• ses yapan komşulara sinirlendim. önce "sessiz olur musunuz? sabah işe gideceğim." diye apartman boşluğuna bağırdım. gürültüye devam ettikleri için pencereyi biraz sert kapatayım derken camı alaşağı ettim. ev arkadaşımın tepkisini kestiremediğim için kendimi odaya hapsettim. kendisinden huzurunuzda özür dilerim. umarım evsiz filan kalmam. o ses tellerinizi sikeyim sayın komşu.

    edit: camı kendi ellerimle taktım. tamam itiraf ediyorum cam kullanmadım plexiglass'tı.
  • çocukken ben, bir defterim vardı. ilerde büyüyünce nasıl bir adam olacağımı oraya yazardım. mesela babam anneme bağırdığında ben eşime bağırmayacağım diye yazardım. ya da babam bana oyuncak almadığında ben çocuğuma oyuncak istediğimde alacağım diye yazardım. çocuk gözlerle bir dünya ne kadar güzeldir bilirim. daha çocukken bunu fark ettiğimden olsa gerek, büyüyünce büyükler gibi olmamak için, büyüyünce de çocuk gözlerle bakmanın hayalini kurdum ve yarattım o defteri.

    bir gün annem eski okul defterlerimle birlikte çöp sanıp atsa da o defteri, o defterde neler yazar hala bilirim. hala bazı geceler yatağa düşüp gözümü tavana diktiğimde o defterde neler yazardı onları düşünürüm. çocukluğuma döner ve hayata öyle bakmaya devam ederim.

    yıllar geçse de çok büyüdüm denemez. ben hala aynı çocuk. hayallerim hala aynı çocuk hayallerim... ben hala aynı seviyorum insanları. belki de bu sebeple kolay kandırılıyorum. insanlara yalan söylemeyi denemedim pek. insanlar da gerçeklere inanmayı pek güzel bulmuyor sanırım. insanlara ilk söylediğim şeyi her şey bittikten sonra anlamaları ne garip. oysa en başında söylesem de, can verene kadar tüm hayaller hala başka anlamlar arıyorlar. bense tuvalete kapatılmış bir çocuk gibi hala aynı şeyleri haykırıyorum.

    bir çocuğun üzüldüğü an ağladığı an değildir. hissizleştiği andır. elindekiler alınırken, sevdiğin şeyler senden koparılırken, inandıkların hoyratça harcanırken ağlamıyorsa, yırtınmıyorsa bir çocuk, peşinden koşmuyorsa, bir çocuğun tüm hayata bedel o gülüşünü çalan o an, dünyanın en boktan an'ıdır.

    ben küsmeyi beceremem. kin gütmeyi de bilmem. sevmeyi de ne kadar becerebiliyorum, eh işte. orta halli bir çocuk kadar... kendimi bildim bileli çok sade şeyler bekledim bu hayattan. hiçbir lüks restoranda yediğim ilk hamburgerin tadını alamadım. kazandığım hiçbir para, çocukken amcamın karpuzlarını satarken kazandığım paranın tadını vermedi. ikram edilen hiçbir yiyecek mahalledeki hacı teyzenin camdan sarkıttığı börekler, ya da karpuzlar kadar keyif vermedi. aldığım hiçbir hediye cebime sıkıştırılan bir not, yanağıma kondurulan küçük bir öpücük kadar beni mutlu etmedi. basit bir adamım ben. tıpkı küçük bir çocuk gibi.

    bazen çocukluğumun geçtiği sokaklara gidiyorum kimseye nerde olduğumu söylemeden. eskiden oyun oynadığım köşelerde anılarımı izliyorum zihin duvarlarımın asma kilitlerini çözüp. dedemin mezarına gidip uzanıyorum ve bana yeniden masal anlatışını hayal ediyorum. ilk aşkıma daha 10 yaşımda "seni seviyorum" dediğim o noktaya gidip aptal aptal gülümsüyorum. ilk hamburger yediğim mekana gidip o an'a geri dönüyorum. ilkokulumun bahçesine gidip orda yaşanmış binbir anıyı tekrar tekrar hatırlıyorum. çocukken her şey o kadar güzeldi ki...

    ben çocukken bir kıza çiçek almak o kadar güzel bir şeydi ki. alması da, verirken onu görmesi de ölesi masum, ölesi değerliydi. şimdi kalbini ayaklarının altına da atsan bitmez tükenmez kaprislerin o anlık afyonu sadece. her şey o kadar değersiz ki bu hayatta... bastığım aynı toprak, ben aynı ben, soluduğum aynı hava ama bir şeyler yine de farklı sanki.

    samatya bile eski samatya değil lan. mısırcıların, kağıt helvacıların bile gözünden dolar akıyor. ne bir tebessüm ne de sevgi pırıltısı. sümbülefendi'nin rengarenk kelebeklerinin yerine çekirge arasan o bile yok. park yok, bahçe yok... çocuk desen şimdiki çocuklar çocuk bile değil. hepsi bana akıl veriyor. az yüz versen donsuz bırakıp beni çarpacak keratalar. velhasıl sevgi yok. koskoca ülkede bir gram sevgi yok.

    bazen tüm paramı ve bu dünyayı bir dilencinin avuçlarına bırakıp kaçasım geliyor. hadi gel beraber kaçalım desem, bunu diyecek tek bir insanım yok. koca şehirde kaybolmuş bir çocuğum ben. biri elimden tutsa hemen kanarım. gel gelelim kandırsalar beni, kötü olan şu ki ağlayacak gözyaşım bile yok. götümü yırtsam kimse bir çocuğun çırpınışını umursayacak kadar hayal bırakmamış kalbinde. büyüdüklerinde hepsini almışlar onlardan. yeni sürüm çocuklara hayal üretgeci de koymamışlar. kimse kimseyi sevmiyor. karşılıksız hiçbir iyilik yok artık. birini sevmek, birine inanmak, birine güvenmek... hepsi kullanılman için bir araç. peki neydi ki amaç? mutlu olmak mı? hangi hırsız mutlu olmuş ki çaldıklarından?

    küçük bir çocuğum ben. büyüyemedim hiç. hala abuk subuk işler peşindeyim. gizli gizli karınca besliyorum. kancasız oltalar yapıp balık besliyorum oltamla. gizli gizli çiklembit yiyorum, çekirdeklerini borudan üflüyorum. zillere basıp kaçıyorum bazen. mektup yazıyorum bazen tanımadığım adreslere. içinde sevgi dolu sözcükler. belki birileri mutlu olur diye. yolda yaşlı avına çıkıyorum bazı bazı. buldum mu birini karşıdan karşıya geçiriyorum, poşetlerini taşıyorum. sokakta çocuk bulursam çikolata alıyorum beraber yiyoruz. gazoz içiyoruz eski günlerdeki gibi. sonra biraz yaramazlık yapıp cep konyağımla bir sahil kenarında demlenip şiir yazıyorum eski günlerdeki gibi.

    ben bu gece beni düşünüyorum. ben hiç adam olmadım. racon öğrenme yaşı kaçtır ki bir çocuğun? ben büyümedim daha. misketlerimi bulamıyorum. isim takmıştım ben onlara. eski sevgililerim birer birer evlendi. evlenmeden önce hepsi teker teker yokladı beni. kimse çocukları unutmaz. büyüyüp büyümediğimi merak ettiler son kez. büyümek nedir ki?

    bazen işyerimde kravatlı bir çocuk görüyorum aynada. dalga geçiyorum onla. suratındaki stres büyüklerin suratındaki gibi. hoşlanmıyorum o ifadeden. sonra kendime geliyorum yeniden. meditasyona başladım. filmlerdeki gibi kadınları ağzından öpüyorum yine. inziva günlerim sona erdi. sevmek istiyorum yeniden bir çocuk gibi... izin vermiyorlar. kalp atışlarını karıştıracak kadar güzel sarılmaktan korkuyor insanlar. bence bunların hepsi büyümüş. ağzından öpmek kalp atışlarına sağırlaştırır mı kulakları? gözlerin en dibindeki oyun bahçelerine neden bakamaz büyükler? neden gözlerini kaçırırlar? ya da sevildiğini duyduklarında sevemeyeceklerinden neden ölesi korkarlar? bir gondol kadar aklı yok bunların. bir ileri bir geri aynı yerdeler.

    gizli gizli sigara içiyorum hala babamdan. meyhaneler beni sorun çıkarmadan alıyor. 18 yaşından büyük çocuk olmaz mı? prensesler hep prensleri mi sever? çocukların da şansı dönmez mi? büyükler hep uyuyan güzel'i öpmeyi hayal ediyor. bense 32 senedir hep uyuyan güzele sarılıp uyumayı seçiyorum.

    bugün bir dilek diledim aydede'den. bana göz kırptı. ya da bana öyle geldi. sakalları yok ay dede'nin. gözlerim gibi pırıl pırıl. dileğim olursa şunu yapacağım gibi saçma şeyler söylemez çocuklar. karşılığı yoktur çocukların sevgisinin. o kadar güzel şeyler diledim ki... daha dilemeden çikolatalar aldım, gazozlar aldım herkese. belki uslu bir çocuk olursam dileğim kabul olur? olur değil mi aydede?
  • hayal kirikliklari icerisinde debeleniyorum.
  • küçükken anne ve babamın bana istediğim şeyleri almaması sonucunda onların bana aldıkları bütün kıyafetlerimi çıkartıp sadece halamın aldığı formayı giyip koltuğun arkasında saatlerce ağladığımı hatırladım , alacak paraları yoktu belkide...
    şimdi anımsadığımda üzülür ve kahrolurum sözlük...
  • çok fena hastayım sözlük, boğazlarım ağrıyor ciğerlerim acıyor. hele bir de öksüreyim off böyle bir acı yok. antibiyotik öksürük şurubu ıhlamur ekinezya çayı içiyorum, var mıdır şunu yaparsan hemen düzelirsin diyen bir hızır?

    edit: can dostum pastlimi unutmuşum.
  • ağzına tüküreyim dünya.
    genç yaşımda soldurdun beni. ne kadar hayalim varsa hepsini elimden aldın.
    ailem gibi sevdiğim arkadaşlarımın tamamını 1 günde aldın.
    mal gibi kaldım ortada.
    "gülerim ağlanacak halime" şeklinde bir hayat geçti elime onu yaşıyorum şimdi de.
  • keşke tıp okumasaydım
  • acıktım.

    bir de yazmadan duramıyorum.
  • her derdiyle ilgilendiğim, içinden çıkılmaz hale gelen eğitim hayatının çok güzel bir şekilde neticelenmesi için kendisinden daha fazla emek verdiğim, birçok durumda rehberlik yaptığım, gönül dünyasındaki sorunlarını çözmesi için bile samimiyetle uğraştığım ve aşık olduğu kızın gözünü boyamaya yetecek ölçüde entelektüel açıdan makyajladığım* çok ama çok yakın bir arkadaşım tayyip'i bana tercih etti zamanında.

    akp'nin bana ve bu ülkeye verdiği zararı görmesine rağmen güç tapıcılığı onu da kendine esir etti ve hiç utanmadan sosyal medya hesabına rte'yle çektirdiği bir fotoğrafı koydu ve hatta daha sonra kalkıp sümeyye erdoğan'ın düğününe gitti sağ olsun.

    onu çok severdim halbuki. kardeşim gibiydi.

    "senin için her şeyi yaparım abiii"
    "abi sana yakışmayan bi kızla evlenirsen düğüne gelip geline 'abime yakışmıyorsun' derim nihohohohohoho"
    "bi ömür yanındayım abi"

    o zamanlar tecrübesizdim, abartılı sevgili sözleri duyuyorsan korkman gerektiğini bilmiyordum. bana bunu öğrettiği ve hayatımdaki tüm sahte dostları tek tek benden kaçırdığı için başa gelen sayısız badireye teşekkür borçuyum belki de.

    fakat -bu gece olduğu gibi- bazı akşamlar oluyor, saatlerin hep ikindi vaktini gösterdiği, güneşin tüm dünyayı turuncuya çalan sıcak bir sarıya boyadığı ve yanımda dostlarımla muhabbet edip mutlu mesut takıldığım günleri hatırlayıp efkarlanıyorum.

    arkadaşlarıma karşı hep fedakar ve sadık olmaya çalıştım. tamamının hayatında kalıcı güzellikler oluşturmaya gayret ettim. hiçbirine affı mümkün olmayan bir ayıp işlemedim. yine de kimseyi sadakatin erdemine inandırmayı başaramadım. arkamdan güzel sözler sarf edip iyiliğim için dua eden, beni hala sevdiğini söyleyen ama başkalarının yanında olmayı tercih eden nice eski dostum oldu böylece.
  • ben bu kadar yoğun temponun içinde, reddedilmişliğin gölgesinde hala durup ondan gelecek bi adım için dua ediyorum.
    ama nedir bu sevdanın nihayetinde; yadlar gezer yarin vilayetinde.
hesabın var mı? giriş yap