• jane austenın cok guzel bir romanıdır. sayın jane hanım bu karakteri yalnızca kendisinin sevecegini dusunerek hata etmistir, cunku en populer karakterlerinden biri haline gelmistir zamanla. romanla ilgili ilginc bir gercek ise jane auten'ın romanını hic de hazz etmedigi bir insan olan the prince regent charles'a ithaf etmek zorunda kalmasi. **

    romanı ozetlemek gerekirse,

    roman diger jane austen romanları gibi * ana karakterle baslar. emma woodhouse guzel, zeki, zengin bir kizimizdir. bir gentlemanın kızıdır. emma 21 yasındadır ve annesini kaybetmenin disinda buyuk bir uzuntu yasamamıstır. annesini kaybettikten sonra evin hanımı olmus, evin idaresi ona kalmıstır. bir de mürebbiyesi vardır tabi, miss taylor. miss taylor, emma ve ablası isabelle ve babaları mr.woodhouse'un en yakın dostu olmustur bunca sene. roman da zaten miss taylor'ın mrs.weston olmasının emma ve babasını nasil uzdugunu anlatarak baslar. sonra onemli bir diger karakter olan mr. knightley gec saatte baba ve kizin uzuntusun paylasmaya gelir. mr. knightley emma'nın ablası isabell'in evli oldugu londra'da yasayan avukat mr. john knightley'nin ağabeyidir.

    emma'da miss taylor'ın evlenisinin yarattigi boslugu yeni bir arkadas edinerek telafi etmeye calisir,b u da harriet smith adlı ailesinin kim oldugu bilinmeyen bir okul ogretmenin kendisine tanistirilmasiyla gerceklesir.

    highbury'de -yani olayların gectigi mahalde- herkes emma'ya bakar, cunku emma en akilli ve en zengin kadındır. yasi cok genc olmasına ragmen herkes ondan akil danisir, onun onayını almaya calisir.

    bilmis, iş guzar ve surekli iltifatlarla yetistirildigi icin kendini mukemmel sanma egiliminde olan emma, harriet smith'i basarili bir copcatanlık sonunda evlendirmeye kalkar, ancak her seyi yuzune gozune bulastirir. cunku damat adayı olan mr. elton emma'ya asiktir.

    mr. knightley daha emma haririet'la ilk tanistiginda bu arkadasligin ikisine de hic bir fayda getirmeyecegini ongormustur. zamanla bu dogru cikacaktir. harriet, emma'nın kafasına soktugu aski mr. elton'ı hic kolay unutamaz. ondan once de zengin olmaya cabalayan ama gentleman olmaktan cok uzak bir ciftci genci de emma yuzunden redd etmistir.
    bu arada çiftçi olmak hiç de ayıp değildir, çünkü 18. yy sonunda artık gentleman farmer kavramı iyice oturmustur. sadece gentleman olup olmamak buyuk bir fark yaratır. acayip paralar kazandirmasına ragmen tüccarlık hala ayıp sayılır, ve aristokratlar daha yeni yeni utana sıkıla ticaretle ugrasmaya baslarlar.

    mr. knightley emma'yı diger insanlar gibi simartmaz. onu ignelerve eksikliklerini yuzune vurur.

    arada o kadar cok sey olur ki. mrs.weston'ın kocası mr. weston'ın rahmetli karısından oglu mr. frank churchill- mr. weston'ın eski karısının aile soyadini almis- ebeveynleri reddeden dedesi ve anne annesi ile yasamaktadır. highbury'ye uvey annesi ve babasını kutlamak icin gelecegini yazar. en sonunda gelir de.

    bir diger onemli karakter jane fairfax'da highbury'ye gelir. bir suru olay olur. bir ara herkes emma'nin frank churchill ile evlenecegini dusunur, ancak nafile. emma onu da sevememistir.zaten hastalik hastasi olan babasi da emma kendisi de evlilik karsitidir.

    nice olay ve zahmetten sonra gercekler ortaya cikar. aslinda miss fairfax ve frank churchill highbury'ye gelmeden cok once gizlice nisanlanmislardir ve frank churchill de bu gercegi gizlemek, ve aralarında yanlıs anlasmalar oldugu icin emma'ya kur yapmistir.

    arada mr. elton bath'da tanıstıgı salak bir kadınla evlenir. o kadın da once emma'ya yanasır. emma kendisinden nefret ettigi icin arkadas olmazlar ve o da jane fairfax'la zorla arkadas olur.

    arada harriet smith mr elton'ı unutur ve mr kngithley'e asik olur. harriet bunu emma'ya itiraf ettigi anda emma, mr.knightley'e asik oldugunu fark eder.
    sonra hersey tatliya baglanir. emma mr. knightlet ile nisanlanir. harriet ise ta romanin basinda kendisine talip olan ciftciyle.

    emma karakterinin belirgin bir ozelligi ise cok elitist ve sinifsal ayrimcilikta bir numara olusudur.
  • kimi kaynaklara göre jane austen'in en sevdiği romanı adeta gözbebeği. ben yazarın kendisi kadar iddialı konuşamasam ve jane austen romanları top list'im değişmez bir numarası pride and prejudice olsa da sevdim bu romanı. austen'in klasik tarzı, ingiliz taşra hayatına dair detaylı gözlemler ve taşlamalar emma'da da bolca var. zaten jane austen romanlarını okudukça 18. yy'da ingiliz taşrasında boş kafalı kadınlardan, zayıf karakterli erkeklerden bol birşey yokmuş diyorum, belli ki bunlar sayın austen'i de oldukça bunaltmış vakti zamanında. emma'ya dönersek kitabın en güzel tarafı tabii ki emma'nın sonlara doğru aldığı muhteşem ayarlar oldu. neymiş efendim, herşeyi ben bilirim demek insanı madara edermiş. ancak sonlara doğru adamın başkasına yar olacağından korkup mr. knightley'i sevdiğini anlaması ise kızımızın ne kadar kendinden bihaber olduğunun bir göstergesi. ayrıca belirtmeliyim ki böyle gül gibi bir kısmeti bu kadar şımarıklığa rağmen kaybetmemesi de ancak mutlu sonla biten romanlarda olur. yatsın kalksın kendindeki şeytan tüyüne bir de mr. knightley'nin yüce gönüllülüğüne şükretsin. mr. knightley'i pek beğendim karizmatik, anlayışlı, kibar, klasik bir austen esas erkeği, annelerin ideal damat adayı. ancak herşeye rağmen, yine ve her zaman darcy rules!
  • 2009 yılı bbc uyarlaması muhteşemdir. bu ingilizleri nasıl kıskanıyorum anlatılmaz. adamlar edebiyatlarına öyle saygılılar ki! dönem dizi/filmlerini çok seven ve mümkün mertebe bu türde yayınlanmış ne var ne yoksa takip eden biri olarak diyebilirm ki bbc'nin period drama türünde yaptığı bir işte sıçtığı vaki değilidir. bizimkilerin son dönemde yaptığı uyarlamalarla şunları kıyaslamam bile ayıptır günahtır.

    gelelim emma'ya, emma'nın jane austen'ın en sevdiği karakteri olduğu söylenir. gweneth paltrow'un oyandığı emma'yı sevmemiştim belki de gweneth paltrow'un etkisindendir. romola garai emma olmak için yaratılmış adeta. bir insan rolüne bu denli yakışır. bugüne kadar gördüğüm en güzel en sevimli sarışın bu kız.

    mr. knightley'i oynayan jonny lee miller de rolüne çok yakışmış. zaten dizi cast ve görüntü şaheseri. dizinin atmoseri o zamana götürmüyor adeta oraya hapsediyor sizi.

    mr. knightley, jane austen'in bir başka ünlü erkek karakteri mr. darcy'den faklı ama ortak paydaları asil, özverili ve yüksek karakterli adamlar olmaları. mr. knightley darcy'ye göre daha ağırbaşlı daha anlayışlıdır mr. darcy ise mr. knightley'den çok daha fazla tutkuludur. mr. darcy ukala iken knightley çok mütevazı bi adamdır.
    ben iki karakteri de çok severim. ancak mr. darcy sonsuza kadar colin firth olarak kalmalı. onu başkası oynamasın arkadaşım olmuyor.

    dönem filmlerini/dizilerini benim gibi çok seven kuzenle beraber seyrettim geçenlerde tekrar ve şu sahnede mr. knightley'in zerafetine dans teklif edişteki sevimliliğine sadece benim değil onun da kayıtsız kalamadığını gözlerimle gördüm. sanırım bu sahne bütün hatunlarda aynı etkiyi yaratıyor.
    o sahne için linki tıklıyoruz:
    http://www.youtube.com/watch?v=loafwiajfy0

    hep düşünmüşümdür, dünyaya gelişimde bir zamanlama hatası mı oldu acaba diye. kendimi o yıllara o kıyafetlere şatolara ait hissediyorum ben ya! her ne kadar bir darcy olsun knightley olsun başka bir kadının hayal ürünü olsalar da iyi ki hayal etmiş jane austen o adamları. yıllar sonra başka hemcinsleri onun hayal ettiği adamlar'a hayran olup, onları bir roman satırında okurken ya da bir dizi sahnesinde seyrederken mutlu oluyorlar.
  • kitabını okuyalı üstünden çok zaman geçtikten sonra, oturdum bir bbc versiyonu dizisini izledim. güzel, çok güzel. elbet bazı kusurları var, ama kitabını okumadıysanız batacak hiçbir kusuru yok, oyunculuk, kostümler, dekor, yaratılan hava mükemmel. ben zaten daha kötü bir bbc yapımı izlemedim bu konuda, klasikleri inanılmaz başarılı aktarıyorlar, kitaptan aktarılan şeyleri beğenmeyenlere bile beğendirebilecek bir seviye tutturuyorlar (jane eyre gibi versiyonlarını da izleyin yani bbc'nin, tavsiye ederim).

    neyse, peki nasıl bir kusuru var? öncelikle, kitaptaki havadan daha eğlenceli, daha akıcı bir yapım. yani eğlenceli ve akıcı olmak pozitif özellikler zaten, o yüzden demiştim "kitabını okumadıysanız hiç batmaz" diye, bu yapıma kıyasla emma'nın kitabı çok daha durgundur. bunun bir zararı yokmuş gibi gözükebilir, ama kitap, özellikle ilk 150 sayfası özellikle durgun geçer. neden? oradaki yaşamı anlayalım diye... orada hayat o kadar yavaş akmasa, sonradan gelen baloydu, yeni insanlardı, evliliklerdi, bu meseleler insanları bu kadar oyalar mıydı, bu kadar dikkatlerini çeker miydi her gün o kadar harekete alışık olsalar? kitapta sürekliliği olan bir hayat vardır, her akşam aynı saatte yemek yenir, haftanın belli günleri mr.-mrs. weston, miss bates ve annesi kart oyunu oynamak için emma ve babasının evine gelirler, günler öylece akıp gider. oysa dizide tek bir gün bile bu şekilde gösterilmedi. sürekli bir aksiyon var, o geliyor, bu gidiyor, şu evleniyor, vay vay vay. tabii anlıyorum, tv izleyicisine o kadar durgun bir şey gösterilmemeli, haklılar. sadece farklılığı vurgulamak adına yazıyorum ki, yapımı, kitabına kıyasla fazla hareketli. ama öyle olunca da sırf dans balosu düzenlenecek diye insanlar neden "vaaayy, inanılmaaaaz" diye çığlıklar atıyorlar anlaşılmıyor, havada kalıyor. halbuki en azından bazı yerlerinde o durgunluk verilmeliydi. hartfield bayaa bayaa çekici bi yer gibi resmedilmiş yapımda, kınıyoruz. `:^^`

    - ikinci olarak tilt olduğum başka bir şey var. yapımda, emma'nın hareketleri fazlasıyla "serbest". 19. yy.'da "courtship" (kur yapma) denen nane kendi kuralları olan, her sene bir kaç kadın yazarın "nasıl kur yapılır? kur yapma kuralları nelerdir?" diye kitap yayınladığı bir alan (londra'da hala geyiğine satılıyor bu kitaplar) aynı kanepe üstüne bile oturması toplum açısından hoş görülmüyor kızla erkeğin (hatta hüseyin rahmi'nin şıpsevdi romanında bile bir fransız kadının ağzından verilir bu kural, oysa churchill'le emma oturmakla kalmadı, churchill bir de elini tuttu kızcağızın) zaten kur yapma bu kadar kurallara bağlı olduğu içindir ki mr.-mrs. weston özürler diliyor emma'dan "oğlan da sana kur yaptı amma, gitti başkasıyla nişanlandı, çok özür dileriz" diye... yani resmi olmasa da sıkı kuralları, sıkı bağlayıcılığı var bu işin. yok öyle frank churchill emma'nın kucağına yatsın piknikte, herkesin gözü önünde haşarılıklar filan yapsın, yemez. keza, emma da yapımda öylesine "serbest" gözüküyor ki, dönemin alışkanlıklarına göre inandırıcı değil. ha, çok sevimli, çok tatlı gözüküyor, romola garai de rolüne cuk oturmuş, oyunculuğu da gayet iyi (ki benim yüzünde estetik ve ben olanların estetikli-benli yerlerine hipnotize olmuş gibi bakma şeklinde önleyemediğim pis bir huyum/takıntım var, ona rağmen kızın mimiklerini fark edebildim) ama işte o kızcağızı biraz fazla hoppidi hoppidi, biraz fazla zıpır zıpır yapmış yönetmenler. halbuki kitapta, emmamız gayet toplum kurallarına riayet eden, yemek davetine arabasız geldi diye mr. knightley'e kızan (buna yapımda da yer vermişler), keza aynı mr. knightley'den "mister" eki olmadan bahseden mrs. elton'a "ben kaç senedir ahbabım, ben öyle demiyorum ulan!" diye atarlanan bir kızcağızımız. e toplum kurallarına bu kadar bağlı kızcağızı sonra kur konularında o kadar açık, zıpır zıpır çizince biraz inandırıcılığı kaybolmuş karakterin.

    benim bu iki temel eleştiri dışında beğenmediğim bir yan yoktu. toplumsal doku ve karakter derinliği manasında önemli bulduğum için takıldım buna da, belki siz hiç takılmayabilirsiniz. her halükarda, kitabını okumanızı, en azından yapımını izlemenizi tavsiye ederim.

    kişisel not: nasıl pride&prejudice'ta favorim ortalıkta gıdaklayan anne idiyse, burada da emma'nın babasına bayılıyorum. "terliksiz basma yavrııım, çocuğun olmaz", "atletini sok içine yavrııım, böbreklerin üşür" diyen türk annelerinin daha üst versiyonu varsa, o kişi ancak mr. woodhouse'tur, "pimpirikli" lafının net karşılığıdır. * (başımda öylesi olsun istemem ama izlerken keyifli tabii, oh.
  • alicia silverstone un clueless filmine esin kaynağı olan roman.
    çöpçatma işleminin bir halta yaramadığı ve işini başkasının gönül işlerine sokanların er geç bir abuklukla karşılaşabileceklerini vurgulayan roman.
    bu arada bay knightley de en çekici jane austen erkeği olarak bay darcy ile yarışır.
  • kibir hastalığından muzdarip bir genç kızın iyileşme hikayesidir.

    --- spoiler ---

    iki tane koskoca insanın, miss taylor ve mr. weston'ın evliliğine kendisinin vasıta olduğu sanrısı,

    istediği herkesi birbirine aşık edebileceğine dair sarsılmaz inancı,

    17 yaşındaki harriet'i yontup kendine benzeterek ondan mükemmel bir kadın yapacağına inanacak kadar kendinden emin oluşu,

    yaklaşık 200 yıl önce yaşayan fakir bir kızın başına gelmiş en güzel şeyin, onun da, günümüz tabiriyle boş olmadığı, orta gelirli genç bir çiftçi tarafından sevilmek olduğunu anlayamayıp, aman reddet cnm, o da kimmiş diyerek, bir dediğini iki etmeyen harriet'in kararını etkilemek, sana daha iyileri layık demesi,

    kızı illa ki mr. elton'a yamamaya çalışmak. bu süreçte, zengin ve yakışıklı elton'un emma'ya göz koyması ve harriet'in yaşadığı hayal kırıklığı. elton'un güzel ve bir o kadar ukala bir kadınla evlenmesi ve harriet'i çiftin nispet dolu hareketlerine katlanmak zorunda bırakması,

    annesi yaşında ama evlenmemiş, fakir bir kadına, tek kusuru -çok konuşmak- olan miss bates'e, bu özelliği üzerinden yaptığı kabalık,

    hem akranı, hem de zeki, yetenekli ve iyi niyetli bir öğretmen/mürebbiye olan jane fairfax'e, sessiz ve kendi halinde olduğu için burun kıvırması. gizliden gizliye, kendi imkanlarının yarısına bile sahip olmayan o güzel ve zarif yetim kızı kıskanması,

    çok sevdiği weston ailesinin parlak ve fırlama oğlu frank'e özel bir ilgi göstermesi. onunla günlerce, haftalarca, etraftakileri makaraya alan, kahkaha dolu muhabbetler ederek liseli ergen davranışları sergilemesi, bu muhabbetlerin konusunun biraz da jane fairfax olması, frank ile beraber jane'i çekiştirmesi,

    ayy frank beni seviyor olabilir. ama napsam yaa? reddederim herhalde. ayy yoksa ben de mi seviyorum? yok yok sevmiyorum. acaba o gün bana ne demeye çalıştı? galiba beni sevdiğini söylemeye çalıştı, gibi herkesin dünyasının kendisi etrafında döndüğüne yönelik düşünceleriyle, kibrin jane austen yorumudur.

    frank'ın aslında aylardan beri, çıtı pıtı jane fairfax'e sırılsıklam aşık olduğunu öğrenerek, hayal kırıklığı değilse de hayatının şokunu yaşamasıyla, son derece saygı duyduğu mr. knightley'nin ona sitem etmesiyle mahcup olarak miss bates'ten özür dilemek zorunda kalmasıyla, her şeyin kendi kontrolü dahilinde gerçekleşmediğini anlamasıyla; kısa bir sürede belki on yıllık büyüyüp olgunlaşan emma, o çevrenin en efendi, en klas adamıyla, küçüklükten beri sevip saydığı mr. knightley ile evlenecek kıvama gelir.
  • 2009 bbc dizisi, emma'yı keyifle okumuş insanların izleyip de memnun kalacağı nitelikte bir uyarlamadır, şiddetle tavsiye edilir.
    ancak belirtmekte yarar var dizide ilişkilerin aslı, kimin kiminle gönül ilişkisi olduğu, kiminle flört ettiği kitaba oranla çok daha belirgin. örneğin dizide, * mr. elton'ın aslında harriet'e hiç bir zaman kur yapmadığını, emma'nın ilişkiler konusundaki büyük yanılmalarını rahat rahat anlayabiliyoruz. bir başka örnek, dizide mr knightley'nin emma'ya aşık olduğu daha ilk sahneden tahmin edebilirken, kitapta (en azından benim için böyle olmuştu) mr knightley ile emma arasında olan aşk belirgin bir şekilde farkettirilmez hatta mr knightley'nin jane fairfax'e olan alakası, mr knightley'nin bir ara jane'e aşık olabilmesi ihtimalini bile düşürdürür.*

    dizinin oyuncu seçimine bundan önceki entrylerde değinilmiş o sebeple çok üzerinde durmayacağım. benim için dikkat çekici olanlardan bahsetmek gerekirse, kitapta üstüne basılarak "yakışıklılıktan çok uzak" olarak tarif edilen çiftçi robert martin'in dizinin neredeyse en yakışıklı adamı olması şaşırtıcı olmuştur. oysa ben çarpık dişli, al yanaklı, orta boylu, eblek bir ingiliz bekliyordum. bunun dışında sinir bozucu mr. elton'ı, 2005 yılı yapımı mansfield park uyarlamasındaki o munis, o sevimli, o bitanecik edmund bertram'ımız olarak bağrımıza bastığımız aktör blake ritson tarafından canlandırması ve bu uyarlamada kendinden tiksindirmeyi başarmasını blake ritson'ın oyunculuğu adına taktir edilesidir. miss bates rolündeki tamsin greig'i ise daha yeni, bir başka bbc mini dizisi olan the dairy of anne frank'da izlemiştim, bu kadının duruşunda, konuşmalarında insanı hüzünlendiren bir hal var, ağladığı zaman beni de ağlatıyor. kendisini izlemek benim adıma oldukça keyifli.
  • bbc yapımı dizi. bbc uyarlamasında mr knightley rolünü canlandıran jonny lee miller dizideki en başarılı ve kesinlikle aşık olunası tek karakterdir. 4 bölümü arka arkaya izlediğinizde her hangi bir romantik komediden çok daha başarılı ve sinema filmi kalitesindedir.
  • diziportta takılırken, 2009 yapımı bbc uyarlamasına denk geldim.

    tüm jane austen uyarlamaları içinde pride&prejudice u tek geçsem de, tek kelimeyle ba-yıl-dım!

    neden daha önce haberim olmamış ki? pek tabii ki mr knighley karizma olarak nasıl mr darcy'nin yanına yaklaşamazsa, dizide mr knightley'yi oynayan kişi de colin firth'ün yerini tutamıyor.
  • izlemesi oldukça keyifli bbc dizisi.

    başroldeki romola garai, bbc'nin the hour dizisinde de görülmektedir.
hesabın var mı? giriş yap