• hikmet evleri'ni açtırıp medeniyetin geliştirilmesi ve aktarılmasında en önemli rollerden birini üstlenmiş olsa da evrenyen kovuşturmalarıyla totaliterizm konusunda pek müstesna foreshadowing örnekleri vermiş olan halifedir. ayrıca öldüğünde yeni halife seçimi için bir araya gelenlerin, el memun'un cesedini öldüğü yerde unuttuğu ve bir farenin de bu arada halifenin burnunu bi güzel yediği söylenir.
  • harun reşit'in iranlı bir cariyeden doğma oğlu olan, 813-833 yılları arası halifelik yapan abbasi hükümdarı. ilginç bir kişiliktir. piramitleri inceleyen ilk kişidir ve büyük piramite bir kapı açtırarak içinde olduğu söylenen büyük silahlara kavuşmak istemiştir. üstelik bu işin bizzat başında durmuştur.

    devrinde rasathaneler kurulmuş ve ekvatorun çevresi bile gerçeğe yakın bir oranda hesaplanmıştır. bunun nedeni olarak sabiiler gösterilir. hulagu tarafından yakılan beytü'l-hikme'yi kuran kişidir.

    mutezileyi savunan ve halk arasında yaygınlaştırmayı amaç edinen bir halifedir. akılcılığı savunmuştur. doğa bilimlerine büyük bir ilgi duymuştur. çevirilerle eski yunan ve maniciliği de incelemiştir. daha ilginci özgür iradeyi savunmuştur. yani akıl ile bağdaşmayan, duyularla kanıtlamayan şeylerin gerçekliğine inanılmaması gerektiğini söylemiştir. cennet, cehennem, bir kavram olarak görmüşlerdir. bu düşünceyi halka benimsetmeye çabaladığından da sünni ulema ile arası bozulmuştur. bu düşünceyi benimsetebilseydi, islam dünyası avrupalıların sanayi devrimini de, uzay çağını da çok daha önceden yakalayabilirdi. 48 yaşında ölmesi büyük bir talihsizliktir.

    mutlu insanı şöyle tarif etmiştir; "ne o beni bilir, ne de ben onu."
  • annesinin turk degil iranli oldugu kabul edilir. zaten siilige yakin durmus vezirlerini de iran'dan secmis bir halifedir. islam imparatorluguna bir nevi ronesans yasatmistir. bagdat'i bilimin merkezi yapmis, el-harezmi gibi bilim adamlarina kol kanat germistir. bas cevirmenligini yapan suriyeli hristiyan'a arapcaya cevirdigi eser basina, kitabin agirligi kadar altin verdigi rivayet edilir...
  • tam adı ebu'l-abbas abdullah el-memun ibnü'r-reşid olan 813-833 yılları arasında abbasi halifesi olmuş kişidir. harun el reşid'in oğludur. halifeliği döneminde yığınla yabancı, özellikle yunanca eserleri arapçaya çevirmiştir. islamın bilimle bütünleştiği bilimi, aklı, mantığı inançlarıyla karıştırmadığı altın çağının (813- 1198) başlangıcını oluşturmuş halifedir.

    bağdat'ta beytül hikme diye bir kurum açtı ki dillere destandı. hem bir bilim evi, hem çevirilerin yapıldığı kurum hem de bir kitaplıktı beytül hikme (bilim evi). kurduğu kütüphanede bir milyon civarında kitap vardı. o devirde bağdat'ta entelektüel seviyede kitap okuyanların sayısının aşağı yukarı şehrin nüfusunun üçte biri kadar olduğu bilinmektedir. bilim adamları bilginler belli dönemlerde buluşup fikirlerini yarıştırırdı bu ilim irfan yuvasında. memun aynı zamanda tüm fikirleri dinleyip kendi sentezini o şekilde oluşturan aydın bir insandı. bizanslı düşünür ve matematikçi leo'yu kendilerine bir şeyler öğretebilmesi için bir süre yanlarına yollamasını imparatorluktan istemiş karşılığında elli kilo altın ve süresiz barış önermiştir. bizans imparatoru 3. michael'a karşı zafer kazandığında, savaş tazminatı olarak para ve altın yerine eski el yazmaları talep etmiştir.

    batılıların al-ma'moun dedikleri bu halife döneminde devletin resmi ideolojisi usa dayalı bilimciliği savunan mutezile görüşü olmuştur. işte bu mutezile akımı sayesinde müslümanlar yeryüzünde dört, beş yüzyıl sürecek ilerici bilimsel başarılara imza atmışlardır. 827 yılında gerçekleşen bu devrim islam topraklarında bir benzeri ancak 1100 yıl sonra türkiye'de gerçekleşecek olan usa dayalı bilimci atatürk devrimleri kadar önemli bir olaydı.

    böylece ortaçağın karanlığında avrupa ve hristiyanlar hastalıklara kötü ruhların sebep olduğuna inanırken, müslüman mutezileciler hastalıkları tanımlamakla kalmayıp tedavilerini de bulmaktalardı. kilise kuyruklu yıldızları tanrının okları sanarken, mutezile kozmologları yörüngelerini hesaplamaktaydı. kilise aşı vurdurmayı günah saymaktayken, müslümanlar çiçek aşısından bahseden kitaplar yazıyordu. avrupa otopsiyi günah diye yasaklayıp lanetlerken, mutezile doktorları otopsiler sayesinde bir çok organı ve insan anatomisini öğrenmiş bunları kitaplarına aktarmışlardır. avrupa fırtınaları şeytanın işi olarak aktarırken, abbasiler sıcak ve soğuk hava basınçlarının farkını hesaplamaktaydı. jeoloji kilise tarafından cehhennemlik bir suç olarak bahsedilirken, müslüman jeologlar dünyanın yaşı hakkında deliller aramaktaydı. dünyayı tepsi gibi düz zanneden avrupa, müslümanların ekvatoru hesaplamakta olduğunu öğrenince ne hissetmişlerdir acaba ?

    (fakat malesef günümüzde ibre tersine dönmüş ve artık bilimi batı dünyası ilerletmekteyken bizler evrim teorisi günah mı değil miyi tartışmaktayız. bu acı örneği çoğaltmak pek tabi mümkündür.)
  • bağdat'a altın günlerini yaşatan halife olarak geçer.786’da doğan,anne tarafından iranlı olan, iyi bir din ve felsefe eğitimi alan memun, akılcılığı benimsemiştir, mutezile öğretisine bağlıdır. mutezile bilginleri, akla başvurma yöntemlerini eski yunan ve helenistik dönem filozoflarından almışdır. memun, tanrı’nın zatından ayrı sıfatları olamayacağını öne süren, özgür iradeyi ve kişinin kendi eylemlerinden bütünüyle sorumlu olduğunu vurgulayan mutezile öğretisini de halkına benimsetmeye çalışmıştır.
  • milattan sonra 870 yılında; iki ölçü ekibiyle bir noktada kutup yıldız yüksekliğini ölçtükten sonra biri kuzeye diğeri de güneye kutup yıldızı yüksekliğini bir derece büyük ve küçük ölçünceye kadar yol almışlar ve katettikleri yoluda ölçmüşlerdir. bu şekilde dünyanın yarıçapını 6595 km olarak tespit etmişlerdir.
    bilindiği üzere dünyanın yarıçapı r=6371 km'dir
  • şu an izlediğim dizide adı geçen ve abbasiler’in halifelerinden olan kişidir.imam rıza’ya karşı komplolar yapmıştır.nihayetinde oda ataları gibi cehennemi boylayacaktır allah’ın izniyle.
  • tarihçilerin âlim, filozof, zeki, ilme değer veren bir hükümdar olarak nitelendirdikleri me’mûn’un saltanat devri yıpratıcı olaylara rağmen islâm tarihinin en parlak dönemlerinden biri olmuştur.

    me’mûn devri, islâm tarihinde felsefe ve kelâm düşüncesinin gelişmesinde bir dönüm noktası teşkil eder. me’mûn hilâfet makamına entelektüel bir anlam katmış, felsefe ve kelâm tartışmalarında bilginler topluluğuna başkanlık etmiş, aynı zamanda bu toplantılara kendisi de tartışmacı olarak katılmıştır. me’mûn’un bağdat’a geldikten sonra yaptığı ilk iş düzenleyeceği ilim meclisleri için bir danışman grubu seçmek olmuştur. fakihler, kelâmcılar ve diğer sahalara mensup âlimlerden oluşan bir grubun seçilmesini ve ilmî tartışma yapmak üzere huzuruna getirilmesini emretmesi üzerine yüz kişi seçilerek bir ilim meclisi oluşturulmuştur. me’mûn’un bu münazaraları düzenlemedeki asıl amacı çeşitli fırkalara bölünmüş müslümanların orta bir yolda birleşmesini sağlamaktı. genelde sarayda tertip edilen bu toplantıların gündemini genel olarak kelâm ve mezheplerle ilgili problemler oluşturmaktaydı.

    mutezile'yi resmî mezhep ilân eden me’mûn, yayımladığı bir emirnâmeyle herkesi bu mezhebin temel görüşlerinden biri olan kur’an’ın mahlûk olduğu düşüncesini benimsemeye zorladı. nasların yorumunda akla ve hür düşünceye öncelik veren mutezile mezhebini resmîleştirmekle me’mûn, mutezile’nin fikrî desteğini sağlayarak zamanın ihtiyaçlarına göre yapacağı icraatlarda daha serbest hareket etmek istemiş olmalıdır.

    me’mûn döneminin tercüme faaliyetlerinde de seçkin bir yeri vardır. önceki dönemlerde başlayan, yunanca eserlerin süryânîce tercümelerinden arapça’ya çevrilmesi işi me’mûn döneminde oldukça hızlanmış ve doğrudan doğruya yunanca’dan da arapça’ya çeviriler yapılmıştır. mehdî ve hârûnürreşîd zamanında dil ve edebiyatla sınırlı olan faaliyetler me’mûn devrinde müsbet ilimler ve felsefe sahasına yansımış, bu da islâm kültür tarihinde önemli sonuçlar doğurmuştur.

    830 yılında me’mûn’un bağdat’ta kurduğu veya geliştirdiği beytü'l-hikme (dârülhikme) bir tercüme ve araştırma enstitüsü, aynı zamanda bir rasathâne ve kütüphane fonksiyonu icra ediyordu. bu dönemde felsefe, hendese, mûsiki ve tıp alanlarında yazılmış eserleri getirmeleri için istanbul’a heyetler gönderilmiş, getirilen bu eserler arapça’ya çevrilmiştir. huneyn b. ishak, kindi, muhammed b. mûsâ el-hârizmî ve ebü’l-hüzeyl el-allâf gibi müellifler tercüme ve telif ettikleri eserlerle devrin bilimine, felsefe hayatına önemli katkıda bulunmuşlardır. klasik felsefe ve tabiat ilimleriyle yakından ilgilenen halife hem âlimleri desteklemiş hem de kurumlar oluşturmuştur. ilim ve tercüme faaliyetlerine altın çağını yaşatan beytülhikme’nin bu alanda seçkin bir yeri vardır.

    me’mûn döneminde türkler askerî açıdan devletin önemli bir gücü haline gelmeye başlamıştır. horasan’da bulunduğu sırada bağdat’ta cereyan eden olaylar sebebiyle arap ve iranlılar’a karşı güveni sarsılan me’mûn, horasan’da yakından tanıma fırsatı bulduğu, ülke içinde denge unsuru olabileceğine inandığı türkler’e özellikle halifeliğinin son yıllarında askerî birlikler arasında yer vermiştir. bu sırada halife ordusu içinde türkler’in sayısı 8-10.000 civarında idi ve kumanda heyeti türkler’den oluşmaktaydı.

    islâm ansiklopedisi
  • (bkz: #154549358)
hesabın var mı? giriş yap