• hatalarından ders almayan rezil bir insanım. sonunda en çok üzülen taraf hep ben oluyorum. kimseye hiçbir bok olduğu yok.
  • başarmak için çabalama hissini çok seviyorum. beni dinç tutup daha fazlasını yapma hissiyle yanıp tutuşmama sebep oluyor.

    hayalim için her gün ufak da olsa bir şeyleri başarma dürtüsü resmen son dönemde oksijenim oldu. çılgınlar gibi dans edip, daha fazlasını yapmak istiyorum.

    umarım bir gün başarı hikayemi anlatma şansına sahip olabilirim.
  • benim abim pırlanta gibi bir çocuktu. herkes gıptayla bakardı. ilk okulu derece ile bitirdi. iyi bir lise kazanmıştı. çocuğun hayatı o günlerde durmuştu o zaman anlamadık. evet tam olarak hayatı durdu. şimdi 33 yaşında olmasına rağmen o 13 yaşındaki bir çocuktan farksız. belki bu durumda bir çok insan vardır. kısaca içimi dökeceğim sözlük.

    ilk kez o zaman evden uzaklaşıyor olmanın ve ergenliğin getirdiği bir ruhla haytalıklar yapmaya başladı. okulu kırıyor, ödevlerini yapmıyor, sınavlarda kopya çekiyordu. o güne kadar hayatta hiç bir karar almamıştı. bir karar alınacaksa annem alırdı. o günden sonra da bunun değişmemesi için elinden geleni yaptı annem. başarılı da oldu. öyle bir baskı uygulardı ki, yakalanmamak için pasif kaldık çoğu zaman. zaten o yaşta atacağımız hangi adımı anneme beğendirebilirdik? evde sürekli abimle kavgalar ettiğini hatırlarım. gittikçe şiddetlendi kavgaların, baskıların ve kontrollerin. zamanla annemin baskısı atılacak her adımda annemin karar vermesi hastalığına dönüştü. giyilecek kıfafet, çalışılacak sınav, oynanacak oyun, hepsi annemin onayından geçiyordu. annem bilerek eziyet boyutunda bizi kırıyordu.

    ilk büyük eziklik,

    abim hukuk fakültesine merak sarmıştı, annem kavga bile etmedi bu sefer inanır mısınız. öyle sert bir dille red de etmedi. yok saydı sadece. lise 2'de alan seçilirdi o zaman. tavırlarını anlatamam o günlerdeki. bize sanki suçluymuşuz gibi davranmaya başlamıştı. bizi her gördüğünde yüzünü ekşitmesi, o emir vererek konuşmaları. abimin eşit ağırlık seçecek olma ihtimaline karşı kasten yaptığı bir baskıydı. abim de 15 yaşındaydı. paşa paşa sayısal seçti ama kalbi kırıldı.

    ikinci büyük eziklik(ler)

    dedim ya baskıların boyutu her gün artıyordu diye, annem kafası attığı zaman abimin arkadaşlarını aramaya başlamıştı. (cep kontrolü, telefon kontrolü gibi huyları vardı. herkesin telefonunu almıştı) bizi küçük düşürürdü. inanılmaz ezilirdik insanlara karşı. dışarı çıkmaya, gezmeye korkar olduk.

    üçüncü büyük eziklik

    abim ders falan çalışamadı. sayısalcı oldu ama sınav sonuçları kötüydü. o da eşit ağırlık işletme bölümüne girdi. istanbuldaydı okul. annem muradına ermişti. çok sevdiği oğlu şehir dışına gitmeyecekti. burda da baskılar bitmedi. abim gezmek ve okumak arasında bir seçim yaptı sanırım. biz onu okuyor sanırken o hiç bir derse gitmemiş. aynı zamanda doğru düzgün bir yer gezse ona da yanmayacaktım. üç beş arkadaş bulup yıllarını kantinde batak oynayarak geçirmişti. daha çok gezmek daha çok para demekti. bizde paranın p'si de yoktu. akranlarımız dünyayı gezerken biz aslında batak oynayan o 3 5 enayiyle aynı kaderi paylaşıyorduk. anlayacağınız kendine hiç bir şey katmadan ite kaka geçirdiği 8 yılın ardından mezun oldu.

    dördüncü ve en büyük rezillik ve eziklik

    annemin abimle kavga ettiği günler bitmiyordu yıllardır. üniversite bitti bitmesine ama şimdi daha büyük bir kavga başladı. iş bulması gerekiyordu. abim evden dışarı adım atmaya kalktığında gezeceğine iş bul çalış diye başlayan bir gürültü kopuyordu. inanılmaz bir şekilde de 10 15 dakika sonra sarmaş dolaş olurlardı. annem abimin başvuracağı işlerle de ilgilenmeye başladı. önce abimin mezun olmuş arkadaşlarını taradı. onlardan abime iş bulmalarını istedi. olmadı. kendi eski tanıdıklarını aradı hiç biri olmadı. internetten bulduğu iş yerleriyle görüştü, hiç biri olmadı. iş görüşmelerinde ne söyleyeceğini hangi kelimeleri seçeceğini çalışrlardı birlikte. biz yavaş yavaş biten bir insanın ne durumda olduğunu hissetmedik. ben o günlerde abime ilk kez dışardan bir gözle bakmaya başladım. normal değildi. duruşu, yürüyüşü, konuşması farklıydı. hissediliyordu bir problem olduğu yani. sabırsız hareketleri vardı, korkardı her şeyden, bir iş istediğinizde dönüp birine bakardı hemen nasıl yapayım diye. her yerde annemi arıyordu. okul da 8 yıl uzamış, hiç bir konuda bilgisi gelişmemiş. tabi kimse işe almıyordu. ona ilk kez teşhis koydum. o 26 yaşında bir çocuktu.

    patlama noktası

    artık stres gittikçe artmıştı, yıllar geçiyor hiç bir şey değişmiyordu. bulduğu işlerde de 2 ay 3 ay çalışabiliyordu. daha büyük bir problem başlamıştı. panik atak!

    iş yerine gittiğinde fenalaşmalar başladı, hatta sadece iş yeri değil, kapalı ortamlar, nefes almanın zorlaştığı anlar, sıkışık yerlerde düşüp bayılmalara başladı. doktorlara gitmeye başladık. ilaçlar çok az etkiliyordu. daha sonra iğrenç bir hayat yaşamaya başladı abim, geceleri sabaha kadar bilgisayar oyunu oynayıp film izlemeye başladı. gündüzleri de uyuyordu. çünkü o üniversitede bulduğu 3 5 enayi de evlenip çoluk çocuğa karışmıştı. artık arkadaşı da yoktu. annem kıçına kına yakabilirdi, oğlunu ondan çalacak kimse yoktu artık. daha sonra sedef hastalığı başladı. her yeri kızarmaya başladı. o pırlanta gibi çocuk stresten müptezelin birine dönüştü anlayacağınız.

    bunu yazma sebebim karantinada annem babam abim hep birlikte olmamız ve yıllardır yaşadıkları bir kaç kavgaya tekrar şahit olmam oldu.

    beni ve babamı da başka bir gün itiraf ederim artık.
  • "kalpsiz dediğin kişinin başkasını ne kadar sevdiğini görünce, şanssız olanın sen olduğunu anlıyorsun."
  • sabahtan akşama ınstagram'da kedi videoları izliyorum. çok tatlı lan orospu çocukları! daha önce de yazmıştım, takrar ediyorum. kedileri çok seviyorum. bunu bana kazandıran insana sonsuz minnet duyuyorum.
  • 'zaman' korkutuyor. varlığı, geçişi, yönetimi... onunla ilgili her şey. bu kadar değerli oluşunun yanında aynı zamanda bu kadar değersiz oluşu. fazlasıyla öznel.
    geçişine maruz kalıyor olmak. ona her maruz kalışımız, yaşanılan her an sorgulatıyor kendini. yaşandığına pişmanlık hissettiriyor tüm anlar.
    kaçırıyor olma. anların yanlış yaşandığı duygusu.
  • 26 saattir uyumuyorum belki 10 ar dk 4-5 kere uyumus olabilirim. sağolun kızım meme ucunu bırakmıyor. insan nelere dayanamıyormuş hakikaten. eşim dısardan yemek getirmesin diye 5-6 çeşit yemek yaptım ama yapmak 6 saatimi aldı benim sıpam yüzünden. gece uyuyamayınca eşimle bize gönderilen düğün videolarını izledik. ne güzelmişim. ilk dansta vır vır konusmuşuz, eşim çok güzelsin ne güzelsin inanamıyorum seninle olduğuma demişti, ben ise geceyi beklediğini bal gibi biliyorum,sikinin sertleştiğini de biliyorum demiştim, yüzü kızarmıştı.
    hey gidi günler şimdi düğünden 1 yıl geçmeden kızım oldu. ne tuhaf aynı anda birbirine zıt,tezat ne varsa duygular yasayabiliyoruz ve başka zamanlarda ben uyumayı hayal ederken, eşimi bezi nasıl bağlayacağını düşünüp dururken gözlemleyebiliyorum.
  • demiseksüelim.

    anlamayanlar için: only interested in having sex with people you love.
    hâlâ anlamayanlar için: yani diyor ki, sadece sevdiğiyle sevişir.
  • bütün yetişemediklerimizin acısını yüreğimde yaşıyorum.
  • başımıza gelebileceklerin sayısı belli, güvendeydik. son söylediklerin kulağımda tıpkı ilk söylediğin gün gibi; “beni burada bırakma..”, ayakkabıların elimde yokuştaydım ya da bana öyle geliyor, nasıl anlatacağımı bilemiyordum.
hesabın var mı? giriş yap