• (bkz: charles bukowski)

    ''ilgi duymuyordum. hiçbir şeye ilgi duymuyordum.
    nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu.
    diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa.
    benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. bende bir eksiklik vardı belki de.
    mümkündü. sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım.
    onlardan uzak olmak istiyordum.
    gidecek yerim yoktu ama.
    intihar?
    tanrım, çaba gerektiriyordu.
    beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.''
  • charles bukowski'nin bu isimle türkçe'ye çevrilen kitabı için;
    (bkz: ham on rye)
  • iki ekmek diliminin arasında kalan boşluk
  • sandviçin türkçesi.
  • charles bukowskinin otobiyografi kitaplarından bir tanesidir. çocukluk ve gençlik dönemini anlatır.
  • arasına makarna hatta börek koyanı duydum, ama dondurma koyana ilk kez rastladım. yan odamda yaşıyormuş mitokondri.
  • bazı erkek ortamlarında şifreli olarak kilitlenilen götte* g-string olup olmadığını sormakta kullanılan g-string adı.

    - hacı ekmek arası var mı?
    - valla tam çözemedim, o bile olmayabilir..
    - bence net ekmek arası... hatta rengi de siyah.
  • aşağıda alıntı yaptığım kısımları okuyunca aklıma hakan günday'ın az kitabında yaptığı ergenlik tanımı ve kaybedenler klübü filmi geldi.

    ------------------spoiler----------------------

    chelsey lisesi, 1939 yaz mezuniyet töreni

    lise yaşantım boyunca ileride ne olacağını düşünmemeye çalıştım. bu düşünceleri geçiştirmek daha cazipti.

    aile yapısı. aile yapısının düşkünlüğe karşı zaferi. inanıyordu babam bana. aileyi al, içine biraz tanrı ve vatan karıştır, günde on saat çalışacağın işi de kat, işte buydu gerekli olan.

    para değildi özellikle istediğim. bilmiyordum ne istediğimi. hayır! biliyordum aslında! saklanabileceğim, saklanıp hiçbir şey yapmak zorunda kalmayacağım bir yer istiyordum. "bir şey" olma düşüncesi beni korkutmakla kalmıyor, hasta ediyordu. avukat, danışman, mühendis veya benzer bir şey olmayı düşünmek bile olanaksızdı benim için. evlenmek, çocuk sahibi olmak, aile kurumunun kafesine girmek. her sabah aynı işe gidip akşam dönmek. olanaksızdı. aile pikniklerine katılmak, noel, 4 temmuz, işçi bayramı, anneler günü... bu tür şeylere katlanmak için mi dünyaya geliyorduk? bulaşıkçılıl yapmayı, akşamları küçük odamda içki içip sızmayı yeğlerdim.

    onur ödülü alan öğrencilerin diplomaları önce verilecekti. çağrıldıkça geliyorlardı. abe mortenson'ın adı okundu. diplomasını aldı. alkışladım. california'da, gardena yakınlarında bir yedek parça fabrikasında mali müşavir olabilirdi. ömür boyu tek iş. ömür boyu tek kadın.

    ilgi duymuyordum. hiçbir şeye ilgi duymuyordum. nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. bende bir eksiklik vardı belki de. mümkündü. sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. gidecek yerim yoktu ama. intihar? tanrım, çaba gerektiriyordu. beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.

    ------------------spoiler----------------------

    (bkz: az/@ge ji kai)
  • charles bukowski'nin en sevdiğim, asıl adı ham on rye olan harikulade romanı.

    "..kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım.."

    "..başka birinin gerçeği sizin de gerçeğinizse ve o bunu sizin için dillendiriyorsa müthiştir.."
hesabın var mı? giriş yap