• bazıları tarafından popülizm ile beraber "düşman kardeşler" olarak anılan kavram.

    bu kavram altında yanlış hatırlamıyorsam yalnızca bir adet olumsuz entry gördüm. tamamı kavramı övüyordu.

    ancak her politik yönelimin iyi ve kötü yanları olduğu gibi, bu kavramın da iyi ve kötü yanları olabilir.

    kavramsal olarak değil, uygulamadaki örneklerinden gitmek istiyorum.

    kavramsal olarak incelendiğinde popülizmin yerlere vurulduğunu, elitizmin ise göklere çıkarıldığını gördüm.

    elitizm kavramsal olarak iyi gelse de, elitist iktidarın halk tabanıyla arasının gereğinden çok açık olması, bir süre sonra halkın kendi içinden ve onun karakterini yansıtan popülistlerin iktidara gelmesiyle sonuçlanabilir.

    amerika'nın "gizli elitist ve aristokratik" yönetimi, bir sistematiğe oturduğundan bahsedilebilecek en iyi sistem örneği olarak orayı verebiliriz. halk demokrasiyle değiştirebilecekleri konusunda aslında sınırlı hakka sahiptir.

    atatürk örneği "elit" kişiliğe örnek verilmiş, bunda hiç kuşku yoktur ki bilgi seviyesi, yönetim anlayışı, politik ve askeri dehasıyla tam manasıyla bu kalıba uyar. aynı zamanda giyimiyle de bu görünümü verir.

    yalnız bir durum vardır ki, altta bulunan chp kadrolarıyla atatürk'ün kafası aynı çalışmıyordu. atatürk halkla, halk gibi konuşmasını da bilirdi. kendisi de bizzat hiç de elit olmayan bir ailenin içinden çıkmış, aslında azınlık iktidarlarına karşı bir çeşit nefreti de barındırarak halka yönelikleşmeye çalışmıştır. kendini halktan üstün görmek gibi bir gaflete düşmemiş, böylece ortaya "halk için, halkla beraber" denen cümle çıkmıştır.

    fakat bazı kimselerce bu, halk için halka rağmen olarak uygulandı.

    yani diyeceğim o ki, elitizm veya popülizm aynı anda bulunabilir ikisinin de kötü ve iyi anlamları olabilir.
  • "elitist misiniz?" sorusuna "sapına kadar" cevabı veren celal şengör'den öğrenilmesi gereken -izm.

    şahsen ben de batının son bir kaç yüzyılda yakaladığı farkın elitizmden kaynaklandığını düşünüyorum.
  • elitin veya azınlığın yönetmesi gerektiğine inanma veya yönetim işinin bir elit veya azınlık tarafından yapılması anlamına gelir.
  • cuma'nın bile yeterli altını biriktirip robinson crusoe'ya kafa tuttuğu bir dünyada elitist olmak biraz şey değil mi?

    bir kere :
    - o tüfeği nasıl ele geçirdi?
    - neden beyaz renkli?
    - neden bize garip gelen, göstermelik gelen, vahşi gelen birçok huyu var?
    - beni diğer yerlilerden kurtarmış olabilir. ama yıllar boyunca ırgatlığını yaparak onu tanıdım. robinson bizim en aşşağımızdan daha şerefsiz.
    öyleyse artık tüfek bende. onu 'kendi koymuş olduğu kuralları ile' mağlup eden bende.

    haksız mı kara cuma ?

    `:bkz öz-türkçe: kara::gerçek`
  • türkiye'de elit olmak ayıptır. anadolu'nun bir köyünde dünyadan habersiz bir insan olmak daha iyidir. avam tabaka ısrarla bunu pompalar.

    din, millet sevgisi adı altında kendisi gibi düşünmeyen herkesi dış bağlantılı, fonlanmış sayar.

    bu yüzden de her türlü gelişmenin karşısında işte bu anadolu çomarını görürsünüz. haddini bilmez, bilgisi yoktur. kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan din öğretisini savunma pahasına hayatın gerçeklerine sırt çevirir.

    işte bu yüzden gelişim, ilerleme ve devrim; halkın bu avam tabakasıyla değil orta sınıf olarak lanse edilen görece okumuş kesimiyle mümkün olacaktır.
  • türkiye cumhuriyeti'nin kurtuluş reçetesidir.
    demokrasinin olmadığı elitlerin türkiye yi yönettiği bir yönetim; türk halki ve türkiye için tek doğru olandir. 100 yıllık zaman diliminde türkiye demokrasi denen illetten çok çekti. binlerce yıldır demokrasiye uzak, biat kültürü ile yaşayan topluma demokrasi getirilmesi kurşunu kendi kafana sıkmaktan farksızdı. halkın çoğunluğunun okuma yazma bile bilmediği, batıl inançlar ile yaşayan, doğru düzgün düşünmeyi bile akıl edemeyen halk için demokrasi değil yalnızca elitizm çaredir.
  • insanlari otekilestiren her seyden tiksiniyorum. bunun tam tersi davranis sekli empati ile yaklasmakken herhangi bir sebepten dolayi "nelerimiz ortak" diye bakmaktansa "nelerimiz farkli ve bu yuzden ben senden ustunum" diyen butun yaklasimlardan igreniyorum.

    milliyetcilikten igreniyorum mesela. her insan, her canli, var oldugu ve davranislari/kattiklari kadar degerli olmali.

    elitizm de guya demokrat, sol cenahin en cok uyguladigi ayrimciliklardan biri; bas ortulu olani asagilayan cikar, kendinin bas ortusu olmadigi icin kendini ondan ustun gorur, insan haklarini ezebilecegini sanar. digeri de kendi basi kapali diye kendini digerlerinden ustun gorur, ustun haklar ister ve digerini asagilar.

    kari-koca kavgasi gibi,
    kardes kavgasi gibi,

    neyi paylasamiyoruz, anlayamiyorum. herkes istedigi gibi olsun, sen de istedigin gibi ol. bkz. agree to disagree/@sacmalog ne sen dogdugun aile, irk, renk, dil, din, kultur, bilimum kontrolunde olmayan sebepten dolayi ustun ol, ne de digerleri ayni sartlar icinde dogmadi veya tercih etmiyor diye senden "asagida" olsun. hepimiz esit olalim ve birbirimize saygiyla yaklasalim istiyorum. o yuzden o cok pasif agresif sekilde yapilan elitist asagilamalardan da tiksiniyorum. "chp'li teyzeler" yapar bunu yer yer, amerika'da da woke kulturu sagolsun, 'ahlaki ustunluk' taslayarak kendini en ozel ve nadiri secer...

    bense insan ariyorum; egrisiyle dogrusuyla olabilen, bunu acikca gogusleyip ifade edebilen, anlayip degisebilen, evrilebilen, ya da oldugu gibi kendini ve herkesi de kabul edebilecek esneklige sahip olan. esas deger bu olsa keske... ama neyse.

    -evet, en guzeli senin milletin.
    -en iyi dili sen konusuyorsun.
    -bulundugun sosyo-ekonomik zumre gibisi yok!
    -sana bi sey olmasin, diger herkes bok yesin!

    (bkz: peki peki anladık) sen neymissin be abi! a-a-a!
  • toplumu çekip çevirenin hakim bir azınlık olması gerektiğini, preskriptif (liberal) ve deskriptif (muhafazakar) olmak üzere iki farklı temelde savunan görüştür.

    deskriptif tanıma göre insan doğası halihazırda hakim bir azınlığa hizmet etmeye alışkındır, bu yüzden bu yönetimsel alışkanlığı değiştirmemek gerekir.

    preskriptif tanıma göre ise hakimiyet, kendilerine kabiliyet addedilmiş kişilere verilmelidir. kabiliyete adaylık ise toplumsal mükafatlandırmayla teşvik edilir. teşvik ise alt sınıfa tanınmayan hak ve özgürlükleri elit kesime vermektir. herkesin mütekabil olacağı korkusuyla bu haklar toplumun bütününe tanınmaz. kabiliyetin hangi kriterlere göre addedileceği ise tartışmaya açılabilir; aristokrasi, burjuvazi, bürokrasi, akademi, teokrasi, partizanlık bu adaylar arasındadır; ancak hiçbir zaman halk temsilcilerine verilmeyecektir, nitekim bu, eğer eskaza tutarsa, toplumun tamamına kabiliyet addedilmesi anlamına gelecektir.

    elitizmin yanlışı toplumsal mükafatlandırma tarafındadır. insanoğlunun sadece yüksek motivasyonun peşinden koşarken tam potansiyelini ortaya koyabileceğini düşünür. ancak rüşvet olarak önerdiği hedefler hazza dayalı, maddi imkanlardır.

    yüksek verim hazzın peşinden koşarken elde edilmez çünkü haz kısıtlı bir hedeftir. eğer kabiliyet ödüllendirilecekse bu maddi hazların ötesinde, ideal ve yüksek duygulara ait bir yönelim olmalıdır. toplumsal refah bu ideal mükafata bir örnek olabilir.

    kendisine dünyevi hazlar ödül olarak sunulmuş elit de toplumu çekip çevirme görevini üstlendiği zaman sistemi bireysel çıkarlar ve maddi hazlar üzerinden kuracaktır.
  • demokratik elitizm olmalı. böyle bir kavram daha önce var mıydı bilmiyorum, ama artık var.
    ne demek demokratik elitizm? her yurttaşın yükselme olanaklarının olduğu, yetkinliği oranında bundan yararlandığı, âdil denetimlerin olduğu bir yapı.
    en zekilerimiz, en (evrensel) ahlâklılarımız, kısaca en akıllılarımız karar verme süreçlerinde olmalı.
    toplumun huzuru buna bağlı.
    bunun için eğitim, eğitimin olabilmesi için de bu lazım. kısır döngüden çıktığımız yer burası.
  • demokrasiyi içselleştirememiş, demokrasi karşıtı olan ülkelerde olması gerekendir. sığırın tekine oy hakkı verirsen, demokrasiyi de kötüye kullanıp yine demokrasiyle senin haklarının hepsini elinden alır.
    (bkz: hoşgörü paradoksu)
hesabın var mı? giriş yap