• bu yıl okuduğum ikinci saramago romanı. distopya araştırmaları ise devam ediyor.

    körlük'te geri planda kalan siyasal yetkenin derinlemesine bir analizi: görmek.

    temsiliyet sorunu ve olağanüstü hal ilanının kamuoyu nezdindeki yansımaları ile iktidar kaynaklı baskı ve güç isteminin karmaşık entrikaları yan yana işleniyor.

    kaosun, anarşinin, terörizmin müsebbibi ne dış mihraklar, ne sağ ya da sol fraksiyonlar ne de siyasi seçimleri boş oy kullanarak protesto eden başkent sakinleri. bütün kargaşa bizzat mevcut iktidar kaynaklı bir şiddet hastalığına dayandırılıyor.

    tartışılan tez hayli rahatsız edici: şiddet olmadan, toplumsal
    kaos olmadan, bir ülkenin vatandaşları kamplaşmalarla ayrışmadan iktidarın var olması handiyse mümkün değildir.

    toplumsal kaos yoksa, terör namevcutsa, olsun ne çıkar, onu da devlet babanın kendisi yaratacaktır. nedense bütün bunlar çok tanıdık geldi!

    tehlike insan ya da onun kötü doğası değildir; esas tehlike iktidar sarhoşluğu ve güç zehirlenmesidir.

    bu yanıyla görmek, geleceğin karanlık dünyasını değil, esasen tam şimdi'yi anlatan ve tüyleri diken diken eden bir politik roman.

    'şimdilik' kaydıyla öteki distopik roman karalamaları;

    (bkz: a clockwork orange /@hanging rock)
    (bkz: brave new world /@hanging rock)
    (bkz: ensaio sobre a cegueira /@hanging rock)
    (bkz: fahrenheit 451 /@hanging rock)
    (bkz: lord of the flies /@hanging rock)
    (bkz: memoirs of a survivor /@hanging rock)
    (bkz: mıy /@hanging rock)
    (bkz: the handmaid's tale /@hanging rock)

    edit: bkz eklendi
  • kitap ingilizceye de 'seeing' diye çevrildiğinden ve 'körlük' kitabına yapılan göndermeden dolayı isminin 'görmek' olarak çevrilmesini eleştirmiyorum, fakat esas haliyle olduğu gibi 'sağduyu üzerine bir deneme' şeklinde çevrilmesi kitabın içeriğine daha çok uyardı sanırım. yani tabi pazarlama ile alakalı durumları da yok saymamak lazım.

    neyse, 'körlük' ile bitmeyenleri de yazayım saikiyle yazılmış gibi sanki azcık. bu bir eleştiri, fakat kitabın özüne veya saramago'ya yönelik bir eleştiri değil. sadece o iki kitap arasındaki bağda bir oturmamışlık var gibi. bir de marquez'in el otono del patriarca*'sı nasıl diğer kitaplarına göre bir farklılık taşıyorsa saramago için de bu kitapta o durum var sanki.

    bu arada bu ne dağınık entry oldu yahu.
  • --- spoiler ---

    günümüz türkiyesini andırdığı kesinlikle doğru ama ülkemize nazaran 'o adı bilinmeyen ülkede' başbakanın, devlet başkanının yüzüne karşı adalet olmadığını, yanlış yolda olduklarını söyleyebilecek adalet bakanı, kültür bakanı, büyük bir gazetenin genel yayın yönetmeni, belediye başkanı, komiser bulunmakta. adamın yazdığı baskıcı hükümet, faşist devlet anlatısında bile başkaldıran, adalet arayan kendi partisinin içinden insanlar varken bizim bu halde olmamız çok ama çok acı verici. bizim ülkemizin hükümeti roman olsa jose saramago 'nun türkçeye görmek adıyla çevrilen bu romanı pollyanna kitabı gibi kalır.

    --- spoiler ---
  • şu an ortalarında olduğum ve konusu geçen siyasi olayların aşırı tanıdık geldiği, oha dediğim saramago romanı

    --- spoiler ---

    seçim sonuçları istediği gibi gelmeyince halkı kaos ve kutuplaşmaya itmeye kalkan ve hatta bunun için ortalıkta bomba patlatıp(!) suçu belli gruplara yığmaya kalkan tehditkar bir iktidar...

    --- spoiler ---

    vay arkadaş hep aynı senaryo mu döner bi dünyada ya...kitap özetleri okuyan biri vardı o arkadaş da özetini okumuş bu kitabın sanırım...
    büyüksün saramago ne diyim. eşeğin aklına karpuz kabuğu çakmışsın resmen...
  • kitabın konusu:
    (bkz: seçmen blokajı)

    "komiser yeniden not defterine döndü ve bunca uzun zaman sorgudan hiç yararlanmamış gibi gözükmemek için kendi adını yazdı."

    "ekranda beliren haber muhabiri kravatını sımsıkı düğümlemiş ekşi suratlı biriydi. sanki kısa dönemde ne bağışlamaya ne de unutmaya hazır olduğu bir hakaretin kurbanı olmuş gibiydi."

    "tanımadığınız birine ağlamaktan daha saygın bir şey olamaz."

    "yazgısı ise, güneşe neredeyse dokunacakken çanakkale boğazında bahtsız birşekilde boğulmaya benzeyecek gibiydi."

    "kuşku doktorasına ya da güvensizlik diplomasına sahip olmak."

    "tıpkı denizden başka akacak yer bilmeyen nehirler gibi."

    "yüzünde meziyetlerinden gurur duymaya hakkı olan birinin hoşnut ifadesi vardı."

    "eğer sayın başkan izin verirse, kimsenin oy kullanmadığı şu anda havanın nasıl olduğuna gidip bir bakayım. gitmesiyle gelmesi bir oldu, sol ayağıyla giderken sağ ayağıyla dönmüştü bile."

    (sağanak bir yağmurdan sonra)
    - "sokak bir su çölü gibi."

    "benim partimin seçmenleri buncacık şeyden yılacak insanlar değildir. bulutlardan düşen dört damlacık su yüzünden evlerinde kalmaz onlar, gibi bir cümleyle ifade etmekten vazgeçmeyeceği varsayılabilir. doğrusu dört damlacık su değildi, bu kovalar, küpler dolusu suydu, nil'di, yangtze ve ganj'dı. fakat inanç herkes için her daim mübarek olsun, gücünden yararlananların yolu üzerindeki dağları bir kenara ittiği gibi çok daha azgın sulardan birle hiç ıslanmadan geçirtebilir."

    "sekreter hafifçe ıslatan göreviniyerine getirip geri döndüğünde başkan ona havanın nasıl olduğunu sordu, o da omuz silkerek cevap verdi,aynı, tam sümüklüböceklere göre."
  • jose saramago'nun ensaio sobre a cegueira ile basladigi devlet, toplum ve insan dinamiklerine yaptigi elestirilerini tam gaz devam ettirdigi kitaptir. yapilan bir secimde halkin cogunlugunun tamamen yasal haklari olan beyaz oy kullanmalari, fakat bunu abartili sayan devletin bu topluma karsi cirkeflesmesini anlatir, onceki kitaba baglantilar ve referanslar icerir.

    --- spoiler ---

    kitabin baslarinda cok az sayfada ozetlenen merkez, sol ve sag parti iliskileri sahanedir; devletin otorite icin terore siginmasi aciklidir; kucuk utopyanin icine giren buyuk karsi-utopyanin kucuk insanlarinin gercekleri gormeye baslamasi ise tamamiyle bizdendir.

    asil gormenin, korlugun* sonunda olmadigi ve gerceklerin tamamen bir kavrama olgunlugu oldugunu hissettirir sanki jose saramago. bunun yaninda, fernando meirelles'e bu kitaptan malzeme cikmayacakmis gibi gorunuyor, zira ilk kitaptaki seyirci cekebilecek aksiyonlar bu kitapta eksik gibi.

    --- spoiler ---

    hatta, kitaptan soyle iki leziz alinti yapayim da tam olsun:

    "... bu sözleriniz umarım şeytanın kulağına gitmez, sayın bakanım, şeytanın kulağı o kadar deliktir ki, duyması için söylenenlerin yüksek sesle söylenmesi gerekmez, öyleyse tanrı yardımcımız olsun, bu duanızın hiçbir yararı olmaz, onun kulakları doğuştan sağırdır. " (syf. 110--111)

    "... dünyaya gözümüzü açıyoruz ve o anda, tüm yaşamımızı bağlayacak bir sözleşme imzalamış gibi oluyoruz, ne var ki günün birinde bir an gelir 'bu imzayi benim yerime kim atti' diye sorabiliriz, ..." (syf. 280)
  • tam da 7 haziran seçimlerine az kalan şu günlerde okuduğum, büyük yazar jose saramago'nun romanı. türkiye'de görmek diye çıkmıştır.

    --- spoiler ---

    saramago sanki bugünün türkiyesini yazmış. hikaye 2015'te türkiyede geçiyor sanki.
    sağ iktidar partisinin akla hayale gelmeyen, vicdana sığmayan komploları, cumhurbaşkanı ve başbakan, kirli işler peşindeki bakanlar(özellikle içişleri bakanı), iktidarın medyayı kendi malı gibi kullanması ve daha bir sürü şey bugün yaşananların romanı gibi.

    önce körlük romanının okunması daha iyi olur. körlüğün devamı gibi roman. ama o kadar da şart değil. romanın ilk yarısında zaten körlük meselesi yok. ortalarda körlüğe(hem körlük romanına hem de körlük yaşanan yıllara) geri dönüşler yapılarak ilerliyor.

    --- spoiler ---
  • demokrasinin aslında ne kadar da kırılgan bir sistem olduğunu gösteren kitap.

    saramago okumaya alışkın olmayanlar için ilk başlarda cümleler betimlemeler biraz zor gelse de sabredip ilerledikçe kitaptan kopmak zor gelir. bakanlara, medyaya söverken bulursunuz kendinizi. günümüzden, özellikle şu khk günlerindeki türkiye'den çok şey bulunabilir.

    --- spoiler ---

    milletin irade* sandığa yansımasına rağmen kabul etmeyen ve dış güçlerin oyunu olarak gören yöneticiler, iktidarı tekrar ele geçirmek ve halkı cezalandırmak için yapılan terör eylemleri, halk arasındaki belirli kişilerin insani olmayan koşullarda sorgulanması, insanların araştırılması...
    --- spoiler ---

    edit: ensaio sobre a cegueira'nin kötü de olsa blindness adında bir filmi çekilmişti. keşke şöyle nineteen eighty-four gibi ya da ne bileyim metropolis gibi hiç olmadı v for vendetta tarzı bir sistem filmi çekilse şu kitabın.
  • mutlaka ensaio sobre a cegueira'dan sonra okunmasını tavsiye ettiğim bir devam kitabı, distopyanın 2.perdesi.

    öncülü kadar sürükleyici ve akıcı değil ama daha felsefik.
  • okunması oldukça zor bir jose saramago romanı...
    saramago tarzını çok seven, türkçeye çevrilmiş bütün kitaplarını okumuş bir kişi olarak, başka herhangi bir kitabında bu kadar zorlanmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim.
    ustelik körlük'ü en favori romanlarım arasında sayarım her zaman...

    belki konunun fazla soyut kalması ve körlük kadar bağlayıcı olmaması, belki de körlük'ün çıtayı çok yükseltmesi nedeniyle böyle bir yargı oluşmuştur bende, bilmiyorum...

    ukalalıkta tavan yapacağını bilsem de bunu söylemeden geçemeyeceğim; körlük kitabıyla aradaki bağlantılar zayıf ve zorlama geldi bana. hani, onun yarattığı hissi kullanarak, üzerine bir şeyler ekleme çabası gibi...

    --- spoiler ---
    "beyaz oycu"ların kim olduklarına, hangi amaçla böyle davrandıklarına, bir örgütlenme olup olmadığına dair somut bir bilgi verilmesi gerekmiyor elbette... neticede beyaz oy verme, saramago'nun anlatmak istediği "düşünce"nin ve sistem eleştirisinin altyapısını oluşturuyor sadece. ama 317 sayfalık çeviri bir romanı, bunlarla ilgili neredeyse hiçbir şey bilmeden okumaya çalışmak, gerçekten zorlayıcı bir uğraşa dönüyor.
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    bir diger eleştirim ise kitabın üç ayrı bölümünü -bu şekilde kesin bir ayrım yok tabii- oluşturan karakterler arasındaki bağlantıların zayıflığı üzerine... ilk elli sayfa boyunca okuduğumuz seçim gözlemcisi grup bir daha romanda yer almıyor; hükümet üyeleri arasındaki görüşme/ilişkiler, üç polisin kente gönderilmesiyle silikleşiyor; polislerin kentteki hikayesi ise ilk iki grupla neredeyse hiçbir bağlantı olmadan -içişleri bakanıyla yapilan bir iki telefon konuşması dışında- yaşanıp, tamamlanıyor.
    --- spoiler ---

    sonuçta, sevmedim ben... "kötü" demiyorum kesinlikle, sınırlı edebiyat bilgimle böyle bir şey söyleyemem. ama bana hitap etmedi ve özellikle yarıyı geçtikten sonra "kaç sayfa kaldı" hesabı yaptırdı diyorum. keşke körlük'le bağlantı olmadan anlatılıp bitirilseydi diye eklemeden de geçemiyorum ayrıca; zira, görme-körlük bağlantısı/tezatı benim anlayabilme sınırlarımın çok ötesinde bir boyutta anlatılmış, anladığım kadarıyla...
hesabın var mı? giriş yap