• babam ve onun küçük kardeşi amcam efsane cimridir.

    lisedeyim. bir gün babam ve ben amcamın yaşadığı bursa'nın inegöl ilçesine gittik. inegöl'ün de köftesi meşhurdur. ağzımdan çıkıverdi 'köfte yemek istiyorum' diye. amcam da utandı heralde, 'tamam yeğenim, ne demek, köftenin lafı mı olur' deyiverdi, böyle bonkör edasıyla. ama aslında ne cimridir. neyse, üçümüz çarşıda dolanırken burasının köftesi iyidir diyerek amcam bizi bir esnaf lokantasına soktu, sanki kaç kere gittiyse. garson geldi, 'ne alırsınız abi'. amcam, 'yeğenime köfte ver' dedi. babama bile sormadı (olur da yanlışlıkla sorsaydı zaten babam da kalıbımı basarım 'hayır' derdi). ben güzel güzel köftemi yedim, bu köftehorlar da masanın karşısında oturup beni izlediler.

    aradan yıllar geçti, bir gün bir arkadaşıma yemek ısmarlamaya söz vermiştim ve o gün geldiğinde, onun istediği restoranta gittik. sadece tavuk döner var. ben de hiç haz etmem. garson geldi, arkadaşıma sordum, 1.5 döner istedi, ben yemek istemiyorum dedim. yemek geldi, arkadaşım yemeğe başladı, sonra bana dedi ki, 'aklında olsun, dost tavsiyesi olarak söylüyorum, birisini yemeğe götürüyorsan, sen de yemelisin çünkü yemezsen zoraki geldiğini gösterir ve görgüsüzlüktür.' çok samimi olduğum için az da olsa utandım ve aklıma direkt amcamın bana köfte ısmarlaması geldi.
  • ben üniversitede cimrilik yapıp , 2 yılda 10 kilo verdim . aileden habersiz 5 şehir gezdim bazı bazı cimrilik güzel sonuçlar çıkarıyor .
  • açılın ben geldim. size dayımı anlatıyorum.

    ön bilgi: dayım babadan zengin bir adamdır. dedem ölmeden önce bütün mal varlığını araya başka adamlar sokarak dayımın üstüne geçirmiş. sebebini de pek sonra öğrendim. direkt dayımın üstüne yapsaymış kendisi öldükten sonra kalan 3 kardeş anlaşıp dayımı mahkemeye verirlerse o mallar paylaşıma açılıyormuş ve 4 kardeş paylaşıyormuş. neyse ki zeki dedem bu detayları düşünmüş. mal varlığı dediğim farklı bir büyük şehirde en az 30 apartman -daire demiyorum apartman-, çeşitli yerlerde dükkanlar, evler, arsalar ve kilolarca altın. hangi şehirde yaşadıklarını söylemeyeceğim ama bir şehrin küçük bir ilçesinde kimin ne yaptığı duyulur, bilirsiniz. dayımların senelerce gelen kiralardan külçe külçe altın aldığını -bu altınlar, kayda geçmeyeceği için bir mükellefiyet doğurmaz-, düzenli olarak elden kira toplamaya gittiğini ve bir sürü şeyini duyuyoruz. elbette aile büyükleri ölmeden önce oturup kalktığımız dönemlerde bunları bizden gizlemeye çalışsalar da biz de şahit oluyorduk. bu dayımın adı esnaftır ama en az 10 yıldır dükkan açtığını görmedim. zaten ihtiyacı da yok, sadece 1 ayda gelen kiralarla yedi sülalesi rahat yaşar.

    şimdi gelelim nasıl yaşadığına...
    - senelerdir altın kaplama range rover alma hayali vardır ama hacı murat kullanır. araba trafikten men edilmesine rağmen temel işlerini bu arabayla halleder.
    - bazı güzel lezzetlerin başkentinde yaşamasına rağmen gidip bunları çarşı esnafından değil bim’den alır. mesela şöyle düşünün; antep’te yaşıyor ama baklavayı gidip bim’den alıyor gibi.
    - evlerinde eski mavi benzin bidonları da dahil olmak üzere sayısız bidon ve şişe vardır. bu şişelerle dağdan, bayırdan, mahalle çeşmelerinden su doldurur ki suya para vermesine gerek kalmasın.
    - rahmetli ananem hastanede yoğun bakımda yattığı süreçte mecburen görmek zorunda kalıyorduk. hastane cafesindeki şekerleri avuçlayıp cebine attığını söylememe gerek yoktur herhalde.
    - kemeri olmadığı için beline hastaneden arakladığı çöp poşetini bağlar.
    - eskiden le cola bağımlısıydı. şimdi ne halde ne içiyor bilmiyorum.
    - ilkokuldayken (2007 2008 yılları) bir etkinlik kapsamında öğretmenlerimiz bizden sponsor bulmamızı istemişti. sponsor olanların 20 tl karşılığında kartvizitlerini reklam olarak paylaşıp etkinliğe fon çıkaracaktık. esnaf bildiğim dayımdan rica ettim. 10 dk boyunca telefonda parasını ben verirsem kartvizitini verebileceğine ikna etmeye çalışmıştı. ben o yaşta şaka yaptığını düşünüyordum ama babam telefonu kapatmamı isteyince dayımın ciddi olduğunu anladım.
    - yine ilkokuldayken öğle yemeklerimizi okulda yerdik. dayım da oğlunun öğretmeniyle, müdürle görüşme bahanesiyle gidip haftada en az 2 kez öğle yemeğini okulda yermiş.
    - yine çocukken sürekli süper toto, süper loto oynadığını görürdüm.
    - bayramlarda en ucuz şekeri alırlardı. ne çikolatalardan ne şekerlerden tat alamazdık.
    - (bu sefer dedem) her bayramda diğer dedemin kaç para verdiğini sorardı inatla. ablamla bana 10 lira veriyorsa, o dayımın çocuklarına çeyrek altın takardı.
    - (bu da dedem) kurban bayramında tek konuştuğu konu hayvanın kaç kilo çıktığı, kaç kilosunu kıyma yaptırdığı ve kaç para karşılığında kaç kere kıyma makinesinden geçirdiği olurdu.
    - sürekli lafta türkiye ve dünya turlarına çıkardı. hep bir plan yapardı. nerelerin nasıl gezilmesi gerektiğini anlatırdı. kira toplamaya gitmek haricinde şehirdışına çıktığını görmezdik.
    - siyasilerle arasının iyi olduğunu söyler hep. bir lafıyla bakanların kendisini evinden helikopterle aldıracağını iddia ederdi. bir kez belediye başkanlığına adaylık koymak istedi. adaylık için istenen 5000 tl gibi bir parayı yatıramamış.
    - tüm ilçe doğalgaza geçti. kömür kullanan kalmadı nerdeyse. ama dayım doğalgaz sisteminin kurulması için gereken parayı ödemediği için hala kömür yakıyorlar.

    aslında aklıma daha neler neler geliyor ama onu tanımayanlar bunların ne çeşit bir cimrilik olduğunu anlayamaz diye yazmıyorum.

    yazabileceğim başka şeyler gelirse güncellerim burayı.

    debe editi: yazarlığımın ikinci gününde debe’ye girmemi sağlayan tüm okurlara ve en önemlisi dayıma teşekkür ederim :)
  • geçtiğimiz cuma günü , dersi olmayan ,normalde okula gelmemesi gereken din kültürü öğretmenimizin sabahın sekizinde okulda olup akşama kadar okulda kalması.nedenini sorduğumuzda ise "nasılsa servise para veriyorum(verdiği de aylık iki yüz lira),evde elektrik , doğal gaz yakacağıma buraya gelip ısınırım, çay da var öğle yemeği de var nasılsa " demesi.öğle yemeği de köy okulu olduğumuz için uzak köylerden gelen öğrencilere dağıtılan yemek.bazen öğrencilere yetmiyor ama bunun gibi birkaç asalak en önce koşuyor tabi bir tabak pilav için.daha da kötüsü bunları söylerken yüzünde bir parça dahi utanma olmaması.
  • genelde dayılar ve amcaların başrol oynadığı hikayelerdir.
    hepte 50 doğumlulardır, ne olmuşta 50lerde de hepsi aynı model olabilmiş anlaması zor
    en büyük amcam kendisi sürekli para biriktirir sürekli ev almaya çalışır ekmek makarna pilavla karın doyurup nerden beleş bişeyler bulurum deyip sürekli kurnazlık düşünür.
    eh be amca 3 tane apartmanın dolgun emekli maaşın var hala hurdadan niye bisiklet alırsın geçenlerde anlattığı kadarıyla bisikletçi çöpe dış lastik atmış yep yeniymiş kendi bisikletininkiyle değiştirmiş.birde babamdan çocukken kulladığım bisikletin jantını sormuş.hurdaya devam yani
    3 tane dairesi var en nihayetinde damatlarının baskısıyla sıfır araba aldı doğal olarak arabada radyo ve usb sistemi var eski arabayı satacak üzerinde kaset çalan teyp var bana diyo ki teybi sökelim neymiş letgodan satacakmış
    ne yaşattı bu hayat sana amcacım
  • erciyes ün de y. hoca diye bir hoca vardı. bekardı ve evlenmek istiyordu. kariyeri evlenmek için öğrenci kızlar üzerinde bir nebze etkili olsa bile cimriliği sayesinde evlenemedi. en son olayı pastaneye davet ettiği bir kıza cüzdanım evde kalmış diyerek hesabı ısmarlatma hikayesi nesilden nesile öğrenciler arasında aktarıldığı için dahada evlenememişti.
  • kişi; bu başlığa örnek olabilecek bir olayı yaşamışsa eğer "bir bilseydin acı veren o gerçeği" minvalinde bir mazereti olabilir. kimse dünyaya fakir olarak ve maddi bir alım gücünden yoksun olarak gelmek istemez.

    kendi ekonomik bağımsızlığımı çok erken bir yaşta çivi toplayarak, alüminyum veya demir içeriğe sahip cola, alkollü kutu içekleri ve depozitolu şişelerini toplayıp da satarak kazanmak zorunda kaldım hatta neden kazanmak gerektiğini de yazayım ki kendini bilmez empatiden yoksun kimselerin ajitasyon ithamına maruz kalmamış olurum.

    ilkokul çağlarında her hangi bir sosyal güvencesi olmayan baba ile birlikte kendim adına kbb şikayeti için gidilir, doktorlar bilmem ne testleri ve tahlilleri isterler, baba da para yoktur, baba çaresiz ve baba eşek tepmişçesine etrafına bakınır durur, ben de hasta olduğuma ve babamın çaresizliğe düşmesine neden olduğuma dair çocuk aklımla utanırım, nasıl bir salak sorumluluk duygusuyla artık kendi içimde bunu işlenmiş bir suç olarak görürüm. baba etrafına bakınırken hani şu eski türk filmlerinde alaya alınan şapkalarında tüy olan almancılardan tanıdık birisini görür, yanına gider ve meramını ezilerek büzülerek anlatarak bir miktar borç para ister ve alır, sonra da borç veren adama belki minnet belki teşekkür ve belki de yalakalık olarak gider çay alır gelir. çay alıp gelmesi mesele değil de almancının babamı ezen duruşu ve yüz ifadesini ömrü hayatım boyunca unutmadım

    ve ben o gündür ne astıma ne de üstüme minnet ettim hatta hüsn-i tabirle kasaba minnet edeceğime keser çükümü yerim minvalinde bir hayat yaşadım, onurumu ve gururumu aç da kalsam, çıplak da kalsam korudum. ne arkadaşıma, ne de kardeşime yaptığım iyiliği ve verdiğim borcu yüzüne vurdum.

    varsın olsun gururumu, adımı, onurumu ve karakterimi korumak için ahval ve şerait içinde olmanın getirilerinden dolayı efsanevi cimrilik hikayelerine emsal teşkil edecek davranışlarda bulunayım, yeter ki ne ben ne de kardeşim zorunlu bir ihtiyacın giderilmesi için yere yüz sürmesin tek derdim.
  • çalıştığım kurumda aylık çay ücreti toplanıyor. bir çalışan çayını şekersiz içtiğini söyleyerek normal toplanan ücretten daha az ödemesi gerektiğini söyledi. çaycımız kabul etmedi. ben onun ayrımını mı yapıcam şekerli iç o zaman dedi.*
    sonra arkadaşta,tamam ben de her çayımın yanında şeker istiyorum. artık şekerli içicem dedi.*
    bir gün baktım. çayın yanına koyulan şekerleri bir poşette biriktiriyor.*
    dedim,hayırdır?
    madem parasını veriyorum, ben de şekerleri toplar eve götürürüm.gelen giden misafir oldu mu çayın yanına koyarım.ekstra şeker mi alayım eve dedi.

    bunu yapanın ihtiyacı da yok ha..ama alışkanlık mı demeli? yoksa böyle yaptığı için mi ihtiyacı olmuyor demeli? bilemedim.
    tek bildiğim,küçük hesapların insanı olanları sevemediğim.
  • kendimi kendimden esirgiyorum. gülme, samimiyim.
  • tatile çıkılmasını fırsat bilen cimri ev arkadaşının,su faturasından şikayet ettiği için haftalarca klozete sıçıp sifonu çekmemesi ve sonrasında tonlarca tuz ruhunun harcanması.
hesabın var mı? giriş yap