine göre erkek olan da bu konumu kullanarak yazabilir çünkü tanımlardan ve kurallardan kurtulmuş bu yazın biçimi, erkek egemen, fallosentrik dil ve yazı mantığından da kurtulmuştur. buna göre dişil yazın, feministin elinden çıkmaz, bu iki cins için de bir söylem, bir düşünme biçimidir.

    ancak bir kadın için bu yazın bittabi daha farklı bir anlam kazanacaktır. varlığı diğer cinsin özelliklerinden yoksun olmakla belirlenen kadın için dişil yazın elbette çözülmenin başladığı yerdir; dünyanın söylemini bulduğu, gerçeğin ortaya serildiği düzlüktür. kadının kendi cinselliği ile bir olduğu, gizil güdülerine erişebildiği bir kendini gerçekleştirme eylemidir. her zaman her yerde utanç duyması beklenen mühürlenmiş arzu ve hazlarından, frijit olmaktan, fazla istekli olmaktan ya da her ikisi de olamamaktan duyduğu korkudan, anne olmak için yeterli olamayışından ya da fazla anaç oluşu yüzünden aşağılanmaktan kurtulmanın eylemidir.

    ilk bakışta ve teoride hazmetmesi zorlu görünse de farkında olmadan benliğini yazıya döken öznenin (kadın/erkek fark etmeksizin) kelimelerinde kendini ele verir dişil yazın. bu yüzden karanlıkta ve aydınlıkta, yaparken ve yıkarken, düzenden kaosa ve yıkımdan inşaya çalışır; hem erkek hem kadın olabilir ve aynı zamanda her ikisidir de. neden dişil yazın sorusunun cevabını yine yazarlara bırakmak en doğrusu olacaktır sanıyorum; bu sebeple çağrışımları özgür bırakarak, söylemdeki farkı anlamak için okumak gerekir.

    virginia woolf, kendine ait bir oda'da şöyle yazar:

    "... and i thought how unpleasant it is to be locked out; and i thought how it is worse perhaps to be locked in; and, thinking of the safety and prosperity of the one sex and of the poverty and insecurity of the other and the effect of tradition and of the lack of tradition upon the mind of a writer..." (woolf, 2000)

    katıksız mutluluk hikayesinde bertha ve pearl'ün cam kenarında dururken paylaştıkları bir an vardır:

    "how long did they stand there? both, as it were, caught in that circle of unearthly light, understanding each other perfectly, creatures of another world, and wondering what they were to do in this one with all this blissful treasure that burned in their bosoms and dropped, in silver flowers, from their hair and hands?" (mansfield, 1924)

    medusa'nın gülüşü'nde cixous kadınların neden yazması gerektiğini şöyle ifade eder:

    “and why don't you write? write! writing is for you, you are for you; your body is yours, take it. i know why you haven't written. (and why i didn't write before the age of twenty-seven.) because writing is at once too high, too great for you, it's reserved for the great-that is for "great men"; and it's "silly." (cixous, 1975)

    dişil yazının ne olup olmadığını ya da ne olup olamayabileceğini anlamaya çalışmak biraz da dillerdeki soyutlamaların, temsillerin, kavramların ve en önemlisi de anlamların özdeşleştirilmesiyle ilintilidir. bu sıradışı yazını deneyimlemek, türkçe'de de var ve mümkün olduğunu göstermek istermişçesine dil ile sınırsız oyunlar oynayan bazı yazarların sözcükleri kendini ifadede yeterlidir sanıyorum, daha fazla açıklamaya ihtiyaç duymaksızın:

    "her gün merak ediyorum telaşla nasıl öleceğimi
    her gün arıyorum kendimi elimde bir harita

    yatağa yatıp kalkıyorum
    yastığı sol kulağının üzerine koy
    yastığı sol kulağımın üzerine koyuyorum
    bir çimdik tuz dolmanın içine
    her gün dişlerini fırçala saçlarını tara
    ayaklarımı yıkıyor tırnaklarımı kesiyorum
    ilk çağ uygarlıklarının en önemlisi sümerlilerdir
    anlat
    anlat
    anlat
    çene altı tüylerini al
    herkes yapıyor sen de erotik çamaşır al
    yapamayacaklarını yaz yaz yaz

    umuma açık yerlerde kaç ben çıkıp peşim sıra çelişkileriyle gelir."
    (tarıman, 2009)

    "...
    mevsimler birinden öbürüne devrilirken, elimizi arı sokarken,
    bisikletten düşüp dizlerimizi kanatırken canımıza bir şey
    olurdu; hissederdim. ama acıya dâhil değildi yine de bunlar.
    hayattı, yekpareydi işte.
    zaman, hayatı parçalara ayırıp “parça parça” görmeye
    başladığımızda, acı, o yekpareliği yitirdiğimizde oluşacaktı.
    şimdilik, dünya geniş ve ılıktı.
    biz kendi ılık dünyamızın içinde salınan, uçuşan perilerdik."
    (keskin, 2007)

    "...
    kuşkusuz zamandan konuşacağız
    bir çocuğun dereyi geçerken taşıdığı yükün
    bir kız kardeş olmasından.
    ve küfürden olmayan anneden ölülerden.
    doğurmayan anneden konuşacağız
    inkardan."
    (matur, 2008)

    "...
    on dört yaşındaydı ruhum bayım
    bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
    protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
    gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
    protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
    o ara içimde çiçeklerden oluşmuş
    bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
    sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
    kaçmaya çalıştım. olmadı.
    bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
    ruhum açısından faydalı buluyorum bayım."
    (madak, 2013)

    "...bu şen ve çılgın metincikler bende gülmek ve ağlamak arası bir duyum yaratıyor; eğlenmekten ölüyorum… siz ise korkarak ve kaçarak (bu yara yalnızca benle ilgili yansıttıklarınıza bağlı değil!) daha ne kadar kıvırtacaksınız bilemem ancak aynanın böylesine kutsal saydığı o ırktan (japonlar) bir ruh size dokunur da açılırsınız umarım (hem düz anlamda hem yan anlamda).
    şimdi hoş ve sağ kalmanızı dilerken bu saçma sözcüklerin size tiksinti vermesinden kıvanç duyacağımı da eklerim." (marmara, 1993)
  • helene cixous tarafından ortaya atılmış bir teoridir.sağlam temeller ve mantıklı savlarla desteklenmiştir.
hesabın var mı? giriş yap