• 6-el-en'âm

    en'âm sûresi, 165 (yüzaltmışbeş) âyettir. 91, 92, 93 ve 151, 152, 153. âyetler medine'de, diğerleri mekke'de inmiştir. sûrenin bazı âyetlerinde arapların, kurban edilen hayvanlarla ilgili birtakım gelenekleri kınandığı için sûreye en'âm sûresi denmiştir. en'âm; koyun, keçi, deve, sığır ve manda cinslerini bir arada ifade eden bir kelimedir.

    rahmân ve rahîm (olan) allah'ın adıyla

    1. hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden allah'a mahsustur. (bunca âyet ve delillerden) sonra kâfir olanlar (hâla putları) rab'leri ile denk tutuyorlar

    2. sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak o'dur. bir de o'nun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. siz hâla şüphe ediyorsunuz.

    3. o, göklerde ve yerde tek allah'tır. gizlinizi, açığınızı bilir. (hayır ve şerden) ne kazanacağınızı da bilir.

    4. rablerinin âyetlerinden onlara (kâfirlere) bir âyet gelmeyedursun, o âyetlerden ille de yüz çevirirler.

    5. gerçekten onlar, kendilerine hak geldiğinde onu yalanlamışlardı. fakat yakında onlara alay ettikleri şeyin haberleri gelecektir.

    6. görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.

    7. eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkâr ediciler: bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir, derlerdi.

    8. muhammed'e (görebileceğimiz) bir melek indirilseydi ya! dediler. eğer biz öyle bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı

    9. eğer peygamberi bir melek kılsaydık muhakkak ki onu insan sûretine sokar onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük.

    10. senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap) kuşatıvermişti.

    11. de ki: yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!

    12. (onlara) göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. "allah'ındır" de. o, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. sizi, varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. kendilerini ziyana sokanlar var ya işte onlar inanmazlar.

    13. gecede ve gündüzde barınan her şey o'nundur. o her şeyi işitendir, bilendir.

    14. de ki: gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen allah'tan başkasını mı dost edineceğim! de ki: bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).

    15. de ki: ben, rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.

    16. o gün kim azaptan kurtarılırsa, gerçekten allah onu esirgemiştir. işte apaçık kurtuluş budur.

    17. eğer allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). şüphesiz o herşeye kadirdir.

    18. o, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. o, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.

    19. de ki: hangi şey şahadetçe en büyüktür? de ki: (hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda allah şahittir. bu kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. yoksa siz, allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? de ki: "ben buna şahitlik etmem." "o ancak bir tek allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım" de.

    20. kendilerine kitap verdiklerimiz onu (resûlullah'ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar.

    21. yalan sözlerle allah'a iftira edenden veya o'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler!

    22. unutma o günü ki- onları hep birden toplayacağız; sonra da, allah'a ortak koşanlara: nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz.

    23. sonra onların mazeretleri, "rabbimiz allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık!" demekten başka bir şey olmadı.

    24. gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (tanrı diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!

    25. onlardan seni (okuduğun kur'an'ı) dinleyenler de vardır. fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. hatta o kâfirler sana geldiklerinde: "bu kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar.

    26. onlar, hem insanları peygamber'e yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini helak ederler.

    27. onların ateşin karşısında durdurulup "ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen !..

    28. hayır! daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. zira onlar gerçekten yalancıdırlar.

    29. onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi.

    30. rablerinin huzuruna getirildikleri zaman sen onları bir görsen! allah: bu (yeniden dirilme olayı), hak değil miymiş? diyecek. onlar da "rabbimize andolsun ki evet!" diyecekler. allah da, öyle ise inkâr ettiğinizden dolayı azabı tadın! diyecek.

    31. allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. nihayet onlara kıyamet vakti ansızın gelip çatınca, onlar, günahlarını sırtlarına yüklenerek diyecekler ki: "dünyada iyi amelleri terketmemizden dolayı vah bize!" dikkat edin, yüklendikleri şey ne kötüdür!

    32. dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. hâla akıl erdiremiyor musunuz?

    33. onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.

    34. andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.

    35. eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma!

    36. ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder. ölülere gelince, allah onları diriltecek, sonra da o'na döndürülecekler.

    37. o'na rabbinden bir mucize indirilseydi ya! dediler. de ki: şüphesiz allah mucize indirmeye kadirdir. fakat onların çoğu bilmezler.

    38. yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirilecekler.

    39. ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir.

    40. de ki: ne dersiniz; size allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse size, allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!

    41. bilâkis yalnız allah'a yalvarırsınız. o da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır; ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.

    42. andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık.

    43. hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi.

    44. kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.

    45. böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. hamd, âlemlerin rabbi allah'a mahsustur. (allah'ın verdiği nimete şükredecekleri yerde nankörlük ettiler, böylece kendilerine zulmettiler. yüce allah da yeryüzünü onların zulüm ve küfürlerinden temizlemek için onları helâk etti.)

    46. de ki: ne dersiniz; eğer allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizi de mühürlerse bunları size allah'tan başka hangi tanrı geri verebilir! bak, delilleri nasıl açıklıyoruz. onlar hâla yüz çeviriyorlar!

    47. de ki: söyler misiniz; size allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur?

    48. biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. onlar üzüntü de çekmeyecekler.

    49. âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yoldan çıkmalarından dolayı onlar azap çekeceklerdir.

    50. de ki: ben size, allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. ben gaybı da bilmem. size, ben bir meleğim de demiyorum. ben, sadece bana vahyolunana uyarım. de ki: kör ile gören hiç bir olur mu? hiç düşünmez misiniz?

    51. rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (kur'an ile) uyar. onlar için rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar.

    52. rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam o'na yalvaranları kovma! onların hesabından sana bir sorumluluk; senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur ki onları kovup ta zalimlerden olasın!

    53. "aramızdan allah'ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler de bunlar mı!" demeleri için onların bir kısmını diğerleri ile işte böyle imtihan ettik. allah şükredenleri daha iyi bilmez mi?

    54. ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: selâm size! rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. gerçek şu ki: sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

    55. böylece suçluların yolu belli olsun diye âyetleri iyice açıklıyoruz.

    56. de ki: allah'ın dışında taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. de ki: ben sizin arzularınıza uymam, aksi halde sapıtırım da hidayete erenlerden olmam.

    57. de ki: şüphesiz ben rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. siz ise onu yalanladınız. çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. hüküm ancak allah'ındır. o hakkı anlatır ve o, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

    58. de ki : acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş bitirilmişti. allah zalimleri daha iyi bilir.

    59. gaybın anahtarları allah'ın yanındadır; onları o'ndan başkası bilmez. o, karada ve denizde ne varsa bilir; o'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. o yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.

    60. geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) o'dur. sonra dönüşünüz yine o'nadır. sonunda o, yaptıklarınızı size haber verecektir.

    61. o, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. size koruyucular gönderir. nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. onlar vazifede kusur etmezler.

    62. sonra insanlar gerçek sahipleri olan allah'a döndürülürler. bilesiniz ki hüküm yalnız o'nundur ve o hesap görenlerin en çabuğudur.

    63. de ki: karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (o zaman) o'na gizli gizli yalvararak "eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edersiniz.

    64. de ki: ondan ve bütün sıkıntılardan sizi allah kurtarır. sonra siz yine o'na ortak koşarsınız.

    65. de ki: "allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter." bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!

    66. kur'an hak olduğu halde kavmin onu yalanladı. de ki: ben size vekil (kefil) değilim.

    67. her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. yakında siz de gerçeği bileceksiniz.

    68. ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.

    69. takvâ sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. fakat belki korunurlar diye hatırlatmak gerekir.

    70. dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için kur'an ile nasihat et. o nefis için allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. o, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. inkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.

    71. de ki: allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: "bize gel! " diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı döndürüleceğiz? de ki: allah'ın hidayeti doğru yolun ta kendisidir. bize âlemlerin rabbine teslim olmamız emredilmiştir.

    72. "namazı dosdoğru kılın ve allah'tan korkun" (diye de emredildik). o, huzuruna varıp toplanacağınız allah'tır.

    73. o, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. "ol!" dediği gün herşey oluverir. o'nun sözü gerçektir. sûr'a üflendiği gün de hükümranlık o'nundur. gizliyi ve açığı bilendir ve o, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.

    74. ibrahim, babası âzer'e: birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti.

    75. böylece biz, kesin iman edenlerden olması için ibrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.

    76. gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, rabbim budur, dedi. yıldız batınca, batanları sevmem, dedi.

    77. ay'ı doğarken görünce, rabbim budur, dedi. o da batınca, rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum, dedi.

    78. güneşi doğarken görünce de, rabbim budur, zira bu daha büyük, dedi. o da batınca, dedi ki: ey kavmim! ben sizin (allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

    79. ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.

    80. kavmi onunla tartışmaya girişti. onlara dedi ki: beni doğru yola iletmişken, allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? ben sizin o'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. ancak, rabbim'in bir şey dilemesi hariç. rabbimin ilmi herşeyi kuşatmıştır. hâla ibret almıyor musunuz?

    81. siz, allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri o'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım! şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki guruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır?"

    82. inanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.

    83. işte bu, kavmine karşı ibrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. şüphesiz ki senin rabbin hikmet sahibidir, hakkıyle bilendir.

    84. biz o'na ishak ve (ishak'ın oğlu) yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. daha önce de nuh'u ve o'nun soyundan davud'u, süleyman'ı, eyyub'u, yusuf'u, musa'yı ve harun'u doğru yola iletmiştik; biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.

    85. zekeriyya, yahya, isa ve ilyas'ı da (doğru yola iletmiştik). hepsi de iyilerden idi.

    86. ismail, elyesa', yunus ve lût'u da (hidayete erdirdik). hepsini âlemlere üstün kıldık.

    87. onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün meziyetler verdik). onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik.

    88. işte bu, allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir. eğer onlar da allah'a ortak koşsalardı yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi.

    89. işte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.

    90. işte o peygamberler allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. sen de onların yoluna uy. de ki: ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. bu (kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.

    91. (yahudiler) allah'ı gereği gibi tanımadılar. çünkü "allah hiçbir beşere bir şey indirmedi" dediler. de ki: öyle ise musa'nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği kitab'ı kim indirdi? siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler (kur'an'da) size öğretilmiştir. (resûlüm) sen "allah" de, sonra onlan bırak, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar!

    92. bu (kur'an), ümmü'l-kurâ (mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.

    93. allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "bana da vahyolundu" diyenden ve "ben de allah'ın indirdiği âyetlerin benzerini indireceğim" diyenden daha zalim kim vardır! o zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: "haydi canlarınızı kurtarın! allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve o'nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!

    94. andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. yaratılışınızda ortaklarımız sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda göremeyeceğiz. andolsun, aranız açılmış ve (tanrı) sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir.

    95. şüphesiz allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır. işte allah budur. o halde (haktan) nasıl dönersiniz!

    96. o, sabahı aydınlatandır. o, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin tayini için) birer hesap ölçüsü kılmıştır. işte bu, azîz olan (ve her şeyi) pek iyi bilen allah'ın takdiridir.

    97. o, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. gerçekten biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık.

    98. o, sizi bir tek nefisten (âdem'den) yaratandır. (sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.

    99. o, gökten su indirendir. işte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. o bitkiden de kendisinde üstüste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.

    100. cinleri allah'a ortak koştular. oysa ki onları da allah yaratmıştı. bilgisizce o'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. hâşâ! o, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.

    101. o, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. o'nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! her şeyi o yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen o'dur.

    102. işte rabbiniz allah o'dur. o'ndan başka tanrı yoktur. o, her şeyin yaratıcısıdır. öyle ise o'na kulluk edin, o her şeye vekildir (güvenilip dayanılacak tek varlık o'dur).

    103. gözler o'nu göremez; halbuki o, gözleri görür. o, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.

    104. (doğrusu) size rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. ben üzerinize bekçi değilim.

    105. böylece biz âyetleri geniş geniş açıklıyoruz ki, "sen ders almışsın" desinler de biz de anlayan toplum için kur'an'ı iyice açıklayalım.

    106. rabbinden sana vahyolunana uy. o'ndan başka tanrı yoktur. müşriklerden yüz çevir.

    107. allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. sen onların vekili de değilsn.

    108. allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek allah'a söverler. böylece biz her ümmete kendi işlerini câzip gösterdik. sonunda dönüşleri rablerinedir. artık o ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.

    109. kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde allah'a andiçtiler. de ki: mucizeler ancak allah katındandır. ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?

    110. yine o'na iman etmedikleri ilk durumdaki gibi onların gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz. ve onları şaşkın olarak azgınlıkları içerisinde bırakırız.

    111. eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi; fakat çokları bunu bilmezler.

    112. böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.

    113. ahirete inanmayanların kalpleri ona (yaldızlı söze) kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçu işlemeye devam etsinler diye (böyle yaparlar).

    114. (de ki): allah'dan başka bir hakem mi arayacağım? halbuki size kitab'ı açık olarak indiren o'dur. kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, kur'an'ın gerçekten rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. sakın şüpheye düşenlerden olma!

    115. rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. o'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. o işitendir, bilendir.

    116. yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni allah'ın yolundan saptırırlar. onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.

    117. muhakkak ki senin rabbin, evet o, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. o, doğru yolda gidenleri de iyi bilendir.

    118. allah'ın âyetlerine inanıyorsanız, üzerine o'nun adı anılarak kesilenlerden yeyin.

    119. üzerine allah'ın adı anılıp kesilenden yememenize sebep ne? oysa allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. doğrusu bir çokları bilgisizce kendi kötü arzularına uyarak saptırıyorlar. muhakkak ki rabbin haddi aşanları çok iyi bilir.

    120. günahın açığını da gizlisini de bırakın! çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.

    121. üzerine allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. kuşkusuz bu büyük günahtır. gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de allah'a ortak koşanlar olursunuz.

    122. ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu! işte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.

    123. böylece biz, her kasabada, oralarda bozgunculuk yapmaları için, günahkârlarını liderler yaptık. onlar yalnız kendilerini aldatırlar, ama farkında olmazlar.

    124. onlara bir âyet geldiğinde, allah'ın elçilerine verilenin benzeri bize de verilmedikçe kesinlikle inanmayız, dediler. allah, peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.

    125. allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini islâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.

    126. bu (din), rabbinin dosdoğru yoludur. biz, öğüt alacak bir kavim için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.

    127. rableri katında onlara esenlik yurdu (cennet) vardır.ve yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle allah onların dostudur.

    128. allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, "ey cinler (şeytanlar) topluluğu! siz insanlarla çok uğraştınız" der. onların, insanlardan olan dostları ise: "ey rabbimiz! (biz) birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık" derler. allah da buyurur ki: allah'ın dilediği hariç, içinde ebedî kalacağınız yer ateştir. şüphesiz rabbin hikmet sahibidir, bilendir.

    129. işte böylece işledikleri günahlardan ötürü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız.

    130. ey cin ve insan topluluğu! içinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! derler ki: "kendi aleyhimize şahitlik ederiz." dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.

    131. gerçek şu ki: halkı habersizken, rabbin haksızlık ile ülkeleri helâk edici değildir.

    132. herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır. rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.

    133. rabbin zengindir, rahmet sahibidir. dilerse sizi yok eder ve sizi başka bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi sizden sonra yerinize dilediği bir kavmi yaratır.

    134. size vadedilen mutlaka gelecektir; siz bunu önleyemezsiniz.

    135. de ki: ey kavmim! elinizden geleni yapın! ben de yapacağım! yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu yakında bileceksiniz. gerçek şu ki, zalimler iflah olmazlar.

    136. allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan allah'a pay ayırıp zanlarınca, bu allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. ortakları için ayrılan allah'a ulaşmıyor, fakat allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! ne kötü hüküm veriyorlar?

    137. bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını) öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! allah dileseydi bunu yapamazlardı. öyle ise onları uydurdukları ile başbaşa bırak!

    138. onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: "bu (tanrılar için ayrılan) hayvanlarla ekinler haramdır. bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. bunlar da binilmesi yasaklanmış hayvanlardır." birtakım hayvanlar da vardır ki, (allah böyle emrediyor diye) o'na iftira ederek üzerlerine allah'ın adını anmazlar. yapmakta oldukları iftiraları yüzünden allah onları cezalandıracaktır.

    139. dediler ki: "şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. şayet (yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır." allah bu değerlendirmelerinin cezasını verecektir. şüphesiz ki o hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

    140. bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve allah'ın kendilerine verdiği rızkı, allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.

    141. çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan o'dur. herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü allah israf edenleri sevmez.

    142. hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan o'dur. allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.

    143. (dişi ve erkek olarak) sekiz eş yarattı: koyundan iki, keçiden iki... de ki: o, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? eğer doğru iseniz bana ilimle söyleyin.

    144. deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı.) de ki: o bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? yoksa allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? bilgisizce insanları saptırmak için allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! şüphesiz allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

    145. de ki: bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış birşey bulamıyorum. başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda kalırsa bilsin ki rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.

    146. yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezâdır. biz elbette doğru söyleyeniz.

    147. eğer seni yalanlarlarsa de ki: rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. bununla beraber o'nun azabı, suçlular topluluğundan uzaklaştırılamaz.

    148. putperestler diyecekler ki: "allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız. hiçbir şeyi de haram kılmazdık." onlardan öncekiler de aynı şekilde (peygamberleri) yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. de ki: yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.

    149. de ki: kesin delil, ancak allah'ındır. allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.

    150. de ki: allah şunu yasak etti, diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin! eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme; âyetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. onlar, rablerine eş tutuyorlar.

    151. de ki: gelin rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: o'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! işte bunlar allah'ın size emrettikleridir. umulur ki düşünüp anlarsınız.

    152. rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, allah'a verdiğiniz sözü tutun. işte allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.

    153. şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. buna uyun. (başka) yollara uymayın. zira o yollar sizi allah'ın yolundan ayırır. işte sakınmanız için allah size bunları emretti.

    154. sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak, hidayete erdirmek ve rahmet etmek maksadıyla musa'ya da kitab'ı (tevrat'ı) verdik. umulur ki, rablerinin huzuruna varacaklarına iman ederler.

    155. işte bu (kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. buna uyun ve allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.

    156. "kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (hıristiyanlara ve yahudilere) indirildi, biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik" demeyesiniz diye;

    157. yahut "bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz diye (kur'an'ı indirdik). işte size de rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. kim, allah'ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalimdir! âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.

    158. onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya rabbinin gelmesini yahut rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. de ki: bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!

    159. dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. onların işi ancak allah'a kalmıştır. sonra allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

    160. kim (allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. onlar haksızlığa uğratılmazlar.

    161. de ki: şüphesiz rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, allah'ı birleyen ibrahim'in dinine iletti. o, ortak koşanlardan değildi.

    162. de ki: şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin rabbi allah içindir.

    163. o'nun ortağı yoktur. bana sadece bu emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.

    164. de ki: allah her şeyin rabbi iken ben ondan başka rab mı arayacağım? herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. sonunda dönüşünüz rabbinizedir. ve o, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.

    165. sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan o'dur. şüphesiz rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten o, bağışlayan merhamet edendir.
  • 19- "bu kur'an gerek sizi ve gerekse ulaştığı herkesi uyarayım diye bana vahyedildi."

    o halde şu kur'an, kime anlayabileceği bir dille anlatılır da adam onun içeriğini anlayabilirse artık o aleyhine delil olmaya başlar, uyarı mesajını almış olur, eğer bu mesajı aldıktan sonra gerçeği yalanlarsa azaba çarpılmayı hakkeder.

    (fakat eğer bir kimse arapça bilmediği için kur'an'ı anlayamıyorsa, araya giren dil yabancılığı engeli yüzünden kur'an'ın içeriğinden haberdar olamıyorsa kur'an o kimsenin aleyhinde tanık olma işlevini yüklenmez. bu durumda bu şahitliğin içeriğini, yani kur'an'ın anlamını o kimseye anlayabileceği bir dil aracılığı ile tanıtmamış olan müslümanlar sorumludur. tabii ki, eğer kur'an-ı kerim adamın ana diline çevrilmemiş ise bu böyledir.)

    peygamberimiz müşriklere kur'an'ın ilâhi tanıklığı içerdiğini açıkladıktan sonra bu şahitliğin içeriğinin ne olduğunu açıklıyor. bu açıklamayı yaparken meydan okuyucu ve onların ters doğrultudaki şahitliklerini, yüce allah'ın şahitliğine taban tabana zıt nitelikteki şahitliklerini kökten reddedici bir dil kullanıyor. onlara açık açık söylüyor ki, karşıt şahitliklerini reddediyor, olduğu gibi geri çeviriyor, onun tersini ilân ediyor, zıddını açıklıyor, açıkça rabbinin mutlak birliğine ve ortaksız-rakipsiz ilâhlığına şahitlik ediyor, bu yol ayrımında onlarla arasındaki bütün ipleri koparıyor, vurgulamalı ve pekiştirici bir dille onların müşrikliklerinden uzak olduğunu, bu ağır günahlarının sorumluluğuna katılmaktan kaçındığını haykırıyor.

    kaynak:seyyit kutup tefsiri.
  • (bkz: enum)
  • 150, 151, 152, 153. ayetler tevrat' taki 10 emirle aynıdır.
  • bahasa dilinde 6.

    kuran'ın 6. suresi olması ile ilgili mi bilmiyorum. ama merak ediyorum.
  • 114. ayetinin açıklaması için (bkz: kuran'da muhammed'in konuştuğu ayetler)
  • arapça erkek ismi.
    bütün mahlukat, yaratılmış her şey.
    halk, insanlar. (seyyidü'l-enam halkın ulusu rasûlullah)
    kur'an-ı kerim'in 6. suresinin adı.
    bazı ayet ve duaları içeren dua kitabı.

    (bkz: müfti'l enam)
  • kuran-ı kerimin 6.suresi. müslümanlara yenmesi helal olan hayvanlar anlamına gelir.

    rahman rahim olan allah’ın adıyla

    1- hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan allah’adır. (bundan) sonra bile, inkar edenler, rablerine (birtakım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar.

    2- sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen o’dur. adı konulmuş ecel, o’nun katındadır. sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz.

    3- göklerde ve yerde allah o’dur. gizlinizi ve açığınızı bilir; kazandıklarınızı da bilir.

    4- onlara rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin, mutlaka ondan yüz çevirirler.

    5- kendilerine hak gelince, onu yalanladılar; fakat alaya aldıklarının haberleri onlara gelecektir.

    6- kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. ama günahları nedeniyle biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşa edip) var ettik.

    7- biz kitabı üzerine yazılı bir kağıtta göndersek ve onlar elleriyle dokunsalar bile, inkar edenler, tartışmasız: “bu apaçık bir büyüden başkası değildir” derler.

    8- ve derler ki: “ona bir melek indirilmeli değil miydi?” eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı.

    9- onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık.

    10- andolsun, senden önceki elçiler de alaya alındı da alaya aldıkları şey, onlardan maskaralık yapanları çepeçevre kuşatıverdi.

    11- de ki: “yeryüzünde gezip dolaşın, sonra yalanlayanların sonu nasıl oldu, bir görün.”

    12- de ki: “göklerde ve yerde olanlar kimindir?” de ki: “allah’ındır.” o, rahmeti kendi üzerine yazdı. sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. nefislerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır.

    13- geceleyin ve gündüzün barınan herşey o’nundur. o, işitendir, bilendir.

    14- de ki: “o, gökleri ve yeri yaratırken ve o, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben allah’tan başkasını mı veli edineceğim?” de ki: “bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: sakın müşriklerden olma.” (denildi.)

    15- de ki: “şüphesiz ben, rabbime isyan edersem o büyük günün azabından korkarım.”

    16- o gün, kim ondan (azaptan) alıkonursa, elbette, o, onu esirgemiştir. işte apaçık olan ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.

    17- şayet allah sana bir zarar dokunduracak olursa, o’ndan başka bunu giderecek yoktur. sana bir iyilik dokunduracak olursa da o, herşeye güç yetirendir.

    18- o, kulları üzerinde kahredici olandır. o, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.

    19- de ki: “şahidlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” de ki: “allah benimle sizin aranızda şahiddir. sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu kur’an vahyedildi. gerçekten allah’la beraber başka ilahların da bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?” de ki: “ben şehadet etmem.” de ki: “o, ancak bir tek olan ilah’tır ve gerçekten ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.”

    20- bizim kendilerine kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır.

    21- allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya o’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler.

    22- onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: “nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?”

    23- (bundan) sonra onların: “rabbimiz olan allah’a andolsun ki, biz müşriklerden değildik” demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.)

    24- bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı.

    25- onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz, onu kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. onlar, hangi ‘apaçık-belgeyi’ görseler, yine ona inanmazlar. öyle ki, o inkar etmekte olanlar, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: “bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir” derler.

    26- onlar, hem ondan alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar. onlar, yalnızca kendi nefislerinden başkasını yıkıma uğratmazlar ama şuurunda değildirler.

    27- ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.”

    28- hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir.

    29- onlar dediler ki: “bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. ve bizler diriltilecek değiliz.”

    30- rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (allah:) “bu, gerçek değil mi?” dedi. onlar: “evet, rabbimiz hakkı için” dediler. (allah:) “öyleyse inkar edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın” dedi.

    31- allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: “onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize…” derler. dikkat edin, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür.

    32- dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

    33- kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler, allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.

    34- andolsun senden önce de elçiler yalanlandı; onlara, yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. allah’ın sözlerini (va’dlerini) değiştirebilecek yoktur. andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi.

    35- eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). eğer allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. öyleyse sakın cahillerden olma.

    36- ancak dinleyenler icabet eder. ölüleri (ise,) onları da allah diriltir. sonra o’na döndürülürler.

    37- “ona rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?” dediler. de ki: şüphesiz allah, ayet indirmeye güç yetirendir.” ama onların çoğu bilmezler.

    38- yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar rablerine toplanacaklardır.

    39- bizim ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

    40- de ki: “düşündünüz mü hiç; eğer size allah’ın azabı gelirse ya da saat (kıyamet) gelip çatarsa, allah’tan başkasını mı çağıracaksınız? eğer doğru sözlüler iseniz (çağırın bakalım.)”

    41- hayır, yalnızca o’nu çağırırsınız, dilerse kendisini çağırdığınız şeyi açar (giderir) ve şirk koşmakta olduklarınızı unutursunuz.

    42- andolsun, senden önceki ümmetlere (peygamberler) gönderdik de onları dayanılmaz zorluk (yoksulluk) ve sıkıntılarla çeviriverdik. umulur ki yalvarırlar diye.

    43- onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? ama onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterdi.

    44- derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine herşeyin kapılarını açtık. öyle ki kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdik. artık onlar umutları suya düşenler oldular.

    45- böylece zulmeden topluluğun kökü kurutuldu. hamd, alemlerin rabbi olan allah’adır.

    46- de ki: “düşündünüz mü hiç; eğer allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size allah’tan başka getirebilecek ilah kimdir?” bak, biz nasıl ayetleri ‘çeşitli biçimlerde açıklıyoruz da’ sonra onlar (yine) sırt çevirip-engelliyorlar?

    47- de ki: “düşündünüz mü hiç; size allah’ın azabı apansız ya da açıktan geliverirse, zulme sapan kavimden başkası mı yıkıma uğrayacak?”

    48- biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

    49- ayetlerimizi yalanlayanlara, fıska sapmalarından dolayı azap dokunacaktır.

    50- de ki: “size allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. ben, bana vahyedilenden başkasına uymam.” de ki: “kör olanla, gören bir olur mu? yine de düşünmeyecek misiniz?”

    51- rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (kur’an’la) uyarıp-korkut; onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. umulur ki korkup-sakınırlar.

    52- sabah akşam -o’nun yüzünü (rızasını) dileyerek- rablerine dua edenleri kovma. onların hesabından senin üzerinde bir şey (yükümlülük), senin hesabından da bir şey (yükümlülük) yoktur ki onları kovman gereksin. yoksa zalimlerden olursun.

    53- böylece: “allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu?” demeleri için onlardan bazısını bazısıyla denedik. allah, şükredenleri daha iyi bilen değil mi?

    54- bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: “selam olsun size. rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, o, bağışlayandır, esirgeyendir.”

    55- suçlu-günahkarların yolu apaçık ortaya çıksın diye, ayetlerimizi işte böyle birer birer açıklıyoruz.

    56- de ki: “ben, sizin allah’tan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim.” de ki: “ben sizin heva (istek ve tutku)larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum.”

    57- de ki: “ben, gerçekten rabbimden kesin bir belge üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız. sizin kendisine acele ettiğiniz (azap) yanımda değildir. hüküm yalnızca allah’ındır. o, doğru haberi verir ve o, ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”

    58- de ki: “kendisine acele etmekte olduğunuz şey benim yanımda olsaydı, benimle aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu. allah zulmedenleri en iyi bilendir.

    59- gaybın anahtarları o’nun katındadır, o’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. karada ve denizde olanların tümünü o bilir, o, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.

    60- sizi geceleyin öldüren (uyutan) ve gündüzün ‘güç yetirip etkilemekte (yapıp kazanmakta) olduklarınızı’ bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten (uyandıran) o’dur. sonra ‘en son dönüşünüz’ o’nadır. sonra yapmakta olduklarınızı size o haber verecektir.

    61- o, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. size koruyucular gönderiyor. sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun ‘hayatına son verirler.’ onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler.

    62- sonra gerçek mevlaları olan allah’a döndürülürler. haberiniz olsun; hüküm yalnızca o’nundur. ve o, hesap görenlerin en süratli olanıdır.

    63- de ki: “sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.”

    64- de ki: “ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi allah kurtarmaktadır. sonra siz yine şirk koşmaktasınız.”

    65- de ki: “o, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azap göndermeye veya sizi parça parça birbirinize kırdırıp kiminizin şiddetini kiminize taddırmaya güç yetirendir.” bak, iyice kavrayıp-anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklıyoruz?

    66- senin kavmin, o (kur’an) hak iken onu yalanladı. de ki: “ben, üzerinize bir vekil değilim.”

    67- her bir haber için ‘kararlaştırılmış bir zaman (müstakar)’ vardır. siz de bileceksiniz.

    68- ayetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar:’ -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma.

    69- korkup-sakınanlar üzerinde onların hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. ancak (bu,) bir hatırlatmadır. umulur ki sakınırlar.

    70- dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. onunla (kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. işte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap vardır.

    71- de ki: “bize yararı ve zararı olmayan allah’tan başka şeylere mi tapalım? allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: “doğru yola, bize gel” diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?” de ki: “hiç şüphesiz allah’ın yolu, asıl yoldur. ve biz alemlerin rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk.”

    72- bir de: “namazı kılın ve o’ndan korkup-sakının (diye de emrolunduk.) huzuruna (götürülüp) toplanacağınız o’dur.”

    73- o, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. o’nun “ol” dediği gün (herşey) oluverir, o’nun sözü haktır. sur’a üfürüldüğü gün, mülk o’nundur. o, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. o, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.

    74- hani ibrahim, babası azer’e (şöyle) demişti: “sen putları ilahlar mı ediniyorsun? doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.”

    75- böylece ibrahim’e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.

    76- gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: “bu benim rabbimdir.” fakat (yıldız) kayboluverince: “ben kaybolup-gidenleri sevmem” demişti.

    77- ardından ay’ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: “bu benim rabbim” demiş, fakat o da kayboluverince: “andolsun” demişti, “eğer rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.”

    78- sonra güneş’i (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: “işte bu benim rabbim, bu en büyük” demişti. ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: “ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.”

    79- “gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. ve ben müşriklerden değilim.”

    80- kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. dedi ki: “o beni doğru yola erdirmişken, siz benimle allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? sizin o’na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak allah’ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?”

    81- “hem siz, o’nun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? şu halde ‘güvenlik içinde olmak bakımından’ iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? eğer bilebilirseniz.”

    82- iman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.

    83- bu, ibrahim’e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. şüphesiz senin rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

    84- ve ona ishak’ı ve yakub’u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de nuh’u ve onun soyundan davud’u, süleyman’ı, eyyub’u, yusuf’u, musa’yı ve harun’u hidayete ulaştırdık. biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.

    85- zekeriya’yı, yahya’yı, isa’yı ve ilyas’ı da (hidayete eriştirdik.) onların hepsi salihlerdendir.

    86- ismail’i, elyasa’yı, yunus’u ve lut’u da (hidayete eriştirdik). onların hepsini alemlere üstün kıldık.

    87- babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.

    88- bu, allah’ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri ‘onlar adına’ boşa çıkmış olurdu.

    89- bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. eğer bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, biz buna (karşı) inkara sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.

    90- işte allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. de ki: “ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. o (kur’an), alemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.”

    91- onlar: “allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir” demekle allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. de ki: “musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.” de ki: “allah.” sonra onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.

    92- işte bu (kur’an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu kitap’tır. ahirete iman edenler buna inanırlar. onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.

    93- allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “bana da vahy geldi” diyen ve “allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim” diyenden daha zalim kimdir? sen bu zalimleri, ölümün ‘şiddetli sarsıntıları’ sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: “canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün allah’a karşı haksız olanı söylediğiniz ve o’nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz” (dediklerinde) bir görsen…

    94- andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) ‘teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)’ bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. içinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır.

    95- taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz allah’tır. o, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. işte allah budur. öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?

    96- o, sabahı yarıp çıkarandır. geceyi bir sükun (dinlenme), güneş ve ay’ı bir hesap (ile) kıldı. bu, üstün ve güçlü olan, bilen allah’ın takdiridir.

    97- o, karanın ve denizin karanlıklarından yolunuzu bulmanız için size yıldızları var edendir. bilebilen bir topluluk için biz ayetleri birer birer (bölüm bölüm) açıkladık.

    98- o, sizi tek bir nefisten yaratandır. (sizin için) bir karar (kalış) ve emanet (olarak konuluş) yeri vardır. kavrayabilen bir topluluk için ayetleri birer birer açıkladık.

    99- o, gökten su indirendir. bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.

    100- cinleri allah’a ortak koştular. oysa onları o yaratmıştır. bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın o’na oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. o ise nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir, uzaktır.

    101- gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. o’nun nasıl bir çocuğu olabilir? o’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. o, herşeyi yaratmıştır. o, herşeyi bilendir.

    102- işte rabbiniz olan allah budur. o’ndan başka ilah yoktur. herşeyin yaratıcısı’dır, öyleyse o’na kulluk edin. o, herşeyin üstünde bir vekildir.

    103- gözler o’nu idrak edemez; o ise bütün gözleri idrak eder. o, latif olandır, haberdar olandır.

    104- gerçek şu ki size rabbinizden basiretler gelmiştir. kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim.

    105- işte biz, ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. öyle ki sana: “sen ders almışsın” desinler ve biz de bilebilen bir topluluğa onu açıkça göstermiş olalım.

    106- rabbinden sana vahyedilene uy. o’ndan başka ilah yoktur. ve müşriklerden yüz çevir.

    107- eğer allah dileseydi onlar şirk koşmazdı. biz seni onlar üzerinde bir gözetleyici kılmadık; sen onlar üzerinde bir vekil değilsin.

    108- allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin allah’a söverler. işte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları rablerinedir. o, yapmakta olduklarını onlara haber verecektir.

    109- olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair allah’a yemin ettiler. de ki: “ayetler, ancak allah katındadır; onlara (mucizeler) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?

    110- biz onların kalplerini ve gözlerini, ilkin inanmadıkları gibi tersine çeviririz ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terk ederiz.

    111- gerçek şu ki, biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık, -allah’ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. ancak onların çoğu cahillik ediyorlar.

    112- böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak.

    113- bir de ahirete inanmayanların kalpleri ona meyletsin de ondan (bu yaldızlı ve içi çarpık sözlerden) hoşlansınlar ve yüklenmekte olduklarını yüklenedursunlar.

    114- allah’tan başka bir hakem mi arayayım? oysa o, size kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. kendilerine kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma.

    115- rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. o’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. o, işitendir, bilendir.

    116- yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’

    117- şüphesiz rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. o, dosdoğru yolda olanları daha iyi bilendir.

    118- eğer o’nun ayetlerine inanıyorsanız, artık üzerinde yalnızca allah’ın ismi anılanlardan yiyin.

    119- ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, o, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde allah’ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. şüphesiz, senin rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.

    120- günahın açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir.

    121- üzerinde allah’ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu fısk’tır (yoldan çıkıştır). gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. onlarla itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.

    122- ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? işte, kafirlere yapmakta oldukları böyle ‘süslü ve çekici’ gösterilmiştir.

    123- böylece biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.

    124- onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki: “allah’ın elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız.” allah, elçiliğini nereye vereceğini daha iyi bilir. bu, suçlu-günahkarlara, kurdukları hileli-düzenleri nedeniyle şiddetli bir azap ve allah katında bir küçüklük isabet edecektir.

    125- allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü islam’a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.

    126- bu, rabbinin dosdoğru yoludur. öğüt alıp düşünmesini bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıkladık.

    127- onlar için rableri katında barış yurdu vardır ve o, yapmakta oldukları dolayısıyla onların velisidir.

    128- onların tümünü toplayacağı gün: “ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz” (diyecek). insanlardan onların dostları derler ki: “rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık.” (allah) diyecek ki: “allah’ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir.” şüphesiz rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.

    129- böylece biz, kazandıkları dolayısıyla zalimlerin bir kısmını bir kısmının başına geçiririz.

    130- ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? onlar: “nefislerimize karşı şehadet ederiz” derler. dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.

    131- bu, halkı habersizken, rabbinin ülkeleri zulüm ve helak edici olmadığındandır.

    132- yapmakta oldukları dolayısıyla her biri için dereceler vardır. rabbin, onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

    133- rabbin, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan rahmet sahibidir. dilerse sizi giderir ve dilerse, sizi bir başka kavmin soyundan (inşa edip) var ettiği gibi yerinize bir başkasını getirir.

    134- hiç şüphesiz, size vadedilen mutlaka gelecektir. ve siz aciz bırakılacak değilsiniz.

    135- de ki: “ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapıyorum. bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip-öğreneceksiniz. gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir.”

    136- o’nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan allah için bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: “bu allah’ındır, bu da ortaklarımızındır” dediler. kendi ortakları için olan (pay), allah tarafına geçmez, ama allah’a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. ne kötü hüküm veriyorlar?

    137- yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak.

    138- ve kendi zanlarınca dediler ki: “bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (şu) hayvanların da sırtları haram kılınmıştır.” öyle hayvanlar vardır ki, -o’na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde allah’ın ismini anmazlar. yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı o, cezalarını verecektir.

    139- bir de dediler ki: “bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. eğer o, ölü doğarsa onlar da bunda ortaktırlar.” allah, (bu) düzmelerinin cezasını verecektir. şüphesiz o, hüküm sahibi olandır, bilendir.

    140- çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile allah’a karşı yalan yere iftira düzüp allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.

    141- asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan o’dur. ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. çünkü o, israf edenleri sevmez.

    142- hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılanları da (yaratan o’dur). allah’ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın. çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

    143- sekiz çift; koyundan iki, keçiden de iki. de ki: “iki erkeği mi haram kıldı? yoksa iki dişiyi mi, ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? eğer doğru sözlüler iseniz bana bir ilimle haber verin.”

    144- deveden iki, sığırdan da iki. de ki: “iki erkeği mi haram kıldı? yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? yoksa allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz?” hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? şüphesiz allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

    145- de ki: “bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da allah’tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). şüphesiz senin rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.

    146- yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. biz şüphesiz doğru olanlarız.

    147- şayet seni yalanlayacak olurlarsa, de ki: “rabbiniz geniş rahmet sahibidir. o’nun şiddetli çarpması, suçlu-günahkarlar topluluğundan geri çevrilemez.”

    148- şirk koşanlar diyecekler ki: “allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” onlardan öncekiler de, bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. de ki: “sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak “zan ve tahminle yalan söylersiniz.”

    149- de ki: “en ‘üstün ve apaçık’ delil allah’ındır. eğer o dileseydi elbette tümünüzü hidayete yöneltip-iletirdi.”

    150- de ki: “gerçekten allah’ın bunu haram kıldığına şehadet edecek şahidlerinizi getirin.” şayet onlar, şehadet edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şehadet etme. ayetlerimizi yalan sayanların ve ahirete inanmayanların heva (istek ve tutku)larına uyma; onlar (birtakım güçleri ve varlıkları) rablerine denk tutmaktadırlar.

    151- de ki: “gelin size rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: o’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. hakka dayalı olma dışında, allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. işte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz.”

    152- “yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. allah’ın ahdine vefa gösterin. işte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”

    153- bu benim dosdoğru olan yolumdur. şu halde ona uyun. sizi o’nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup-sakınırsınız.

    154- sonra biz musa’ya, iyilik yapanların üzerinde (nimetimizi) tamamlamak, herşeyi ayrı ayrı açıklamak ve bir hidayet ve rahmet olarak kitabı verdik. umulur ki rablerine kavuşacaklarına inanırlar.

    155- bu indirdiğimiz mübarek bir kitap’tır. şu halde ona uyun ve korkup-sakının. umulur ki esirgenirsiniz.

    156- “bizden önce kitap yalnız iki topluluğa indirildi, biz ise onların ders gördüklerinden habersizlerdik” dememeniz;

    157- ya da: “kitap bize de indirilseydi, elbette onlardan daha çok doğru yolda olurduk” dememeniz (için) işte size rabbinizden apaçık bir belge, bir hidayet ve bir rahmet gelmiştir. allah’ın ayetlerini yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zalim kimdir? ayetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu ‘engelleme ve çevirmelerinden’ dolayı pek çetin bir azapla karşılık vereceğiz.

    158- onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da rabbinin gelmesini mi veya rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. de ki: “bekleyin, biz de şüphesiz beklemekteyiz.”

    159- gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. onların işi ancak allah’adır. sonra o, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.

    160- kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

    161- de ki: “rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, ibrahim’in hanif (muvahhid) dinine… o, müşriklerden değildi.”

    162- de ki: “şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin rabbi olan allah’ındır.”

    163- “o’nun hiçbir ortağı yoktur. ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim.”

    164- de ki: “o, herşeyin rabbi iken, ben allah’tan başka bir rab mi arayayım? hiçbir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. günahkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. sonunda dönüşünüz rabbinizedir. o, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.”

    165- o sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. şüphesiz senin rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz o, bağışlayandır, esirgeyendir.
  • de ki: " şüphesiz ben, rabbim'e isyan edersem o büyük günün azabından korkarım. " ( en'am suresi 15 )
  • "de ki: benim salat'ım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin rabb'i olan allah içindir." (en'am suresi 162. ayet)
hesabın var mı? giriş yap