111158 entry daha
  • ıki kişilik büyük yatakta kendi başıma yatamıyorum, on gündür gidip salondaki koltukta uyuyorum. bir kaç aylık bir aradan sonra yine kendi evim var. çok da memnunum dairemden. yatak odam da yatağım da çok rahat ama yatağa uzanınca başlıyorum dönmeye, ayaklarım ve kollarımı nereye koyacağımı bilemiyorum. normalde max beş dkda uyuyan ben dönüp duruyorum saatlerce. sonra dönüp yine koltuğa geçiyorum, koltuğu da açıp büyütmüyorum ki olduğunca dar olsun. ellerimi kollarımı kavuşturup kedi gibi büzüşüyorum, ancak öyle uykuya dalıyorum.
  • ailem sandıklarım birer yabancıymış.
  • hiç tanımadığım insanlar tarafından kendime söylemeyemediğim ama köpek gibi bildiğim şeyleri duyup üzülmek nedir peki? bundan sonra hadi uyu o zaman
    ulan şimdi onlara bela okusam siz ne bilirsiniz diyip küfür etsem içim rahatlayacak mı? yoo. olan ortada zaten
    pekii buna karşılık bu yanlışları düzeltmek için benim harcadığım bi çaba var mı? ona da hayır.
    çook güzel aferin sana böyle devam edersen böyle ezilmeye üzülmeye de devam edersin
  • yahu bu sol sütun nasıl bu kadar seks içerikli hale geldi anlamadım arkadaş..
  • şu üç şey, insanlığa dair en büyük kaidedir:

    1) insanlar yalan söyler.
    2) insanlar rol yapar.
    3) insanlar çıkarcıdır.

    fakat insanlar tarafından göz ardı ve inkâr edilen 1 kaide ile bundan doğan 1 kaide daha sır gibi mevcudiyetini korumaktadır:

    1) insanlar çıkarları için rol yapıp yalan söylerken anlaşılmadıklarını zannederler.
    2) insanlar inkâr ederler.

    zaten taa pre-rönesans devrinde niccolò machiavelli tarafından söylenen şeyler bunlar, en azından bir kısmı.. fakat asıl sorulması gereken şu: insanlar neden doğruyu söylemez? yahu bazen insan -kalbinin kırılacağını bilse de- doğruyu duymak için yalvarır hale gelebiliyor. ortada herhangi bir sebep yok gibi göründüğünde bile "çıkar" dediğimiz şey aktifliğini sürdürüyor. insanların çoğu "namussuz", "aldatan", "haysiyetsiz" ve benzeri sıfatları kendine yediremez ve bu sebeptendir ki iki tarafın da kaybedeceği hiçbir şey olmamasına rağmen %1'lik bir ihtimalin varlığı, yalan söylemeye ve rolü sürdürmeye sebep oluyor.
    -
    ben, dürüstlük takıntısı olan biriyim ve henüz beni yanıltmayan bir paranoyaya sahibim. hayatımda değer verdiğim insanlar çuvalla yalan söylüyor, hem de bana karşı... gerçekleri söylemeleri için adeta yalvarıyorum, zaten açık veriyorlar ve bunları da direkt ama güzel bir şekilde söylüyorum fakat yok arkadaş, ısrar ısrar direnme... günler geçip o vakit geldiğinde gerçekler de açığa çıkıyor illaki. sonuç? "paranoya" yine kazanıyor. insanlığa kalan 3 kuruş inancım var, o da bitti bitecek.
  • kokoreç yiyemiyorum. çünkü burda yok. canım çekti. kahrolsun bağzı küçük şehirler.
  • bu gece itibariyle ilk defa gerçekten büyüdüğümü hissettim. içimdeki o her zaman bir yerlerde duran ve buram buram kendini belli eden çocuk ruh bugün kendine oyun arkadaşı bulamadı. bu akşam iş çıkışı, üniversite arkadaşlarıyla yaklaşık 8 kişi falan buluştuğumuzda herkesin gerek fiziksel, gerekse düşünce olarak aşırı değiştiğini ve farklı konulardan bahsettiğimizi fark edince "geçmiş güzel günlerin kıymetini bilememişiz." diye hüzünlendim. şöyle oluyor ki; daha kısa zaman önce vize, final, sunumlar ve tez arasında gidip gelip birbirimize ders anlatıyorken şimdi sürekli iş hayatlarımızdan konuşup müşterilerden yakınıyorduk. aradan 1 tane mezun olamayan arkadaş da hala "tezime yardımcı olur musunuz?" diyordu garibim...

    burun ameliyatı olanından, mide küçültme ameliyatı olup 40 kilo verenine, hep 3 numara saç yapıp playboy lakabıyla gezerken saçını uzatıp düzenli manita yapanına herkes gözümde farklıydı ve bir an kendimi sanki bu arkadaşlarla daha geçen sene görüşmemişiz de, 5 yıldır çalışıyormuşuz ve uzun zaman sonra görüşmüşüz gibi hissettim. bunun bir tık ötesi sanırım artık milletin evli, çocuklu buluşmalara gelmesi ki o günler de yakındır.
  • çevremdeki herkesi üzmek istiyorum, farkımda olsunlar veryansın hali değil. neden? bilmiyorum. sevgi dolu adamdım. ne oldu bana.
  • bazen olmayacagini oyle küçük bi hisle anlarsiniz.. sonra devam edersiniz yanilma umudu ile.. sonra teker teker hissettiklerinizi yasar, mutsuzluklariniza mutsuzluk eklersiniz.. hatta artik oyle artar ki bu durumlar, basit seyleri bile hissedip yasayinca mutsuz olursunuz.. mesela su olaya oyle beni kotu hissettirecegini umursamadan soyle bi tepki verecek ve ben uzulecegim ama allahim lutfen yapmasin ya dersiniz ve sonra o onu yapar ya da bi isle mesgulsunuzdur ve saatlerce telefona bakmazsiniz ve "ya ne yazmis acaba" diye bakar hicbir sey gormezsiniz.. aramasini beklersiniz, zaten aramaz..kucuk ama mutsuz hissettiren seyler arttikca artar.. kucuk oldugu icin de konusamazsiniz.. zaten bunlari yapan insanla mutlaka buyuk sorunlar da yasaniyordur ve onlardan kucuk sorunlara sira gelmez.. sonra beklersiniz.. o hissettiginiz her seyin tek tek dogru cikmasini ve mutsuzlugunuza mutsuzluk eklemesini beklersiniz.. bazen bunu sadece bir biz anlasamiyoruz cumlesiyle dile getirirsiniz ve cümlenin ne denli buyuk oldugu yine anlasilmaz. zaten anlasilsa soyleme ihtiyaci hissetmezdiniz.. tanrim! ne kotu sey anlasilamamak.. uzgunlukler, kirginliklar birikirken gecistirilmek.. hayal kirikligini gizlemeye calismak.. o kiriklar icine icine batarken bitmesini beklemek.. beklerken icinden ya kesin benim bi hatami bahane edecek demek.. yaninda hissetmemek.. kalabaliklar arasinda yalniz hissetmek.. sanirim ask denen sey sadece bunlardan olusuyor ve bizler o ilk bastaki heyecana ve kandirilmaya kapilip o heyecani, ilgiyi, sevgiyi bir daha yasama umuduyla tum bu acili surece tahammul ediyoruz.. tekrar tekrar kandirilmayi umut ederek..
  • bugün benim doğum günüm sonrasi boşluk....
162856 entry daha
hesabın var mı? giriş yap