• francisco franco... ispanya’nın gelmiş geçmiş en kanlı diktatörü... ve real madrid’in en büyük destekçisi...

    franco’nun futbol tutkusu, en kritik anlarda real madrid maçlarını takip etmesi bilinen bir gerçek. franco, hiçbir zaman bu futbol tutkusunu saklamamış, aksine real madrid’i açıktan destekleyerek futbolu dikta rejiminin bir parçası haline getirmişti. hatta bugün, milyonların izlediği el clasico’nun, real madrid-barcelona derbisinin dünyanın en tansiyonu yüksek müsabakalarından birine dönüşmesinin müsebbibi de o olmuştur.

    el clasico’nun, dünyanın en çok takip edilen derbisinin ortaya çıkışı aslında ispanyol-amerikan savaşının sonlanmasına kadar dayanır. 1888’de ispanyol ordusu’nun yenilgisinden sonra joan gamper yönetimindeki bir grup barcelona’da bir futbol kulübü kurdu. bu kulübün adı fc barcelona’ydı. barcelona, ispanya imparatorluğu’nun yönetim şeklinden şikayetçi, gururlu bir topluluk olarak katalanların sesi olmuştu. katalanlar, gururları ve özgürlüklerine düşkün bir topluluktu ve bunun en önemli sesi olan barcelona da onların sembolü olmuştu.

    zaman ilerleyip, ispanya’da iç savaş başladığında durum şuydu: diktatör francisco franco yönetimindeki ispanya’nın başkenti madrid’di. ve madrid’in en önemli futbol kulübü real madrid ispanyol politik hiyerarşisinin ve dolayısıyla diktatör francisco franco’nun en önemli sosyal ve siyasal sembolüydü. katalanlar ise özgürlüğün, demokrasinin sesiydi. bu yüzden franco, katalanlara karşı futbolla açık ve net bir mesaj vermek niyetiyle real madrid’in en büyük destekçisi oldu. franco’ya katalunya’da nefret öylesine büyüyordu ki, sir bobby robson’un dediği gibi “katalunya bir millet ve barcelona onun ordusuydu.” hatta nou camp ispanya’da katalanca konuşulan tek yerdi.

    barcelonalıların, madrid nefreti 1936’da, barcelona başkanı josep sunyol’un franco birlikleri tarafından bir kargaşada öldürülmesinden sonra daha da arttı. üstelik olaylar bununla da kalmadı, 1938’de binlerce sivilin öldürüldüğü barcelona'nın bombalanması esnasında yönetim binasına da bir bomba isabet etti. barcelona ve real madrid maçları artık basit bir lig maçından daha fazla anlam taşıyordu. bu artık, özgürlüğün ve diktanın karşılaşmasıydı. bu sadece içsel bir anlam taşımıyordu. franco rejimiyle, katalanların karşılaşması tüm ülkede futbol maçı gibi değil, bir siyasi çatışma olarak izleniyordu. bir yanda diktatörün milyonlarıyla abad olmuş bir real madrid, diğer yandaysa tek güçleri umutları olan bir barcelona vardı. işte el clasico bu şekilde doğmuş oldu.

    sene 1943... real madrid ve barcelona kupa maçında rövanş için karşı karşıya gelmişti. ilk maçı barcelona nou camp’ta 3-0 kazanmıştı. real madrid’in üst tura çıkması için en az dört farklı galibiyet alması gerekiyordu. diktatör franco maçı tribünden izliyordu. ilk yarı bittiğinde barcelona soyunma odasına 1-0 önde gitmişti. franco tribünde adeta köpürüyordu. sesleri günden güne artan katalanların sahadan kesinlikle galibiyetle ayrılmaması gerekiyordu.

    barcelonalı oyuncular büyük moral içinde soyunma odasında teknik direktörlerinden ikinci yarı için taktik alıyorlardı. kapı birden polisler tarafından açıldı. içeriye giren francesco franco’nun istihbarattan sorumlu rütbeli bir subayıydı.

    subay, önce sessiz kaldı. ardından ispanyolca konuşmaya başladı. rivayete göre futbolcuların, maçı kazanmaları halinde ailelerini bir daha göremeyeceğini ima ve onlara yenilmeleri gerektiğini söyledi. ardından büyük bir kibir içinde barcelona’nın soyunma odasını terk etti. futbolcular büyük bir şok içindeydi. 15 dakika çok kısa süre içinde bitti ve futbolcular sahaya çıktı.

    franco o sırada tribünde büyük bir keyifle oturuyordu. subayının kısa ziyaretinin işe yarayacağını düşünüyordu. ancak barcelonalı futbolcuların bambaşka bir protesto fikri vardı. bu fikir kaleci juan josé nogués’indi. nogues, franco’yla dalga geçer gibi çok basit bir şekilde, göstere göstere, bilerek yediğini anlatır gibi 45 dakika içinde 11 gol yedi. real madrid maçı 11-1 kazandı. ama katalanlar için bu mağlubiyet bile bir galibiyetti. herkes işin içinde bir bit yeniği olduğunu anlamıştı.

    franco için bu durum utanç vericiydi, galibiyet olsa bile... nogues’in zaten emeklilik zamanı yaklaşıyordu. bir bahaneyle futboldan men edildi. soyunma odası baskını hiçbir zaman ispatlanmadı ama katalanların o maçtaki ironik tavrı hep baki kaldı.
  • farklı galibiyetlerde el roccoya dönüyor...

    (bkz: 29 kasım 2010 fc barcelona real madrid maçı)
  • ispanyada real madrid vs. fc barcelona maclarina verilen isim. el gran classico dendigi de olur.
  • bandırmaspor balıkesirspor maçlarına adını hatırlamadığım yerel bir gazetenin taktığı isim.
  • barça'nın klas'ını alıp sik'ini madrid'e bıraktığı tanım
    (bkz: 29 kasım 2010 fc barcelona real madrid maçı)
  • 29 kasım'da sinemalarda.
  • bitişini takip eden bir dakika boyunca futbol izlenen ülkelerde bütün şehirlerin sifon sesiyle çınladığı, devlerin maçı.
  • yerini das clasico'ya bıraktı.
  • barçalılar sahtekâr, madridliler serseri. gelin bırakalım şu rekabeti, ingiltere'den, italya'dan falan 2 takım seçip onları yarıştıralım. daha güzel futbol var orda. eskiden madrid'e yenilince güzel yenilirdik, farklıydı, galip gelince de güzel galip gelirdik. tat vardı, rekabet daha iyiydi lan eskiden. iyice boka sardı. iyice kişiselleşti. yok mourinho'ymuş yok messi'ymiş yok c. ronaldo'ymuş. banane ulan bireylerden. lan oğlum katalunya diyorduk ırkçılar diyorduk ne oldu ona? fb - gs derbisi gibi iyice ayağa düştü, sadece başarı rekabeti olmaya başladı. isyanım bu kadar.
  • real madrid - barcelona rekabetine verilen isimdir..

    ba$ka bir kıtada boca juniors - river plate rekabeti vardir.. el süperclasico..
hesabın var mı? giriş yap