• dr hyde & mr jekyll isimli hoş bir pub'un olduğu iskoç şehri. kalesini ise kız arkadaşımın hediyelik eşya dükkanında çalışan arkadaşı sayesinde edindiğimiz bedava biletle gezdiğim yer. kale surlarından şehrin, etraftaki dağların ve firth of forth manzarası gerçekten güzel.
  • iskoc ruhunun ne olduguna dair fikir edinmek isteyenlere ufak bir ozet: http://www.youtube.com/…76d3de635344e/0/a-1ggsn_eti
  • ingilizlere karşı inanılmaz derecede sevgi besleyen vasat iskoçya şehri. özellikle arkasında iskoçların milli kahramanı edward the longshanks yazan ingiltere formasıyla dolaşmasını tavsiye ediyorum buraya ilk defa gidecek olan arkadaşlara, inanın inanılmaz sıcak karşılayacak sizi iskoç halkı bunu yaparsanız.
  • bahsi gecen festival fringe festivali olup kompakt bir sehir olan edinburghu ozellikle avrupadan gelen gencler hinca hinc doldururlar. sokaklar, gosteri merkezleri, kutuphane, klise artik hangi bina varsa hepsi bir gosteri merkezine donusmustur, akin akin insan akar:) gece gunduz gosteridir, showdur eglencedir girla gider. eglenmesini bilen iskoclarin gidilip gorulesi sehirleridir, bu festivale denk getirilip yapilmasi tavsiye edilir.
  • güzel şehir gerçekten. gecen haftasonu arkadasimla gorme-gezme firsatini yakaladim. simdi gecen sefer cardiff'i anlattigim gibi bu geziyi de detaylandirmaya calisacagim. umarim gitmek isteyenler icin yardimi dokunur.

    londra'dan yaklasik 5 saatlik keyifli bir tren yolculugundan sonra edinburgh waverley station'a vardik. tren kullanmayi tercih ediyorum adada bir yerlere giderken, bence daha eglenceli oluyor. ve eger edinburgh'ya gidecekseniz kesinlikle waverley istasyonunu kullanin, cunku tam da sehrin merkezinde bulunuyor. royal mile'a 5 dakika uzaklikta, princess street'in zaten hemen yani basinda bulunuyor. otel konusu size kalmis tabii ki ama ben yine sehir merkezinde istasyona yakin bir yerde kalmayi tercih ettim. neyse iste ilk gun yolculuk, check-in derken saat 5 oluverdi zaten. ilk is hazirlanip royal mile'dan kaleye yuruduk. vardigimizda iceride 6'ya kadar kalabilecegimizi soylediler ve yarin gelmemizi tavsiye ettiler. biz de ertesi gun icin bilet aldik ve boylece siraya girme derdinden de kurtulmus olduk. kaleye giremeyince hemen ayni yolun uzerindeki camera obscura'ya ugradik. 5 katli bir yer. cesit cesit illuzyonlar ve son katinda da camera obscura denen olayla edinburgh manzarasini izlemek mumkun. hem sehrin tarihiyle ilgili ufak ufak bilgiler de veriyorlar. guzel bir deneyimdi kısacası. ordan cikip karsisindaki the scotch whiskey experience'a ugradik. dunyanin en genis viski koleksiyonuna sahiplermis. viski sevmedigim icin cok fazla eglenceli bulmadim ama sevenler icin kacirilmamasi gereken bir yer tabii ki. ondan sonra royal mile'dan asagilara yurumeye basladik. sagli sollu hediyelik esya satan yerler, gayda sesleri ve hafif yagmur vardi o gun royal mile'da. az daha asagilara indik st giles' cathedral'ine kadar. yol uzerindeki yapilar hayranlik uyandirici ve daha once burda pek cok belirtildigi gibi ortacag'dan kalma gibi sanki. sonra sagli sollu kucuk sokaklara girdik ve yoruluncaya kadar dolandik. ilk etapta yemek yenilecek bir yer bulmakta zorlandik ama asagilara indikce londra'dan asina oldugumuz birkac restorana denk geldik ve karnimizi doyurduk. burda bir parantez acmak istiyorum. eger kaliteli yemek istiyorsaniz edinburgh library'nin karsisindaki vittoria italyan restoranini tavsiye ederim. londra'da pek cok italyan restoraninda yemek yedim ama bu gercekten harikaydi. neyse ilk gun yol yorgunlugundan olsa gerek boylece bitti.

    ikinci gun edinburgh kalesiyle kaldigimiz yerden devam ettik. guzel bir yapi gercekten ama manzarasi kaleyi kale yapan en onemli unsur bence. sehrin tam gobeginde ve her yere hakim. icerisinde de cesitli yapilar var ve yanilmiyorsam 3 tane de muze var. bir tanesi national war museum of scotland, digerler ise the royal scots regimental museum ve the regimental museum of the royal scotts dragoon guards. bana ilki disinda digerleri pek cekici gelmedi ama yine de kaleye gitmisken gorulmesi gerekir diye dusunuyorum. kaleden ciktiktan sonra bu sefer princess street uzerindeki national gallery of scotland'a ugradik. sanatseverlerin kacirmamasi gerekir diye dusunuyorum. daha sonra rose street'te biraz daha dolandiktan sonra sightseeing turu icin waverley station'un karsisindaki duraga geldik. sehrin kiyisinda kosesinde ne kadar tarihi ve gorulmesi gereken bina varsa bu tur sayesinde gormus olduk. harry potter'in yazari j.k. rowling'in hogwarts'i duslerken esinlendigi okuldan* tutun da, national monument, nelson's monument, palace of hollyroodhouse *, queen's gallery, scottish parliament, museum of edinburgh ve daha bircok tarihi yapiyi gorme firsati bulduk. boylece 2. gunu de starbucks'ta bir yorgunluk kahvesi icerek bitirmis olduk.

    son gun de zaman kisiti olmasi nedeniyle biraz erken uyandik ve iki gun boyunca yanindan gectigimiz ve iceri girmeye pek gerek duymadigimiz yerlerdi acikcasi. ilk olarak scott monument'e gittik. 287 adimla cok dar merdivenlerden tepesine cikabileceginiz ve yine edinburgh manzarasini izleyebileceginiz bir yapi. ama kat be kat fazlasini edinburgh castle'da gorebileceginiz icin bu zor yolu tercih etmemenizi oneririm. sonra son olarak desteler halinde 1 milyon pound'u gormek icin museum on the mound'a gittik. cok ilgi cekici bi yer degildi. dunden bugune britanya'daki paranin tarihini anlatan bir muze diyebiliriz. burayi da gezdikten sonra aksam saatinde kalkacak trenimizi beklemek uzere londra hyde park'in minyaturu sayılabilecek ama ayni guzellikteki ve belki de kale manzarasini en net olarak gorebileceginiz princess street gardens'a geldik. agaclarla kapli, sehrin icinde kucuk bir orman ve gercekten huzur veriyor. insanin 2-3 saat bir sey yapmadan oturasi geliyor.

    son olarak soyleyebilecegim, cardiff'e gore daha buyuk, daha guzel, daha kalabalik ve daha tarihi bir sehir. ancak londra'nın eline bu soyledigim konularin hicbirinde su dokemez. yalniz bana gore istanbul da londra'dan cok daha guzel bir sehir, onu da araya sikistirmak isterim. yine de edinburgh britanya'da londra'dan sonra gorulmesi gereken ikinci sehir diyebilirim. yazdiklarim da bir nebze yardimci olacaksa ne mutlu bana!

    not1: iste hogwarts'in esinlendigi okul
  • petrifying edinburgh!

    hem bütün yapılar mükemmel bir uyum içinde taşlarla örülmüş hem de ilk kez ziyaret edeni taşa çevirir bu şehir.
  • ilginç bir eski yeni combosu olan şehir. giderken sağda dönerken solda, şehrin bol yokuşlu sokaklarını butik mağazaları, ve pek çok kaşmir atkıcı görebilirsiniz. diğer kısmındaysa düzgün modern yolları ve ingilterenin olmazsa olmaz mağaza zincirlerini görebilirsiniz. bir kalesi vardır ki gece aydınlatıldı mı tüm görkemiyle ortaya çıkıverir. ayrı bir büyüsü vardır soğuğuna rağmen.

    böyle romantik anlattığıma bakmayın bir ömür geçer mi burda aslaaa...
  • yagmurun cok yakistigi sehir.
    edinburgh zamanin hakkini vererek yasayamadigindan dert yananlari zamanin icinde kaybedip oyle guzel gezdirir ki o sevimli boslugunda, bir daha dersiniz, bu sehir yasatilarak tuketilemez.
    paylasma istegi katar en onemlisi niyeti olana, sevda dustugunde boylesine tutkulu, kontrol altina almanin cok zor oldugunu farkettiginde, ve yonetmenin, tutkuyu huzura cevirebilecek tek yer oldugunu dusunur insan oralarin, alip gitme istegi duyar zihin.
    sanki yeniden baslamak icin tek uygun yer, ama ayni zamanda da son sans icin, cunku bir sevda edinburgh'e dair sigdirilamiyorsa o catisma gudusunden dolayi, o haketmemistir yerkureyi.
    boyle de ozeldir orasi, deniz kokusuna dogru cikan sokaklariyla, o dibine kadar ihtisamli kalesiyle, 14.yuzyildaki sokaklariyla, direnisiyle ozel bir sehir edinburgh,
    en cok da yagmurun yakistigi..
  • glasgow'a her bakımdan fark atan şehir. kalesi bile yeter. glasgow ne kadar itici ve çirkinse, edinburgh da o kadar canlı ve güzel bir şehir. değişik viskiler satın alabileceğiniz çok sayıda dükkana ev sahipliği yapar. otobüse binmeye bile gerek yoktur, yürüme mesafesindedir çoğu yer. kısa bir tatil için idealdir diye düşünüyorum. buraya her sene giden fanatikleri bile varmış hatta.
hesabın var mı? giriş yap