• disney'nin animasyon şovu yaptığı bir film olmuş. onlar nasıl mekânlar, nasıl sahneler, nasıl renkler, moana'da ve frozen 2'de su görüntüsünün anasını ağlatmıştınız bunda da kumu iyice uçurmuşsunuz, kıvırcık saçlar, fırlayan çiçekler, shapeshifter karakter falan filan vallahi tebrikler.

    lin-manuel miranda'nın besteci olup da kendi sesinin soundtrack'te yer almadığı ilk filmmiş (moana'da karakter olarak yer almıyordu ama we know the way'de vokaldi hatırlarsanız). soundtrack albümü ve we don't talk about bruno şarkısı billboard listelerinde tepelerde geziyor, adele'i listenin başından etmiş. ancak disney oscar'da en iyi orijinal şarkı kategorisi için dos oruguitas'ı aday göstermiş sanırım. ki mantıklı, duygusal işler oscar'da daha çok tutuyor. yine de benim favori şarkım her ikisi de değil, surface pressure oldu. diyeceğim o ki, lmm yine yapmış yapacağını.

    ekstra bir güzellik olarak, genç bir kız olan protagonistimizin (mirabel 15 yaşındaymış) gözlüklü oluşu, ve bunun bir "nerdy" havasının ya da herhangi bir esprisinin olmaması, sadece normal bir insan gibi gözlüklü olması işte, bahsedilmemesi bile. sevdim. tabii fiziksel güçlü karakterimizin bir genç kadın olması da güzel. bizim jenerasyon için bunlar yeni ve tuhaf şeyler, şimdiki nesiller benim kadar hoş, yeni, şaşırtıcı bulmayabilir bunu, zaten olması gereken bu. bizim jenerasyonu mahveden de disney'ydi gerçi, neyse....................................

    hikaye olarak çok büyük bir beklentiyle izlemeyin, zaten disney animasyonu yani, zaten bence bu filmin olayı öyküsü değil, karakterlere odaklanmış olmasıydı.

    --- spoiler ---
    bırakın "main villain"ı, hiç villain'ı olmayan bir öykü, aile içi gerginlikler ve bahsedilmeyen korkular var, kocaman bir cast var aslında ve her karaktere eşit zaman ayrılmamış olsa dahi her karaktere dair ayırt edici bir özellik kalıyor aklınızda. aslında "yan karakter" değil, "aile üyesi" çünkü onlar. mesela klişe bir öykü olacak olsaydı, mirabel sihirli mumu yakaladığı anda her şey yoluna girer, ev yıkılmaz, filmin sonunda mirabel de bir "yeteneğe" kavuşmuş olurdu, ya da bir "yeteneği" açığa çıkardı, öyle olmadı. abuela ile o kavga da edildi, o ev de yıkıldı, mirabel de sihirsiz kalmaya devam etti. bu yüzden sevdim filmi.
    --- spoiler ---

    lan edit yapıp duruyorum entry'ye dfgsdfgf. mesela başka bir farklı durum da, özellikle we don't talk about bruno'da göze çarpıyor, disney soundtrack'lerinden ziyade broadway müzikallerinden alışık olduğumuz, şarkının sonunda yükselip her karakterin aynı anda kendi "repliğini" söylediği bir overlapped kısmın olması. filmde sanki bir şarkıda daha vardı bu, şimdi anımsayamadım. şarkının sonunda diğer karakterler mirabel'in etrafında dönerek kendi kısımlarını üst üste söylerlerken, kafamda birden 96,000 çaktı, ki o da in the heights'tan, malum. vallahi güzel soundtrack olmuş ya. ha mesela encanto'nun "i want song"u zayıf görünüyor kategorinin modern meşhurları let it go ya da how far i'll go'nun yanında, hatta mirabel'in wanting for a miracle'ından ziyade isabella'nın şarkısı daha hoştu sanki,ama ben neden louisa'nın anksiyeteli şarkısını bu kadar beğendim yahu, ona takıldım bak şimdi...

    disney filmleri review'leri yapan bir youtuber da şeye dikkat çekmiş, filmin ilgilendiği konulardan biri de, etrafın beklentileri sebebiyle "mucize çocuk"ların üstünde oluşan baskılar (louisa ve isabella'nın durumu) ve o kadar da mucize olmayan sıradan çinko karbon çocukların kendilerini değersiz ve yetersiz hissetmeleri. en nihayetinde bu bir animasyon, filmi izleyen bir çocuk kendini isabella ya da mirabel'e daha yakın hissedebilir, filmden alacağı güzel mesajlar olabilir.

    güya filmi o kadar da önemsemeden izlemiştim.
  • hauru no ugoku shiro filminden esinlenmiş bir disney filmi. bunu da ben değil filmi birlikte izlediğim, daha bebekken miyazaki filmleri izlettiğim 10 yaşındaki kuzenim dile getirdi:

    --- spoiler ---

    filmde hareket eden ev, howl'un yürüyen şatosuna çok benziyordu. evin hareket etmesi için sürekli yanmak zorunda olan mum da calcifer'a.

    --- spoiler ---
  • coco'nun komşu kızının hikayesi.
  • siz ekşi sözlük hiçbir şeyi beğenmeme timini dikkate almayın, aile ile birlikte rahatlıkla seyredilecek ve aile değerleri üzerine, müzikal tadında güzel bir animasyon.
  • encanto, kolombiya dağlarında, sihirli bir evde yaşayan, özel güçleri olan bir ailenin hikâyesini konu ediyor. encanto adı verilen sihirli yerde yaşayan madrigal ailesinde bir kişi hariç her bir çocuk, kendisine özgü sihirli bir hediye ile kutsanır. yalnızca mirabel'in sihirli güçleri yoktur. ancak encanto'yu çevreleyen sihir tehlikedir ve ailenin yuvası tehdit edildiğinde onların tek umudu mirabel olur. kaynak

    disney'in yeni animasyon özelliğinin jungcu ve marksist okumasına geçelim.

    --- spoiler ---

    film, gizemli bir büyülü güç tarafından beslenen “encanto” adlı bir köyde kolombiya and dağları'nın gizli bir kıvrımında yaşayan madrigal klanının hikâyesini anlatıyor. topluluğun her üyesine, kimliklerinin tekil temeli haline gelen ve daha geniş kolektife hizmet etmelerine yardımcı olan ayrı bir büyülü "armağan" (gift, magic) bahşedilmiştir. filmin ana karakteri olan mirabel adında genç bir kızın "armağanını" almak için bir geçit törenine katılma zamanı geldiğinde, mirabel büyülü mirastan mahrum bırakılır. bu, büyülü yeteneklere sahip üyelerinin ortak emeği aracılığıyla encanto'yu saplantılı bir şekilde korumak için çalışan, ailenin ana reisi olan büyükannesi alma'yı rahatsız eder. sürekli yanan bir mum, sosyal düzeni birbirine bağlayan büyünün kırılgan varlığını sembolize eder.

    mirabel, encanto'da büyünün tükendiğini yeteneksiz olmasına rağmen benzersiz bir şekilde hisseder. duvarlarda, tavanlarda ve zeminlerde oluşan büyük çatlakları fark eder ve mumun titreştiğini, rahatsız edici bir çürüme ve çökme görüntüsünü deneyimler. kısa süre sonra mirabel'in etrafındaki karakterler, yeteneklerinin azaldığını hissetmeye başlar; bu, insanüstü güce sahip olan ve gücü azalan kız kardeşi luisa'nın en derinden hissettiği bir kayıptır. bir açıklama arayan mirabel, bir zamanlar uzun süredir kayıp olan amcası bruno'nun yaşadığı yasak bir kuleye gizlice girer. orada, bruno'nun zümrüt cama sabitlediği, encanto'yu harabe halinde ve mirabel molozun içinde dururken gösteren bir kehanet bulur.

    mirabel kehaneti alma'ya ilettiğinde endişeleri giderilir. kesin bir dille, "bruno hakkında konuşmuyoruz" denilir. genç kahraman böylece, artık ortak vizyonları aracılığıyla bağlantı kurduğu amcasının peşinde yürek burkan bir yolculuğa çıkar. mirabel, gizli bir geçide kayar ve kendisini, on yıl önce cassandra benzeri "yeteneği" encanto'nun büyüsünün yaklaşmakta olan kaybını tahmin etmesine yol açan bruno ile karşılaştığı karanlık bir girintide bulur. bu vizyonun rahatsız edici doğası -madrigal klanında dile getirilemeyecek bir gerçek- sonunda bruno'nun ailesini terk etmesine ve köyün görünmeyen gezinme alanlarında kendi kendine sürgünde yaşamasına, bir hayalet gibi, duvarların arkasında hareket etmesine, önceden söylediklerine uyum sağlayamayan/sağlayamayan bir aileye çatlaklardan bakmasına neden olur.

    kehanet ortaya çıkıp encanto mahvolurken (mum sonunda sönmüştür), mirabel yakındaki bir nehirde harap olmuş bir alma ile karşılaşır alma, köyün büyüsünü koruma arayışında aileyi perişan halde koşturduğu için gözyaşları içinde özür diler. bruno, on yıl süren sürgünden sonra, ortaya çıkar.

    jung’un zincirleri

    filmin hit şarkısı ( "bruno hakkında konuşmuyoruz" ) hem bireylerin hem de ailelerin uygunsuz gerçekleri ve travmaları nasıl bastırdıklarını oldukça güçlü bir şekilde ifade ediyor. baskıcı ana reis olarak alma, encanto'nun katı kontrolcü egosunu temsil eder, aile üyelerinin köyün büyülü bütünlüğünü korumaya yönelik içsel dürtülerini reddeder, gerçekliği sıkı bir şekilde yönetirken, bruno; carl jung'un kolektif bilinçdışı dediği şeyi sembolize eder: o bir mittir, sezgidir, irrasyoneldir, gölgedir (gölge arketipi), arketipsel enerjidir, kehanet ve rüyaların malzemesidir.

    mirabel'in "armağanı", ‘’özel gücü’’, ‘’yeteneği’’, alma tarafından ritüel olarak dayatılan ve diğer aile üyelerini temelde sınırlayan kuralcı kimlikten/rolden özgür olmasıdır. bu akışkanlık, alma'nın hem bilinçli hem de bilinçsiz alemleri kat etmesine (yani, bruno'nun yasak sığınağına erişmesine) olanak tanıyarak ikisini dengeye getirir; bu, alma'nın dışlanmış oğlunu ve onun kehanetini nihai kucaklaması ile sembolize edilen bir birlikteliktir. bu birleştirme, aynı zamanda, mirabel'in güzel ama içsel bir tatminden yoksun bırakılmış kız kardeşi ısabela gibi diğer karakterlerin, baskıcı bir şekilde belirlenmiş rollerinden kurtulmaları, uygun şekilde bireyselleşmeleri ve yakalanması zor bir bütünlük duygusuna (yani, jung benliği) ulaşmalarına yardımcı olur.

    dipnot: carl gustav jung'a göre benlik, bir kişide bilinç ve bilinçsizliğin birleşmesi ve bir bütün olarak psişe'yi temsil etmesi anlamına gelir. onun görüşüne göre kişinin kişiliğinin çeşitli yönlerini bütünleştirme süreci olan bireyselleşmenin ürünü olarak gerçekleştirilir.

    encanto, ailenin farklı üyelerinin aile evleri için yeni ve daha güçlü temeller oluşturmak üzere birlikte çalışmasıyla sona erer. ne yazık ki, birçok aile için gerçek, ailetemellerinin yeniden inşa edilmemiş ve geçmiş nesillerin travmalarının çözülmemiş durumda olması, kalmasıdır. ama bu filmin mutlu sonu birdenbire gelmiyor. encanto'daki aile zor şeyler yapar: travmaları ele alırlar, birbirlerinden özür dilerler, birbirlerinin deneyimleri ve bakış açıları hakkında merak gösterirler ve bruno hakkında konuşurlar. bu süreç, kolay ve hızlı olmaktan ziyade zorlu, çaba, savunmasızlık ve acı duygularına ve değişime eşlik eden kaçınılmaz kayıplara tolerans gerektiren bir süreç olarak sunulur.

    marksist zincirler

    film, psişenin bu jungvari yönlerini keşfetmenin yanı sıra kapitalizm için bir alegori olarak da okunabilir. encanto'daki köyün iyiliği için kullanılması gereken tekil bir "armağanı" miras alan karakterlerin durumunda olduğu gibi, kapitalist bir ekonomik sistem, bireylere yalnızca bir pazar ihtiyacını karşılayan bir beceri, zanaat veya hizmet sağladıkları ölçüde değer verir.. bir ücret karşılığında emeğini satmak zorunda olan bizler için böyle bir sistemin bizi sömürmekle kalmayıp aynı zamanda insanlığımızı dümdüz ettiğini hissetmemiz doğaldır.

    gerçekten de, filmde, köyün kurumsal yapısını sürdürmek gibi nankör bir göreve araçsal olarak dahil olan karakterlerin üzerindeki baskı, karl marx'ın "yabancılaşma" dediği şeye benzeyen kademeli bir ruhsal çöküşe neden olur. marx'a göre yabancılaşma, kapitalist üretim tarzı altında işin mekanik ve sömürücü doğasından ve buna karşılık gelen faillik kaybından kaynaklanan varoluşsal bir yorgunluktu. marx'a göre, yabancılaşmış insanlar, yalnızca fiziksel bir boşluğu doldurmak amacıyla çalışan ve doğrudan fiziksel ihtiyacın zorlaması altında üreten bir hayvan düzeyine indirgenmiştir.

    bu dinamiği en iyi örnekleyen karakter, mirabel'in köy için yürütmesi gereken yorucu işlerle aşırı yüklenen hulk benzeri kız kardeşi luisa'dır. luisa için fiziksel görevler arttıkça luisa gücünün ve tutkusunun azaldığını hisseder. elbette hepimiz bu yabancılaşmayı iş hayatımızda bir dereceye kadar hissediyoruz: her zamankinden daha fazla değer üretmemiz isteniyor (genellikle aynı veya daha az ücret karşılığında) ve genellikle işlerimizde yaratıcı kontrolden veya özerklikten yoksun kalıyoruz. alma, yalnızca ailesinin zararına olacak şekilde temel gerçekleri psişik olarak bastıran bir figür değildir. alma’nın hatası/hataları, istemeden de olsa, her bir kişinin yeteneklerini sömüren ve onlara kendi kaderini tayin eden ve kendi içlerinde amaçlar oluşturan insanlar olarak davranamaması ve onlara bu gözle bakamamasıdır.

    encanto, bize daha fazla psişik ve maddi özgürlüğe ulaşmanın; tatmini, saygınlığı ve neşeyi artıran koşullar yaratabileceğini hatırlatır. bunu yapmak, bazen kasvetli derinliklere dalmaya, kendimizdeki, ailelerimizdeki ve sosyal düzendeki patolojilere derinlemesine bakmaya ve temel insanlığımızla ve iyi bir vizyonla daha uyumlu yaşamanın yollarını aramaya istekli olmak anlamına gelir.

    unutulmaması gereken ise şudur: casita'nın yeni, sağlam ve yapısal olarak sağlam bir temel oluşturmasına yardımcı olan şey, ev içindeki aile üyeleri arasındaki sevgi ve bağdır. biraz dikkat ve şefkatle yeni bir temel inşa edilebilir. aksi takdirde, bu çatlaklar görmezden gelindikçe, daha belirgin ve yıkıcı şeyler büyümeye devam edecek ve var olanı yerle bir edecektir.
    --- spoiler ---
  • animasyon sizi özel/yetenekli olmanın farklı hissetmenin ve kabul görmenin üzerine düşüncelere salarken, bir yandan da hiç birimizin mükemmel olmadığını, asıl hediyenin kendin olduğunu ve asıl mucizenin her şeye rağmen sevdiklerinle birlikte olabilmekte oldugunu tatlı tatlı anlatmıştır.
  • şarkıları çok beğendim, özellikle luisa'nın söylediği "surface pressure" favorim oldu. bu şarkı, taşıyabileceginden fazlasını yüklenen tüm fedakar insanlara gelsin:

    https://youtu.be/tqwvkr8rcyw
  • animasyon tekniğine tabii ki laf yok. ama bir red panda da değil, insan animasyonları bakımından. ama ben başka şeye değinmek istiyorum.
    mesajına...

    --- spoiler ---

    filmin yeteneksiz tesellisi olarak başlamasında bence sorun yok. çevrendeki herkes harika yeteneklerle doğmuş olabilir! sorun yok, bak sen de yoluna şöyle devam edebilirsin filan diye devam edebilirdi. ama sonunda mesaj çok yanlış yere varıyor. herkes büyü gücünü kaybediyor. ama sonra halk birleşip evi tekrar kuruyor ve herkes büyü gücüne kavuşuyor.

    mesaj ustası pixar olsaydı bu filmi nasıl bitirirdi sizce? madem , "yeteneksizsek çalışarak telaffi ederiz, sıkıntı yok" mesajı vereceğiz?

    doğuştan yetenekleri olmayan karakterimiz çalışır ve müthiş yetenekler geliştirirdi.
    sonunda yine halk da büyü yeteneklerini kaybettikleri ile kalırlardı. ama:

    mesela çiçekçi kız büyü ile çiçekler yaratmak yerine, uğraşarak toprağıyla gübresiyle fidesi ile yetiştirmeyi öğrenir ve eskisinden güzel çiçek aranjmanları yapabiliyor olurdu.

    ayı kız body fitness çalışıp sağlıklı beslenip güçlenir. artık personel trainer olup mu başarılı olur, olimpiyatlara mı katılır? yine bize, sonradan geliştirilern ytenklerin küçümsenmemesi konusunda örnek olurdu.

    taklitçi oğlan da tiyatro/konservatuvara yazılsın taklit-büyü yeteneklerini çalışarak geri kazansın. e küçük çocuk da veterinerin yanına girsin ya da okulunu okusun öyle öğrensin hayvanlarla konuşmayı.

    oturup çalışacaksınız arkadaş. yok büyük müyü!

    --- spoiler ---
  • vizyona girdiği dönem sinemada merakla izlemek istediğim ancak gişe görevlisinin "bu film sadece çocuklara yönelik" diyerek bilet almama izin vermediği animasyon. konusu çok güzelmiş :( oscara da aday olmuş.
  • bir pixar filmi değil o net hissediliyor ama kötü de değil. kaliteli bir tv ve yüksek çözünürlüklü bir görüntü ile görsel şölen yapılabilir.
hesabın var mı? giriş yap