• insanın (daha doğrusu erkeğin) içindeki hayvani yanı temsil etmekle kalmayan, aynı zamanda kendisini insan haline getiren kadının (o dönemde ve günümüzde) toplum içindeki görevine gönderme yapan çok işlevli gılgamış destanı karakteri...

    uruklu bir fahişeyle seviştikten sonra hayvani vasıflarından arınan, erkeğin medeniyet yolunda birkaç level atlaması için bir kadına ihtiyacı olduğuna işaret eden, tanrıların gazına gelip gılgamışla kapışan, sonrasında öpüşüp barışan, erkek kokan, hayvan-insan...

    aslında öz bakımından herbir erkek enkidudur...çünkü erkek kırar döker, yer içer, gaza gelir kavga eder, kapışır ama karı gördü mü sapıtır...daha bi insan olur bi kere sevişince...çiçek alır, saçını tarar, parfüm kullanır, traş olur, dişini fırçalar, boxer giymeye başlar, metrosexuel olur...bi sevgilisi olmaya görsün...teşekkür etmeyi, lütfen demeyi, nezaketi, rica etmeyi öğrenir...özünü kaybeder, çağrışımsal benzetmeyle enkidu yerine aşkito olur...
  • enkidunun aslinda gilgamisin ta kendisi oldugu rivayetler arasindadir. bir nevi fight club durumu yani..
  • sümer mitolojisi'nin kalesi olan gılgamış destanı'nda yardımcı oyuncu karakteri.

    hayvanlar tarafından büyütülmüş, ilkel, çocuksu ama çok güçlü bir kahraman olarak betimlenir. tanrıça anu, gılgamış'a tebaasına zulmettiği için enkidu'yu yollar. gılgamış ile enkidu arasında yapılan çetin savaştan gılgamış galip çıkar. daha sonra enkidu ile çok sıkı kanka olurlar.

    bir gün, aşk tanrıçası iştar gılgamış'a tutulur ve onla evlenmek ister. ama gılgamış şımarmıştır bir kere. öneriyi reddeder. yanında ayıboğan enkidu da vardır ya, gılgamış abi kastırır durur ölümsüzlüğü bulacağım diye. aşk meşk umrunda değildir. nasılsa yakışıklıdır, karizmadır, bulur birini ölümsüz olunca.

    ama iştar da yabana atılmamalıdır. tanrıçadır lan! bunlar hep kaprisli falan olur, trip yapar. onuru kırılan iştar dünyaya sihirli bir boğa yollar gılgamış'ı halletmesi için. ama enkidu safı arkadaşlık dostluk hatrına gılgamış'a yardım eder ve boğayı öldürürler. aslında bütün meymenetsizlik gılgamıştan çıkmaktadır, enkidu zavallım ise ona safça yardım etmektedir. bir gün gılgamış rüyasında enkidu' nun boğayı öldürdüğü için tanrılar katında ölüm ile cezalandırıldığını görür. "ulan bana neden ceza vermediler, bütün itlik benden çıkıyor halbüse" diye düşünmez, çünkü yarı-tanrıdır, artisttir. destanın buradan sonraki kısmında tabletler eksik olduğu için enkidu'nun nasıl öldüğünü bilemiyoruz ancak gılgamış'ın yaptığı merasim, yakarışları falan var hep. demek ki enkidu bir şekilde ölmüş garibim. gılgamış da "hüleaaannn, yaktım sizi tanrılaaar, savulun" diye gıravdan sallamış, sonunda belasını bulmuştur.

    o saf temiz kalbi ve hayvani gücü ile enkidu, bizim yeşilçam' ımızın yadigar ejder'idir. ruhun şad olsun ayıboğan.
  • enkidu, gılgamış için şems-i tebrizî sanki. ya da tam tersi.

    gılgamış'ın enkidu ile can-ciğer dostluğu,
    enkidu'yu kaybetmesinin ardından gılgamış'ın yaşadığı derin ıstırap,
    bir rivayete göre enkidu'nun aslında gılgamış'ın öz zatı olduğu ya da o'nun sayesinde öz zatını bulduğu
    ve hiç itimat etmediğim biçimde, aralarında eş cinsel ilişki bulunduğu yönündeki söylenti bir yerden tanıdık geliyor bana.

    son olarak yüzlercesi bulunan kişisel sallamalarıma, "enkidu, tasavvuf ehlidir" diye de ekleyebilirim.
    lakin bu şimdilik başka bir entrinin konusu olmak üzere böylece askıda kalsın.
  • tanrıların gılgamışın azıtmasına karşılık yarattığı adam. ilk başta vahşi hayvanlarla beraber yaşayan ama sonradan kendine gönderilen bir seks rahibesi tarafından baştan çıkarılınca onlarla beraber yaşayamaz olmuştur. daha sonra da şehre inmek ve normal insanlar arasında yaşamak zorunda kalmıştır.
    enkidu bir tür "anti-medeniyet" metaforudur. hayvanlar arasında mutlu mesut yaşarken, insanlar yüzünden ekili topraklara gitmek zorunda kalmış ve de asla rahat edememiştir..
  • efsaneye göre 7 gün boyunca "erekte" gezmeyi başarmış, hayvan özelliklerinden bir çalımla sıyrılıp gılgamışın kankası olmayı başarmış destanların hem fiilen, hem fiziken, hem de mental açıdan duygusal ayısıdır. imgelerle dolu, bugüne uzanan göndermeleriyle gönüllerde taht kurmuş bir destanda sen git 7 gün erekte gez. sonra da ciddiyet bekle.
  • mezopotamya'da ortaya çıkan tarihin ilk yazılı edebiyat örneği olan gılgamış destanı'nda adı geçen, gök tanrısı anu tarafından yarı tanrı yarı insan olan gılgamış'ı öldürmesi için yaratılan her tarafı kıllarla kaplı , hayvanlar tarafından büyütülmüş vahşi bir kahramandır.

    gılgamış'ı öldürmeye gelmesine rağmen büyük bir dövüşten sonra gılgamış'la arkadaş olmuş ve beraber sedir ormanının sahiplenmiş humbaba'yı öldürme planı yapmıştır.

    bu hikayede daha doğrusu efsanede önemli bir nokta vardır. bir çok kaynakta gılgamış ve enkidu'nun iki arkadaş olduğu geçse de ,bazı kaynaklarda aslında bu iki kişinin tek bir kişiyi anlattığı söylenir. insanın içinde ki iyi veya kötü duyguların aslında enkidu olduğuna dikkat çekilir. insanoğlu ve doğanın savaşını anlatması açısından da önemli olan bu efsanedeki ''enkidu'' aslında bizim iç sesimizdir de diyebiliriz.tabii bu yüzde yüz ispatlı bir bilgi veya düşünce değildir.

    ayrıca humbaba'nın sedir ormanlarını insanlardan koruyan bir canavar olarak betimlenmesi bir ironidir. çünkü humbaba kötü bir canavar değil ormanı koruyan bir varlıktır.

    --- spoiler ---

    enkidu ve gılgamış ormanda humbaba’yı yakalayıp yere yatırır, onu öldürmek üzeredirler. humbaba, gılgamış’a yalvarır; “ne olur beni öldürmeyin. ben ölürsem, bu ormanları koruyan kalmaz ve kısa zamanda bu dağlar ağaçsız kalır” der, demesine ama kahraman(!) gılgamış ve arkadaşı ona acımayarak öldürürler.
    --- spoiler ---
  • serbest çağrışım (bkz: georges-kevin n'koudou)
  • günümüzdeki ismi serdar'dır.

    (bkz: serdar biz yabancı değiliz)
  • gılgamış'ın kalender dostu. gılgamış kral iken bu doğa adamının hizmetkarına dönüşür.
    aslında çok da acaip bi öykü değildir. yani guy ritchie'nin sırf hırs abidesi karısı memnun olsun, azıcık rol kessin, oynasın diye çektiği üçüncü sınıf film swept away bile buna benzer bi konunun sayısız versiyonundan biridir, sadece karakterlerden birinin dişi öbürünün erkek olması farkı ile. hizmet eden-edilen rollerinin sınıfsal statüye ters bağlamda değişmesi bakımından şeettim onu herneyse,
    gılgamış'ın hizmeti kar etmez, enkidu'nun hastalığı ölümcüldür, gılgamış'ın kollarında can verir. hayatın gerçeği, bunu o güne kadar sallamamış, bi nevi ölümsüzlük hezeyanına kapılmış dev egolu gılgamış'ın suratında patlar o da tıpkı bizim nasuh mahruki gibi kendini dik yamaçlara, dağlara verir. o kadar çok tırmanır, o kadar yükseklere çıkar ki güneş'in kapısının önüne gelir. eşikten geçer, af buyurun öbür tarafa gider. utnapiştim'i arar. önce yerini söylemezler, sonra siduri diye bir peri gılgamış'ı utnapiştim'e götürür.
    neyse gılgamış ısrar kıyamet, utnapiştim'den ölümsüzlük sırrını koparır. (o da karısı "aman söyle de gitsin artık şu başımızdan!" dediği için ha.)
    der ki "denizin dibinde aradığın şey!" (bence "ananın amında eşşoğluşşek!" deseydi bu gılgamış onu da denerdi, öyle şerefsiz bi heriftir)
    gılgamış çıktığı dağın tepesinden bi hız aşağılara kadar iner gene oradan da denizin dibine iner. kopartır oradan gözüne kestirdiği bitkiyi, çıkar gene yukarı.
    tabi adamda hal mı kalır, koyar bitkiyi yanına sahilde uyuyup kalır.
    o sırada bütün efsanelerce kötülenen, şamaroğlanı yılan kardeşimiz (ki çok severim çin burcum da olduğundan dolayı) gelip bitkiyi yutar ve gider!
    gılgamış uyanır, bitkiyi yerinde bulamaz. ne olur? yılan mevsimden mevsime deri değiştirme özelliği kazanır.
    gılgamış ise herkes gibi yaşlanır ve ölür. peki niye dalmaz, niye aramaz seneler boyu? işte dalıyoruz hala, dalgıçlık gılgamış'ın sayesinde oluştu bence.hatta belki dağcılık da. onun huzursuz ruhu şad olsun diye dalıyoruz denizlere, çıkıyoruz dağlara. ama hiç duymadım zavallı adamın adının verildiği bi tane klüp bile. ne kadar ayıp, tabii onun adını verirseniz "bu kadar dalıyoruz çıkıyoruz ama nihayetinde bizim sonumuz da gılgamış'tan farklı olmayacak!" diye kabul etmiş olursunuz di mi? yazıklar olsun!
    neyse "yazının başındaki gılgamış nefreti de neydi peki?" derseniz, ben niye nefret edeyim efendim gılgamış'tan, kendisini gayet severim. hırslarının, tutkularının elinde oyuncak olmuş insanın trajedisidir gılgamış'ın öyküsü. bedbaht ölür. sanmıyorum ki enkidu gibi en sevdiği dostunun kollarında ölmek nasip olmuştur ona. çünkü tanrıların gazabına öyle böyle uğramamıştır gılgamış.
    bütün öykü ona verilen cezayı içeren bir ibret öyküsüdür. öykünün en başında gılgamış halkını üzen bir kraldır. tanrıların kendisine bahşettiği yetenekleri olumlu yönde kullanmayı becerememiş biridir. yetinmeyi de bilmez şerefsiz. ve bunu hem dostunun hem de kendisinin ölümüyle öder. üzücü.
    bunları niye mi anlattım, saatlerdir tv'de gönül tekin'i dinliyorum, kadının anlatımı bana biz 80 kuşağı çocuklarının her gece kaçırmadan renksiz tv'de izlediği adile teyze'den masallar programını anımsattı. kendimi yeniden kuzucuk gibi hissettim, burası güzel ama masal modundan çıkamıyoruz bi türlü, işte ona üzülüyorum.
    yani esas konuşulması, söylenmesi gerekenler "ay yok aman söylenmez!", "zinhar! sakın haa!" şeklinde geçiştiriliyor.
    bilmiyorum, açıkçası bir tv programında akademik bilgi sunuldu diye birilerinin birilerini galeyana getirip olay çıkartabileceği bir coğrafyada (jeopolitik ve stratejik önemi olan diye zar zur kafamıza kazındığı üzere) yaşadığımız "gerçeği" var bir kenarda kabul.. ayrıca hayatını bilime adamış ve bir çok zahmet çekmiş olduğu muhakkak olan, belki artık biraz huzur bulmak isteyen birine de "vay sen niye tepki çekmekten korkuyosun? yakışıyo mu taşıdığın ünvana?" filan denmez, ayıptır, bu da böyle.. (ki zaten sahip olduğu bilgiyi paylaşma suretiyle ışık tutarak bile büyük bir ayrıcalık bahşediyor, ne kadar teşekkür etsek az vs.)
    ama cidden birilerinin söylenmeyeni söylemesi lazım! !
hesabın var mı? giriş yap