• (bkz: sur)
  • victor ericein adelaida garcia morales romanından uyarladığı 1983 yapımı filmi.. doğal ışık, kasvetli bir atmosfer, karanlık ve etkileyici görüntüler.. az ama sağlam diyaloglar.. sinemaya sorular soran usta işi bir film..
  • victor erice'nin şiir gibi filmi.
    arı kovanının ruhu ve bu film, ve hatta belki carlos saura'nın besle kargayı* filmi, kardeştir, üstelik kan kardeşi. seyredin, seyrettirin.
    http://sarikent.blogspot.com/…isler-ardnda-bir.html
  • sinema tarihine geçmiş enfes bir sahnesi vardır.

    baba ve kız yan taraftaki büyük salonda yapılan bir düğünün kafesinde başbaşa sohbet ederler. derinden müziği duyarız ve yıllarca birbirlerine söyleyemediklerini inanılmaz bir naiflikle anlatmalarına tanık oluruz.

    öylesine müthiş bir sahnedir işte.

    aha bu da sahne...
  • hüzünlü ve bir o kadar da güzel olan victor erice filmidir. arı kovanının ruhu nda olduğu gibi yine küçük çocuk başroldedir. dünya onun gözünden ve dilinden anlatılmaktadır. ispanya tarihini düşünecek olursak belki de geriye masum bir tek çocuklar kalmıştır da sadece onların konuşmaya hakkı varmış gibidir. adı geçen diğer filmle birlikte son zamanlarda şans eseri bulup izlediğim ve çok beğendiğim bir film olmuştur.
  • kendi babasiyla olmamisligini kiziyla telafi etmeye calisan bir adami anlatiyor film. aslinda anlatmiyor. cunku film bittiginde o karakteri aslinda hic taniyamadiginizi fark ediyorsunuz. bir baba figuru var ortada evet. bu baba kendini kizina acar gibi gorunuyor sadece. kizina kendi sanatini ogretiyor, belki biraz hayata dair ipuclari veriyor ve gidiyor. kiz bir sabah uyandiginda kendi yalnizligiyla kaliyor. babanin ardindan kizin hayatinda bir bosluk olusuyor ve bu bosluk kizi acaba biseyler yapabilir miydim dusuncesine itiyor. kucuk bir baba kiz hikayesi gibi gorunsede savasin sogukluga dokunan iste bu dedirten bir film. bi yanda cumhuriyetciler, bi yanda fasist franco. bi yanda kafasindaki dusuncelerde bogulan yorgun bi baba, ote yanda babasini tanimaya calisan cocuk.
  • 1983'ün chicago film festivali'nde 'en iyi film' seçilmiş yapıttır.

    5. uluslararası istanbul sinema günleri'nde ve 25. uluslararası istanbul film festivali'nde 'güney' adıyla gösterilmişti.
  • mısır'ın yeni seslerinden yusra el havari'nin (youssra el hawary) duvarların yükselişini görüp yazdığı parça, yani el sur, sur duvar anlamına geliyor. akordeon kullanıyor, alternatif müzik denebilir özet olarak.
    youtube'dan el sur (duvar)
  • bfi 'da almodovar'in koleksiyonunda bulunan film diye gosterildiginden gidip gordugum film.
    sahne, dekor, ısik, oyunculuk son derece basarili olmakla beraber senaryo ve akicilik vasat.

    bu filmde ciddi anlamda almodovar'i gorebiliyoruz. film icinde film temasi, ana karakterin dis ses ile gelecekten konusmasi, karakterler arasi uyum vs.

    ---spoiler---

    ne es ne sevgili, ne baba ne kendi olabilmis karin agrisi bi herifin kizinin gozunden anlatilmasi.
    herif 1983 model issiz adam. oldugu her sahnede gerim gerim gerildim. herif doktor degil de cati katinda isemeli sicmali ayinler yapan bir psiko sanki.
    kisaca herif pisligin biri cikti riza baba ama eminim ki ozunde iyi biriydi.

    kizin anasinin balkondan bagirdigi her sahnede sesini ziktigimin karisi diye donmeyen kocasini ve saklandigi yerden cikmayan kizini biraz olsun anladim. ayrica kadinin butun gun ve gece kayip olan kizini buldugunda siritmasi olmamis. normal sartlar altinda (nsa) bu hanimefendi o cocugu o yatagin altindan cekip guzel bi dayak atardi. birak bu elit ispanyol ayaklarini. yemedik yani.

    seville'den gelen adile nasit ve babane filme biraz olsun soluk kattilarsa da fazla takilmayarak iyi ettiler, tadinda biraktilar.

    evin hizmetcisi 1960 model turk tipi akademisyen olarak hafizalardaki eslesmeyi yapti. actigi hamur kizartmasina ozendirerek yok oldu gitti.

    ırene rose sozlukteki eski sevgili basligi altinda yazilagelen bir cok seyi dolduran bir kadin olarak mektuplarda kaldi, gizemini korudu.

    kucuk kiz 10 numara bir oyunculuk sergileyerek yasadigi stresi cok guzel aktardi. mutsuz anne ve babanin cocugu olmak neymis hatirlatti.

    kucuk kizin buyumus halinin donuk ve olgun olmasi sasirtmadi, gerektigi gibiydi.

    babasiyla son konusmasi sahnesinde carpici bir diyalog gerceklesmedi. (filmin butununde oldugu gibi)
    masada yenilenen konyak guzeldi.
    kiz vazodaki kirmizi gulu kokladiginda ırene rose'un siyah beyaz filmindeki asiginin silahi cekmeden onceki gulu koklamasi ve eline alip oynamasi arasinda bir paralellik vardi ama baglanti yoktu. gul metaforu bosta kaldi. ıstedim ki o gulu baba koklayip kizina versin. olmadi.

    kasaba fotografcisinin vitrini ve duvardaki seni seviyom ben ya grafitisi guzel ayrintilardi.

    tum film 45 dakikaya sigdirilip ikinci 45 dakikada kizin guneydeki maceralari anlatilabilirdi. bu haliyle akmayan, geveleyen bir film olarak kaldi.

    ---spoiler---
  • puslu sokaklar, doğal oyunculuklar, franco döneminin muazzam sokakları... ne izledim ben böyle? tekrar izlemeliyim.
hesabın var mı? giriş yap