• görünmezlik basligina yazmak istedim, kesmedi.

    eksi itiraf olmadi, yazacaklarim itiraf kapsaminda degil ki, neyi itiraf edeyim...

    kendim baslik acayim dedim, turkce karakter uyumsuzlugundan acamadim.

    en iyisi buraya kondum.

    ise basladigimin haftasinda dahil edildigim isinma projesi, birinci ayin sonunda sefin istegi ile 'benim' oldu, this is your baby dedi bana, bu proje senin, al gotur, sahiplen, senin olsun, bir deger kattigini hisset.

    bebegim gibi baktim projeye.
    uc kisiydik.
    diger ikisi hep mesgulduler.
    hep daha onemli bir isleri vardi.
    bu nedenle, ya da bastan oyle tasarlandigi icin, proje hep benden soruldu, projenin son durumunu sunmak benden beklendi.
    analizler yaptim, problemin nerelerde oldugunu tespit ettim. fikirler sundum, gidilecek yonu belirledim. diger departmanlarla gorusmenin onemini anlattim, kafamizdan cikip degisiklikler oneremeyiz dedim. takimin resmi lideri isleri epey yavastan aldi, oteki eleman hic vakti olmadigi gerekcesiyle hala acik konulari tartismayi, sonuca baglamayi defalarca reddetti. sefe yaptigim sunumun ardindan patrona benim sunum yapmam gundeme gelince bozuldu.

    sonra cikti, kendisinin 'vaktini' bekledigimiz konu ile ilgili 'ben bu konuya yalniz bakmak istiyorum' dedi, bizim fikrimizi sormadan, bizi hice sayarak, 'bu kismiyla ben ilgilenicem' dedi.
    ilgilenmedi. beni de bloklamis oldugu icin, ben de konuyla ilgili halihazirdaki fikirlerimi oldugu gibi biraktim.
    deadlinei tutturamadik.

    sef memnuniyetsizligini anlattiktan sonra resmi olarak projeden artik benim sorumlu oldugumu ilan etti. takimin eski lideri 'senin hakkindi, sen emek harcadin, benim acimdan sorun yok' dedi.
    fakat oteki elemanda hazimsizlik yaratti bu.

    toplantiya cagirdik.
    sefin yaninda bunun benim kararim olmadigini soyledim, tekrar tekrar bundan rahatsiz olup olmadigini sordum. kizardi bozardi ama 'hazmedemiyorum' diyemedi, 'senin hakkindi' da diyemedi.
    ilgilenmek icin kendisine ayirdigi kisimi (olayin en can alici, en cetrefil ama en keyifli kismiydi) yalniz basina yapmak istedigini yineledi. 'benim katkim bu olsun' dedi.

    benim belirledigim sekilde gittik.
    diger departmanlarla gorustuk, eksiklerimizi anladik, analizleri guncelledim.

    takimin eski lideri yerine benim getirilmemi onemsemedi, hatta mutlu oldu, 'senin hakkindi, sen emek harcadin, eminim sonuca bu sekilde daha cabuk ulasicaz' dedi ve sonrasinda bana destek de oldu.

    diger arkadas ise ne yer ne yedirir tukurur mundar eder hesabi takildi, 2 ay gecti beyfendide hala bir sonuc, hatta sonuca gidecek bir dusunce kirintisi yok.

    sonraaaa, sirketin asil sahibi, ceo'nun bizim departmani ziyarete gelecegi ogrenildi.
    eh cem yilmaz'in dedigi gibi, c.e.o

    yani dukkan onun beyler.

    ceo'nun onemsedigi bir projeymis bu.
    ha ne oldu, birden kiymete bindi.
    bizim elemanla oturduk, ne yaptik, milletle ne konustuk, durum nedir kendi aramizda bir ozetlemek istedik.
    kendisine ayirdigi kaymakli kisim hakkinda calisip calismadigini sordum.
    tam bir laf ebeligiyle 'yeaaa ne alakasi var, ceo'ya ben bunu bunu sormak istiyorum' diye projenin coook sonraki asamalarina gecti. konuyu kendi uzerine duseni yapip yapmadigina getirmek istedikce sinirlendi, laf ebeligi yapti, 'ben sunu sunu tartismak istemiyorum, taam mi, cok sıkıldım' diye cemkirdi, halbuki yalniz yapmak istedigini soylemesinin uzerinden 2 ay gecmis ve ondan oncesini de sayarsak tam 3 ay konu hakkinda tek bir kelime edilmemisti. 'ben dusuncelerimi acikliyorum su anda, ve konusmaya hakkim var taaam mi' diye dusuncelerini acikladi acikladi, dinledim dinledim. 'konusma hakkina saygi duydum, dinledim, ama ettigin onca alakasiz laftan sonra anladim ki onumuzdeki birkac hafta icinde senin olan kismi bitirme hatta baslama umidin bile yok' dedim. 'yeaa vaktim yok' diye sizlandi bu.
    'cozumun ne peki? ne oneriyosun?' dedim. 'bunu oncelige alip bitirmem lazim, biliyorum sadece demekle olmuyo, yapmam lazim' dedi. 've sen aylardir bunu soyluyorsun!' diye kapagi koydum.

    oteki hafta 3 aydir yapmadigi seyi yarim gunde bitirip koydu onumuze, e tabi akliniza kalite sorusu geldi.
    sonuc bok gibi arkadaslar. gelecek haftaya sunum istiyorlar, mecburen sonucu uc bes degisiklik icin uzerinden giderek kabul ettik.

    derken herkese projeyi anlatmaya basladi.
    sonra gitmis patronla konusmus, ceo'ya kendisi sunum yapacakmis.
    sef bana 'aranizda bir konusun, birlikte hazirlayin' falan diye birseyler geveledi.
    kizardi, bozardi, 'ya ben hazirlarim sunumu, sen kafani yorma, ama merak etme kendi grubumuz icinde olani istedigin gibi yapabilirsin' dedi herif!

    toplanti isteklerimi defalarca reddetti. ben 'takim olarak birlikte hazirlayalim' diyorum, eleman reddediyor. sef bugun agirligini koymaya calisti sanirim.
    eleman bana 'ben sunsam rahatsiz olur musun?' diye sordu, 'ucumuzun ortak suzgecinden gecen bir sunumsa olmam' dedim, biliyorum ki sadece kendi suzgeci olacak.

    adam aylardir gotunu kaldirmadigi projeyi kendi projesiymis gibi anlatiyor.
    benim hazirladigim sunumun da ciktisini almis, haftasonu calismak icin yaninda goturuyor.

    arkadas analizleri kendisi yapmadigi, veriyle kendisi hasir nesir olmadigi icin gorusmelerimizde benim tak diye anladigim seyleri anlamiyor, karistiriyordu.
    tabi neyi anlayip neyi anladiginin da farkinda olamiyor, herseyi anladigini saniyordu. oysa benim gordugum kadariyla sistemin toptan nasil isledigini sirkette tamamen anlayan hic kimse yoktu. neyse, ben bildigim tek sey hicbirsey bilmedigim noktasina yakinsarken, bu sunnet cocuklarinin pipileri kesildi diye kendilerini erkek sanmasi gibi gerine gerine geziyor, 'her seferinde biraz daha anliyorum' pozlarina giriyordu. 'anladiklarini dokumentasyon seklinde yaz o zaman' diyince cark ediyor, 'belki de sen haklisin' diyordu.

    patron bu proje cok onemli oldugu icin kendisinin sunmasini istemis. ben anlatamayabilirmisim.
    hadi ceo'ya sen anlatacaksin, cunku agzin muhtesem laf yapiyor onu anladik, bugun gelen stajyer ogrenciye de proje kendininmis gibi anlatmana ne diyelim?
    beni de 'he bu da calisiyor bu projede' diye tanitmana?

    aylardir emegimi koydugum, vaktimi koydugum, bu noktaya neredeyse tek basima getirdigim proje lan bu.

    simdi bir dilek tutuyorum sozluk, sen de benim dilegime katil, ister namaz kil, ister kilisede mum yak, ister evrene enerji gonder, elimden baska birsey gelmeyen bu durumda ilahi adalet dilegime destek ol.
  • başkalarının emekleri üzerinden parazit gibi geçinebilme becerisidir. beciridir, zira herkes haram lokma yutamaz. bırakın yutmayı, böyle bir şeyi düşünmek bile namuslu birine ağır gelir.

    yaklaşık 7 8 ay önce yüksek lisansa başlamadan iş bakıyordum. derslerimle birlikte yürütebileceğim, beraberinde para kazanıp aileme de çok yük olmayacağım bir iş. bir kariyer sitesi aracılığıyla lingoturk adlı firmanın iş ilanına ulaştım. deneme çevirilerini yaptıktıktan sonra işe alındım. işe alınma sürecinde istediğim, piyasada çok az bulunan 50 yaşında bir sözlük aldım. ilk çevirim geldi. sözlüğü karıştırmak, tutkunu olduğum bir dile dair yeni kelimeler öğrenmek beni gerçekten de mutlu ediyordu. ilk işimin tutarı 3 lira civarında bir şeydi. daha önce hiç para kazanmadığım için bu para beni epey mutlu etti.

    kazandığım ilk parayla akbilini ben basacağım anne!

    şirketin ödeme politikaları gereği ayın sonunda yaptığım çevirinin ücreti (3 lira), ertesi ayın sonunda yatmalıydı. yani ödemeler bir sonraki ayın sonunda yapılıyordu. bakkalın bana yanlışlıkla verdiği 25 kuruşu babama gururla gösterip "bakkalı kazıkladım!" deyip, buna cevaben babamdan bir totat yediğimden olsa gerek, o 3 liranın ertesi ay yatacağına epey inanmıştım. ilk iş deneyimimi dolandırıcı bir firmayla yaptığımı nereden bilebilirdim?! çeviriler yaptıkça lingoturk'ün bana ödemesi gereken para gitgide büyüdü. birkaç kez mail attım kendilerine. tahsilat sıkıntısı çektiklerini, bu sebepten dolayı bir gecikme yaşadıklarını söylediler. bir esnaf çocuğu olduğum için halden anlarım, inandım. aylar geçiyor, şirketin bana olan borcu artıyor ama bahane değişmiyordu. bir yerden sonra lingoturk'ün bana birbiriyle çelişen bilgiler verdiğini fark edince durumu anladım.

    karşılıklı güvenin sağlanması için size söz veriyorum, bu hafta ödeme yapacağım.
    -ödeme yapılmadı

    bu ay listeler hazırladık. siz 4. listedesiniz.
    -5 aydır bekliyorum, 4. listede olduğuma göre benden daha beter durumda insanlar var.

    2. listedesiniz
    -herhalde 2 haftaya ödeme yapılır bana.

    4. listedesiniz
    -.....

    haksızlığa tahammülü olmayan biri olarak, karakterimin sınırlarını biraz zorlayan telefon konuşmaları yaptım. bu ne iğrenç bir pişkinliktir ki karşımdaki insanlar yalan söylemeye devam ediyordu, hala.

    tanımadığım bir numara beni aradı geçen günlerde. kendisi de benim gibi çeviri yapıyormuş. onun alacağı benimkinden de fazlaymış ve bu durumda çok insan varmış. facebook üzerinde bir grup açmışlar. gruba dahil olunca yalnız olmadığımı anladım. buna hem içerlendim, hem de sevindim. zannettim ki bu gruplaşma şirketi biraz da olsa kendine getirir, bir çözüm önerisi sunulur. yanılmışım.

    günlerdir şirketin genel müdürü ömer serkan artun, aylardır dinlemekte olduğumuz yalanları en başından bize anlatmaya çalışıyor. acayip bir psikolojiyle bazı çevirmenlere saldırıyor. hala şirketinin reklamını yapmaya çalışıyor. yapılan emek hırsızlığına kılıf bularak bizleri hala salak yerine koyuyor. onun yerinde olsam yüzüm kızarırdı. yazık.

    derdim bir şirketi, şirket yöneiticisini linç etmek değil. lingoturk gibi sayısız şirket tarafından dolandırılan, hakkı gasp edilen çalışan, en temel değerlerin eksik olan yüzlerce şirket var. buna karşı sessiz kalmak istemiyorum. bu tip şirketlerin insanların heveslerini kırmalarını istemiyorum, başkalarının emekleri üzerinden geçindiği halde yüzleri kızarmamasını hazmedemiyorum. onun için de sesimizi duyurmak için buraya yazıyorum. bizler sadece küçük bir grubuz ve bize yapılan haksızlığa itiraz ediyoruz. herkesin kendinde haksızlığa başkaldırma gücü görmesini diliyorum.

    dileyen facebook gurubuna aşağıdaki linkten ulaşabilir:
    https://www.facebook.com/groups/427642967411942/
  • bende biraz farklı tezahür eder bu deyiş kendisini.

    ilkokula gittiğim zamanlarda bahçeli müstakil bir evde oturuyorduk. arka bahçede altı tane ağaç vardı lakin sadece ikisi meyve veriyordu. biri kiraz, diğeri de armut ağacıydı. kiraz, zamanı gelince adeta hayvanlar gibi meyve üretirken, armut biraz embesildi. pek bi meyvasını yiyemedik, üzgünüm.

    hergün okuldan sonra evimizin yanındaki boş arsada top oynardık mahallemin ilginç karakterleriyle. bi vedat vardı babam ona şeytan diyodu. hemde suratına diyodu böyle orospu çocuğu der gibi, meğer rıdvan dilmen dolayısıyla öyle diyormuş sonradan öğrendim. sonra yasin abi vardı. nurcuydu, yani öyle diyodu arkadaşlar. acayip hızlı oynuyodu. topu ayağına alınca elli metre filan uzağa atıp oraya doğru koşup topu yakalıyodu. sonra bi daha atıp yakalıyodu falan. arsa zaten 60 metre uzunluğundaydı ama eni bi 200 metre vardı. nurcu olduğundanmıdır nedir tam kaleye doğru gidemiyodu, bi sağ çapraza bi sol çapraza öyle yaklaşıyodu kaleye. zaten kimse de yakalayamadığı için şerefsizi bırakıyoduk kendi haline top ona gelince, bi beş dakikaya golünü atıyodu, bekletmiyodu bizi fazla saolsun. birde emek abi vardı. serseri tanımını layıkıyla üzerinde taşıyabilen bir abiydi. kendisine erkeğin orospusu dememizi rica ediyordu arkadaşlarımız bu abi kim diye sorarsa. o ne lan demeyin kendisi bunun gurur verici bir iş olduğunu uzun uzadıya anlatıp, gelecekteki meslek seçimlerimizde daha gerçekçi yaklaşımlarda bulunmamızda yardımcı olacağına bizi inandırmıştı o zamanlar. jigololuk kariyeri yapmama ramak kalmıştı ama mahallede pazar pek geniş değildi bıraktım o işi.

    birgün ailecek gittiğimiz bir yemekten dönmüştük. annem ağaçları sulamak için bahçeye indiğinde ne görsün, emek abi* bizim kiraz ağacını talan etmiş elinde iki poşet kirazla bahçenin duvarından kaçıyor. yakalayamadı tabi annem. kaçtı gitti herif. annem sinirli sinirli döndü eve. o kadar emek vermiştim o kirazlara ben, emek hırsızı bunlar, lanet olsun tüh tüh vah vah diyerekten üzüntüsünü babama zerk ediverdi. babamda boşver zaten yemiyorduk kirazları yesin çocuklar dedi. aslında haklıydı zira pek güzel sayılmazdı bizim kirazlar, ama neden yılların erkek fahişesi emek hırsızı emek bey çalsındıyki meyvelerimizi. hayatımda ilk defa orda kin duydum sanırım. intikam hırsıyla doldum. ama adam benden altı yedi yaş kadar büyük olduğundan intikamım evimizin yanındaki arsada oynadığımız maçlarda kendisine pas vermemek oldu anca. ama yinede mesuttum ben. pas vermeden bitirdiğim her maçtan eve dönüşümde içimden bugünde kötülerle mücadelende galip geldin rpmcmurphy diyordum kendime. kahramanlığın dayanılmaz gururunu hissediyordum. o gün karar verdim, nerde bi emek hırsızı görsem veyahutta jigolo ona haddini bildirecektim kendi yöntemlerimle** ertesi gün vazgeçtim ama çok sıkıcıydı bu süperkahramanlık işi benim için. zaten göt kadar mahallede kime haddini bildirsem ertesi gün toplanıp ebemi sikerlerdi, kostüm giysem tanınmasam dedim, evde bi tek trompet takımının üniforması vardı onunda kaskı kafama sığmıyodu.
  • sınavlarda kopya çekmek değil de etraftan kopya istemek tam olarak bu. sen günlerce dur durak bilmeden çalış, sınıftan biri gelsin ve sana şu sorunun cevabı neydi diye sorsun. çalışsaydın ya pezevenk. biz işimizden gücümüzden vakit yaratarak sınava çalışıyoruz, sen ne bok yiyosun?
    bugün final sınavında böyle biriyle karşılaştım. adam sınavın daha başında arkasındakine bakmaya başladı. lan bari önce bildiklerini yapmaya çalış.
    böyleleri de mezun olup senle aynı statüye sahip olacak ya ona yanıyorum.
  • genelde korsan taksi, oyun, müzik vs kullananlar veya bu işten para kazananlar için söylenen bir tabir.

    istanbulda çoğu taksinin arka camında beyaz üzerine siyah harflerle yazılmış şekilde "emek hırsızlığına hayır" pankartı görmeye başladım. maslak alt geçidini bilenler vardır belki, sabah saatlerinde sağa dönecek arabalar kuyruk oluşturur, sonra kaynak yapmak isteyen arabalar yol ayrımına kadar gelir ve sonra bir korna şenliği başlar. arkasında bu pankart olup da kaynak yapmayan bir taksi sürücüsü henüz görmedim. ne salak salak pankartlar bunlar ya.
  • gerçekten hırsızlıkların en adicesi, en aşağılık olanı. insan aynaya nasıl bakar bunu yaptıktan sonra anlamam. birileri birşeyleri yapmak için götü yırtsın günlerini aylarını harcasın, sen hoop 5 sn de olayın üstüne kon.
    artı özür dilemek, artık bariz olan suçunu itiraf etmek yerine, üste çıkmaya çalışır bir de bazıları. bunların yatacak yeri yok.
    kimi insanlar yaptıkları herhangi birşey alakası olmasa bile böyle görünür falan diye, extra özen gösterirken, kimi hayvanlar da alır çalar çırpar yazar çizer kullanır satar.. böyle rahattırlar.
  • başkasının esprisini,sanki kendininmişçesine yapıp bundan prim yapmak da emek hırsızlığına girer heralde.ama zaten bunu hiçbirimiz yapmıyoruz di mi (:

    (bkz: sözlükten espri çalmak)
  • amatör olarak içerik üreten, hit sayısına göre belki reklamlardan biraz para kazanan bir sitenin alıntı yapma kurallarına uymadan sözlük'e içerik kopyalamak bunun bir örneğidir.

    yüzlerce kez favorilenmenin sefasını sürüp alıntı kurallarıyla ilgili olarak uyarıldığında pişkinlikle düzeltmeyi reddetmek yavuz hırsızlıktır.

    durumla ilgili şikayeti dikkate almamak yeni ekşi sözlüktür.
  • uber için bir de "vergi vermiyorlar yeaahhh" diye şikayet ederler. sanırsın taksiler her yolcusuna fiş kesiyor inerken ! belgesiz kazançları var hepsinin.
hesabın var mı? giriş yap