• bir an,
    yalnızca bir an,
    hayallerimdeki gibi olsa ya...
  • şu sıralar hayatımda yaptığım hiçbir şeyden keyif alamıyorum sözlük ve bundan nasıl sıyrılırım bilmiyorum.
  • renkli olan tek şey çoraplarım. kendimi grey's anatomydeki meredith gibi hissediyorum. onun tabiri ile "dark and twisty".
  • son 20 gündür inanılmaz yoğun geçen bir döneme girmiş bulunmaktayım. kendime ve sevdiğim insanlara zaman ayıramazken, yapmak istediğim bir çok projeyi de ertelemeye başladığımı farkettim. bir de şu askerlik muhabbeti başladı ve kaçak duruma düşmeden (ki yaş itibari ile düşmüş oluyorum istinasız) bir şeyler yapmam gerekiyor. hee unutmadan tek başıma alamayacağım kararların ötesinde bir duruma da düşmüş olabilirim, her neyse sanırım 24 saat şu zamanlarda bana yetebilecek gibi durmuyor.
  • nerdeyse otuz yaşına giriyorum, bugün ilk defa alkol kullandım. sarhoş da olmadım; ayrıca şuan çok mutluyum, niye mutlu olduğumu da bilmiyorum.
  • daha önce bu başlığa hiç yazmadım sanırım. bu ilk olsun o zaman.

    edip cansever ''bir kişi bile değilim yalnızlıktan'' demiş vaktiyle, hayatımda bu dizeyi iliklerime kadar hissettiğim ilk günü geçirdim.

    yanlış anlaşılmasın, tüm insanları tümörmüşçesine kesip, pılımı pırtımı toplayıp "behlül kaçar" misali istanbul'u terk edeli 4 yıl oluyor.

    4 yıldır yalnızım yalnız olmasına ama bu sürede kendimi hiç eksik hissetmedim, cansever'e hiç yanaşmadım, hep bir kişiydim. hep yettim kendime, insan başkalarına kolayca yetebiliyor ama kendine yetebilmek zor. çünkü maskelerimiz kendimizde işe yaramıyor. kendimizi sevemiyoruz, başkalarının sevgisiyle kendimizi tatmin ediyoruz, onlar sevdiği kadar güzeliz, o kadar mutluyuz. bu yılların bana kattığı en önemli şey bunu aşabilmek oldu.

    dün ve bugün ilk defa kendime yetemedim. bir hapşırık 4 yıldır kurduğum tüm düzeni, tüm kararlarımı sorgulattı bana. sadece bir hapşırık ya! nasıl bir ters anda geldiyse tüm vücudum kitlendi, kaldı. felç geçirdim sanki. dün kendimi besleyemedim bile, bir şekilde yemeğimi yaptım ama tabağa koyarken tabakla beraber düşürdüm hepsini, hala yerde duruyor döktüklerim çünkü toplayamadım.

    ben dert değilim, aç kalırım, ölecek değilim. hasta olur yatarım, iyileşirim. köpeğim var, ilk defa köpeğime bakmaktan acizim iki gündür, tuvalete bile çıkaramadım, eve yapınca depresyona giriyor diye balkona çıkardım. oraya da yapmak istemiyor tabi ama ev kadar canını sıkmaz diye düşündüm. tutmaya çalışıyor bir de garibim patlayana kadar, bana bakıyor bir de çaresiz.

    benim bu kızım, 15 milyonluk istanbul'da geldi beni buldu yıllar evvel, hayatımın en zor döneminde. pislik içinde, aç bilaç, hasta halde ve benim şaşkın bakışlarım arasında geldi "bana ihtiyacın var galiba, ben de biraz yemek yesem fena olmaz" diye dükkana girdi, çıktı bir koltuğa ve uyumaya başladı. hakikaten de ihtiyacım varmış ona, yıllardır birbirimize merhem olduk, o günden beri ayrılmadık.

    bana bir şey olursa diye cüzdanımda bir kağıt taşırım ben "şu şu şu adreste köpeğim var, dost canlısıdır, şunu şunu yer, karnesi şuradadır, lütfen yalnız bırakmayın" diye. ama daha önce hiç bilincim yerindeyken ona bakamayacağımı düşünmedim.

    bugün yıllardır bana güvenen bu kızı tuvalete çıkarmaktan bile aciz olmak bana çok koydu. kendimi kaya gibi görürdüm hep, yıkılmam ben derdim, aşınırım en fazla, çok da aşındım bugüne kadar, dert değil aşınmak hayatın fıtratı ama kendini bana teslim etmiş bir canlıyı yüz üstü bırakmak tüm bu düşünceleri sorgulattı bana, oturdum ağladım kendi kendime sinirlenmekten, ağladıkça da belim daha çok ağrıdı sallanmaktan, ben de daha çok sinirlendim. bir kişi bile olamadım işte bu iki gün.

    köpeğim üzerinden acizlik psikolojisine girince tabi söküldü gitti mevzu. "yalnız olmak" benim tercihimdi ama "yalnız kalmak" değildi. dalgaları kendi başıma aşarım, sular sakinleşince de demirimi atarım bir yere dedim hep ama bu arada çıpam paslanıp çürüdü gitti, tekneyi tutacak gibi değil. ilk defa yalnız kaldığımı anladım. bu durumdan nasıl kurtulacağımı, daha doğrusu kurtulmak isteyip istemediğimi de bilmiyorum şu an.

    belli bir süre yalnız kalınca hayatınıza birini sokmak kolay olmuyor, yalnızlık ne kadar zor olsa da çok güzel çünkü. dost ya da sevgili farketmez öyle birini istiyorsunuz ki, beraberken bile yalnız olabilecek kadar içselleştirebilin onu, yanınızda birisi varmış gibi olmasın, beraberce yalnız olun. bu çok zor ve çok ender bir şey. olsa bile istediğiniz şartlarda olmayabiliyor. benim hayatıma öyle biri girdi mesela beklenmedik bir şekilde, uzaktayız ama varlığı yetiyor, aylardır destek oluyor bana, minnettarım o yüzden kendisine.

    bu saatten sonra da bu şekilde kaç kişiye denk gelirim bilmiyorum tabi, özellikle şu an yaşadığım küçük sahil kasabasında imkansız gibi.

    bu imkansızlığı da hesaba katınca edip cansever'den girdiğimiz yazı cahit sıtkı tarancı'ya bağlanıyor, çünkü alkol bunu gerektirir;

    "ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika
    bir buz parçası gibi kendinden eriyecek
    semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka
    yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek."

    günün boyunca yaptığım iç muhasebenin sonucu da bu korkuya çıktı işte. yalnız yaşanır sorun değil, yalnız ölmek ise apayrı bir mevzu.

    p.s: işbu entry bol alkollü kafayla girilmiştir, imlaymış, tutarsızlıkmış diye mesaj atanın kalbi kırılır. entry her an kendini imha edebilir. bir de yazacaklarımın yarısını yazarken unutmuşum zaten. olsun böyle bile uzun olmuş.
  • ömrüm yettiğince seni seninle ya da sensiz seveceğim üzerine her gece kendime söz veriyorum.
  • sevdiğim türküler ya bi dizide, filmde geçen ya da gerçek bir hikayesi olan türküler.
    çok ezikçe belki ama türkünün hikayesi olmasa dinlerken düşüneceğim ne bir hikaye ne de bir kahraman var.
  • “istediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
  • galiba gerçekten aşk ömür boyu sadece bir kere uğruyormuş. aslında çok saçma. yoğun sevgi, bilimsel olarak çok çikolata yemekten farkı yok eğer duygusal varlıklar olduğumuz gerçeğini göz ardı edersek. bir insan birini özlediğinde gerçekten o kişiyi mi özler yoksa o kişiyle yaşadığı güzel anıları mı yoksa o kişiyle beraberkenki kendini mi? ya da şu an yalnız diye mi eski cazip gelir? içgüdüsel dürtüler mi hatırlatır? özlüyorum sözlük ama neyi bilmiyorum. yazsın istiyorum ama şu an tekrar beraber olmak ister miyim? sanırım hayır. kıskanıyorum, şu an kimle ne yaptığını bilmiyorum ve düşünmeye başlayınca içime oturuyor. bir dakika da olsa bir kerecik konuşmak isterdim. hatta saçma biraz ama, belki karşılaşırız diye haftada bir kullandığı yolu geçme saatini tahmin ederek ben de kullanıyorum, bilerek ışıklarda bekliyorum ama yok.
hesabın var mı? giriş yap