• bir ulkenin siyasi ve ekonomik bagimsizligina direkt olarak etki edebilecek onemli bir konu enerjide di$a bagimlilik. turkiye'de 2006 yili itibariyle enerji talebi 174 milyar kwh, arzi ise 175.7 milyar kwh, elektrik talebindeki artış ise %8.2 olmuştur ki turkiye gibi geli$mekte olan ulkelerde enerji talebinde yilda yakla$ik % 7-8'lik bir arti$ olmasi normal bir yukseli$. 2006 yili rakamlarina gore turkiye'nin enerjide di$a bagimliligi %72 olarak belirtiliyor ancak uretim seviyelerinin bu $ekilde devam etmesi durumunda ise 10 yil icinde % 80'lere cikabilecegini belirtmi$ti hilmi guler.

    ancak bir yandan di$a bagimliliga kar$i son derece onlemler alinmasi gerektigi savunulurken ote yandan yakla$ik son 15 senedir uygulanan politikalar arasinda inanilmaz celi$kiler goze carpiyor. 80 ve 90'li yillarda iran, rusya, nijerya, cezayirle yapilan dogalgaz anla$malari hala elimizi kolumuzu bagliyor. bu anla$malarin neredeyse tamami "almasan da ode" temeline oturtulmu$ ortalama 25-30 yillik anla$malar. bu anla$malarin icerikleri aciklanmazken kesin olan tek $ey ihtiyacimiz olmasa dahi parasinin verilmekte zorunda olu$u.

    peki bu di$a bagimlilik yakari$lari ya$anirken yerli komurle uretim yapan termik santrallerimizin durumu, verimliligi nedir? o da $oyle ne yazik ki;
    ...........................kapasite kullanimi (%)
    afşin / elbistan.......... ...52,08
    orhaneli / bursa............62,52
    seyitömer / kütahya......26,95
    soma / manisa..............37,02
    tunçbilek / kütahya......27,60

    termik santrallerin 2006 yili itibariyle % 33.5 kapasitede uretim yapmasi yeterli gorulmekte, bu kapasite kullaniminin arttirilmasina yonelik hicbir giri$imde bulunulmamakta. her ne kadar bu tesislerin bakım, onarim, yenileme gibi sebeplerden oturu % 100 kapasite ile cali$malari mumkun olmasa da rahatlikla % 85’lik bir kapasite kullanimi ile cali$malari mumkun gorunuyor. turkiye komur i$letmeleri'ndeki birimler kendilerinden istenildigi takdirde hemen yarindan itibaren kapasite kullanimlarinin arttirilabilecegini belirtiyorlar ancak hukumetlerin boyle bir talepte bulunuyor olmamasi uretimi bu seviyede tutuyor.

    hidroelektrik santrallerine gelince de durum cok farkli degil acikcasi. turkiye su gucu bakimindan dunya potansiyelinin % 1’i ile avrupa potansiyelinin % 16’sina sahip, ancak ne yazik ki bu toplam potansiyelin sadece %35’i degerlendirilmekte. yine bu %35’lik değerlendirilen pay içindeki santrallerin 2006 yili itibariyle kapasite kullanimi, verimliligi % 63 oraninda. once verimliligin % 85 sinirlarina ta$inmasi, sonra da % 35 kullanimin % 90 seviyesine cikarilmasinin ulke ihtiyaclarinin yerli kaynaklar ile kar$ilanmasi acisindan onemli ve gerekli gorunuyor.

    bir de tabi ki hic bitmeyen, agizlardan du$meyen alternatif enerji kaynaklarinin kullanimi konusu var. artik kundaktaki bebek bile jeotermal, gune$, ruzgar, biyokutle gibi yenilenebilir temiz kaynaklarinin kullanimin arttirilmasi gerektigini biliyor. bu kaynaklarin kullanimi cok buyuk fabrikalarin, endustrilyel kurulu$larin ihtiyaclarini kar$ilamak icin olmasa da ev, ciftlik... vb. alanlarda kullanimi mumkundur. bugun avrupa birliginde alternatif enerji kaynaklarinin toplam enerji uretimi icindeki hedef payi % 12 iken bu kaynaklarin turkiye enerji uretimindeki payi % 1.6'dir ne yazik ki.

    % 20 dolaylarindaki kayip ve kacak elektrik kullanimi nedeniyle ugranilan zarar da ayri bir konu tabi. 2001 yili rakamlarina gore bu kayip ve kacaklarin ulkeye maliyeti 2 milyar dolar.

    demem o ki; turkiye termik ve hidroelektrik santrallerinin cali$ma kapasitelerini % 85'lere cikarir, alternatif enerji kullanimini arttirir, kacak ve kayip elektrik kullanimina onlem alirsa enerjide di$a bagimlilik sorununa hatri sayilir bir onlem almi$ olacaktir. durum kabaca budur. oh be, bitti, bu kadar.
  • dünya gezegeninin en önemli sorunu.
  • mühendislik öğretimi için yıllardır dökülen bunca kaynak ve teşvike karşın, ar-ge'ye kaynak ayırmayan ve enerji elde etme teknolojisi üretemeyen türkiye'nin kaçınılmaz kaderi. bir de nükleer santrali yapımından işletmesine ruslara ihale edip dışa bağımlılığı bitireceğiz mavali okumazlar mı, at yalanı, dışa bağlasınlar inananı.
  • türkiye'nin öylesi hazin bir kaderidir ki, kadın-erkek ilişkilerinde dahi bunu görmek mümkün.
  • türkiye'nin verdiği cari açığın en önemli sebeplerinden biri. ülkeye, inatla, nükleer enerji santralleri kurulmak istenmesinin temel sebebi de budur. bu yolla, enerjide dışa bağımlılık uzun vadede azaltılarak cari açığın kapanması/ kabul edilebilir seviyelere çekilmesi hedeflenmektedir. fakat önemli ülkelerin bu eskimiş teknolojiyi yavaş yavaş terk ettiği ve enerji ihtiyaçları için başka seçenekler üzerinde durduğunu da söylemek gerek.
  • tembel insanların içinde bulunduğu durumdur.
    hep arkadaşlarının, ailesinin vb dürtüklemesi (enerji de dışa bağımlılık) ile harekete geçip iş yaparlar.
  • türkiye'nin enerji politikası ve coğrafyasının doğal bir sonucu. ama bu durumun ağırlığını azaltmak mümkün mü, pekala mümkün.
  • uranyum* ve doğalgazı* dışarıdan alarak kurtulmanın mümkün olmadığı bağımlılıktır.
  • güneş enerjisi alanında devrimsel bir sıçrama yapamazsak ülkemizi süründürecek bağımlılıktır.

    tüm dünya bu alanda harıl harıl çalışırken türkiye'nin nükleer enerjiye yatırım yapması zaten sürüneceğimizin göstergesidir.

    herşey en nihayetinde enerjidir...

    enerji açısından dışa bağımlı bir toplumun gelişmesine olanak yoktur. bugün dışarıdan satın aldığımız doğalgazı dev fırınlarda yakıp elektirik üretiyoruz bu en hafifinden cehalettir.
  • ülkece ekonomik tecavüze uğradığımız bugünlerde sürekli aklıma gelen soru. türkiye enerjide dışa ne kadar bağımlı?

    uzun zamandır kafayı toplayıp derli toplu yazmak istiyordum. anca yazabildim.

    dış pazarda zar zor yer bulup pazarlayabildiğimiz ürünlerle ekonomiyi dengede tutmaya çalışıyoruz, ülkeye döviz girsin diye 40 takla atıyoruz. ağır sanayi, beyaz eşya, turizm, tarım inşaat ve benzer dallarda idare edecek kadar gelir elde edebiliyoruz. gel gelelim yıl 2016 elektriği, ısınmayı, ulaşımı fosil yakıtlarla sağlıyoruz. didinerek ürettiğin ve karşılığında ülkeye soktuğumuz dövizi bir çırpıda geri veriyoruz. en önemlisi olağanüstü bir hal durumunda tamamen dışa bağımlı, kırılgan hale geliyoruz.

    eldekilere bakıyoruz bolca düşük kalorili linyit, az miktarda orta-yüksek kalorili taş kömürü, eser miktarda uranyum ve petrol rezervimiz var. iyi sayılabilecek solar radyasyon, rüzgar enerjisi , jeotermal enerjisi, hidroelektrik potansiyeline sahibiz.

    ancak hala elektriğimizin en az %30'unu doğalgaz ile üretip, ulaşımı petrole dayalı hale getiriyoruz. her geçen gün daha kolayımıza geldiğinden doğalgaz ve petrol tüketimini daha da artırıyoruz.

    ülkemizde altın, alüminyum, krom, gümüş gibi metali ve benzeri mineraller bakımından zengin bir coğrafyaya sahip. ancak iş organik maddelere gelince fosil yakıtlarda sınırlı rezerve sahibiz.

    savaş ve doğal kaynak denince aklıma hep 2. dünya savaşında, nazi almanyasında hitler in yaptıkları aklıma geliyor. savaşın körüklendiği yıllarda almanya petrol kaynağı bulmakta zorlanıyor. petrolü olmayınca tankların, arabaların yürümeyeceği için bu aşılması gereken bir sorun haline geliyor. bilim imdadına yetişiyor. almanyada bolca bulunan kömürü değerlendirmek istiyorlar. kömürü koklaştırarak `:belirli sıcaklıkta yakmadan ısıtarak sıvılaştırma işlemi` içerisindeki uçucu gazları katı,sıvı,yan ürün olarak ayrıştırıp bu ürünlerden yakıt elde ediyorlar. bu sayede bir süre daha tanklarını, uçaklarını ve arabalarını yürütebiliyorlar. işte petrol bu kadar önemli. şimdi neden türkiyenin tek petrol çıkabilecek yerlerinde ayaklanmalar destekleniyor daha iyi anlayabiliriz.

    enerji konusuna geri dönecek olursak, dışa bağımlı olmadan kullanabileceğimiz çevreci güneş enerjisi ve jeotermal enerjisi yaygınlaştırılabilir. bu kaynakları neredeyse hiç kullanmıyoruz. gerek ısınma gerek elektrik üretimi açısından gözardı edilemeyecek bir kaynak.

    yetersiz kalacağı için gerisi nükleer enerji ile desteklenebilir. ancak nükleer enerjide farklı bir sorun var. elimizdeki uranyumu kafamıza göre kullanamıyoruz, imzalanacak protokoller gereği yakıtını fransa ve japonya dan almamız gerekecek. yani yine %100 yerli enerji diyemeyeceğiz. şu an akkuyu nükleer santralinde son durum nedir bilmiyorum. ancak doğalgazda bu kadar rusya ya bağlıyken bu projeyi de rusların üstlenmesi onlara göbekten bağlı olmamıza sebep olur. bu yüzden japonya ile işbirliği daha mantıklı görünüyor. teknolojik olarak da daha fazla güven veriyor. her şeye rağmen nükleer santral kurulmasına sıcak bakmadığımı da belirtmek isterim.

    hangi hükümet olursa olsun enerjide radikal kararlar vererek hareket etmek uzun vadede çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras olacaktır. belki şu an akaryakıt ve doğalgazdan direkt vergi toplamak devletimizin işine geliyor ama elektrikli arabaların yaygınlaşması, evlerin güneş enerjisiyle ısıtılması, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik elde edilmesi hem ülkemize hem de dünyamıza fayda sağlayacaktır.

    mesela çok basit bir sistem ve bunu şu ülkede hala yapan yok.
    hibrit vir ev ısıtma sistemi. * ısı yalıtımı iyi yapılmış iyi bir boiler gün boyunca güneş ısısını depolayacak, ve gece ısıtma için kullanacak. yetmediği yerde elektrik ile eksiği tamamlayacak. bunu ege ve akdeniz kıyılarında kullanmamak için ne engelimiz var? * (bkz: zihni sinir projesi)

    ya da, motoru dışında neredeyse her parçasını üretebildiğimiz arabaları ilk başta daha basit modellerle elektrikli motorlarla üretemez miyiz? bunun için ötv+direkt vergi kazancı dışında ne engelimiz var? hem de 1 taşla 4 kuş vuracaksın. hem taşıt ithalatı düşecek hem petrol tüketimin azalacak hem çevre kirliliği ciddi oranda azalacak hem de belki bu ürettiğin araçlarla dünyaya açılacaksın.

    çok uçtum değil mi? * hükümetler tek gerçek vergi kaynağı taşıt, akaryakıt, alkol, sigara olunca tüm bu projelerin hepsi aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın denilip rafa kaldırılıyor.

    o zaman gelsin! her şeye rağmen benim hala umudum var. bu arada her şey çok güzel olacak 2 çekilse negzel olur.
hesabın var mı? giriş yap