• ege adalarının ise silahsızlandırılmaması konusunda mutabakata varılmıştı. fakat bu adalar yunan hükümeti tarafından değil nato tarafından silahlandırılmıştır ve türkiye bu üslere ses çıkarmamıştır. daha sonra yunanistan, göstermelik olarak nato'dan ayrılmış, bu üsleri boşalttırmış, kendi askerlerini doldurmuş ardından tekrar nato'ya üye olmuş ve bu üyelikte ege adalarını hariç tutmuştur. türkiye'nin bu duruma da itiraz etmemesi "de facto" durumun "de iure" olmasına yol açmış ve yunanistan'ın burnumuzun dibine füze konuşlandırmasına zemin olmuştur.

    ege ordusu'nun kuruluş sebebi de budur. tıpkı her zamanki gibi siyasi ve hukuki hatalarımızın cezasını askeri alanda çekmekteyiz.

    edit: fazla özet geçmişim. türkiye aslında yunanistan'ın yaptığı manevraya itiraz etti ve nato üyeliğini uzun süre veto etti. 12 eylül yapan kahraman kenan evren yönetimi ise abd'nin baskısı üzerine bu vetoyu kaldırdı. yani bu hediye de kenan evren'e aittir.

    hayır, hem nato güdümlü antikomünist darbe yapıyorsun, nato için, demirperdeye kalkan olmak için halkına olağanüstünün de üstünde hal yaşatıyorsun hem de nato'ya borçlu çıkıyorsun, talep üzerine bir de ege adaları konusunda taviz veriyorsun. nasıl iştir anlamak mümkün değil.
  • lozan konusu tekrar gündeme gelince illaki birileri ege adalarının hepsini yunanistan'a nasıl bıraktığımızı anlatacaktır. sanılanın aksine yunanistan'a bıraktığımız adalar tüm ege adalarının dörtte birinden daha azını oluşturan 12 adalar ile bozca ada arasında kalan türk kıyılarına çok yakın olan midilli,sisan,sakız adası gibi adalardır. türk kıyılarına yakın olan diğer bir ada grubu olan 12 adalar osmanlı yıkılmadan önce zaten elimizde çıkmıştı. 12 adaları nasıl kaybettik, nasıl yunana peşkeş çektik gibi çıkışlar bu ülkede her 4-5 yılda bir gündem olur.

    12 adanın durumu 2.dünya savaşında bir çok kez gündeme gelmiştir. 1.dünya savaşı esnasında osmanlı cephelerinde bulunan ve türkleri çok yakından tanıyan eski asker yeni diplomat franz von papen almanya 2.dünya savaşını başlatırken ankara'da alman büyük elçisi olarak ikamet etmekteydi. franz von papen adolf hitlerin iktidara gelmesinde önemli etkileri olmuş biri olarak geniş yetkilerle türkiye'ye gelmişti öyle ki bu durum dahi hitlerin türkiye'ye verdiği önemi göstermesi açısından dikkate şayandır.

    henüz 2.dünya savaşının başlarında von papen berline gönderdiği bir mektupta, italya’nın 12 ada’ya asker ve silah yığmasının türkiye’de büyük endişe uyandırdığını, buradaki yoğun askerî faaliyetlerin türkiye’ye karşı açık bir tahrik mahiyetini taşıdığını görmüştür. bu yüzden hitler ve dışişleri bakanı ribbentrop’a gönderdiği telgraflarda, bu duruma işaret ederek türkiye’nin endişelerini yatıştırmak için arnavutluk’taki asker sayısının en aza indirilmesi konusunda italya’ya baskı yapılmasını telkin etmiş, aynı zamanda italya’nın iyi niyetini göstermesi için 12 ada’dan türkiye kıyılarına yakın olan iki küçük adanın türkiye’ye terkedilmesini istemişti.

    takvimler 1941'i gösterdiğinde isealmanya'nın türkiye tekliflerinde cömertleşeceği bir olay gerçekleşmiştir. ırak’ta nazi taraftarı raşit geylani’nin bir hükümet darbesi sonrasında yönetimi ele geçirmiş ve ilk iş olarak almanya'dan yardım istemiştir. almanya ise ingiliz sömürgelerine çok yakın kendi taraftarı bir ülkenin destek çağrısına kayıtsız kalamazdı.almanya alelacele türkiye'den gizli olarak silah, ekipman ve asker geçirilmesi noktasında türk hükümeti ile pazarlıklara başlamıştır.

    dönemin dışişleri bakanı şükrü saraçoğlu, ege denizi’ndeki türk kıyılarına yakın bazı adaların idaresini savaş süresince üzerine almak istediğini söylemişti. saraçoğlunun istediği adalar bugün türk kıyılarından çıplak gözle dahi görünebilen sakız, midilli ve sisam adalarıydı.

    ayrıca alman dışişleri bakanı riddentrop alman büyük elçisine gönderdiği telgrafta türklere edirne civarından bir miktar toprakla istedikleri ege adalarının verilebileceği noktasında büyükelçiye yetki vermiştir.

    müzakereler sonucu alman silahlarının ırak'a gitmesi için gereken iznin kesin olarak çıkacağına inanan alman büyük elçisi türkiye ile savaş sonrasını kapsayan bir anlaşma imzalamıştır anlaşmanın ana maddeleri şu şekildedir .

    1. trakya’nın edirne sınırının batısında bir düzeltme,
    2. ege denizi’nde türkiye’ye yakın adalarda sınır düzeltmesi,3. montrö boğazlar statüsünün değiştirilmesinde destek. fakat türk-alman yakınlaşmasından ve pazarlıklarından haberdar olan ingilizler bu anlaşmadan hemen sonra türkiye'ye bir nota göndererek türkiyenin almanya ile imzalayacağı gizli ırağa silah yardımı anlaşmasından haberdar olduklarını ve bu anlaşmanın imzalanması dahilinde türkiyenin sonuçlarına katlanacağını beyan etmiştir.12 ada ile ilgili beklenmedik tekliflerden biri de stalin’den gelmiştir. buna göre; ingiliz dışişleri bakanı eden 15 aralık 1941’de geldiği moskova’da stalin ile görüşmesinde stalin, yalnız askerî konuların değil siyasî konuların da yani savaş sonrası düzenin ve sınır değişikliklerinin de konuşulmasını istiyor, gelecekteki sınırları ilişkin görüşlerini açıklarken aynen şöyle diyordu: “türkiye, ege’de yunanistan için önemli adalarda o’nun lehine muhtemel ayarlamalardan sonra, 12 ada’yı almalıdır. türkiye, bulgaristan’dan ve mümkünse kuzey suriye’den bazı kısımları da almalıdır” diyordu. fakat stalin'in boğazlar ve kars-ardahan'ın sovyetler denetimine geçmesini istediği savaş sonrasında türkiye tarafından anlaşılmıştır. zira 1.dünya savaşı öncesi ingiltere rusyaya istanbul'un denetimini teklif etmiştir kuvvetle muhtemel stalin'de çarlık rusyasından o günlere gelen hayalin peşinde türkiye'ye bir parça toprak vererek istanbul'dan pay almayı düşünmüş olabilir. takvimler 1942 yılını gösterdiğinde almanya amerikanın 1941 yılının sonlarında ki perharbor baskını sonrası savaşa dahil olması üzerine güç dengelerinin yavaş yavaş aleyhlerine döneceğini fark etmeye başlamıştır. almanya bu gelişme üzerine ingiltere'nin belinin biran önce kırılması gerektiğinin farkına varmıştır zaten kuzey afrika'da ingilizlere karşı savaşan alman ordusuna ek olarak mısır'ın doğusundan gelecek bir saldırıya ingilizlerin karşı koyamayacağının farkında olan almanlar bu cephenin iki şekilde açılabileceğinin farkındaydı. ilki ve meşakkatli olanı kuzey kafkasya üzerinden güneye inmekti ki dağlık alanlardan alman panzerlerinin nasıl geçeceği halen bir muammadır. ikinci yol ise türkiye'nin savaşa katılmasıdır ki alman teknolojisiyle desteklenen bir türk ordusu karşısında o günkü konjonktürde mısırda ki ingilizlerin tutunması imkansızdı. bu amaçla 1942 yılı boyunca almanlar türkiye'ye öncelikle ege adalarını ve savaş sonrasında barış anlaşmasının imzalanma sürecinde geniş sınırlarla büyük türkiye'nin kurulmasını tahahüt etmişlerdir.

    1943 yılına gelindiğinde ise ege adalarında ki alman ingiliz mücadelesi daha da kızışmaya başlamıştır. türkiye'yi halen kendi tarafına çekmek isteyen almanlar ve ingilizler ege adalarını türkiye'ye teslim ederek türkiye'nin desteğini alabileceklerini düşünüyordu. 1943 yılının sonlarına doğru savaşın gidişatı almanya'nın aleyhine dönmeye başlamıştı. fakat adalar üzerinde ki kısa süreli müttefik işgalini almanlar küçük bir birlikle öylesine ağır bir şekilde bertaraf etmişlerdi ki türkiye ve ingiltere bu alman taaruzundan oldukça etkilenmişti. hatta churchill anılarında bu konuyla alakalı olarak şu satırlara yer vermiştir; “ege’de gözleri önünde olanları gördükten sonra türkler’i ihtiyatlı oldukları için kimse kınayamaz” diyecektir. ingiltere'den uzaklaşan türkiye'nin alman saflarına çekilmesi için hemen bir ay sonra bu defa alman denetimide ki italyan hükümeti türklere ege adalarını bırakmak için almanya kanalıyla girişimde bulunur. italyanların ege adalarını türklere bırakması ingilizler yada almanların bırakmasında çok daha farklıdır öyleki adaların mülkiyeti italyanların elindedir dolayısıyla bu adaların italyanlarca mülkiyetinin türklere bırakılması hukuksal açıdan bölgenin tamamen ve tartışmasız olarak türk toprağı olması anlamına gelir. fakat türkiye bu teklife hiç bir şart öne koşulmadan adaların türkiye'ye bırakılması halinde müsbet yanıt verecekleri şeklinde cevap vermiştir.
    1945 yılına gelindiğinde ise savaş almanlar’ın aleyhine dönmüştü. savaşın son safhasında almanlar, türkiye’ye müracaat ederek işgalleri altındaki ege adaları’nı türkiye’ye kayıtsız şartsız devretmek istediklerini bildirdiler. savaşa katılmadığımız için ganimetten pay almaklığımıza sebep olmadığını, aksine bunun yaşamakta bulunduğumuz şartlar içinde tehlike doğurabileceğini düşünen türk hükümeti, önce teklif hakkında ingilizler’e bilgi vermeyi uygun gördü. ingilizlerin cevaplarında, adalar’a ihtiyaçlarının olduğunu, kendilerinin işgal edeceğini bildirmesi üzerine konu kapanmıştır.

    türkiye tüm savaş boyunca en müsait teklifi 1945 yılında almanya tarafından almıştır. almanya 1945 yılında ki teklifinde türkiye'den herhangi birşey talep etmemiş olmasına karşın türk hükümeti müttefiklerden çekindiği için bu teklifi kabul etmemiştir. kimbilir dönemin hükümeti bu teklifi kabul etseydi bugün egede ki bir çok problerm olmayacak kıyılarımızdan birkaç km mesafedeki adalarda türk bayrağı dalgalanacaktı yada savaşta işgale uğrayan yunanitan savaş tazminatı olarak adaları isteyecek hamisi ingilterenin desteğiyle yeni bir savaşa sebep olacaktı.belki türkiye'nin soğuk savaş öncesinde ekseni sovyetlere doğru kayacak belkide amerika birleşik devleteleri devreye girerek türkiye'de ki eksen kaymasını göze alamayarak adaların türkiye'de kalmasını sağlayacaktı.

    hatay'ın türkiye'ye ilhak edilmesi de türkiye'nin savaşı dahi göze alarak direnç göstermesi ile sağlanmıştır fakat ege adaları konusunda türkiye aynı direnci gösterememiştir.
  • iddiaya göre yunanlılara verilmeye devam eden adalar.
    saygı öztürk'ün yazdığına göre, izmir ve ege bölgesindeki göç etmiş olan rum vatandaşların değerli mallarının bazılarına peşkeş çekilmesi karşılığında, 17 adet küçük ada yunanistan'a devredilmiş, en azından bu adalardaki yunan işgaline ses çıkarılmıyormuş.
    daha önce bu adalara yunan ordusunun bayraklar diktiği ve bizim ses çıkarmadığımız başka mecralar tarafından da dile getirilmişti.
    bu adaların küçük-büyük olmasından ziyade, bu durum bizim hava ve deniz sahamızı inanılmaz azaltıyor, yunan hava sahasını iyice türk anakarasına yaklaştırıyor. bu vahim iddianın araştırılması gerekir, eğer böyle bir durum gerçekten var ise, bu inanılmaz bir skandal, ve çok vahim bir durum.
    yeri gelince "bir karış vatan toprağını vermeyiz" derler.

    yazı şurada:

    (bkz: http://www.sozcu.com.tr/…en-de-kovuluyoruz-1203764/)
  • türkiyenin kıta sahanlığı dahilinde olmalarına rağmen,haksız yere pek çoğunun yunanistana ait olduğu adalar.
  • irili ufaklı, ikamet edilmeyen kayalıklar da dahil edildiğinde sayısı 1500’e varan ada ve adacıklar topluluğu olup, 200 bin kilometreden fazla bir alanı kaplamaktadır.

    osmanlı zamanında ege adalar topluluğu bir vilayetti (bkz: cezayir-i bahr-i sefid).
  • ikaria: uzun ömürlü sakinleriyle sık sık gündeme gelen bu adanın en ünlü kumsalı uzun bir yürüyüş veya tekneyle ulaşılan seyşeller plajı. beybeyaz kumları ve turkuaz sularıyla seyşeller, adaların en güzel kumsallarından birisidir. ikaria'da kimileri denizle iç içe olan, lefkada, leumakia ve agia kuriaki gibi ılıcalar da bulunur. kumsal ve ılıcalar bir yana adanın şirin köyleri de görülmeye değer. özellikle frandato, vrakades, gialiskari ve magganitis.

    kea: atina'ya en yakın kiklad adası olan kea, el değmemiş doğası ve sakinliğiyle ünlüdür. ada özellikle yürüyüş yapmayı sevenler için bir cennet gibidir. antik çağ'daki şehir devletlerini birleştiren yolları izleyen 12 yürüyüş rotasının toplam uzunluğu 81 kilometreyi bulur.

    siros: kikladlar'ın en büyük kenti ermoupoli'ye ev sahipliği yapan siros, posidonia olmak üzere agathopes, vari, ahladi, megas gialos, finikas ve azolimnos gibi kumsalları barındırır. kıyı köyleri ziyaretlerinize çok güzel bir aroma bırakacaktır. özellikle hala küçük balıkçı köyü atmosferini koruyan kini, sakin bir gün -veya tatil- için ideal, ayrıca günbatımlarıyla ve taze deniz ürünleri servis eden tavernalarıyla da ünlü.

    samothraki: bir diğer adıyla semadirek. kuzey ege'nin hırçın adası diğer yunan adalarına pek benzemez. fengari dağı (1611 m), orman etekleri, su kaynakları, şelaleler ve kaplıcalar samothraki'yi kampçıların ve doğa tatili sevenlerin gözdesi yapıyor adeta. therma ve adanın kumlu tek plajı olan pahia ammos yüzülecek yerler olarak öne çıkan noktalar. hora'nın daracık sokakları birkaç tahta masa ve iskemleye sahip şirin restoranlara sahip.

    milos: kikladlar'a diar birçok şeyi bir arada bulabilirsiniz. milos'un en büyük yerleşim yeri olan plaka, adanın kuzeyinde, yükseklerde bir yerde kurulu. buradaki venedik kalesi kastro, eşsiz bir ada ve deniz manzarası sunuyor. hemen yakınlarındaki mini balıkçı köyü klima ise, syrmata adlı küçük evleriyle eşsiz bir atmosfere sahip. kayalara oyulan ve denize bitişik bu evler kışın teknelere barınak oluyor, yazın ise denizle iç içe birer yazlık eve dönüşüyor. adadaki mandrakia ve firopotamos da benzer atmosfere sahip balıkçı köyleri. adanın sevimli köylerinden bir diğeri ise, plaka yakındaki tripiti. köyün restore edilmiş yel değirmenlerinde konaklamak mümkün. milos'ta eşsiz plajlar da bulunuyor. terk edilmiş bir madeni mesken tutmuş paliorema, keskin hatlı beyaz kayaları ile sarikiniko, dik bir merdivenle inilen tsigrado ve devasa kayaları çevreleyen billur deniziyle kleftiko adanın başlıca plajlarıdır. milos'ta gün yüzün eçıkarılan, günümüzde ise paris'teki louvre müzesi'nde sergilenen ünlü venus de milo heykelinin bir replikasına ev sahipliği yapan arkeoloji müzesi de (plaka'da) görülmeye değer.

    naksos: kikladlar'ın en büyük adasıdır. köklü tarihi ve benzersiz coğrafyasıyla öne çıkıyor. hareketli hora'da venediklilerden kalma küçük bir kale (kastro) yer alıyor. kocaman bir adanın iç kesimlerinde ise onlarca dağ köyü -ve bunları birbirine bağlayan yürüyüş rotaları- bulunuyor. zaman içerisinde çok az değişen bu köyler taş evleri, ortaçağ kaleleri, bizans kiliseleri, halk müzeleri ve köy kahveleri ile geleneksel kiklad yaşamına şahit olma şahsı sunuyor. en güzel sahilleri ise avraam ve moutsouna.

    folegandros: kikladlar'ın en dağlık adalarından birisidir. adanın ince uzun yapısı, orta kısımda iyice daralarak bir kilometreye kadar düşüyor. folegandros'un hora'sı, dev bir kayanın kıyısına kurulmuş ve yükseklerden son derece etkileyici manzaralar sunuyor. 1212 yılında venedikliler tarafından inşa edilen kalenin dış surları, günümüzde buradaki evlerin duvarı olarak görev yapıyor. adanın en güzel kumsalları ise katergo, agali ve ince çakıllı agios nikolaos'ta bulunuyor.

    ios: homeros'un adası ios, gece hayatıyla tanınıyor olsa da burada her türlü tatili yapmak mümkün. sanki her sabah sıvalanıyormuş gibi bembeyaz olan evleriyle hora, rüya gibi bir köy. ege'nin en güzel kumsallarına sahip olmasıyla böbürlenen ios'un en güzel kumsalları arasında ise mylopotas, kolitsani, manganari ve tou papa to avlaki bulunuyor. hora'nın tepesindeki on dört yel değirmeninin az ötesinde kayalara oyulmuş tiyatro muhteşem bir santorini manzarasına sahip.

    kimolos: milos'un hemen ucunda yer alan kimolos, genelde yüksek tepelerden oluşan bir coğrafi yapıya sahip. adanın en büyük yerleşim yeri olan hora, yerel söylenceye göre, adayı vuran korsanların kafasını karıştırmak için labirent biçiminde inşa edilmiş. kimolos'ta görülmesi gereken yerler arasında psathi ve rema çevresi, aliki, goupa, bonatsa, prassa ve hellenika yer alıyor. civar plajların tümüne yürüyerek de ulaşabiliyor. adadayken bir kimolos spesiyalitesi olan laden a'yı (ekmek hamuru, domates ve soğanla yapılıyor) denemeyi unutmayın.

    paros: kikladlar'ın tam ortasında yer alır. adanın merkezi ve ana limanı olan parikia, taş sokakları, eski kiliseleri, bembeyaz evleri ve sıra sıra dizilmiş ufak dükkanları ile tipik -ve zarif- bir kiklad kasabası. kuzey kıyılarındaki naousa ise parikia'dan bile popülerdir. sessiz sakin bir balıkçı köyü iken turizmle birlikte dönüşen naousa'nın deniz kıyısındaki eski kayıkhaneler, ve balık depolar, kapılarında uzoya meze olacak ahtopotların asıldığı birer taverna artık. küçük bir koyun çevresinde şirin bir köy olan pisa livadi'nin içindeki tertemiz kumsaldan tertemiz bir denize girebilirsiniz. paros'un en güzel kumsalları arasında palmiyeli agia irini, gözden uzak, sessiz sakin boudari, sıradışı kaya formasyonlarıyla kolibithres ve altın renkli kumlarıyla chrisi akti ve nea chrisi akti sayılabilir. iç kesimlerdeki lefkes ile marpissa da paros'un görülmesi gereken şirin köyleri arasında.

    serifos: kikladlar'ın batı cephesinde yer alan adanın tarihi, sahip olduğu demir madenleri çevresinde biçimlenmiş. adanın en pitoresk kasabası, etkileyici bir yamaçta yer alan ve iddialı bir dizi merdivene sahip olan hora. burada bizans sonrası döneme ait, restore edilmiş pek çok kilise bulunur. serifos'ta megalo livadi ve koutalas adlı yarı terk edilmiş iki köy bulunur; 1800'lerdeki madencilik günlerinden kalma, şimdilerde coğrafyayla bütünleşmiş eski ekipmanlar raylar, rıhtımlar ve vagonlar, burada denize girenler için farklı bir atmosfer oluşturuyor.

    alonnisos: sürdürülebilir ve ekolojik bir turizme yelken açan alonnisos, bu özelliği ile ege'deki diğer tüm adalardan ayrılıyor. alonnisos ve çevresindeki yerleşim olmayan adacıklardan oluşan alonnisos ve kuzey sporatlar ulusal deniz parkı, 1992 yılında tehlike altındaki akdeniz foklarını koruma amacıyla oluşturuluyor. geçtiğimiz yıl ise bu parkta yunanistan'ın ilk sualtı müzesi açıldı. m.ö. 5. yüzyılda battığı düşünülen peristera gemisinin el değmemiş kalıntılarına sahip müzeyi ziyaret edebilmek için rehberli bir tura katılmanız ve en az 25 metre derinliğe dalıyor olabilmeniz gerekiyor.

    sikinos: 260 kişlik bir nüfusa sahip izole sikinos (türkçe eski adıyla eskinoz), son yıllarda artan turist sayısına rağmen geleneksel mimarisi ile kendini ziyaretçilere sunuyor. adada günümüzde yalnızca iki yerleşim bulunuyor: limandaki alopronoia ve asıl uerleşim yeri hora. begonvillerle çevrili dar sokaklar, taş evler, kemerli geçitler ve tepedeki yel değişmenleri sikinos'u süslüyor. karras, sontorinaika, petra ve ai giannis adanın en beğenilen plajlarındandır.

    skopelos: alonissos ile skiathos arasındaki skopelos, denize kadar inen çam koruları, suları berrak kuytu koyları ve geleneksel mimarinin korunduğu cazip köyleriyle, sporatlar grubunun gözde adalarındandır. limanı çevreleyen yamaçlara kurulduğu için denizden çıkıyormuş gibi duran hora, ada turuna başlamak için ideal bir nokta. kuzeydeki glossa, 250-300 metrelik yüksekliğiyle "sporatlar balkonu" olarak anılıyor ve etkileyici bir manzaraya sahip. klima ve neo klima köyleri de görülmeye değer.

    leros: bodrum yarımadasının açığındaki adalardan biridir. kafa dinlemek isteyenelr için mükemmel bir ada. beyaz, kübik evlerin baki olduğu ada, yel değirmenleriyle de ünlü. deniz kıyısında şirin bir köy olan pandeli yolundaki eski yel değirmenleri, pek çok gezginin fotoğraflarında kendine yer bulmuştur. öte yandan agia marina'da, suyun içinde yer alan değirmen de az rastlanır bir görüntü sunuyor. alinda'da, kıyıdaki ufacık bir adanın üzerine kurulu agios isidoros kilisesi de öyle. özellikle günbatımında..

    hydra: yaşayan bir müze adeta. 17. ve 18. yüzyıl yerleşiminde bir deneyim yaşamak isteyenler için ideal bir destinasyon. arabaların bulunmadığı adanın hora'sı, basamaklı dar patikaları, bunları arşınlayan el eşekleri, manastırları, yel değirmeni kalıntılarıyla son derece pitoresk bir görüntüye sahip. hora'nın ötesinde, ufak ve sevimli kaminia köyünde ister denize girebilir, ister limandaki iki-üç tavernada leziz bir yemek yiyebilirsiniz.

    skiros: sporatlar'ın anakaradan ulaşımı en zor olan üyesidir. bu sayede geleneksel ada atmosferini en iyi biçimde korumuştur. ada, sakin bir tatil yapmak isteyenlerin beklentilerini karşılayacak her şeye sahip. görkemli bir kayanın üstüne kurulu hora, beyaz evleriyle klasik bir yunan adası atmosferi oluşturuyor. skiros, geleneklerin güçlü olduğu bir ada -büyük perhiz öncesindeki uzun karnaval döneminde de sokaklar geçit törenlerine sahne olur.- yürüyerek veya tekneyle ulaşabilen ücra koyları hem çok güzel, hem de sezonla bile tenha ve kafa dinlemelik.

    aigina: mitolojide ırmak tanrısı asopos'un kızından alan bu ada, diğer adaların pek çoğundan büyük bir nüfusa sahiptir ve anakaraya çok yakındır. havanın açık olduğu günlerde atina'dan bakıldığında adanın kuzeyindeki evleri seçmek mümkündür hatta. antik çağ'da atina'nın en büyük rakibi olan ada, yunanistan'ın en güzel antik tapınaklarından birine sahip. yunanistan'ın bağımsızlığından sonra ada bir süreliğine bu yeni ülkenin idari, ticari ve manevi merkezi olmuş -adadaki ihtişamlı neoklasik yapıların birçoğu bu dönemden kalma.- cıvıl cıvıl perdika ve terk edilmiş ortaçağ yerleşimi paleohora da görülmeye değer.

    spetses: saronik adaları'nın en güneydeki üyesi, popüler bir tatil destinasyonu. adanın merkezi, sıra sıra inci gibi dizilmiş görkemli konları ve önlerinde uzanıp giden kordonuyla farklı bir havaya sahip. limanın en iç kesimi balitza'da gündüzleri denizcilerin teknelerini tamir ettirdikleri eski dokları göreceksiniz, geceleri ise tavernalar, kafeler ve barlar sahneye çıkıyor. adada pek çok güzel kumsal bulunuyor ama agia paraskevi bir başka güzel.

    amorgos: kikladlar'ın en güneydeki adası, yabanıl ve dağlık coğrafyasıyla komşularından ayrılır. adanın sıradışı hora'sının tam ortasında, 13. yüzyıldan kalma bir venedik kalesi yükseliyor hala. amorgos'un iyi korunmuş kalder ma'ları (kaldırımlar ve taş yollar) köyleri halen birbirine bağladığı için ada yürüyüş severler için biçilmiş kaftan. yollar, terk edilmiş asfondiliti köyünden ve köydeki naif kaya resimlerinden de geçiyor. adanın en etkileyici manzaralarından biri, denizden 300 metre yüksekteki bir kayanın cephesine kondurulmuş panagia hozoviotissa manastırı'ndan görülüyor. deniz için ise istikamet agia anna, mouros, mikri glifada ve kalotaritissa kumsalları.

    patmos: on iki ada'nın en kuzeyindeki üyesidir. dini geçmişi ile öne çıkar. patmos'un limanı skala, adanın en ince noktalarından birinde kurulu olduğu için her iki yakadaki denize de kıyısı olan şirin bir yerleşim. 5 kilometre ötede hora'da ise, unesco dünya miras alanı olan aziz yuhanna manastırı yükseliyor. yüksek duvarları ile bir hisarı andıran manastır, hora'nın beyaz evlerine hükmeden bir görünüme sahip. patmos'un en güzel kumsalları arasında ise agriolivado, petra, meloi, psili ammos ve loukakia yer alıyor.
  • lozan antlasmasi'ndaki su madde ile yunanistan'a birakilmislardir:

    madde 12 - imroz ve bozca adalarile tavsan adalarindan gayri sarki bahrisefit adalari ve bilhassa limni, semendirek, midilli, sakiz, sisam ve nikarya adalari uzerinde yunan hakimiyetine dair 17/30 mayis 1913 tarihli londra muahedenamesinin besinci ve 1/14 tesrinisani 1913 tarihli atina muahedenamesinin on besinci maddeleri ahkamina tebaan 13 subat 1914 tarihli londra konferansinda ittihaz edilip 13 subat 1914 tarihinde yunan hukumetine teblig edilen karar, isbu muahedenamenin italyanin hakimiyeti altina vaz'edilen ve on besinci maddede mezkur olan adalara muteallik ahkamini mahfuz kalmak sartile, teyit edilmistir. asya sahilinden uc milden dun mesafede kain adalar, isbu muahedede hilafina sarahat bulunmadikca, turkiye hakimiyeti altinda kalacaklardir.
  • birlesik krallik'in yoğun gayretleri ve italya'nın yok sayılamayacak gayeretleri ile osmanlı'dan koparılıp yunanistan'a hediye edilmiş adalardır.
  • matchpoint filminde de gördüğümüz üzre elin ingilizinin elini kolunu sallaya sallaya gelip gezdiği, bizim burnumuzun dibinde olmalarına rağmen prosedürsüz gidemediğimiz, her tatil sezonu ışıkları seyredilip, radyoları dinlenip gsm operatörleri kullanılan midilli*, sakız*, sisam*, istanköy* ve de rodos. gerçi filmde adı geçen adalar girit* ve santorinidir ve bu adalara zaten direk ege kıyılarından gitmek lojistik olarak mümkün değildir. ama bu küçük sahne akla bodrum ya da datça limanına doluşmuş ada turlarına katılan ingilizleri akla getirmekte ve "neden onlar da ben değil" dedirtmektedir.
  • eğer paran varsa tüm adalar senindir, eğer paran yoksa hiçbir ada senin değil. sözde ülke toprağı olan binlerce kilometre sahil şeridinin ayakbastı parası vermeden girebiliyorsunuz onu söyle hele zafer partici zavallı.
hesabın var mı? giriş yap