• 1 mayıs 2002 perşembe: bugün yeni kitabımın düzeltmeleri üzerine editörümle konuşmak için yayınevinin yolunu tutmuştum ki 1 mayıs gösterileri yüzünden trafiğe takıldım. kalabalığı dağıtmak için kaba güç kullanan polisleri ayıplamadım değil. ama en çok kendileri için kitaplar yazdığım halkın neden çözümü benim kitaplarımda değil de meydanlarda aradığın anlayamadım. o sırada yol kenarındaki bir polisin bana alternatif bir yol işaret ettiğini farkettim. ama düzen koruyucusu olan bir insanın en ufak bir tavsiyesinin bile rasyonel olamayacağını düşünerek evime geri döndüm. sonra editörümü eve davet ettim. ahududulu kurabiye yedik , çay içtik, seviştik. yaşasın 1 mayıs.
  • 8 mart 2003 cumartesi: bugün dünya kadınlar günü. kendimi hiç bu kadar güzel, hiç bu kadar zinde, hiç bu kadar kendime yakın hissetmemiştim. bugüne dair yazdığım köşe yazımda erkek egemen bir toplumun zincirlerini kırmak için örgütlenen gizli bir kadın oluişumu olduğunu anlattım. aslında böyle birşey yok. ama kadınları uyanışa geçirecek anlamlı bir hareket noktası olabilir bu proje. bu anlamda sembol olabilirim. temizlikçi kadın yine düzgün temizleyememiş evi. kovacağım bu karıyı yahu. yaşasın dünya kadınlar günü!
  • 29 şubat 2003: şubat ayının en fazla 29 çektiğini biliyorum. ve fakat ben nietzschenin tasvir ettiği gibi "bir hayvan gibi tarih dışı yaşıyorum." kendimi zaman ve mekandan soyutladım. tuhaf bir ara bölgedeyim. 31 çeken aylardan nefret ediyorum. çünkü bana erkek egemen kültürün fazla mesai yaptığı günler gibi geliyor bu artık günler. birgün virginia woolf gibi taşlarla dolduracağım ceplerimi. sonra da bir bilinç akışı kayığına binip yol alacağım yeni anlamlara. yeni anlamlar bulamazsam atarım kendimi sulara. arınmak istiyorum ben.

    ve çok acı ama... keşke bir kırlangıç olsaydım.
  • sevgili günlük,

    okumam gereken/okumak istediğim onlarca kitap, izlemem gereken/izlemek istediğim onlarca film, gitmek istediğim onlarca yer, yapmak istediğim onlarca şey varken oturup sana yazacağımı mı sandın?

    seni şapşal :)
  • rüyamda adımı bir sokağa verdiklerini gördüm.
    ama adımı taşıyan sokakta erkekler duvarlara işiyordu.
  • 6 mayıs 2004: doğrusunu söylemek gerekirse bugün ayın kaçı olduğunu bilmiyorum. dışarıda soğuk bir hava var. az önce balkonun kenarından evime sızan rüzgarın, takvimlerin yapraklarını karıştırarak yapıbozuma uğrattığını gördüm. en son küçük bir çiviye takılı olduğu duvardan kopup ayak ucuma doğru sürüklenmeye başladı. eğilip, bir sivil toplum örgütü tarafından hazırlanan takvimi elime aldığımda, üzerindeki tarihin 6 mayıs olduğunu gördüm. tarihe eşlik eden resim ise, bir kumsalda yan yana duran ve güneşi seyreden üç farklı sınıftan kadındı, elele tutuşuyorlardı. fotoğrafı çok iyi tanıyordum. yakın tarihli bir yunan filmiydi, hani şu ünlü lezbiyen feminist yönetmenin çektiği. bu resim, bu kare, beni bulunduğum yerden alıp önce filme, yunan sahillerine, oradan da yaz aylarımı geçirdiğim bodrum akşamlarına götürdü. parmaklarımın arasında sigaram uzarken, kapı çaldı da kendime geldim, geri geldim.

    cumartesi günleri keman dersi almaya gelen bir öğrencim var. 18 yaşında olmasına rağmen benimle olgun bir adam gibi konuşmaya çalışıyor. sürekli gözlerini üzerimde hissediyorum. sadece ben ne var diye aniden kafamı ona çevirdiğimde, müthiş ürküp gözlerini kaçırıyor benden. onunla daha fazla ileriye gidemeyeceğimi anlıyorum. beyaz ellerinin, uzun bacaklarının ve nemli gözlerinin rehberliğinde sabaha kadar uzayabilecek bir yolculuğun nasıl olabileceğini düşünmüyor değilim, ama yine de güvenemiyorum işte. belki de en iyisi kafamdan silmek onu, aşağılayarak yüzeyselliğini deşifre etmek, kanıtlayabilmek kendime. ve belki de en son bağırabilmek: sen kim, keman neyine.... sigaramın uzadığını ve yeniden dalıp gittiğimi farkediyorum, çalıştığı kemanın sesi kesiliyor. omzuma dokunan eliyle geri dönüyorum. (ürperiyorum, sıcak...)
  • 27 ekim 2001: bugün ayşe'yi (arman), perihan'ı (mağden),duygu'yu (asena), nur'u (çintay) ve ece'yi (temelkuran) her ay periyodik olarak düzenlemiş olduğumuz alternatif altın gününde evimde misafir ettim. basın mensupları da geldiler. türk kadınının artık yaşamın o spesifik anlamını materyalist ve feodal bir potlaç ritüelinden ziyade, revize edilmiş ve rafine aydın aklıyla estetize edilmiş bu tür bir alternatif buluşma gününde araması gerektiği şeklindeki düşüncemizden hareketle bu etkinliği düzenliyoruz. geniş yığınlara örnek bir model teşkil edilmesi açısından bu anlamlı buluşmayı kadınımıza iletmeleri için çağırdık basını. bizim gibi virginia woolf, susan sontag ve simone de beauvoir gibi kadın yazarların metinlerini okuyup çözümleme yolunda bulmalarının doğru olacağını düşündük. gerçi onlara ağır gelir. onlar da bizim kitaplarımızı ve köşe yazılarımızı tartışarak başlayabilirler işe.bu orjinal fikir her zaman olduğu gibi tabi ki yine benden çıktı. arada bir kadroya yeni kadın yazar arkadaşlarımız da katılıyor. fakat çekirdek kadro bu isimlerden kurulu. aslında ben özellikle ayşe'nin biraz hafif sıklet olduğunu düşünsem de, yine de kendi sınırlarını tartışma ve saçına başına ayırdığı vakti bu tür etkinliklere yönlendirmesi anlamında çıtasını yükselteceğini düşümdüğümden iyi niyetle yaklaşıyorum. umarım yine aydınlığımız türk kadınının yolunu ışıklandırmıştır.

    kahretsin; yaratıcılıkta tek rakibim meryem ana!
  • 19 nisan 2002 salı: bugün katıldığım konferansta camille paglianın madonna ile ilgili yazı yazmasını ve onu feministlerin bir savunma ve ifade aracı olarak göstermesini eleştirmesini eleştirdim. keşke paglia ile bir açık oturuma katılabilsem. o kadına söyleyecek çok sözüm var. ben ortadoğu ile avrupa arasında sıkışmış bu üçüncü dünya ülkesinde harcanıyorum. fikirlerim aslında tamamen altının kalın kalemlerle çizilmesi gereken şeyler. bugün perihan mağden bile bana övgü dolu sözler yazıyorsa ve tuğçe baran köşesinde gösterdiği suya sabuna dokunmayan anlamsız izlenimci tutumu gözden geçiriyorsa eminim ki bunda benim payım büyüktür. geçen gün katıldığım siyaset meydanı'nda bu kadar çok tepki toplamamın nedeni tamamen kadın kimliğinin sınırlarını tartışmaya yol açmamdan ve "otur oturduğun yerdeci" feodal söylemi dinamitleyen avangard tavrımdan kaynaklanan bir tepkiydi. doğru yoldayım. saat 23:45, şu an cnbc e izliyorum caz dinliyorum.
  • 24 haziran 2003:gelecekten yazıyorum. geleceği görüyorum. biliyorum, haziran ayında da sürecek körfezdeki bu kirli savaş. savaşın durması için elimden geleni yapıyorum şahsen. canlı kalkan bile olmaya niyetlendim bir ara ama bırakmadı yakamı dünya işleri. savaşa hayır rozetimi istiklal caddesindeki protesto yürüyüşü sırasında düşürmüşüm. ve bu da yetmezmiş gibi başıma iğrenç bir olay geldi.bedri baykam ve mehmet ali alaboranın koruyuculuğuna rağmen bir kaç kişi elle sarkıntılık etmesi kanımı dondurdu. tanrım, benim kim olduğumu bilmiyorlar mı bunlar?
  • dört erkek konuşmacıyla beraber bir panele katıldık.
    panelin konusu çok önemli değil. bir kadın olarak çok güzel savuşturdum tezlerini.
    iki anarşist, bir toplumcu gerçekçi ve bir sosyalist ütopistten oluşan bu erkek grubunu son derece başarılı tezlerle püskürttüm.
    anlattıkları hiç bir şey yok. boş konuşuyor bu erkek entelektüeller. dünyaya yeni bir bakış gerek. erkek bakışı dekadan, kadın bakışı lazım olan.
    ben zaten bunlara pseudo entelektüeller diyorum. amerika'da trendleri çok yüksek bunların. hastalık gibi. çok şey söylerler ama bir şey anlatmazlar. ve kesinlikle yanlış yerde dans ediyorlar.

    yine de panelden sonra uzlaştık. kınına soktuk kılıçlarımızı.
    ve çok iyi birşey yaptım.
    bu dört yanlış adamı birden otel odama kapattım.
    bir doğru, dört yanlışı götürdü.
    saat 10:00 şu an. mülksüzleri okuyorum.
hesabın var mı? giriş yap