• ön edit: en baştan yazayım, bu bir en iyi menü müziklerine sahip oyunlar entry'si değildir. bu listedeki oyunların hepsini çok seviyorum ve tavsiye ediyorum diye birşeyde yoktur. ben sadece fontundan, arayüzünün kullanışlılığına, müziklerine varıncaya kadar kendimce beğenimi kazanmış komple bir en iyi menü tasarım listesi hazırladım. ayrıca numaralandırmamın sebebi sayısal olarak bilgilendirmekten ibaret, sıralama amacı gütmedim.
    ________________________________________________________________________________

    menü tasarımı ile komple bir değerlendirmeye alınması gereken müziklerdir. çünkü menü müziğinin menünün görselliği, tonu ve hatta kullanışlılığı ile bile bir uyum içerisinde olması onu dahada yücelten veya alçaltan önemli bir kriter olduğu için tek başına değerlendirilmesi bana pek mantıklı gelmiyor. hatta günümüzde aynı intro'larda olduğu gibi artık pek sallanmasada oyun deneyimine etkisi, oyuncuyla kurulan ilk temas olmasından dolayı bıraktığı intiba açısından oldukça büyüktür. ama dediğimiz gibi artık bu tarz şeyler günümüzde yapımcılar tarafından pek kaideye alınan detaylar değiller. aslında bu girdiyi menü tasarım başlığına da atmayı düşündüm ama orda yeller esiyormuş. olsun yinede içine müziklerinde dahil olduğu ayrıntılara gireceğim için çok sorun olmaz heralde diye düşünüyorum. herneyse bu tanıma göre elimden geldiğince kısa analizleriyle yazmaya çalışacağım, başlayalım.

    1- hitman contracts

    47'nin ölüm kalım mücadelesi verdiği esnada gördüğü anı ve halüsinasyonlarını tecrübe ettiğimiz ve bu sadist klonun kapkaranlık dünyası başka hiçbir oyunda bu kadar iyi işlenemediği için, serisinin en özel hitman oyunu olma özelliğini taşıyan contracts'ın; müziğinden, görsel dizaynına kadar bütün bu anlattıklarıma cuk diye oturan müthiş bir menü tasarımı vardı. eski püskü boş ve karanlık bir odada sandalyeye oturup karanlıkta kalmış yüzünü arada sırada pencereden dışarıya çevirip düşüncelere dalan bir adamı seyrediyorduk. sağ dizine yasılı, çantasından çıkarılıp kurulumu henüz yapılmış bir dürbünlü tüfek, hitman sembolünün yüzeyine işlenmiş olduğunu gördüğümüz kapağı açık bir silah kutusu ve kameranın arada sırada uzaklaştığı esnada belli belirsiz ayaklarınının ucu gözüken yerdeki ceset ve bütün bunların arasında odanın içine saliseler içerisinde doluşup 47'nin korkunç yüzünü anlık olarak aydınlatan, müziğin yükselişiyle harika bir uyumla çakışan şimşekler. ulan daha oyuna bile girmeden oyun kafamızın içine girdi.

    2- iron storm

    bilmeyenler için, 1. dünya savaşının onlarca yıl devam ettiği alternatif bir zaman dilimini konu ediniyor iron storm. oyun boyunca tek bir an bile müzik çalmıyor, sadece ama sadece menü ekranında müzik çalıyor ve o müzikte tamamıyla patlayan bombalar, vızıldayan mermiler, asker bağrışmaları gibi savaş esnasındaki oluşabilecek gürültülerden bir ritim tutturularak oluşturulmuş. işte bu 'müzik' eşliğinde, bütün bu çatışmaların olup bittikten sonraki halini izliyoruz, kameranın çevreyi değişik açılardan yavaşça dolaşmasıyla, sanki savaşın ruhu onca kıyımdan sonra oraya gelipte etrafta zevkle geziniyormuş gibi bir his yaratılmış. ayrıca gösterilen mekanlarında oyunda aşama kaydettikçe ulaştığınız yeni yerleşimlere göre değişkenlik göstermesi 2002 için gayet güzel bir detaydı. mesela 2004'te half life 2 bu dediğimi yaptığında olay olmuştu ama halbuki kendisinden 2 sene önce iron storm bunu daha detaylı bir şekilde zaten yapmıştı. hoş, iron storm'un kesintisiz ve hatta ondan dahada iyisi ara videolar ile süslenmiş şekilde sunduğu yarı açık dünya oyun alanı gibi half life'tan oynanış olarak esinlendiği fikirleri ve daha gösterişli yaptığı daha birçok şey olmasına rağmen popülerlik olarak ona kıyasla hiç bile değildir ne yazıkki. çokta deşmeden konumuza dönersek, bizi nasıl bir atmosferin beklediğine dair işitsel ve görsel olarak harika bir menü çalışmasına sahip iron storm. eğer savaş-silah karşıtı çok bilinmeyen çarpıcı bir nişancı deneyimi arıyorsanız oyunu ayrıca denemenizide şiddetle tavsiye ederim.

    3- max payne 3

    çok fazla değinmeye gerek yok aslında. klasik max'in ruhsal durumunu serinin ana tema müziğinin en depresifleşmiş versiyonuyla (ki komik şekilde oyun bu ruhsal durumu seride en hafif anlatan oyun) yudumladığı içkisi eşliğinde sade bir şekilde izliyoruz. max'in yüzünü karşı cepheden tam olarak göremesekte, hal ve hareketleri, dağınık ve pasaklı görüntüsü, kadehi ağzına götürürkenki ara sıra yaşadığı tereddüt gibi güzel düşünülmüş ince ayrıntılar ile bize zihninin içindekileri anlamamızda gayet yardımcı oluyor.

    4- splinter cell conviction

    conviction serinin diğer üyelerine oranla daha fazla artistik sahneler yaşadığımız daha jason bourne benzeri bir tat yaşatıyor. bu durumu göz önüne aldığımızda, tamda bu aksiyonun ortasında kalmışçasına bir ortamda mermi fırtınasının, delik deşik edilen adamların, fışkıran kanların arasında dolaşan kameranın eşliğinde bir çatışma anını gözlemliyoruz. buradaki asıl ilginç kısım arka plandaki müziğin bu sahneyle ilk bakışta pek bir alakasız durması. çünkü sahne bir aksiyon fırtınasıymış gibi durmasına rağmen müzik son derece durağan ve hatta rahatlatıcı, müziği geçtim menüde dolaşırken çıkan sesler bile bir su damlacığının sesini andırıyormuşçasına ferahlatıcı. sanki oyunun yaşadığı kimlik sorunu menüye vurmuş gibi, enteresan.

    5- medal of honor allied assault

    bu da oldukça ikonik bir menü tasarımıdır. oyun boyunca bir benzerini hiçbir zaman görmeyeceğiniz savaş halindeki briefing ofisini andıran bir ortamda oyunun ruhunu kusursuz yansıtan bir müzik eşliğinde tıkladığınız nesnelere yakınlaşarak menüde dolaşıyorduk. arkadaki odalara girip gardolaptan kıyafet falan seçtiğimizde oluyordu. o yıllar için gayet yaratıcıydı ve hala bile güzel hissettiriyor.

    6- fear 3

    oyunun konusu ve ana konseptine çok iyi oturmuş bir menü tasarımına sahip fear 3. spoiler olmaması için fazlaca yazmak istemiyorum ama hikayede ilerledikçe bir güvenlik kamerasının kavrisli merceğinden baktığımız gözlem odasındaki değişiklikler çok hoştu. müzik (veya tınılar mı desem bilemedim) pek akılda kalıcı değildi ama kulak tırmalayıcıydı da diyemem. güzel bir menü çalışmasıydı bence.

    7- the talos principle

    yani pek fazla söylenebilecek birşey yok. ilk defa oyunu açtığımda 20dk menü ekranını izlemiştim. virgo serena eşliğinde insanlık tarihinin çeşitli dönem ve kültürlerine ait mekanlarını, tasvirlerini seyre daldığımız kafadan ilgi çekici bir menü. ayrıca oyunun bizi bekleyen öyküsüyle uyumlu bağlarda mevcut keza, oyunda da çeşitli dönemleri ziyaret ediyorduk diyeyim spoiler vermeden gerisi sizde.

    8- metro 2033

    hayatı boyunca o küçücük metro istasyonundan adımını dışarı atmamış, hatta güneşin bile neye benzediğini bilmeyen bir karakterin klostrofobik dünyasına nispet yaparcasına, dışarıda yıkık binaları, köprüleri, terkedilmiş avmleri falan göstermek yerine; lağımdan farksız, terkedilmiş korkunç metro tünellerinin pis farelerini ve köşe başlarında yakılmış cılız ateşlerin saçtığı loş ışıkla belli belirsiz aydınlanan havalandırma deliklerindeki pervanelerin arasından, evimiz kabul ettiğimiz o küçücük dünyada masa başına oturuşumuzu görüyoruz. daktilolar, kalem kağıtlar, arkada düşünceli şekilde olta atan bir kadın ve yanında hiçbirşeyden haberi olmadan oynayan mutlu bir çocuk. arkadaki aralık kapıdanda arada bir belli belirsiz birisi geçiveriyor. bizde bir yandan bir sonraki planlamamızı tasarlarken diğer yandanda bıçağımızın keskinliğini kontrol edip ucunu parmağımızla yokluyoruz. nasıl ama ? orjinal ve harika değil mi? müzikler mi; masabaşı anına kadar felaket sonrası bir dünyayı anlatan gerilim, kasvet, drama, çaresizlik gibi hislerin baskınlığındayken, masabaşından sonra ortamın sıcaklığına ayak uydurarak gerilimin ortadan kalktığı ve sadece dramatik bir gitar solosuyla çok olağanüstü hissettirmese bile doğru bir izlenim yaratmayı başarıyor.

    9- mafia city of lost heaven

    yine oldukça nostalik ve ikonik hissettiren bir müziğin eşliğiyle menüde gezinmelerimize karşı reaksiyon verip son derece yavaş hareket eden bir kamerayı görüyoruz. intro'yu seçtiğimizde sanki bir mafya filmi başlayacakmış gibi bir işaret verirmişçesine o dönemdeki sinema kamerası aletlerini anımsatan bir cihaza yaklaşırken, tutorial'ı seçtiğimizde sigarayı ve hemen altındaki new game'i seçincede sigaranın yanındaki tabancalara yaklaşması güzel bir gönderme gibi geldi bana. load game'de daktiloya gidilmeside yine hoş dursada pek orjinal değil keza resident evil oynayanlar beni anlamıştır. geriye kalan seçeneklerde odanın içerisinde döneme göre oldukça güzel bir şekilde uyum sağlayan eşyalar aracılığıyla benzeştirilmiş ve bu da henüz oyuna girmeden, dönem vurguları ve bilinçaltına gönderilen mesajlar sebebiyle oyuncuya neyle karşılaşacağına dair iyi bir hazırlık imkanı veriyor.

    10- hatred

    hatred "reverse-horror game" türünde izometrik shooter olarak tarif edebileceğimiz, not important kod adlı (kendisini bu şekilde tarif ediyor, doğrusu bende nasıl tanımlayayım bilemedim) insanlık düşmanı bir psikopatı yönlendirip, nefret beslediğimiz bu türü sivil-silahlı ayırt etmeksizin oldukça vahşi şekillerde katlettiğimiz aykırı bir oyun. konseptine bağlı olarakta oyunun ana menüsündeki bu korkunç manyağın, arkadaki gerçekleşen patlamalar eşliğinde, havalı şekilde yer hizasındaki kameraya doğru yaklaşıp, bize tepeden dik dik bakarak silahını doğrultuşuna şahitlik ediyoruz. elemanın kafasının üstünde yer alan hatred yazısının sanki gökyüzünden yeryüzüne doğru akmakta olan bir bulut tabakasıymış gibi görünmesi ve hem yazı fontunun hemde çevredeki diğer objelerin aynı oyunun dünyasında olduğu gibi patlamalar ve polis sirenleri harici renksiz, grimsi tonlamalarla ve çürüme hissi uyandırırmışçasına bir efektle oluşturulması, korkunç derecede güçlü bir ana karakter empatisi yaratmış. oyunu baya keyif alarak oynayalı yıllar oluyor, o yüzden tamda hatırlamıyorum ama ya oyuna başlarken ya da çıkarken silahı ekrana doğru ateşliyordu diye hatırlıyorum, yanlışta hatırlıyor olabilirim. zaten dikkat ederseniz yerdeki kameraya (yani bu biz oluyoruz) belli belirsiz bir sallantı eklemişler. bu sayede yerde kıvranarak can çekişen bir kurbanın infaz edilmek üzere olduğu algısı yaratılmış.. ayrıca arka planda hafif hafif çalmakta olan rahatsız edici müzikte sayko suçluların psikolojisini vermekte ekstra bir iş gücü görüyor. not important tipi itibariyle zaten tek başına ben burdayım diyen, suratını gizleyen upuzun saçları, simsiyah kostümüyle yolda görseniz yolunuzu değiştirebileceğiniz bir tip. herneyse, oyun iyi veya kötü orası yoruma açık ama menü tasarımı olarak her halükârda inanılmaz etki bırakan bir yanı olduğunu itiraf etmem gerek.

    11- alone in the dark

    büyük sorunlarından dolayı yazık edilmiş bir oyun olsada şu menüdeki atmosfer ve arkadaki güzel sesli bayanın yorumu beni her zaman etkiliyor. gecenin ıssızlığında harap new york'un ıssız köşelerindeki bir bankta birbirine çaresizce sarılmış bir çift ve bu güzel müzik birleşince, birde üstüne güzel geçiş efekt seslerine sahip akıcı menüde olunca, oyuna girme menüyü izle daha iyi yani.

    12- sanitarium

    bu da ikonik ve oldukça yaratıcı ve de etkileyici bir menü ekranına sahipti. oyunun konusunu bilmeyenler için basit ve anlamsız gelebilir, oldukça kısa şekilde ve tadını bozmadan anlatmam gerekirse, çocukları öldüren bir hastalık var ve bizde bu hastalığın çözümünü bulmuş ama ne hikmetse akabinde yolda giderken kaza geçirip koma hayatına girmiş bir adamız. yani biz ölürsek bu tedavide ölecek veya yanlış şekilde kullanılacak, biz umuduz anlayacağınız. gerisini anlatmıyorum çok fazla. işte menü ekranındada bir çift göz direk bize bakmakta -ki bu gözlerin bir çocuğa ait olduğunu varsayabiliriz sanırım. mouse'u her hareket ettirdiğinizde gözleriyle sizi takip ediyor ve üstüne geldiğiniz ayarın ne olduğuda bir çocuk sesiyle yankılı bir şekilde seslendiriliyor (böyle sanki komadaymışızda dışarıdan veya gaipten bir ses bize sesleniyormuş gibi). e tabi şimdi gelde o tedaviyi bulmadan çık oyundan :) birde arkada böyle yerde yatan cesetlerin ayaklarını falan görüyorsunuz dahada bir tuhaf oluyorsunuz haliyle..

    13- clive barker's undying

    undying'i severim. korku unsurlarına fantastik bir baharat ekleyen, oyunlarda pek sık göremediğimiz kendine has bir tarzı var. menüdede bu tarza uygun olarak oldukça akılda kalıcı bir müzik ve oyunun geçtiği mekanların kritik olanlarından birisi ve yine kritik karakterlerden birisi görselleştirilmiş. menü seçeneklerinin üzerine her geldiğimizde yazıların altında beliren alev efekti ve arka planda sanki ateşin aniden harlanışı gibi bir ses ile benden geçer not alan bir menü çalışması. sade ama etkili, belki çok bir numarası yok ama oyunun epic-fantastik-korku havasına girilmesinde güzel bir ön hazırlık sunuyor.

    14- brothers in arms hell's highway

    brothers in arms yapısı gereği, askerlerinize komutlar yağdırıp oldukça zorlu çatışmalara girdiğiniz, gerçekçi öğelere sahip bir ww2 nişancı oyunu. çoğu zaman askerlerinizi piyonlarmışçasına harcayacağınız durumları yaşadığınız bir deneyim. tahmin edeceğiniz üzere menüde de buna uygun olarak liderlik, komuta etme ve insan canının sorumluluğunu almaya yönelik imgeler barındıran hareketli bir sunum seçilmiş. oyun bizi, yanmakta olan bir yel değirmeninin karanlık geceyi aydınlatarak yüzümüze saçtığı ışığıyla, altından geçmekte olan gencecik adamlardan oluşan askeri konvoyu, muhtemelen birçoğunun yarını hatta belkide şafağı dahi göremeyecekleri düşünceleriyle günden güne kemirilen zihnini bir anlık bile olsa dinlendirmek için duraksayarak dalgın gözlerle seyredalan, ter içinde kalmış matt baker ile selamlıyor. tam kameraya dönüp göz ucuyla oyuncuya baktığı anda ise kulaklarda tek bir söz yankılanıyor: "hiçbir zaman takım lideri olmayı istemedim".

    15- flatout 2

    çok fazla arena car crash tarzı yarış oyunlarını takip edemedim. ama sanmıyorumki hala günümüzde bile bu kadar tatmin edici çarpışmalar çizebilen oyunlar olsun. menüsünde önce önden bir opera şarkısı dinleyecekmişiz gibi bir giriş yapılsada daha sonrasında gelen kısa boşluğun hemen ardından çarpışma sahnelerine daha uygun olan metal bir müzik giriyordu ve arkadada oyundaki nefis çarpışma sahneleriyle oluşmuş harika hasar modellemelerini izleyip bir an önce oyuna girme hevesine kapılıyordunuz. yine sade ama güzel bir menü.

    16- operation flashpoint dragon rising

    oyuna başlamama engel olan menülerden bir başkası. savaşın rengine boyanmış gri bir menü arayüzü ve arka plandaki asker, silah resimleri. fakat asıl mesele müzikte tabii. doğu medeniyetlerinden birinden olduğunu tahmin ettiğim bir dilde iki ses sanatçısının sanki birbirlerine cevap verirmişçesine âdeta haykırarak yaptıkları o hüzünlü, iç burkan düet ile savaşın ne kadar acı birşey olduğunu menü çok etkili hissettiriyordu. fakat ne varki oyunun kendisinin menüsündeki tüm bu hislerle uzaktan yakından alakası yoktu. konumuz menüler olunca tabii bunu eklememek olmaz. müziğin tamamı

    17- alice madness returns

    oyunun konusunda kendisi yüzünden çıkan bir yangında ailesinin ölümüne sebep olduğu düşünülen alice'in hüzünlü ama bir o kadarda gizemli ve sayko haline tanıklık ediyoruz. menüde de alice'in makyajından tutun, yeşil gözlerindeki hafif delirmiş gibi bakan tonlamalara, önlüğündeki kan lekelerine kadar herşey oyunda karşılacağınız senaryoya sizi hazırlıyor. ve bu esnadada şerefsizlik kokan mistik bir keman solosu bize eşlik ediyor.

    18- dear esther

    kıpkısa ama baya etkili bir oyun olduğu için pek içeriğinden bahsetmek istemiyorum ama kıyıya vuran dalga sesleri eşliğinde uzaklarda belli belirsiz yanıp sönen o kırmızı noktaya gitmek için oldukça ikna edici gerekçeler sunan bir menüye sahip dear esther. müziklerde de boş yok..

    19- outlast

    oyunun en akılda kalıcı özelliği neydi? gece görüş kamerası tabiiki. işte menüde bu kameradan bakıyormuşuz gibi hazırlanmış ve hatta sağ üst köşesindeki buğulanmayıda atlamamışlar. arkada da oyunda karşılaşacağımız kabus mekanlardan bazılarını görüyoruz ve kulağımızada gayet güzel ve gizemli bir müzik iliştiriliyor. sade ama ilgi çekici menülere güzel bir örnek.

    20- fear

    solgun bir yeşilin hüküm sürdüğü fear'ın ana menüsünde, oyunun kasvetli ve yoğun atmosferinden bir kaçış olarak pause düğmesine basılıp açılan bu ekran, tüm tekinsizliğine rağmen uğultular ve bass - loop ağırlıklı sonu uzatılmış gibi hissettiren nesne sürtünme benzeri seslerininde etkisiyle, tamda olması gerektiği gibi kafa dinlemelik bir etki yaratıyor. sağda sanki bir göz merceğinden bakıyormuşuz gibi duran ekranda oyunun o dönemki müthiş güçlü teknik yönünü sergileyen bazı kesitler izleyerek iyice iştahlanıyorduk.

    21- l.a. noire

    dönemin etkisini iyi bir şekilde hissettiren güçlü bir menü tasarımına sahip la nuri. önce bina çatısına asılı eski usül, lambaları zar zor yanan tabelalar, ardından olay mahalini araştırmakta olan cole phelps'in sokak başındaki duvara vuran gölgesinin yine gölge şeklinde betimlenmiş yazı fontlarıyla anlık olarak karışarak yarattığı ambiyans, oyunun az sonra sergileyeceği git gide yozlaşmakta olan toplumdaki karanlığa verilmiş selam gibiydi. ayrıca tarz olarak pek sevmesemde güzel olduğunu ancak tahmin edebildiğim jazz bir müzik eşliğinde menüde dolaşmak gayet orijinial ve hoş hissettirmişti.

    22- god of war 3

    bu kindar keltoşu pek sevmesemde gow3'ün menüsündeki surat ifadesi ve arkadaki tozun dumana karıştığı ortam, çakan şimşekler eşliğinde suratının anlık parlaması falan baya gaza getiriciydi. birde yeni oyuna bakın, huzur evi gibi sessiz sakin ormanı izliyoruz, sorarlarsa sanat olm sanat dersiniz kim bilecek.

    23- loop hero

    bilmeyenler için kısaca oyunun olayından bahsedeyim. türüne şusuna busuna girmeye gerek yok. sadece şunu bilseniz yeter. oyundaki asıl mesele hatırlamak ve hayal etmek üzerine. herşeyi ama herşeyi anımsayarak biz yaratıyoruz. hani oyun güzeldirde, ancak sonradan sıkar orası ayrı mesele. ama menüdeki o sanki birşeyin ucunu yakalamaya çalışıyormuş gibi, sanki birşeyi anımsamaya çalışıyormuş gibi ritimlenen müzik bence ana konsepte çok güzel oturmuş. ayrıca görsellik olarak etraftaki anımsadığımız tüm o dağlar, şatolar falanda aralarındaki koca siyah boşluklarla betimlenip bir hayal ürünü iması verilmiş. bu da oynanışa dair oyuncuda, yapımcılar için arzu yaratımının nasıl yapılabileceğine dair örnek teşkil edebilecek bir oynanışa hazırlanma hissiyatı doğuruyor. pixel fonttaki yazılar pek ilgimi çekmesede yinede başarılı bir menü çalışması diyebilirim.

    24- ghost of tsushima

    bu da daha menüden yere saplanmış bir kılıçla ben intikam hikayesiyim gardaş mesajı veriyor, bu yönden klişe olsada olumlu. rüzgar esiyor, ki oyunda çok önemli yere sahip bir oynanış mekaniği olduğu için, önündeki 50 saat boyunca neyle meşgul edileceği açısından oyuncuya verilen bir alt mesaj olsa gerek. arka plandaki sonradan giren müzik çok aşığı olmasamda sanırım o kültür adına güzel gibi. genel olarak hem sade hemde amacına ulaşan bir menü diye düşünüyorum. son zamanlarda çıkan hiçbir oyunun menüsünü beğenmediğim içinde bunu istisna olarak koymuşum sayın.

    25- rogue trooper

    müzik olarak ben bir bilim-kurgu/aksiyon 'um diye bağırıyor -ki zaten yanlış bilmiyorsam aslında bir bilim-kurgu çizgi romanıymış bu arkadaş. herneyse bence bu da güzel. eski oyunların çoğunda gördüğümüz gibi sade bir tasarıma sahip, ön plandaki 4 tüp içindeki yeşil-mavi karışımı bebekler, oyunun senaryosundaki gidişat adına güzel bir hazırlık (spoiler vermeden bu kadar).

    26- greedfall

    sıkılıp yarıda bıraktığım bir oyun olsada, yine sade tasarımdan örnek verebileceğim, müziğiyle macera rüzgarını estirebilen hoş bir tasarım. diğer bir deyişle son dönem oyunlardan örnek vermek için ekledim de denilebilir.

    27- stalker shadow of chernobyl

    aslında tüm stalker oyunlarının menüsü çok iyidir ama ben en çok bunun menüsünü seviyorum. o kapkara bulutlardan boşalan asit yağmurları eşliğinde duvara dayalı dragunov tüfeği ve sırt çantası gibi detaylar oyunun az sonra size sunacağı bir başına kalma deneyimine iyi birer hazırlık oluyorlardı. ayrıca değinmemek olmaz, iyi mi kötü mü hissettirdiklerine tam karar veremediğim o kasvetli müziklerde cabası.

    28- gears of war

    yine basit ama oyunun konseptindeki yavaş açılan hikaye örgüsüne saygı duyarmışçasına yaratılan gizem ve gerilim karışımı müziğiyle, hoş hisler uyandıran ilgi çekici bir menü. seviyorum böyle basit ama etkili işleri.

    29- deadlight

    bu kısacık oyunun sanat tasarımına hayran kalmıştım -ki zombilerle ilgili hemen herşeyden kusma derecesinde nefret eden birisiyimdir- ama şu menüdeki müziğin güzelliğine, arkadaki harap yollara, köprüye baksanıza. bana oyunun konsepti ve hatta ismiyle bile uyumluymuş gibi gelen, uzaklardaki nesnelerin oldukça buğulu ve zor görünen, sanki sönmekte olan ışık hüzmeleriymiş edasındaki tasviri menüyü etkileyici kılan detaylardı.

    30- kane and lynch 2 dog days

    pis ve karanlık şangay sokaklarını sıkışık binalara sahip ev yaşantısıyla betimleyen değişken menülere sahipti k&l2. grimsi tonlar ve gerek tv/radyo gibi cihazlardan çıkan ilginç diyalog-müzikler; gereksede çevre evlerden, koridorlardan gelen seslenme, gürültü-patırtı sesleri menüyü ayrıca gerçekçi yapıyor ve böylece oyunu daha fazla ciddiye almama sebep oluyordu. görüyorsunuz ya bir oyunun tepeden tırnağa herşeyde mi hakkı yenir ?

    31- call of duty world at war

    bu oyunun cod'lar içerisinde yeri ayrıdır. çünkü savaşı kahraman, yüce abd veya diğer ülke askerlerinin drama kasan sahte bakış açısından değil, gerçek ve tek yüzü olan adi tarafını gösterterek işliyordu. zaten oyunu daha menüdeyken bilmeyen birisine gösterseniz ses efektlerini duyduktan sonra "bu bir korku oyunu mu?" deme olasılığı epey yüksek diye düşünüyorum. oyun bu özel yanıyla şu anda bile heyecan uyandırabilen kült bir yapımdır.

    32- call of duty black ops

    pek aram olmasada (sevmiyorum abi böyle kaçık askermiş, beyin yıkamaymış bilmemne) menüsü itibariyle ilgi çekici ve orjinal durduğu için bu listeye almakta sakınca görmediğim bir yapım. hafif hafif bass yükselmeleriyle mason'un değil sanki benim tansiyonu yükseltiyor pezolar. diğer yandan sorgudaki arkadaşın muhabbetleri, kafamızı çevirip etrafa bakınmamız falan, farklı ve etkili duruyordu.

    33- soma

    bunun menüsündeki olayı tam olarak anlatmam için hikayeden falan bahsetmem gerekir, bunu yapmak istemiyorum. çünkü oyunun adını hatırlamam bile rahatsızlık duymama yetiyor. hiçbir oyundan bunda olduğum kadar rahatsız olmadım. bakın korkmak değil, başka bir duygu bu. kaldıki aynı hissi menüdede veriyorlar. o tipini sıfatını s... neyse. etkiliydi buda..

    34- hitman absolution

    bunda da gerek diana ablamızın soyunup duşa girişi, gerekse 47 abimizin arada bir artistik şekilde adam pataklaması falan güzeldi. ballers'lara yılanın kıvrılmasıda güzeldi. menüyü gezerken seslendirmeler vardı yanlış hatırlamıyorsam, uğraşılmıştı yani kısaca. ha oyunun mevzusu önceki oyunlara göre oldukça sade kaçtığı için doğal olarak menü çok fazla yükselemiyordu ama yinede başarılıydı denilebilir.

    35- the evil within

    akıl hastanesindeki parmaklıklı hücremizde, kapının arkasından gürültülü adım sesleriyle yaklaşsa bile görsel imaj olarak tam tersi şekilde, adeta bir gölge gibi ara ara geçişini gördüğümüz hemşire ablamız, ardından oyuna girmeye yaklaştığımız her menü seçimine uyumlu olarak hücre kapısını açıp dışarı çıkışımız ve akabinde koridorun sonundaki karanlığa doğru ilerleyerek oyuna girişimizle sonuçlanan hastane betimlemesinden menü oluşturma fikri belki biraz klişe duruyor ama yinede amacına ulaşan bir çalışmaydı diye düşünüyorum.

    36- far cry

    oyuncuya az sonra içine dalıp kaybolacağı muhteşem manzaralı tropikal bir adayı menüde dolaştırma fikri 2004 yılı için gayet güzel bir fikir. menüden adamı heyecanlandırmasını bilmişler -ki bunda arka planda çalan müziğin gazıda büyük etken tabiiki. harika bir oyundu farcry.

    37- the battle for middle earth ve the battle for middle earth ii

    aslında bu tarz film oyunlarına veya süperkahraman oyunlarına falan girmeyecektim çünkü bahsedecek özel birşey yok. 3 aşağı 5 yukarı herkeste benzer hisler uyandıran işler oldukları için yazmak istemedim. fakat baya mesaj aldım ve o arkadaşları kırmamak adına benimde gayet hoş bulduğum ama üzerine söylenecek birşey bulamadığım bu iki güzel menüyüde ekliyorum. neden iki oyun dersenizde ayrım yapamadım.

    38- batman arkham city

    yarasanın karizmasının tadına henüz oyuna girmeden varabildiğimiz, görsel estetiğin müziğin iniş çıkışlarıyla harika bir uyum içerisinde çalıştığı kaliteli bir menü. ancak dediğim gibi bu tarz suyu çıkartılmış markalar artık bende özel bir his uyandırmıyorlar. ne kadar başarılı denebilecek bir menü olsada ben bu menüde nerdeyse hiç beklemeden oyuna giriyordum her defasında, belkide bunda oyunun gelmiş geçmiş en iyi video oyun eserlerinden birisi olmasının etkisi vardır. yine istek üzerine ve tabiiki hakettiği için buraya ekliyorum.

    39- darksiders

    bunu koymasam olmazdı. müzik, arka plandaki war'un el çizimi tasviri, yazıların fontundaki mitolojik dokunuşlar (mesela r'nin uzantısının iblis kuyruğuna benzetilmesi gibi) oyuna her girdiğimde kanıma adrenalini pompalayan güzel bir çalışmaydı. müziğin daha iyi bir versiyonu için link

    40- mafia ii

    evlerin bacalarından yükselen dumanların, yozlaşmışlığın dibine vurulan büyük suç imparatorluğu empire bay'daki buz gibi soğuk ve ağır havaya karıştığı ve yinede herşeye rağmen hergün olduğu gibi yeniden birkez daha bembeyaz parıltısıyla bu zavallı insanların üzerine parıldamaya hazırlanan güneşin doğuşuyla karşılıyor bizi mafia 2 menüsü. müziğin ilk başlarda sakin piyano tınıları ile başlaması, oyuncunun ekranı ilk gördüğünde hissettiği rahatlamaya atıfta bulunan bir saygı göstergesi aslında. fakat aynı ilk oyunun ana tema müziğinde olduğu gibi bunda da müzik bu güzel görünümlü şehrin aslında ilk baktığımız kadar güzel olmadığını anlatmaya çalışır gibi, ilerleyen saniyelerde rahatlatıcı tonunundan vazgeçip yerini adrenalin dolu orkestral-senfonik müziklere bırakıyor ve en sonunda da tekrardan sakin bir kıvama gelip hayatın her ne olursa olsun, tüm çirkinliklere rağmen bir şekilde devam ettiği hissini uyandırıyor. keza oyunda da spoiler vermeden değinmem gerekirse; aynı menü müziğinde olduğu gibi türlü umutlarla hayat yolculuğunun başındaki bir adamın başına gelmeyenin kalmadığı ama yinede mücadelesine bir şekilde devam ettiği belki biraz klişe ama yinede müthiş denilebilecek bir mafya kurgusuyla karşılaşıyoruz. kurgu - menü müziği uyumu harika bir birliktelik içinde. ayrıca menüdeki mafia ii yazısındaki ii kısmını bölen thompson'lı dayıda güzel düşünülmüş bir detay. ulan canım çekti yine kurup oynayacam heralde :d

    41- need for speed underground

    neredeyse oyuna girmeye gerek bile bıraktırmayacak kadar eğlenceli bir menüyle karşı karşıyayız. elbette bunda en büyük etken, başta get low olmak üzere insanı değişik şekillere sokan menü exploration müzikleri. bu yüzden oyunun sahip olduğu (halâ) eşsiz ruha daha menüden kapılmamak olanaksız gibi. müziğin dışında, arkadaki hareketli görselde rüzgarlığını, rengini, dövmesini, çıkartmasını belkide saatlerce tek tek ayarlayıp emek döktüğümüz aracımızın karizmasını izlemek, bir an önce oyuna girip tozu dumana katma hevesini ayrıca körüklüyor. menüler çok akıcı, basit ve sade oluncada, oyunun adından ana amacına kadar hedeflediği asıl duygu olan hız yapma ihtiyacıyla uyumlu bir şekilde çalışarak oyuncunun hislerini dürtüklemeyi çok rahat başarıyor.

    ilk aklıma gelenler bu şekilde. unuttuklarım ve videolarını bulamadıklarım var. mesela the lost crown, swat 4 gibi menü tasarım ve ambiyansı konusunda favorim diyebileceğim yapımlarda var ama videolarını bulamadım maalesef. ve gösteremediğim birşey hakkında da yazmak ne kadar doğru bilemedim.

    görüldüğü gibi menü deyip geçmemek gerek. bu da ayrı bir ustalık aslında. daha fazlasını yazarım belki, ya da yazmam. bilmiyorum duruma göre bakarız.

    edit: eksiseyler ve düzenleme icin tesekkürler
  • hayır ağlamıyorum, gözüme gençliğim kaçtı:

    knight online
    knight online
  • knight online varken kimse kusura bakmasin. ben ki o oyunu hic sevmedim, 20 level a kadar dayanabildim sonra biraktim ancak o muzik gibisi yok. oyunu daha cok oynayanlar eminim daha bir hastasi olmuslardir.

    ( arastirdim buldum, buydu : https://www.youtube.com/watch?v=fnbsaisnbrm )
  • jasper kyd'e hakkını teslim etmekle birlikte hakkında subjektif bir yorumla heroes of might and magic iii üzerine hiçbir şeyi yazamayacağım anket.

    https://youtu.be/biymaupeie8
  • ultima online - stones'dur

    edit: aramaya stones yazip bu entry'i gorup aha stones koymuslar dedim, benmisim amk
  • blur - song 2
    fifa 98
    adrenalin'e adrenalin
hesabın var mı? giriş yap