• gerçek bir olaydır:

    tanıdığım bir eleman, bir evde 3-4 arkadaş sabah kalkmış mide gurultusuyla otururken, bakkaldan ekmek ve kola alma görevini üstlenir. dışarı çıkar ve bakkal yerine askerlik şubeye gider. teslim olur, paşa paşa askerliğini yapar ve tehristen sonra aynı eve(ki evdeki elemanlar +-1 aynı kişilerdir) elinde ekmek ve kolayla geri döner.

    şahsi fikrimse bu adamın şehrin ortasına bi' elinde ekmek diğer elinde kolayla heykelinin dikilmesidir.
  • bunu bir fenomen olarak kabul ettigimizde, benim istanbul disindayken evden ekmek almaya cikip, o gun oynanacak besiktas - fenerbahce macina gitmem guzel bir ornek olacaktir.
  • sadece bu beyanatı televizyonda görmek veya gazetede okumak için üstünde pijama ve elinde ekmek ile evine gitmek üzere biri gördügümde o inasanı kacırıp yoketme istegi ile yanıp tutustugum bir olgu
  • kısa adı ekmek olan eylem.
  • aslında kişi ne almaya çıkmış olursa olsun, yakınlarının hadiseyi ekmek gibi kutsal ve daha basit bir nimete indirgeyip işe masumiyet katma çabasından kaynaklanıyor da olabilir.

    e tabi basına açıklama yaparken iki yumurta, bi sucuk, bi gaste, dört ekmek, yarım kilo kaşar, bi orkid diye alışveriş listesi sayması hoş olmazdı.
  • çocuğa ilaç almaya diye çıkıp kars'ta uyanmak gibidir.
  • ekmek almaya çıkıp yıllarca dönmeyenler kulübü çatısı altında biraraya gelmişlerdir, bu eylemi yapanlar. dernek salonunda pijamaları, eşofman üstleri ve makosen ayakkabıları ile otururlar bütün gün ve "haber versek mi acaba? yok ya boşver, ne haber verecez. kapandı artık o defter" diye fikir yürütüp dururlar.
  • wolf creek'siz günlerdi. kafa salim, yürek üç motoru yanmış uçak kıvamında. o zamanlar tuhaf, tuhaf insanlar vardı hayatımızda. bu arkadaşlardan "k" o günler de ulaşılması imkansız gibi görünen bir şişe absolut için masaya oturdu. anlamsız bir kağıt oyunuydu. bitmiyordu, ama kimsenin umrunda değildi. şişe ortada parıldıyordu-üzerinde süsler, rujlu dudak kalınntıları...beşikte ki nükleer bebek gibi bir şey işte. şişe müthiş bir çekim hissi yayıyordu. kripton etkisi altında ki süpermen'ler gibiydik, kimse oyunu siktir edip şişeyi açmayı düşünmüyordu. kazanan ne yapacaksa, çeğiz mantığıyla gizli bir kasaya mı koyacak? "k" dayanamadı herhalde, oyun da mutfak ta ceryan ediyor. "bad astronaut" dedi, bi şeyler yemem lazım baba. kalktı kurcaladı etrafı falan, rengi de solmuş bir acayip bakıyor-ekmek yok dedi, ekmek bulmamız lazım, ekmek. oğlum dedim "üç saat sonra bakkal açılıyor, söyleriz getirir" yok dedi, "dayanamayacağım"ben bulurum, alır gelirim, güvenin bana/kimse ilgilenmiyordu tabi. --gitti. biz de yedileri çıkartıp oyuna üç kşi devam ettik. ertesi gün haberler de gördüm; ankara'da ki bir öğrenci eyleminde. yakın çekim taş atıyordu panzere. telefon çaldı bir kırk dakika sonra..."gördün mü?" diye sordu "c" 'gördüm dedim. "geri dönmeyecek" dedi. telefonu kapatıp kanepeye uzandım. dışarıdan uzun bir siren sesi geldi. kornalar ve sağlıksız bir köpek havlaması. absolut'u açıp köşesi çatlak bir bardağa doldurdum. bakkal henüz kapanmamıştı. önde ki plastik topları içeri sürüklüyordu. kadehi mi ona doğru kaldırdım, fakat o beni görmedi. yarı taze bir ekmek, masanın üzerinde duruyordu. hatırlamaya çalıştım. yalnızdım. yeni başlayanlar için bir düş gibiydi. telefonun fişini çekip yatağa uzandım.
  • "belediye otobüsünde elinde ekmek ile oturan biri görüldüğünde yanına yanasılmalıdır cunku elinde ekmek tasıyan kimse fazla uzak mesafeye gidiyor olamayacagından biraz sonra inecektir ve oturacak yer acılacaktır" felsefesinin coktugu an.
  • aynısını babam yapıyor.
    ekmek almaya gidiyorum dedi 15 gün gelmedi. meğer ki izmir tatiline gitmiş.

    ev kedisi gibi. çocukluğumdan beri biliyorum ara ara kayboluyor.
    biz de alıştık diyoruz döner elbet falan.

    valiz filan olsa hadi neyse de adam direkt gidiyor.
hesabın var mı? giriş yap