• muhteşem olabilecekken abartılı oyunculuklarla yazık edilmiş oyun.
    tek perde 70 dakikalık bir oyunda tabi ki savaşın getirdiği tüm yaraları, sallantıları vermesini beklemedim.
    ama oyun sade ve akıcı olayım derken hiçbir şeye değinemeden sıkıcı olmuş.
    en çok sadece en son sahnede gözüken, oyunun geri kalanında dış ses olan alaaddin'in oyunculuğunu ve ekrana yansıtılan fotoğrafları beğendim.
    boşnak şarkısı ve patates sahnesi gerçekten oldukça dokunaklıydı.
    son 15-20 dakikası için de olsa izlenmeli.

    irfan'ın söylediği boşnak şarkısı
  • durağan,sade,sessiz,gösterişsiz bir 70 dakikayla, saraybosnada yaşanan savaşı anlatan oyun.
    bu savaş kimler arasında?
    herkes arasında .
    sen ve ben aynı tarafta mıyız?
    bize soran kim?’…
    ne zamandan beri?
    yeni bir şey değil...

    --- spoiler ---

    evin küçük oğlu irfan'ın gitarıyla söylediği boşnakça şarkının hala etkisinden çıkabilmiş değilim.şarkının sözlerini anlamasam da,o sahnede savaşın tüm acısını iliklerime kadar yaşadım.gözlerimden akan iki üç damlaya engel olamadım.bazı şeyleri anlatmak için dev prodüksüyonlara,şatafatlı dekorlara gerek yok. oyunda bir gitar ve haşlanmış patates sahnesiyle kendimi, 90ların saraybosnasında,savaşın tam ortasında,ibrahim ve ailesinin yaşadığı dramın içinde buldum.
    --- spoiler ---

    irfan'ın söylediği boşnak şarkısının adını bilen birileri varsa, posta kutumu yeşillendirmesini dört gözle bekliyorum.

    edit: [https://www.youtube.com/watch?v=sdchsowa5hm https://www.youtube.com/watch?v=sdchsowa5hm]
    (bkz: kad ja podjoh na bendbasu)
    şarkının ismini söyleyen, oyunun irfan'ı (bkz: burak altay)'a ve alaaddin'i (bkz: emre yeşilöz)'e sonsuz teşekkürler
  • savaşın sıradan bir aile üzerindeki etkilerini anlatmaya çalışan oyun. daha etkileyici olabilirdi, ya da fazla beklentiyle izledim. evin büyük oğlunun zamanın önemli olaylarını anlattığı ve radyodan haberlerin verildiği kısımlar güzeldi. ancak hissettirdikleri açısından bir şeyler eksikti. üsküdar stüdyo sahne çok küçük olduğundan oyunları sahnedeymiş gibi izliyorsunuz, ayrı bir keyifli. izleyiniz.
  • istanbul devlet tiyatrosu'nun tek perde ve yaklaşık 70 dakikalık taze oyunu. metin olarak çok derin değil. büyük cümleler yerine daha yalın bir anlatım seçilmiş. biraz kimliksiz gibi. misal orası bir boşnak evi değil de herhangi bir ev de olabilir. belki yazar tam da bu evrenselliğin altını çizmek istemiştir. yine de insanın boğazına düğümlenen bir oyun. söylenemeyen sözler gibi. ve samimi. sürekli didişen baba-oğul gibi... paylaşılan bir haşlanmış patates gibi... indira gandhi gibi...

    fakat oyunun ısınması biraz sürüyor. baştan oldukça durağan. oyunculuklar da biraz oturmamış ama oyunun tazeliğine veriyorum. dekor sade, oyuncak tren aşırmalık. özellikle araya giren anılar/haberler çok etkiliyor insanı. 90'lar sanki daha dünmüş gibi ama neler yaşamışız, neleri unutmuşuz yaa. yani eğer bu bir film olsaydı orta derece derdim ama gerçek olunca....
  • ele aldığı konunun ağırlığının altında ezilmiş; olayın dramatikliğini yeterince işleyememiş, hissettirememiş, biraz yüzeysel kalan zayıf bir oyun. replikler arasında okadar uzun süreli es'ler veriliyor ki; bazı oyunculuklar okadar yavaş, ağır oynanıyor ki; kurgu ve metin zayıf olunca savaşın etkisini, bunalımını, boğuculuğu bu yolla hissettirilmeye çalışılmış sanırım. oyunun en beğenilen sahnesi olan şarkının söylendiği sahnede bile şarkıya giriş yapılana kadar bile dakikalar geçiyor.

    yine de oyun, öyle kötü sayılmaz ancak; közlenmiş patatesin mis gibi kokusunun salonu sardığı gibi oyun beni sarmadı malesef.

    --- spoiler ---

    bir millet uyuyorsa uyandırmak kolaydır. ama uyumuyor da uyuyormuş gibi yapıyorsa ne yaparsanız yapın uyandıramazsınız.

    --- spoiler ---
  • birkaç gün önce tekel sahnesi'nin o küçük salonunda izlediğim oyun. oyuncuların yüksekten yüksekten oynamasını (o hepi topu yirmi kişilik sahnede) hem biraz rahatsız edici hem de içtensiz bulduğumu söylemeliyim. buna ek olarak bu oyun bildiğim kadarıyla içinde pek az da olsa bir tutam humor bulundurmaktadır. fakat oyunda buna neredeyse dokunmamış bile yönetmen.
    fakat yine de 6 liranın satın alabileceği en verimli şeylerden biridir, gidilmesi tavsiye edilir.
    pek detaylı bilgim yoktu yugoslavya'da yaşanan şeylerle ilgili. kulaktan dolma, haberlerde denk gelinen şeylerle sınırlıydı fakat oyundan sonra bu konuya, özellikle de etkin temizlik mevzuuna biraz yönelmemi de sağladı açıkçası. oyunun böyle bir yönü olduğunu belirtmekte fayda var.
  • berk sezenler gibi bi tiyatrocuyu tanımam sebep olan ilk izlediğim tiyatro.
  • almir imşireviç’in yazdığı, bilge emin’in yönettiği istanbul devlet tiyatrosu yapımı “eğer bu bir film olsaydı…” oyunu; bursa’da düzenlenen 2. uluslararası balkan ülkeleri tiyatro festivali, bosna-hersek’in zenica şehrinde düzenlenen 14. uluslararası bosna drama festivali ve makedonya’nın başkenti üsküp’te düzenlenen 2. uluslararası tiyatro festivali “makedon ulusal tiyatrosu – fest”e katılmıştır.

    oyun; 14. uluslararası bosna drama festivali’nde ‘jüri büyük ödülü’ ve ‘jüri özel ödülü’ne layık görülmüştür.
  • savaşı durgunlukla, masum insanların endişlerinden yola çıkarak anlatan ve çok da güzel anlatan izlenesi oyun.
  • burak şentürk, mine tüfekçioğlu, burak altay, gönen aykaç, barış bağcı, berk sezenler, emre yeşilöz oyuncu kadrosundan oluşan, 1992 de ki saraybosna kuşatması sırasında geçen trajik bir devlet tiyatrosu oyunu. cevahir sahnesinde 17 mart 2015 tarihinde izlediğim performanslarında oyunun yeni olmasından mütevellit henüz oturmayan birşeyler olduğu hissiyatını verdi bana. özellikle dış sesin 90 larda yaşanılan global olayları hatırlatması beni çok eskilere o günlere döndürdü.
hesabın var mı? giriş yap