• tümüyle işyerlerinden oluşan apartmanımızın asansör lambrilerine, muhtemelen yemek getiren birisi tarafından anahtarla kazınarak hatırlatılmış kavram: "bahşiş veriniz, emeğe saygı gösteriniz".
  • tam üretim olmayan alanlarda, sanat mevzularında bol miktarda sömürülen kavram.

    bir işi değerlendirmeyi imkansız kılan bir duvar örer bu anlayış. kötü iş yapılmış denemez, ne kadar az uğraşıldığı, kıçıyla yaptığı bilinse de bok gibi film çekmiş dedirtmez.
  • manasız bir laftir. onemli olan hangi konuda emek harcandigi ve sonucta neye varildigidir. hayati boyunca keman calmayi beceremeyecek bi insan 20 yılını bu işe vermis ve hala calamıyorsa emegine saygi filan duymam, niye gidip becerebilecegi bi konuda azim etmememis bu armut surat diye dusunurum. ayni sekilde buyuk bir emek sonucu arka arkaya sekiz igne yutup sonra bunları burnundan cikarabilen bi insana saygi duymak icin hic bi sebep goremiyorum. ayni mantikla gidersek buyuk emek harcanip yapilmis filmler eger kotuyse kotudur, emeklerine yazik olmustur insanlarin, saygi duyulcak bir yani yoktur, kaynaklarin bosa harcanmasidir...
  • emek olduğunu hisseden kişi beğense de beğenmese de bir bütün olarak emeğe saygı gösterir,hor görmez yani.. bir açıdan emeğe saygı göstermek her emek verilen şeyi sevmek zorunda olmadığımızı da hatırlatır..
  • saygı getirir..
  • başkasının yaptığını, geliştirdiğini, yarattığı eseri saygı ile karşılamak. eser beğenilmese veya karşıt görüşlü bir fikri temsil etse de o eseri korumak, yok etmemek

    en basitinden ekmeği yere atmamak olarak algılanır bu tutum.
    ideoloji olarak karşıt görüşlü bir insanın heykelini kırmak da emeğe saygısızlıktır. heykeltraş uğraşmıştır bununla. bir sanat eseri olması gerekmez.
    her türlü vandalizm de emeğe karşı gösterilen saygısızlık örneğidir.

    emeğe saygı göstermek emeği meydana getiren kişiye karşı saygı göstermektir
  • emek, şu an önünde oturduğum klavyeyle üretebildiklerim adına konuşursam;

    bunca yıl okuyup, öğrenip, damıtarak, kendi yorumuma sahip olduktan sonra, edindiklerimi yazıya döktüğüm her paylaşım, öznel ifade, nesnel bilgiyi genele sunarak bu döngünün başkaları üzerinde hayat bulmasına aracı olmak ve tüm bunları yaparken diğer başkalarının da kendi gibi düşündüğünü varsaymaktır. bu gerçeklikten koptuğunuz an, emeğinizi kendinize saklama zamanınız gelmiş demektir.

    tüm yazdıklarımı çöp kutumda muhafaza etme kararıma beni getiren sebepleri kısaca özetleyip, meraklı gözleri bilgilendirmek isterim. zaten okur kitlesi ile yönetim ekibinden müteşekkil iki ana gruba ayırarak değineceğim.

    önceliği sizlere, yani yetkiden bağımsız okur ve yazar grubuna verelim. çoğunluğun burayı "gırgır, şamata yeri" olarak bellemesine, yarattığı güçlü akıntıya karşı kürek sallayan kalemler sizlerin nezdinde takdir ediliyor, manen karşılığını alıyor görünebilir. ancak işler, dışarıda da olduğu gibi, böyle değil. gerek linç kültürü gerekse negatif etkiye karşı yapıcı desteğin özelden sunulup genelde esirgenişi, hatta yazarlar çaylak olduğunda veya uçurulduğunda nick altı entrylerin bile silindiğini yıllardan beridir görmüş olmam, bu kesime karşı güvenimi maalesef ki kalıcı kılamadı.

    yönetime gelirsek, ipliklerini pazara çıkarmaya gerek duymuyorum zira ne kalitede insanların yetkisine bırakıldığı burada sorgulanmıyorsa ben de cahil cühelanın sözcüsü olacak değilim. beni ilgilendiren taraf, eksiklerini çokça dillendirdiğim dönemde "bir başlığa aynı günde 4-5 entry girmek" gerekçesiyle çaylak edilmemdi. bilmiyorum şikayetim etkili olmuş mudur ancak hesabımı dondurup hiçbir şey girmememe karşın, aylar sonra tekrar yazar olduğuma dair bilgilendirme maili attılar.

    bu garez eylemi nazarımda saygısızlıktı, buraya hem başlıklara düzeltmenlik yapıp hem bireysel emek sunan bir kalem olarak görmeyi umduğum saygının karşıda bir muhatap görmeyişiydi. yüzlerce favori almış entrylerimin debe ambargosuna uğrayışını da gördüm, başkaları için bizzat yaptıklarını gördüğüm halde benim nick altıma girilmiş hakaretlerin silinmeyişini de. bu süreçte hesabı uçan emektarlara el salladık, kıyak geçtikleri hısımlarına tanıklık ettik. kimi yönetimde onlara eşlik etti kimiyse aylarca debe listesinden inmedi, inmemeyi tepki almaksızın sürdürdü. bu liyakatsizlik ve tepkisizlik hem emek verenlerden biri olarak manen doyum almanızın önüne set çekti hem de şu endişeyi yarattı:

    ya hesabım uçurulur da yazdıklarım üzerinde tasarruf hakkımı tamamen kaybeder isem? bilginin anonimleşmesi bir yana, ter akıttığınız emeğe karşı yapılan nankörlük ve dahi üzerinden gerek itibar gerekse maddi kazanç yönünden zenginleşilmesi, sizi bu varsayımda ahmak yerine koyuyor. o halde alternatif nedir? yazıları diğer pek çok emek gibi bireysel olarak yedekleyip kendinize saklamak. belki ileride -zaten 17 bine yakın aboneyi silent era kliplerden toplamış- youtube kanalım gibi mecralarda değerlendiririm, bilemiyorum ancak kitap maceralarımda da gördüğüm üzere, ne aracı ne son alıcı sizin günbegün değer kazanan "zaman" maliyetinize değiyor, bunu kendi çekirdek çevreniz dışında harcamak günümüzde israftan öteye pek de kolay geçmiyor.

    son kertede, bu mecra için konuşacak olur isem, kendi emeğimi çöp kutumdan tekrar canlandırmak için değişmesini bekleyebileceğim iki unsur var:

    biri, yetkide şeffaflık. kimlerin emeğimiz üzerinde söz hakkı olduğunu bilmek. astların gelişigüzel eylemlerinin üstlerince geri alınabilirliği, aktif şekilde gözlüyor olmaları. arada kaynayıp zamanla unutulmuş bir uçma deneyimim olmuştu burada. telafisi yıllar aldı.

    diğeri, nitelikli okur. yapıcı eleştiri ile hem kendi kalemini hem sizinkini besleyen, sadece ağaç taşlamayıp meyvesini de faydalı kılmayı bilen insanlar çoğaldıkça emek verenler de dönecek ve zamanla artacaktır. aksi halde, tıpkı beyin göçündeki gibi, diğerleri de buradan bir bir çekilecektir.

    söylemlerinize karşı çarmıha çivilenmenizi ve bunu sineye çekmenizi bekliyorlarsa hatırlatalım, çobanı da marangozu da filozofu da mental sınırlar içerisinde bir, ama kimse peygamber değil, sabır taşı hiç değil. kendinizi kullandırmamak için en temiz yol, başkalarının kurallarını koyduğu oyunun içerisinde olmamaktır. ben de bu nedenle bilgi içerikli yazılarımı kendime saklamayı hak görüyor ve yokluğunda serzenen arkadaşlara sadece "neredeydiniz?" demek istiyorum. tepki zamanında verilmeli, kelleler halk meydanında kesildikten sonra değil. o, devam ederseniz, devrim olur; giden gitmiştir, ismi kalır, cismi yok olur: yitip gitmiş hiçbir kahramanımızın dirilip de şu günün insanına baktığında "değmiş" diyeceğini zannetmiyorum. veba gibi yayılan bu heba salgınından kendimi kurtarmış olmanın özgürlüğünü yaşıyorum. dilediğimi yazar dilediğimi silerim bu günden sonra, kimseye sözüm yok; bunun böylece bilinmesini ister, huzurlardan kendi huzuruma yelken açarak çekilirim.
  • emeğin niteliği, amacı ve sonuçları ile değerlendirilmesi gereken mevzu. misal bi naneye yaramayan ama güzel gözüken lakin binlerce insanın sömürülmesiyle varolan piramitler delilik mahsülüdür. tıpkı günlerce uğraşılmış ama hiç bi naneye benzemeyen ama ressamı tarafından yere göğe sığdırılamayan resim veya gaz odası gibi. delilik saygı duyulan değil hoş görülmeye çalışılan bir nanedir.
  • (bkz: #20237677)
  • emege saygi gostermek bence cok acik soyluyorum insanin kendi bulasigini kendi yikamasidir. hayir bekle, daha da iyisi, yeni utulenmis kiyafetleri karis kurus etmeden dolaba yerlestirmek, saga sola atmamaktir. annenin, babanin, sevgilinin, en olmadi kendi emegine yazik be o kadar ugrasmis/sin, didinmis/sin sonra o emeklere yazik oluyor sirf kicini iki dakka daha kipirdatip tam yapmadigin icin bi seyi.

    annem bi insani sevmek emegine saygi gostermektir derdi.
    var mi artiran?
hesabın var mı? giriş yap